Heredot, Strabon ve Silakin gibi eski Yunan tarihçileri Çerkeslerden Şerkes, Kerket, Kerkes gibi isimlerle bahseder. Bazı Bizans tarihçileri Çerkes ülkesine 'Kazadhiya' derlerdi. Bostani, Dairetü'l-Me'arif'te (1/440) orta çağ tarihçilerinin onları 'Sirakes' adıyle andığını kaydeder. Tüm bu tarihçiler, eski Çerkesler'in medeniyetini kutlamış, güzel sıfatlarını anlatmışlardır. Antik Yunan tarihçisi Şair Homeros meşhur İliada'ya Kafkasya'yı sahne yapmıştır. Promete Kafdağı'na sürülüp orada zincire vurulmuştur.
"Adıgeler hakkında en güvenilir kaynaklar, 15-16, asırlarda, Avrupa'dan gelen seyyahların yazdıklarıdır. Bunlar derlenince Adıge tarihi hakkında önemli veriler ortaya çıkmaktadır. Bunları bizzat Adıgelerin yazdığını söyleyenler de çıkmıştır. Arab-han, Kes, İnal vs. komutanlar eşliğinde Arap memleketlerinden geldiği de söylenmiştir. İlk önce Kırım'a gitmişler, bir süre sonra Kafkas sahillerine yerleşmişler. Tüm bu söylentiler de temel ortak yanlış tarih metodu kullanılmamasıdır. Ancak doğru da yanlış ta olsa haberin yazılması iyidir. Bu konuda kendi tarihçi ve yazarlarımız da vardır. Nogmov Şora, Adıgeleri 'Ant'lara bağlıyor. Kabardey'de 'Antixe' sülale adı halen de mevcuttur. V. Kudaşev 'Nogma'nın dediği doğruysa Slavlarla akrabayız.' der. Nogmay'ı, çağdaş alimlerden Adelceri G. Keşev (Caşe Kalenbi) yanlış sayar, Adıge-Ant yakınlığını red eder."
Adıgelerin kökeni ve dili
Sosyo-ekonomik ve milli tarihi içinde toplumumuz ilerleme kaydetmektedir... Kafkasya halklar köprüsü gibi oldu, gelip geçen kavimlerden kalıp yerleşenler çıktı. Bu sebeple gerek dil, gerek menşe, gerekse kültür açısından bir mozaik doğdu. Göçler halkları karıştırdı. Küçük soylar birleşip büyük bilikler kuruyor, en küçüklerse arada kayboluyordu. Saf, katıksız hiç bir toplum yoktur.. V.İ. Abayev 'saf toplum idealleri deliliktir' diyor. İskit, Sarmat, Alan, hiç birinin safkan olduğu (özellikle de Asetinler hakkında) asla iddia edilemez. Ş. D. İnal-İpa 'gıtronim' (su isimleri hakkında) diyor ki; 'Şüphesiz batı Gürcistan'da Adıge elementi vardır. Buralarda Adıge-Abhazcaya denk düşen su (ırmak) ve yer isimleri vardır; 'psı' (su) sözünü ve 'kva' ('ko', ova, çukur) gibi ekler ihtiva eden yer isimleri mevcuttur. Adıgelerin Sarmat, Türk ve Slavlardan geldiğine dair iddialar vardır. Arabistan, Mısır ve Suriye'den geldiklerine dair iddialar da vardır. Zencilerden, Hindulardan türediğini iddia edenler bile olmuştur.
Ant akrabalığı kabul edilemez. 'Ant' efsanelerinde Adıgeler '... ile Adıge' diye ayrıca sözkonusu edilmektedir. Caşe (Kalenbi) doğruyu bulmuştur. Antlarla Adıgeler arasında hiçbir akrabalık bağı yoktur. Adıgelerin Kafkasya dışından geldiği ve Adıge dilinin başka dillerden türediği gibi düşüncelerin tamamına yakını münakaşa götürmez yalan haberler olup ilmi hiçbir mana ifade etmezler.
M.Ö. 3000-4000 yıllarında su, dağ, orman vb. her açıdan çok zengin bir memleket olan Kafkasya'da otokton halklar yaşıyordu. Üç Gürcü bilim adamı G.A. Melikişfili, Z.V.Ançabazi ve O.M. Caparidzi'nin görüşüne göre Kafkas halkları güneyden, Ön Asya'dan gelmişlerdir. Hiç şüphesiz paleolitik dönemde insanların ataları bu coğrafyada yaşamıştır. O döneme ait 100 eser Maykop'ta , Abazekhskaya'da, Abinsk'te, Karaçay-Çerkes'te, Kabardey-Balkar'da, Osetya'da bulunmuştur. Taş devrinde, Karadeniz sahillerinde insan yaşadığına dair bilim adamlarının mütalaaları vardır.
