Mitridates VI. Eupator ve Bosfor-Kimmer Devleti’nin Pontus İmparatorluğuna Katılması
III. Perizade’nin ülkesini ve tahtını Pontus Kralı, Mitridates VI. Eupator’a devretmesinin ardından Pontus kralı, oğlu Maxhare’yi Bosfor-Kimmer ülkesine kral olarak göndermiştir.
Bu dönem Roma İmparatorluğunun Anadolu’yu işgal etmeye karar verdikleri bir dönemdir. Ve bu işgale ilk ve en önemli başkaldırıyı Mitridates VI. Eupator başlatmıştır. Mitridates Roma ile tam otuz yıl savaşmıştır. Romalı generaller Sylla Lyculus ve Pompe ile uzun yıllar savaşan ve tam üç kere büyük yenilgiler aldıktan sonra tekrar toparlanıp yeniden büyük ordularla Roma’nın karşısına çıkan Mitridates son savaştan sonra ağır bir yenilgi almış (MÖ 65) ve Kolkhide valisi Athale’ye sığınmıştır. Kışı Diyoskuryas (Sohum) kentinde geçiren Mitridates sonunda Bosfor eyaletine geçmeye karar vermiştir.
Çünatıko, Mitridates VI. Eupator’un Çerkesya sahillerinden Bosfor’a ulaştığını ancak Ubıh ve Şapsığların onları topraklarından geçirmediğini buna karşılık Akhaların ve Natıkoyların Mitridates’e sahip çıktıklarını iddia eder. Ne var ki Akhaların Ubıhlar'dan ayrı bir kabile olmadığını söylemek Çerkesya için mümkündür. Yine de Mitridates’in yolculuğunun bir kısmını sahil üzerinden yaptığı kesindir. Mitridates’in oğlu Maxhare Romalılar'la iyi geçinmiş, hatta onlarla bir ittifak anlaşması bile imzalamıştı. Babasının ülkesine geldiğini öğrenen Maxhare intihar etmiştir. Mitridas VI. Eupator burada Hanibal gibi bir ordu toplamak ve Almanya üzerinden Roma’ya inmek amacıyla Çerkesya kabilelerinden, İskitler ve Sarmatlardan ve Fransa’daki Keltlerden oluşan büyük bir ordu kurmak amacıyla çalışmalarına başlamıştır. Ne var ki Mitridates için işler umulduğu gibi gitmemiştir.
Pontus Kralı Mitridates VI. Eupator
Mitridates VI Eupator ordusunun bir kısmını Azak denizinin Asya kıyılarındaki Fanagorya’ya bir kısmını ise Pantikape’ye yerleştirmiştir. Diğer bir kısım askerlerini ise Kırımdaki Nimphe şehrine konuşlandıran Mitridates beklemediği bir anda başlayan bir isyanla karşılaşmıştır. Fanagorya kentinde başlayan isyan kısa zamanda tüm Bosfor şehirlerine yayılmıştır. Fanagorya’daki isyanı Kırım’daki Kerson, teodokya ve Nimphe şehirlerindeki isyanlar izledi. Bu isyanlara karşı İskitlerle ittifak kurmaya çalışan Mitridates’in bu son hamlesi de sonuç getirmemiştir. Son olarak Mitriadetes’in oğlu Farnake öz babasına karşı suikast girişiminde bulunmuştur. Pantikape şehrinin iç kalesinde bulunan Mitridates zehir içerek intihar etmeyi denediyse de içtiği zehir onu öldürmemiştir. Son anına kadar Mitridates VI. Eupator’un yanında kalan sadık koruması Kelt Tetrarkı Bitu kralın isteği üzerine kendi kılıcıyla Mitridates VI. Eupator’u öldürmüştür. Böylece Roma İmparatorluğu Hanibal’den sonra kendisini en çok uğraştıran en büyük düşmanlarından birisi olan Mitridates VI. Eupator’dan kurtulmuştur.15
1 Çünatıko Nimpe ve Tımpe şehirlerinin Therakes şehirleri olduğunu asıllarının Tımfe ve Nımfe olarak K’ah Çerkescesinde anlamlı olduklarını ve Tımfe’nin baba Nımfe’nin anne tarafına izafeten kurulmuş kentler olduğunu söyler. Yine Balkanlardaki Çimpe kalesinin de Tımpe-Tımfe adıyla Therakes bölgesi olduğunu düşünmek mümkündür.
2 Henoclides isminin Heniokh adını yani Ubıhlar ve Akhalarla birlikte anılan Enet kavminin adını içinde barındırdığı açıktır. Bkz. Namitok, Çerkeslerin Kökeni II.
5 Çünatıko Gergeza şehrinin adının Çerkesçe olduğunu ve bu şehrin tamamen Çerkes şehri olduğunu söylemektedir. Gergeler bu günkü Kabardeyler arasında göze çarpan bir kabile olmakla birlikte bize göre bu şehir Luvi (Karia-Leleg) halkının adını koyduğu ve yaşadığı bir bölgedir. Çünkü Karka adıyla anılan Karia-Lelegler Gerge adının gerçek sahipleridirler. Karka adından çıkan diğer Gerge adlı yer isimlerine zaten Batı Andoluda rastlanmaktadır. Bilge Umar çalışmalarında buna sık sık değinmektedir. Şu halde Gerge-Karga ismi ya Çerkesya’dan Batı Anadoluya inmiştir, ya da Batı Anadolu’daki Luvi (Karia-Leleg) halkının Çerkesyada kurdukları bir kent olmalıdır. Ne var ki hem Gerge hem Şogen soylarının bu bağlamda Batı Ege’de izlerinin sürülmesi gerekmektedir. Tarihsel olarak hep birlikte anılan bu iki soyun Çerkes pagan döneminden itibaren dinsel bir ağırlıkları olduğu ve bu durumun Hıristiyanlık döneminde de değişmeden devam ettiğini düşündüren çok fazla veriye sahibiz