Hayvanlar yaşam kurallarına, görev ve sorumluluklarına ilişkin kararlar almak, işbölümü yapmak üzere kendi aralarında bir toplantı yapmışlar ve önemli kararlar almışlar. Alınan kararlar toplantı başkanı tarafından duyurulmuş:
“Balık!” demiş başkan, “Sen suda yaşayacaksın ve sudan hiç çıkmayacaksın!”
“Tilki!... Hileli dolambaçlı, ince işleri sana bırakıyoruz!”
“Koca kurt!.. Sen güçlüsün, kuvvetlisin. Herkes senden ürker, korkar. İstediğini yer içersin, dilediğin yerde keyfince yaşarsın.”
Herkese konumlarına uygun görevler verilmiş.
“Peki, kuvvet ve cesareti kim temsil edecek? Kıralımız kim olacak” demiş biri, henüz açıklanmayan konuları gündeme getirmiş.
Bir öneri gelmiş birinden:
“İçimizde en güçlü ve cesur olan aslandır. Onu kıral yapalım. İri gövdesi, heybetli görünümüyle buna en layık olan odur.”
Öneri kabul edilmiş ve Aslan, kıral seçilmiş.
“Peki, akıl ve tekniği kime verelim” demiş biri.
“Onu insana verelim” demiş bir başkası, “onun gücü, kuvveti filan yok, zavallı başka türlü sürdüremez yaşamını.”
Balık söz almış:
“Sakın ha öyle bir şey yapmayın, akıl ve yeteneği insana vermeyin!”
“Neden” diye sormuş hayvanlar, “Çok yerinde bir öneri.”
“Eğer akıl ve tekniği ona verirseniz, her şeye karışır, ne karada ne denizde hiçbirimiz rahat yüzü göremeyiz. Sen de aslan! Sen de kurt! Sen de tilki! Hiçbirinize rahat yüzü göstermez, her şeye egemen olur.”
Kıral katılmamış yapılan itiraza:
“Akıl ve tekniği insana verelim” demiş, “onun yapacaklarına ben kefilim. Bir şey olacak olursa hesabı benden sorulsun. Güç ve kuvvet bende iken, insan ne yapabilir ki!... Yanlış yapmaya kalkarsa canına okurum, ayağımın altına alır, ezer geçerim. Siz kafanızı yormayın.”
Aslanın teklifi kabul edilmiş, toplantı sona germiş. Karar da orada bulunmayan insana sonradan duyurulmuş.
Aradan zaman geçmiş, hayvanlar ormanda dolaşırken, ağaç kesen bir insana rastlamışlar. Yaptığı işin doğru olmadığını, ağaçları kesmemek gerektiğini söylemişler insana, ayrıcı durumu aslana da bildirmişler.
Aslan bu işe pek bozulmuş: “Demek oyla ha!.. Şimdi ben ona gösteririm. Gücüm, kuvvetimle cezasını vereceğim ilk insan buymuş demek!.. Aynı zamanda ilk azığım da!..” demiş ve yola koyulmuş.
Aslanın öyle hiddetli bir şekilde geldiğini görünce insan, işini bırakmış, pek aldırış etmez gibi kestiği dalların üzerine oturmuş, kendisine doğru gelen aslana gülümseyerek bakmış. Aslan insanın bu umursamazlığına daha da içerlemiş:
“Ne sırıtıp duruyorsun öyle... Ben seni gebertmeye geliyorum oysa... Hem neden kesiyorsun bakim sen bu ağaçları? Kimden izin aldın? Benim haberim olmadan ormandan bir yaprak bile kesemezsin. Orman bizim yuvamız, bilmiyorum musun?” dedi.
İnsan gayet soğukkanlı bir şekilde:
“Yüce kıralımız, izin verin de anlatayım. Sonra isterseniz kararını uygulayın.
Kudretli kıralımız aslanın düşmanı çok olur, dedim. Onu kıskanıp çekemeyenler günün birinde birlik olup saldırırlarsa diye, ona başkasının giremeyeceği bir sığınak, bir korunak yapmak istedim, hem ağacı değil, yalnızca bazı dallarını kestim ben, budadım yani. Kıralımız bu korunağa girdiğinde kimse ona bir şey yapamaz. Böylece hem kıralımızı korumuş olurum, hem de akıl ve tekniğin nasıl işe yaradığını göstermiş olurum, dedim. İşte bakın, bu korunağı sizin için yapıyorum.
Gülümseyişime gelince; bakın ben sizi nasıl düşünüyor, sizin için nasıl çalışıyorum, siz ise benim için neler düşünüyorsunuz. İşte ben bu garipliğe gülüyorum yalnızca.”
“Haa, öyle mi!.. Ben onu bilemedim” demiş aslan, “aferin, iyi düşünmüşsün, işine devam et öyleyse, korunağımı çabuk bitir!”
Bunun üzerine insan işini çabuklaştırmış, kısa bir süre sonra etrafı kazıklarla çevrili, üstü örtülü, kapısı da olan bir barınak yapmış ve aslana haber göndermiş. Çok geçmeden gelmiş aslan, sağını solunu iyice bir kontrol etmiş, pek beğenmiş.
“Değerli kıralımız!” demiş insan, “bir de içeriden bakın, size layık bir korunak yapabilmiş miyim? Bir eksiği kusuru var mı? Kontrol edip bildirirseniz...”
Aslan hemen korunağın içine girmiş.
“Nasıl?... Dışardan görünüyor muyum?” diye sormuş insana.
“Efendimiz, kuyruğunuz dışarıda kaldı onu da içeri çekerseniz..”
Aslan kuyruğunu toplayıp içeri çekince, insan barınağın kapısını kapatmış, kapıyı sürgüleyip aslanı hapsetmiş.
“Ey benim koca gövdeli, kudretli kıralım, akıl ve teknik olmadan bir şey yapamazsın. Bak işte şimdi seni hapsettim. Benim iznim olmadan oradan çıkamazsın. Açlıktan ölüp gidersin.”
Aslan kükremiş, barınağın orasına burasına pençeler atmış, ama boşuna. İnsanoğlu barınağı çok sağlam ve dayanıklı yapmış. Aslanın çıkması olanaksız. Çaresiz, homurdanarak dönenip duruyormuş. Bağırmış, bütün hayvanları yardıma çağırmış. Kafesi parçalayıp kendisini kurtarmalarını istemiş. Hayvanlar kafesin etrafında toplanmışlar, olup biteni görüp anlayınca:
“Eyvah!” demişler, “koca aslanı zapt edip buraya kapatan insan, kim bilir bize neler yapmaz!” Korkudan ödleri kopmuş, sağa sola kaçışmışlar, ormanın derinliklerinde kaybolup gitmişler.