Dağ silsilesinin kuzeyinde ve güneyinde yaşayan otokton halklar paleolitik dönem sonlarında kültürel farklılıklar göstermeye başladılar. Neolitik devrimde (M.Ö.5000) otokton Kafkas halkları üç ana gruba ayrıldı: Zakafkaz, Kuzeybatıkafkas, Kuzeydoğukafkas. M.Ö. 3000-4000 yıllarında Abhaz-Adıge, Nah-Dağıstan ve Kartvel.olmak üzere tamamen ayrıştılar. O tarihte kendi aralarında da ufak tefek ayrışmalar görülmeye başladı.
Kafkas halklarının (M.Ö. 3-4000 yıllarında) ayrışmaların sebebi, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar değil, dışarıdan gelen ve karışan yabancılardır. Kuzey Kafkasya'nın tarihini anlamak için Ön Asya ile Avrupa arasındaki köprü işlevini unutmamak gerekir.
Uzun zamanlardan beri Kafkasya'daki en büyük değişimlerden biri Kuzey İran halklarının gelip karışması, M.S. IV. asırdan itibaren de Hun, Bolgar (Bulgar), Hazar ve Kıpçakların Kafkas halklarına karışmasıdır. Bu olay birkaç kez vuku bulmuş ve bölgeyi Türki bir coğrafya gibi yapmışlardır. Daha sonra XI-XVI. asırlarda Moğol istilaları vuku buldu ve 13. asır başlarında Alan hakimiyetini bozdu. 13-14. asırlarda Karaçay, Balkar ve Asetinler dağlarda yaşamaya başladılar. Adıgeler de doğu tarafa doğru yayıldılar.
Tarihçi Yusuf İzzet Met Çunetıko ' Kafkas Tarihi' adlı eserinde Adıgeler ile Çeçenlerin aynı asıl ve aynı ırktan geldiğini yazmaktadır.
Duba de Mönpere diyor ki; 'Greklerle Adıgeler arasında ne kadar çok benzerlik var! Kadınla yada erkekle konuştuğumda verdiği cevaplar, kadınların konumları , görevleri, kocasıyla beraber topluma girmesinin ayıp karşılanması, yiyecekleri, cenaze törenleri, bahar gelince yüz kişilik bir grubun 'tewe' (baskına) gidip esir getirmeleri... Bir Adıge'ye neden böyle yaptıkları sorulunca 'birincisi para yok, esir para yerine kullanılıyor. İkincisi gençlerimizin savaşçı ve cesur olarak yetişmesi, kendilerini ispatlamaları gerekir' diye cevapladı. Yunanlıya sorduğumda ise 'Spartan (İtalyanlar devrinde, Kral) Likurug'un delikanlıların hırsızlık yapmalarını serbest bıraktığını, gece uykusuzluğa alışıp savaşçı olarak yetişmeleri içn müsade ettiğini, yakaladığını kırbaçlattığını söylüyor.
'Önasya'nın en eski medeniyet tarihi, hal-i hazır medeniyet tarihinin başlangıcı demektir. Zira Sümer-Akat arşivleri okunmaya başladı... Yeryüzünde göçebelik zihnin almayacağı kadar eskidir. Hrozni, Mezopotomya medeniyetini kuran göçebelerin Hazar Denizi ve Kafkas üzerinden Türkistana'dan geldiği kanaatini izah eder. Sümerler yazılarında 'Arali'den geldik, Kaphazi'den geçtik' derlerse, Aral ve Kafkaslar anlaşılır. Temayüller takip edilirken daima kuzeye, kuzey-doğuya gidilir.
Hrozni'ye göre bundan 6000 yıl evvel Doğu Anadolu'da bir Kas milleti zuhur etti. Kas'lar Kaspi bölgesinden geldiler. Bu 'Kas' adı yer değiştirdikçe ve zaman geçtikçe Kaş, Kış, Kuş olmuştur... Kas köktür. Kaspi'deki 'pi' son ektir ve cemi edatıdır. Kafkas adı, eski Anadolu kavmi olan Kas-ka adı, eski Hitit şehri Kas-ur adı hep buradan gelir. Kiş-Sümer şehri dahi adını bu kaynaktan almıştır. Anadolu'da ve Kafkasya'da yer ve millet adı olmak üzere Kars, Kaz-ova, Kastamoni gibi isimler vardır... Bundan 6000 yıl evvel Kas adında bir kavim Orta Asya'dan, Hazar ve Kafkas maverasından Mezopotomya'ya geldi. Mezopotomya'ya gelenlerin en medenisi Kaslardır.
