Aşağıda
bahsedeceğimiz evlilik töreni de bazı değişikliklere uğramakla birlikte
bize kadar ulaşan bu tür geleneklerimizden birisidir.
. . .
Bu yazıda 18 yüzyılda Kafkasya’da çeşitli görevlerle bulunmuş Polonyalı Teofil Lapinski’nin gözlemlediği ve sonradan kaleme aldığı şekli ile o dönemin Çerkes kavimlerinde evlenme ve gelin alma törenini anlatacağız.
Bu yazıda 18 yüzyılda Kafkasya’da çeşitli görevlerle bulunmuş Polonyalı Teofil Lapinski’nin gözlemlediği ve sonradan kaleme aldığı şekli ile o dönemin Çerkes kavimlerinde evlenme ve gelin alma törenini anlatacağız.
Lapinski
notlarında Çerkeslerde evlilik konusunu aşağıdaki şekilde anlatır:
Adigelerde bir genç kızın veya erkeğin istemediği birisi ile
evlendirilmesi geleneği yoktur, aile o bireyin seçimine saygı duyar ve
bu konuda baskı yapmazlar.
Fakat gençler de aynı saygıyı anne babalarına gösterirler, onların bilgisi olmadan ve onların rızası alınmadan evlenilmez.
Adigeler kadın erkek ilişkilerinde diğer toplumlarda pek görülmeyen bir serbesti ve hoşgörü sahibidirler.
Genç kızlar ve erkekler bu hoşgörüyü istismar etmeden arkadaş olabilir birbirlerini daha yakından tanımaya çalışırlar.
Eğer
kızın ailesi o erkeğin kendi evlerine rahatça gelip gitmesine kızları
ile arkadaşlık etmesine izin vermişlerse, bu hoşgörü ailenin o gence
güveni olduğunu gösterir ve bu güven asla istismar edilmeğe çalışılmaz.
Fakat bu durum aynı zamanda ileride gençler arasında evlilik gündeme
gelirse ona karşı bir önyargılarının ve olumsuz tavırlarının
olmayacağına da işaret eder. Tabii bu arkadaşlığın evlilik ile
sonuçlanabilmesi için delikanlının genç kızın gözüne girmesi, kendini
ona beğendirmesi ve genç kızın kalbini kazanması gerekir.
Çok
ilginçtir, her iki genç anlaştıkları halde genç kızın kaçırılarak
evlenilmesi neredeyse bir kural haline gelmiştir Adigelerde.
Eğer
iki gencin arkadaşlığı ileriye dönük ciddi bir biçim alır ve evlenmeye
karar verirlerse geriye evlilik için gün belirlemek kalır, iki genç
kendi aralarında bu günü belirlerler.
İki
gencin kararlaştırdıkları gece genç damat adayı yanında güvendiği
birkaç arkadaşı ile gelerek kıza işaretini verir. Zaten hazırlanmış
beklemekte olan genç kız sessizce dışarıya çıkar ve delikanlı onu
kaptığı gibi atının üzerine alarak uzaklaşır.
Bu esnada genç damat adayı ve arkadaşları silahlar sıkarak ıslıklar çalarak, sevinç naraları atarak uzaklaşırlar.
Bu çığlıklar, ıslıklar ve silah seslerini duyanlar bir genç kızın kaçırıldığını bilirler.
Genç
kızın anne ve babası o gece olacaklardan haberdar olmalarına karşın
silah sesi duyuluncaya kadar hiçbir şeyden haberdar değilmiş gibi
davranırlar.
Fakat
silah sesleri, ıslıklar ve naralar duyulduktan sonra genç kızın
kardeşleri, akrabaları ve yakınları silahlarını alarak atlarına biner,
hızla uzaklaşan grubun peşine düşerler.
Buna
karşılık genç kızı kaçıran grup değişik yönlere dağılarak takip
edenlerin genç kıza ve erkeğe ulaşmasını önlemeğe çalışır, onları
yanıltarak oyalamaya gayret ederler.
Eğer
takip eden grup kaçırılan kıza ve damat adayına ulaşır onları
yakalarlarsa, kızı kaçıran erkeğe bir hırsız muamelesi yapılır.
Bu durumda bu erkeğin atı, silahı ve giysilerine el konularak utanç verici bir durumda ortalıkta bırakıverirler.
