Küçük yaşından başlayarak babasının bayraktarı ve
muhafızı Canbolat tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilen Osman Ferit
ilk savaşına daha 13 yaşındayken katılmıştı ve genç yaşında kılıç
kullanma ve atıcılıktaki maharetiyle tanınıyor, Ubıhca ve Adıgece
biliyordu.
Babasının 1860 yılında ölümünden sonra Çerkes önderi
Hacı Berzeg Giranduk’un emrinde, istilacı Ruslara karşı birçok seferlere
katılmıştı. 1863 yılında, ilerleyen Rus orduları önünde sahile doğru
göçen Abzah kadın ve çocuklarının oluşturduğu bir kafileyi korumakla
görevli iken ağır şekilde yaralandı. Bu nedenle 1864 yılı baharında
Çerkesler’in kesin yenilgisiyle sonuçlanan son savaşlara katılmadı. 1864
yazında, yaraları henüz iyileşmemişken, ablası Zis Hanım ve üç erkek
kardeşi ile birlikte onlar da diğer Çerkes göçmenler arasında Tuapse’den
bindikleri bir Osmanlı gemisiyle İstanbul’a geldiler. Efsanevi Kafkas
direnişi ve bağımszılık savaşları, bir milyondan çok fazla sayıdaki
Çerkes’in anayurdundan zorla sürülmesiyle sona ermişti.
Osmanlı Sultanı Abdülaziz, bir Adıge olan annesi
Pertevniyal Sultan’ın çok etkisi altında kalmış olduğundan Çerkes’lere
büyük hayranlık duyardı. Huzurunda düzenlenen bir binicilik ve atıcılık
müsabakasında maharetiyle dikkatine çekmiş olan Şhaplı Osman Ferit’in,
yeni kurulmuş olan Çerkes Silahşör Hassa Alayı’na alınmasını irade
buyurmuştu. Böylece 20 yaşında silahşör olarak Osmanlı ordusuna katılan
bu Çerkes delikanlısı az zamanda Türkçeyi de öğrenmiş ve 16 Nisan 1866
da Mülazım (Teğmen) rütbesine yükseltilmiştir. Genç Mülazın 1,90 cm.
boyunda, kumral saçlı ve yakışıklı olup, ciddiyet ve sadakatiyle kısa
zamanda amirlerinin takdirini kazanmıştı.
Mayıs 1867 de Tarabya sırtlarında yapılan bir av
partisinde, Osman Ferit Fransız Büyükelçisi’nin refakatine verilmiş,
aniden saldıran bir yabandomuzunu Elçi’nin önüne geçerek anında vurmuş
ve Büyükelçi’yi mutlak bir tehlikeden kurtarmıştı. Ertesi gün Fransa
Büyükelçiliği’nden Teğmen Osman Ferit’in adı belirtilerek gelen candan
teşekkür mektubu Sultan Abdülaziz’i fazlasıyla memnun etmişti. Onu
bizzat huzuruna çağırarak Kolağası (Yüzbaşı) rütbesine yükseltti ve
kendisine özel muhafız ve yaver olarak atadı.
Yüzbaşı Osman Ferit böylece Padişah’ın 1867 yılındaki
Avrupa gezisine de katılmak fırsatını buldu. Paris, Berlin, Viyana ve
Londra gibi büyük kentlerde bulunarak Kraliçe Viktorya, 3. Napoleon,
Kaiser Wilhelm I, François Joseph ve Belçika Kralı 2. Leopold gibi
zamanın ünlü hükümdarlarına takdim edilmek şerefine erişti. Almanya
İmparatoru’nun huzurunda yapılan bir atış yarışmasında bütün Prusya’lı
subayları geride bırakarak bizzat Kaiser’in göğsüne taktığı
Demir-Salip’in Endaht Madalyası ile ödüllendirildi. Bu durum Osmanlı
Padişahı ve tüm Osmanlı heyeti için de bir onur kaynağı olmuştu.
Şhaplı Osman Ferit, 15 Aralık 1867 de Çerkes’lerin
Şamma ailesine mensup Ayşe Hanım’la İstanbul’da evlendi ve bu evlilikten
Kazım adını verdikleri bir oğlu oldu. (Sonradan Kudüs Mutasarrıfı ve
Halep Valisi olan Kazım Bey). 21 Ağustos 1874 de otuz yaşında iken
Hassa-i Hümayun alayı Kaymakamlığına (Binbaşı) terfi etti.