'Etiler Anadolu'ya bir kısım bilim adamına göre Kafkaslar yolu ile doğudan gelmiştir (diğer kısım Avrupa'dan geldiğini söylüyor). İ.Ö. 8. yüzyılda kendini gösteren ve Kafkaslar yolu ile doğudan gelen Kimer baskınlarına 7. yüzyıldaki İskitlerin istila hareketleri de katılmış olduğundan bu baskılar altında Urartu devleti (Doğu Anadolu'da) varlığını idame ettirememiştir.
'Neseb-i Çerakise' müellifi, meşhur Arap tarihçisi Safedi'den naklen 'fetih döneminde Kureyş kabilesinin yeryüzünün doğusuna ve batısına dağılışı' başlığını taşıyan yedinci bölümde şu izahatı kaydeder: Kureyş'in Benu Amir adında bir kabilesi vardı. Kesa b. İkrime b. Amr b. Zü'l-Amiri kralları idi. At üstünde cirit oynarlarken attığı sopalarla bazı Arapların gözlerini çıkarmış. Adamlar (Hz.) Ömer'e gelip kısas istemişler. Kısastan kurtulmak için Kesa gece Arz-ı Rum'a kaçmış. Bu olayı duyan insanlar "Kesa geceleyin kaçtı" anlamında 'Sera Kesa', 'Cera Kesa' demişler (Çerkes ismi buradan doğmuş). Dolaşa dolaşa 30 bin kişilik ordusuyla Bursa'ya gelmiş. Önüne gelen her kuvveti yendiğinden korku salmış. Konstantin, İmparatorluğunun deniz ötesini verip karşıya geçmesini istemiş. O da gidip, eskiden Arz-ı Neyarik olarak bilinen -ki, önceleri Ermenilerin elindeydi- Bilad-ı Ububan'a yerleşmiş. Oradaki Ermenileri de boyun eğdirmiş. Havası, suyu, toprağı rızkı bol ve bereketli bir yerdi. Buraya şimdi Arz-ı Çerakise denir.
'Çerkesler, beyaz ari ırktandır. Kafkaslılar beyaz ırkın aslı ve en temizidir. Kumral saçlıları, bal rengi veya mavi renkli gözlüleri, kestane renginde saçlıları vardır. Tenleri saf beyazdır. Altında beşeriyetin şahit olduğu en temizinden sımsıcak bir kan akar.'
Çağdaş etnograflar Kafkasya'yı diğerlerinden ayrı, müstakil olarak ele alıp etnografik tarihini inceliyorlar. Kültür materyalleriyle ortaya çıkarılan bir gerçek Kafkasya'nın çok eskilerden beri bir bütün olduğudur. Kafkasya'da yaşayan diller, diğer hiçbir yerde görülemeyecek çokluktadır. Burada elli ayrı dil kullanan halklar yaşamaktadır. Bunlardan kırk tanesi otokton olup hepsi akraba dillerdir. Kafkasya'da otakton olmayan Hint Avrupa ve Altay dilleri vardır. Hint-Avrupa soyları, Rus, Ukraynalı, Ermeni, Rum, Asetin, Kürd, Tatlar'dır (İran'dan gelen dağ Yahudileri). Altay ailesine mensup olanlar ise Azeri, Kumuk, Karaçay, Balkar ve Nogaylardır. Kafkas ( veya İbero-Kafkas) dillerini muasır lisaniyatçılar üç gruba ayırır: Kuzeybatı Kafkas dilleri, Doğu Kafkas (Dağıstan, Nah) dilleri, Güney Kafkas (Kartvel) dilleri. İ.M. Dyakanov ile S.A. Starastin bu üçüncüsünü ayırırlar.
'Arkeolojik kazıların verdiği bilgilere göre Kafkasya, insanlık medeniyetinin önemli halkalarından birisini teşkil etmiştir. Madenin keşfedildiği, ateşin ilk defa kullanıldığı yerlerin başında Kafkasya'nın geldiği rivayet edilmektedir. Ancak medeniyet alanındaki bu ilk atılımlara karşılık Kafkasya coğrafyasının sağladığı özellik dolayısıyla, dünyanın diğer bölgelerine nazaran daha farklı bir yapı göstermiştir. Fiziki coğrafya bakımından bütünlük göstermesine karşılık tarihi gelişmeler neticesinde beşeri coğrafya bakımından bir mozaik özelliği taşımaktadır.
Kafkas dil ailesi;
'Dil, düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.' Platon, Kratylos adlı yapıtında dili, kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla özne ve yüklemler aracıyla anlaşılabilir duruma getirmek' biçiminde tanımlıyordu.
Dilciler Kafkas dillerini ve lehçelerini müstakil bir aile olarak ele alma eğilimindedir.