Çoğu
kez bu duruma düşen erkekler alay konusu olurlar ve hatta onlara dair
küçümseyen ve alay eden şarkılar, tekerlemeler söylenir.
Erkeğin
düştüğü bu aşağılayıcı durumdan kurtulabilmesi için atını, silahını ve
giysilerini karşı tarafın biçtiği ve genellikle değerinin çok üzerinde
olan miktarı ödeyerek geri satın alması ve ikinci kez genç kızı
kaçırması gerekir.
Fakat böyle durumlarda genç kızın ikinci kez kaçırıldığı çok ender görülen bir şeydir. .
Çünkü
genç kız, kalkışılan bu işi başaramayan ve yakalanarak utanılacak
duruma düşen (aynı zamanda kendisini de utandıran) erkeği istemez, o
kişinin henüz tam bir erkek olmadığını düşünerek evlenmekten vazgeçerdi.
Eğer
her şey yolunda gider ve erkek yakalanmadan genç kızı kaçırarak takip
edenlerin elinden kurtulursa, onu daha önceden haberdar ettiği ve
hazırlıklı olan bir arkadaşının evine götürür o evde nikâh kıyılır.
Genç
kız ve erkek geldikleri bu evde bir ay süre ile kalırlar, fakat erkek
bu bir aylık süre içerisinde anne babasına ve diğer yaşlılara görünmez.
Sabah erkenden evi terk eder, gece yarısı herkes çekildikten sonra eve
döner, gündüzleri ise bir başka arkadaşının evinde kalır. Bir aylık bu
sürenin sonunda genç kızın annesi ve bekar kız kardeşi gelini ziyarete
gelirler.
Gelin
getirildiği ve bir ay kaldığı bu evden alınarak annesi ve kız
kardeşinin de refakatinde şarkılar (ueridade) söylenerek, silahlar
sıkılarak törenle erkeğin evine yakın bir başka eve götürülür.
Gelin,
getirildiği bu evde de 8 gün annesi ve kız kardeşleri ile birlikte
misafir edilir. Bu 8 günlük zaman zarfında gelin ve damat hiç
görüştürülmezler.
Dokuzuncu gün tüm komşular, akrabaları ve yakınları ve arkadaşları en iyi giysilerini giyerek toplanırlar.
Erkekler bir grup, kadınlar bir grup olmak üzere kapı önünde dizilerek şarkılar (ueridade) söylerler.
Erkekler
damadın yiğitliğini cesaretini ve diğer maharetlerini överek şarkılar,
maniler söyler gelinin böyle bir erkeğe varmakla ne kadar şanslı
olduğunu anlatırlar.
Kadınlar
da buna karşılık olarak gelini metheden sözler ve manilerle gelinin
güzelliğini, maharetini, zarafetini metheder; erkeğin böyle birisi ile
evlendiği için ne kadar şanslı olduğunu ve damadın eşine layık olmak
için elinden gelen her şeyi yapması, onu mutlu etmesi gerektiğini
anlatırlar.
Yukarıda
anlatıldığı şekilde gelin, annesi ve kız kardeşleri ile birlikte
bulunduğu evden alınarak damadın evine getirilir ve kaynanasının
karşısına çıkartılarak onunla tanıştırılır.
Bu tören çok büyük bir titizlikle yapılır ve her şeyin usulüne uygun olması için azami özen gösterilir.
Gelinin
annesi, damadın annesini başıyla selamladıktan sonra kendi eli ile
kızının duvağını açar ve daha sonra iki anne sarılarak selamlaşırlar.
Bunun akabinde gelin eğilerek kaynanasının elini tutar.
Erkeğin
annesi gelinin el tutmasından sonra onu bir süre tepeden tırnağa süzer,
inceler ve daha sonra gelininin kendi düşündüğünden de daha güzel
olduğunu, oğlunun en doğru seçimi yaptığını söyleyerek artık genç kızın
da bu ailenin bir ferdi olduğu ve benzer iltifatlar eder.
Bu merasimden sonra ise sıra sofra kurulmasına gelir.
Gelin
bu sofraya oturmaz, kendisine eşlik eden iki kadın ile birlikte odadan
çıkartılarak duvağı açık bir şekilde kapı önüne getirilir.
