Yakın akrabalar cenaze evinde aileyi yalnız bırakmadan sabaha kadar beklerdi. Diğer kişilerin ise sabaha kadar olmasa da orada bir süre kalmaları xabze gereğiydi. “Vefat eden kişi akrabamız değil nasıl olsa sabah olunca gideriz” şeklinde bir düşünce uygun olmazdı. Köy cemaati bir grup olarak cenaze evinde kederli aileyi yalnız bırakmazdı.
Cenaze evde yıkanır, kefenlenir ve defin saatine kadar
evinde tutulurdu. Cenaze bayan ise bayanlar, erkek ise erkekler ölünün yanında
kalırdı. Cenaze bekletilmek durumunda kaldığında şişmesini önlemek için sarılı
olduğu kefenin üzerinden karın bölgesine gelecek şekilde bir makas konurdu.
Bayanlar ve erkekler ayrı ayrı odalarda oturtulurdu.
Bayanların olduğu odada cenazenin birinci derece yakınları yere konulan
minderler üzerine yaş sırasına göre otururdu. Cenazenin yakınları xabze gereği
kanepe, koltuk, sandalye gibi yerlere ve başköşeye oturmazdı. Başsağlığı için
gelenler odadan girdikleri anda cenaze sahipleri sesli bir şekilde ağlardı.
Cenaze sahipleri gelenleri karşılamak için ayağa kalkmaz, tokalaşmaz, hoş
geldin demezdi. Taziyeleri oturdukları yerden alırlardı.
Gelinlerin, kayınpederleri veya kayınvalideleri vefat ettiği
zaman ayakta, oturmadan ağlamaları xabze gereğiydi. Dedemin vefat ettiği ilk
gün annem ile amcamın hanımı yani evin gelinleri oturmadan ayakta dedem için
ağlamışlardı. (hader yağeyas: ölü için ağladılar)
Cenaze defnedilmeden evde bekletildiği sırada birkaç erkek
bir başka odada para sayma işi yapardı. Bu işe “devir” denirdi. Cenaze
defnedilmeden ailenin ekonomik durumuna göre kurban kesilirdi. Genellikle
büyükbaş hayvan veya birkaç koyun kesilir hemen bütün köy halkına pay edilirdi.
Çevre köylerdeki yakın akrabalara mutlaka haber verilirdi.
Bu köylerde cenazeye gidecek olan kişiye köyden kişilerde eşlik eder, kalabalık
bir şekilde cenazeye katılırlardı. Yakınlık derecesine göre bayanlardan da
gidenler olurdu. Başka köyden gelen bayanlar eve girerdi. Fakat erkekleri
cenaze sahibi evden birkaç erkek dışarıda beklerdi. Karşılıklı durduktan sonra
“dığo” yani dua edip, ölü sahibine başsağlığı verirlerdi. Daha sonra köyde
hangi ev gelen konukları misafir olarak alacak ise o eve buyururlardı. Kısaca
başka köyden gelen erkek misafirlere köy halkı sahip çıkar misafir ederdi.
Bayanlar ise cenaze evinde kalırdı.
Ölünün defin zamanı geldiğinde yüzü son kez yakınlarına
gösterilirdi. Gençler cenazeyi almak için kapının önüne gelir, thamadeler ve
misafir erkekler hep birlikte defin için hareket ederdi.
Cenaze musalla taşına konup namazı kılındıktan sonra, eğer
ölü erkek ise oğlu veya kardeşi kabrine iner ölüyü defnederdi. Ölü bayan ise
eşi defin işine karışmazdı. Xabze gereği ayıp sayılırdı. Bayanlar cenaze
namazına katılmaz mezara da cemaat ile birlikte gitmezdi.
Cenaze defnedilene kadar dışarıdan gelen bayanlarda ev
sahibi bayanlar ile birlikte evde beklerdi. Eve dönen cemaat içeriye girmeden
kapıda tekrar yaptıkları dualar ile beraberlerinde gelen bayanları da alıp
köylerine dönerdi.