Sultan Abdülaziz 1876 yılı Mayısında Serasker Hüseyin
Avni Paşa’nın önderliğindeki ordu ve donanma komutanları tarafından
tahtından indirilmiş, daha sonra da intihar ettiği bildirilmişti. Bu
olay sırasında saray ve Hassa alaylarındaki Çerkes subaylar içtima var
denerek toplanıp etkisiz kılınmışlar, bu suretle Padişahın korumasız
kalması sağlanmıştı. Çerkes subaylar Padişah Abdülaziz’in bu suretle
azledilmesini şereflerine sürülmüş ağır bir leke olarak kabul ediyor ve
intikam hisleri ile yanıyorlardı. Hele Pertevniyal Kadınefendi’nin
“Aslanımı ben sizlere emanet etmiştim, nasıl koruyamadınız” gibi
sitemleri gururlu ve iddialı Çerkes subaylarını çileden çıkartıyordu.
Sonunda Çerkes subaylardan (Padişahın da kayınbiraderi olan) Yzb. Zeşo
Hasan Bey Bakanlar Kurulu toplantısını basarak Serasker Hüseyin Avni
Paşa’yı öldürdü, diğer bazı paşaları yaraladı. Kendisi de yaralı olarak
ele geçen Zeşo Hasan Bey muhakeme edilerek 18 Haziran 1876 da Beyazıt
meydanında idam edildi. Bu olaydan sonra Çerkes Hassa Alayı dağıtıldı ve
subayları uzak yerlere atandı. Çerkes Hasan Bey’e yakınlığı bilinen Bnb
Osman Ferit Bey de bu arada Libya Tarblusgarp’da çöldeki küçük bir
kaleye atanarak uzaklaştırıldı.
Sultan Abdülhamit II’nin tahta geçmesi ile
Abdülaziz’in subaylarının itibarları iade edilmişti. Binbaşı Osman Ferit
de 11 Mart 1877 de İstanbul’a geri çağrıldı.
24 Nisan 1877 de Osmanlı-Rus Savaşı patladı. Bu
Çerkes sürgünlerinin anayurtlarını kurtarmak için yıllardır bekledikleri
bir fırsattı. Binbaşı Osman Ferit Bey de birliğiyle Kafkas Cephesine
gitmeyi istiyordu fakat emirler onu Balkan Cephesine götürdü. Süleyman
Paşa ordusunda görevli olan Şhaplı Osman Ferit Bey, 21 Ağustos 1877 de
Şıpka geçidini Ruslardan geri almak için yapılan göğüs göğüse
çarpışmalarda iki kez kurşunla yaralandı. Kurşunlardan biri hastanede
çıkarılmıştı,diğeri ise kalbe çok yakın olduğundan çıkarılamadı ve
Şhapli Osman Ferit bu Rus kurşununu ölünceye kadar göğsünde taşıdı.
20 Aralık 1877’de Sultan Abdülhamid II’nin iradei
seniyeleri ile Miralay (Albay) rütbesine yükseltildi ve Harb Liyakad
madalyası ile ödüllendirildi. 18 Ağustos 1878’de İstanbul (Taksim’de)
Taşkışla Komutan Yardımcılığına atandı. Birkaç ay sonrada 34 yaşında
iken Ferik (Tuğgeneral) rütbesine yükseltilerek Taşkışla Komutanı oldu.
Bu tarihte Taşkışla’daki birlikler İmparatorluğun en seçkin,iyi
eğitilmiş ve donatılmış seri savaş gücüne sahip birlikleri idi.
Bu arada Paşa,Beşiktaş Serencebey yokuşundaki ünlü
konağını satın aldı.Zamanında sürgündeki Çerkes aydınlarının toplanıp
fikir alışverişinde bulundukları bu konak, aynı zamanda toplum
yaşamımıza önemli katkıları olan Mehmed Fetgeri Şoenu,Zübeyde
Şhaplı,Şamil Şhaplı,Ahmet Fetgeri Aşeni (Şoenu),İsmail Ziya Bersis gibi
bazı gençlerinde yetiştikleri bir kültür ocağı olmuştur. Türkiye’nin en
eski spor kulüplerinden biri olan Beşiktaş Spor Klübü de bu konakta bir
araya gelen Çerkes gençleri ve arkadaşları tarafından kurulmuştur.