Orada
bekleyen insanlar şarkılarla ve alkışlarla sevinçlerini belli ederler.
Gelin burada bir süre düğüne gelen topluluğa gösterildikten sonra eşlik
edenler tarafından kendi odasına götürülür.
Adige geleneğinin
gereği olarak, gelin kendi hazırladığı bazı el işi eşyaları gelen
misafirlerden daha saygın ve daha yaşlı olan bazı kişilere hediye eder.
Tüm bunlar bittikten sonra kapı önünde düğün kurulur.
Mızıka ile çalınan müziğe erkekler el çırparak ve koro halinde söylenen şarkılarla (deju) eşlik ederler.
Erkekler el çırparak oyuna çıkar ve oynamak istedikleri kızın yanına giderler.
Erkek
sözleri kendisine ait kısa bir şarkı veya mani söyleyerek oyuna davet
ettiği genç kızın omzuna dokunur ve genç kız oyuna çıkar.
O
anda erkeğin arkadaşları veya genç kızı beğenen, çekici bulan diğerleri
silahlarını çekerek gökyüzüne doğru ateş etmeye başlarlar.
Böyle anlarda oyuna çıkan genç kız ne kadar beğenilen birisi ise atılan silah o kadar fazla olur. .
Oyuna
çıkan bir genç kız için silah sıkılmaması o genç kıza saygı
duyulmadığı, beğenilmediği anlamına gelir ki, Adigelerde bu durum çok
ayıp ve o genç kıza saygısızlık olarak kabul edilir.
Düğün
bu şekilde bir süre devam ettikten sonra genç kızlar ve erkekler el ele
tutuşarak bir halka oluşturur çeşitli oyunlarla, şarkılarla eğlenmeye
devam ederler.
Bu eğlencelerin devamı olarak at yarışları ve atıcılık yarışmaları yapılır, kazananlara çeşitli ödüller verilir.
Tüm bu eğlencelerin sonunda düğüne gelenlere verilen yemekle tören son bulur.
Gelen
misafir kadınlar ve genç kızlar gelini tekrar görerek selamlaşır
damadın büyüklerine iyi dileklerde bulunduktan sonra ayrılırlar.
Gelinin
annesi ve kız kardeşi de düğünün ertesi günü ayrılırlar. Bütün herkes
dağılıp aile normal düzenine döndükten sonra gelin ailenin büyüğü
(thamate) ile tanıştırılır.
Adigelerde
kadınlar diğer Müslüman halklarda olduğu gibi eve kapatılıp dış dünya
ile ilişkisi kesilerek köle gibi davranılmaz. Kadının tüm akrabaları
onun herhangi bir sorunu olduğunda koşulsuz yardımcı olmak ve ona sahip
çıkmakla yükümlüdürler, dolayısıyla kadına yeni ailesinde kötü
davranılması iki aile arasında büyük kavgalara neden olabilir.
Lapinski,
Adigelerin ailelerine çok değer verdiklerini, büyüklere ve kadına
duyulan saygının Adige töresinde çok önemli bir yeri olduğunu, kadının
baskı görmediğini ve dolayısıyla ezik yetişmediğini fakat bu
serbestliğin de hiçbir zaman kadını şımartarak utanılacak durumlara
sebebiyet verecek şekilde istismar edilmediğini anlatır. .
Bu konudaki hassasiyetin diğer toplumlarca da imrenilerek örnek alınmaya çalışıldığından bahseder.
Genç
kızlar evlendikten sonra aile içerisinde önemli sorumluluklar
üstlenmelerine ve gereğinde eşlerine de yardım etmelerine karşın
bekârlık döneminde bu tür görevler üstlenmekleri gibi zor ve ağır
işlerle de uğraşmazlar.
Aile genellikle genç kızın biçki, dikiş, nakış gibi beceriler kazanmasına çalışır.
Yukarıda
Lapinski’nin bahsettiği gelenekler bu gün bizim yaşattığımız “evlilik
ve Çerkes düğünü” ile ilgili geleneklerimize temel teşkil etmektedir
Elbette zaman içerisinde geleneklerimizde yaşadığımız koşullara ve
zamana paralel olarak önemli değişiklikler olmuştur.