'Fonem dizgesi ve iç yapısı bakımından öteki diller ve dil ailelerinden büyük ayrılık gösteren Kafkas dilleri üzerinde, uzun uzadıya durmayacağız. Bazı Türk lehçeleriyle birlikte Kafkasya'da konuşulan bu dillerin Kartvel kolunu (örneğin Gürcüce) Abhaz- Çerkes, Lezgi-Çeçen kollarını saymakla yetinelim.
' Schleicher'in morfolojik tasnifine göre biçim açısından Adıge dili, yalınlayan (tek heceli isimlendirmesi hatalıdır) diller; kaynak (akrabalık ilişkileri) bakımından ise Kafkas dil ailesi içerisinde mütalaa edilmektedir.
Milattan önce Adıgeler
N.Y. Mar şöyle yazıyor: Adıge-Abhaz ve diğer Kafkas halkları, Elam, Kasit, Hald, Sümer, Urartu, Bask, Pelask, Etrusk, büyük bir ırk olarak Akdeniz havzasında yaşıyordu. Abhaz-Adıge ile Bask dilleri biraz uyuştuğu gibi kültürlerinde de büyük benzerlikler vardır. Bunların güçlü büyük bir ırktan türemiş olmaları gerekir ki, bu bir Akdeniz havzası ırkı idi. Adıge-Abhazlar, Kafkas-Anadolu coğrafyasında yaşayan ilk halklardandır. Önceden bir olan Kafkas-Hat'lardan bölünmüştür. Adıge-Abhaz dili, ölü Hat dilinden başka hiç birine benzemiyor. İnsanın kimliği sorulurken 'hat' , 'het' denmesi, Hatkoy kabilesi, Hatuw, Hatko, Hatıjıko, Hatşıko, Hatkh, Hatıkhe, Hataw vb. sülale adları da bu akrabalığı destekleyen delillerdendir. Küçük Asya ile Kafkas kültürünün yakın, hatta aynı olduğu söylenebilir. . Tanrı adları birbirine yakın idi. Hatca savaş tanrısı 'İnare' idi. Adigelerde, İnarowko, İnar; Abhazlarda İnarbe gibi isimler kullanılmaktadır. Tanrı Datto'yu (bazıları yıldırım tanrısı olduğunu söylüyor) çağrıştıran 'dotta' kelimesi vardır. Adiğeler saygın sülalelere bir saygı ifadesi olarak 'Dotta' diye hitap ederlerdi. 'Waşkho'(Hatça ibadet adı): M.Ö. 2 bin yıllarında kullanılan bu kelime Abhazca'da halen aynen kullanılır. Wubıhlerde 'Waşhve', Adıgey'de 'Waşkho', Kabardey'de 'Waşho' yemin için kullanılır. M.Ö. 7-8 bin yıllarında Küçük Asya'da insan yaşıyordu. Buğday ve arpa ekiliyor, koyun ve keçi besliniyordu. M.Ö. 5-4 bin yıllarında buralarda gelişme, 3 bin yıllarında değişim görülmekte, kale ile çevrili şehirlere rastlanmaktadır. Daha o dönemde kültürel ve politik ilerleme sağlanmıştır. Dorak ve Alacahöyük'te kama, kılıç, balta, mızrak vs. gümüş işlemeli madenler bulunmuştur. Kaş'ların (Kas da denir) orada yaşadığı tartışmasız bilinen bir husustur. Bunlar Hat'larla yakın akraba idiler. M.Ö. 2 binin sonları ile binin başlarında Hat kavimleri yayılmaya başladı. Hatusas şehri merkezleri idi. Güney bölgelerde yaşayan Het'ler de Hat ve Kas'ların yaşadığı kuzey bölgelere doğru çıkmaya başladılar. Yeni gelen fertler, Hatların dilini almıştır. Demirin adının ve önemin Kas ve Hatlarda aynı oluşu akrabalıklarının en büyük delillerinden biri olarak kabul edilir. 1970'li yıllara kadar bilim adamları, 'Maykop kültürü'nün sadece Karadeniz sahillerinde yaşadığı kanaatindeydi. Bu kanaatin dayandığı bir temel yoktu. Ancak 'Maykop kültürü'nün hakimiyet alanını belirlemek o kadar kolay değildi. Kuzey Kafkasya'daki halkların kültür birliğini daha önce belirtmiştik. Nalçik'te açılan kurgan, yapılış şekli ve muhteviyatı itibarıyla Maykop kurganlarının aynı idi. Batı Gürcistan kültürü de Maykop kültürüne yakındır. Millattan önce 3 bin yıllarında Maykop kültürü hükümran olmuştu. Merkezi de Ön Kuban idi.