ÇERKESLERİN POLİTİK TARİHİ 2



Rusların Adigey’i istilası

Kuban kıyılarına Kazakların yerleştirilmesinden sonra Kırım Tatarlarının
yerini Ruslar alır ve Adigey'i tehdide başlar. Petersburg, 1792'den bu
yana Kuban nehrinin Kuzey kıyılarının kendisine ait olduğunu iddia
ediyordu. Çerkesler antlaşma yollan ararlarsa da Ruslar buna yanaşmazlar
ve Çerkesleri müdafaa harbine zorlarlar. Bu baskılar neticede Rusların
başarısıyla sona ermiştir. Kazaklar 1850 yılına kadar bir çok Çerkes
köyünü yerle bir etmişlerdir. Osmanlılar, Kırım Hanlığı’nın 1829'da Ruslara
geçmesinden sonra, onlardan boşalan vasallık hakkının kendilerine ait
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çerkeslerin coğrafik konumu iki devlet
arasındaki dengeyi teşkil ediyordu. Bu da Osmanlıların geleceği için çok
önemli idi. Çerkesler 19. yy’da sadece Müslüman olmasından kaynaklanarak Osmanlıya karşı sempati besliyordu ve görünüşte olsa da bağlılıkları vardı. Oysa daha 16 yy’da Osmanlılara karşı Ruslardan yardım istemişlerdi. Osmanlıların, söz verdiği yardımlar genelde yerine getirilmiyor ve aldatılıyorlardı. Osmanlılar Kırım savaşında 1854-1856'da ilk kez
verdikleri sözü tutarak yardım etmişlerdir. İngilizlerde kendisi Çerkes
olan Zanıko Sefer Bey'e (Haşim Efendi’nin Hatırlarına ve Theophil
Lapinski'ye göre Sefer Bey Çerkes değil, Tatar’dı) 1830'a vaat ettikleri
yardımı yapmışlardı.

Osmanlılar 1829 Edirne Antlaşması’na göre, Çerkesya’da hiç bir hak iddia
etmediklerini resmen kabullenmişlerdi. Bu antlaşma gereği Ruslar dış
ülkelerden gelen her türlü yardımı diplomatik yollardan kolayca
önleyebiliyorlardı. Buna rağmen Çerkeslerin bağımsızlık savaşı aralıksız
devam etmiştir.


Şamil'in bağımsızlık savaşında Çerkesler

Şamil'in yürüttüğü mücadelenin temelinde İslam dini birleştirici unsur
olarak ele alınmıştır. Şamil, Çerkeslerin de Müslüman olduklarını ileri
sürerek, kendisine bağlanmalarını, itaat etmelerini beraber savaşmalarını
istemişti. Bu amaçla Naiplerini Adigelerin arasına göndermesine
karşın bu Naipler ancak 1842'den sonra aktif bir rol oynamayı
başarabilmiştir. Pek çok Naipten sadece Muhammed Emin kendini kabul
ettirebilmiştir. Naipler, Çerkeslerin yüzyıllardır devam edegelen
geleneklerini, Adige-xabzeyi kaldırarak; yerine dogmatik şeriat
kanunlarını koymaya kalkışması halkta ve liderlerde büyük bir infial
uyandırır. Hemen hemen herkes Naiplere düşman kesilir. Çerkesleri
baskıya ve tepeden inme dogmatik kanunlara alışık olmamaları, Şamiladına verilen ölüm kararları, vergi vermeyenlerin ve dini görevlerini yerine
getirmeyenlerin cezalandırılmaları, yeni prensiplerin yerleştirilmeye
çalışılması halk arasında büyük tepkilere neden olurdu. Bu nedenle
Muhammed Emin 1848'de Çerkeslere özgü yeni, yani Adigexabze'den
kaynaklanan bir yönetim şeklini kabullenmek zorunda kalırdı. Çerkesya'da
Şamil’e sempati duyan bölgelerde tüm yetkiler M. Emin'e aitti. Osmanlılar,
hutbelerde padişaha bağlılık belirtilmediği için Şamil ve M. Emin'i
dışlayarak Sefer Bey’i Çerkeslerin lideri olarak kabul ettiler. Bu iki
lider bir birine düşman idi ve içten içe mücadele ediyorlardı. Demokratik
Çerkeslerin büyük çoğunluğu M. Emin'e bağlı idi ve toplumda da bir çok
sosyal yenilikler gerçekleştirmişlerdir. Sınıfsal yapının ortadan
kaldırılması hareketleri daha sonra Bjedughlar arasında da başarıya
ulaşmıştır. Shapsugh ve Natuhuaclar Sefer Bey tarafını tutarak oligarşik
yönetimde kalmışlar ve 1856-57'de iki grup arasında kardeş kanı
akıtmışlardır. Sefer Bey'in vefatı ve Şamil'inde yenilgiye uğrayarak
teslim olmasından sonra M. Emin Ruslara teslim olarak taraftarlarına
"savaşı bırakmalarım" söylemesine rağmen, onu dinlemeyerek mücadeleye devam etmişlerdir. Çerkesler de diğer Kafkasya halkları gibi zayıf kalarak yenilgiye uğramaktan kurtulamamışlardır.