Ölüm ne kadar acı olsa da ölünün yakınları bu acılarını
olabildiğince sakin ve taşkınlıklar yapmadan, ağıtlar yakıp çirkin davranışlar
sergilemeden karşılardı. Abartılı davranışlar sergilemek basitlik olarak
değerlendirilirdi. Bazen bayanların olduğu odadan ağlama sesleri yükselecek
olur ise erkeklerden biri odanın kapısına gelip nasihatlerde bulunup, metanetli olmalarını ister kibarca uyarırdı.
Cenazeden birkaç gün sonra taziye için gelenlere evin gelini
sesli ve de abartılı olmadan, en sakin şekli ile hoş geldiniz der, hal-hatır
sorardı. İlerleyen günlerde ise gelen kişileri yolcu etmek için cenaze
sahipleri sadece oturduğu yerden kalkar, hiçbir şekilde kapıya kadar onları
yolcu etmezdi.
Erkekler içinde durum farklı değildi. Onlarda ayağa kalkmaz,
hal-hatır sormaz, misafiri yolcu etmezdi. Taziye için gelen kişi evin büyüğüne
başsağlığını verip uygun bir yere otururdu. Başsağlığı vermek için birkaç
kişiden oluşan bir grup geldi ise içlerinden thamade konumunda olan kişi
taziyeyi verir diğerleri sessizce dinlerdi. Taziye için gelen bir erkek, cenaze
sahibi ( yakın
ve en yaşlı) bayana da taziye verme durumunda kalır ise, bayanların olduğu
odanın kapısından ilgili bayan çağırılır ve ayaküstü başsağlığı dilerdi.
Cenaze evinde bir hafta on gün kadar dağılmadan yakın
akrabalar hep birlikte kalırdı. Sürekli gelen eş-dost ile ev hiç boş kalmazdı.
Cenaze evinde gelenlere hiçbir şekilde ikramda bulunulmazdı.
Yemek saatlerinde gelen olur ise sofraya buyur edilir onun dışında gelen için
herhangi bir ikram olmazdı. Acı gün için gelen dostlara sofra açıp ikramlarda
bulunmak xabze gereği yemuğ sayılırdı.
Bu acılı durumda olan aile en az bir hafta yemek pişirmezdi.
Yemeklerini köy halkı karşılardı
Cenaze evinde ilk günden itibaren sadece akşamüzeri (ikindi
vakti) logum-halive (hamur kızartması) yapılır evdekilere ve köyün çocuklarına
dağıtılırdı. Bu durum bir haftadan sonra ölünün elli ikisi çıkana kadar her
Perşembe akşamı tekrarlanır ölünün ruhuna hediye edilirdi.
Cenaze evi ölen kişinin kırkı ve elli ikisi çıkana kadar
bütçesine göre sabun, çay, şeker vs gibi eşyalar alıp dağıtırdı. Dağıtılan bu
eşyalar yoksul olsun olmasın bütün köy halkına eşit miktarda verilirdi.
Ölünün en yakın erkek akrabaları bir hafta boyunca ikindi
namazından ve sabah namazından sonra mezarı ziyaret eder dualar okurdu. Bir
haftadan sonra kırkı veya elli ikisi çıkıncaya kadar sabah vakti mezara gider
dua ederdi.
Kırkıncı günde ölünün ruhuna mevlit okutulur, mevlit
bitiminde ise şerbet ve şekerler ikram edilirdi. Elli ikinci gününde ise çevre
köylerden de çağırılanlar ile birlikte oldukça geniş bir misafir kitlesine yem
Ölünün yakınları uzun süre yas tutarlardı. Hiçbir düğüne
veya eğlenceye katılmazlardı. Erkekler uzun bir süre sakaltraş dahi olmazdı.
Köyde uzun süre çok zorunlu olmadıkça komşularda düğün, nikâh vs gibi
eğlenceler yapmazdı.