Şhaplı Osman Ferit Paşa, 15 Mayıs 1887 de Şamil’in
oğlu Gazi Muhammed Paşa, Miralay Dağıstanlı Mehmed Fazıl Bey, Müşir Tuğa
Fuad Paşa gibi Kafkasyalı önderlerin adının karıştırıldığı, Padişahı
tahttan indirmeye yönelik bir komplo isnadıyla bir üst dereceye
yükseltilerek Medine Muhafızlığı’na atandı ve İstanbul’dan
uzaklaştırıldı.
Medine’ye giderken Beşiktaş’taki konaktan Arabistan
çöllerine gitmek istemeyen eşi Ayşe Hanımı da bir daha görmemek üzere
terk etmişti. 22 yıl Hicaz’da görev yaptı.12 Kasım 1888’de, kendisiyle
birlikte Medine’ye sürülmüş ve orada yaşamakta olan Şamilzade Gazi
Muhammed Paşa’nın biricik evladı olan kızı Nefiset ile evlendi. 1893’de
Şam ile Medine arasındaki telgraf hattını bitirdi ve Korgeneralliğe
terfi etti. Peygamber’in mezarı Harem-i Şerif’e ve çevresine elektrik
getirtti. Bundan sonraki yıllarda Hicaz demiryolunun bitirilmesi işiyle
bizzat ilgilendi. Hicaz’da bulunan ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan Rus
ve İngiliz casuslarıyla mücadele ederek bunları etkisiz hale getirdi.
Şhaplı Osman Ferit Paşa’nın Hicaz’da şimdiki Suudi
Hanedanı Krallarının sahip olduğundan fazla ünü ve nüfuzu vardı. Arzı
Münferik çöllerinden Yemen’e kadar bütün o yörelerin kayıtsız şartsız
tek otoritesi idi. 1908 Meşrutiyetinin ilanından az önce rütbesi de
Müşir (Mareşal)liğe yükseltilmişti fakat Arap ayrılıkçılarının etkisinde
kalan İttihatçılar Osman Ferit Paşa’nın Müşir’liğe terfiini
onaylamadılar ve kendisini emekliye ayırarak İstanbul’a çağırdılar.
Şhaplı Osman Ferit Paşa, aynı yıl İstanbul’da kurulan
Çerkes İttihad ve teavün Cemiyeti’nin (Çerkes Birleşme ve Yardımlaşma
Derneği) de kurucularından olup birçok kez onun toplantılarına başkanlık
etmiştir.
Osman Ferit Paşa,bir ara İngiliz ajanı bir Arap Şeyhi
olan ve o günlerde hürriyet kahramanı kesilen Seyyid Abdülkadir’in
iftira ve isnatlarıyla Midilli Adasında oturmaya mecbur edilmişti. Fakat
Süleyman Nazif ve Faik Ali (Ozansoy) Beylerin aracılığıyla durum
anlaşılarak İstanbul’a dönmesine izin verildi.
Son günlerini Üsküdar’da Şemsipaşa’daki konağında
geçirdi. Şeker hastalığından şikayetçi idi. Şıpka savaşlarında 35 yıl
önce göğsüne yediği Rus kurşunu hala kalbinin yanında idi ve şeker
hastalığı yüzünden ameliyatı da son derece zordu. 19 Temmuz 1912 de
öldü. Ölmeden önce son sözleri,başında bekleyen ve Nefiset Hanımdan olma
en büyük oğlu olan Şamil’e,”BAŞIMI KAFKASYA’YA ÇEVİR” demek oldu.
22 yıl Arabistan’da yaşamış, Mekke ve Medine’nin
yöneticisi olmuş ve Şeyhülharem (Peygamberin mezarının koruyucusu)
ünvanını taşımış olan bir insanın, canını teslim ederken, başını
doyamadığı ve bütün hayatınca özlemi ile yaşadığı anavatanı Kafkasya’ya
çevirtmesi çok anlamlıdır.