Çerkeslerin dramatik göçü

Çerkeslerin bağımsızlık savaşlarıyla ilgili bilgileri beynelmilel yayın
organı olan "Morning Chronical' ve İngiliz casusları olan Bell ve
Longvvorth'un yazılarından öğreniyoruz. Polonya, Macar ve Fransız asıllı
ihtilalciler ile İngiliz casusları da Çerkeslerin bağımsızlık savaşlarında
görev almışlardır . Kırım savaşının bitmesi zamanın süper devletlerinin
Kafkasya'daki savaşlara olan ilgilerini azaltmış ve Çerkesleri Rus çarlarına peşkeş çekmişlerdir. Rusların istilası ile ilgili olarak bir Rus
asilzadesinin yazdıkları ilgi çekicidir; Baskınla birlikte pek çok insan
ormanlara sığınıyorlardı. Bazen anneler çocuklarını, elimize düşmemesi
için kafalarını taşlara vurarak öldürüyorlardı. Şimdi ise varolmak ve
hürriyetleri için savaşanların ve savaşın gürültü ve patırtıları bittiğine
göre, bu kahramanlık destanının yenilgiye uğrayan kahramanlarına olan
haran ve takdirimizi gizleyemeyiz. Öyle bir rakip ki Anavatanını ve
bağımsızlığını yok olma ve edilme noktasına kadar savunmuştur. Rus
Sosyalisti Petraşevski'nin (1845) Çerkeslerin bağımsızlık savaşına devam
etmeleri istemi ve buna benzer planları neticesiz kalmıştır.

Yenilgiye uğrayan Çerkesler Kuban ve Don nehri kıyılarına ve Stavropol
kenti yakınlarına yerleştirilirler. İnsanlık dışı uygulamalarla yürütülen yerleştirme çabaları çok açıklı ve dramatik olaylara sahne olmuştur. (Bkz.
U.Aliev, B.M. Goredeçkiy'in eseri Adygeja Rostov, 1927 sayfa 150). Bu
vahşet Amerika'da beyazların Kızılderililere karşı yaptıkları vahşetle
aynıdır. Çerkesler, Kafkaslarda Ruslara en son mağlup olan halktır.
Graj Jevdemikof 1864 yılında Çerkes köylerinin etrafına Kazakları
yerleştirir. Gerçi bu yolla Çerkesler kontrol altına alınmışlarsa da,
yaşamaları için gerekli geniş arazilerden koparılmışlar ve hareket etme
sahaları daraltılmıştır.

Pek çoğu 1861-1864 yıllarında Osmanlı devletine göç edince bir zamanların yemyeşil ormanlarla süslü ve ekili toprak ve bahçeler terkedilmiş, böylece bu güzel ülke bir çöl görünümü almıştır. Göç, açlık, sefalet ve hastalıklarla mücadele gibi güçlüklerle gerçekleştirilmiştir.
Rus Çarı’nın Çerkeslerin göçü için gönderdiği paralar, Petersburg'daki
memurlarca yerlerine ulaştırılmamıştır. Bu etnik jenosidden sadece yarım
milyon kadar Çerkes kurtulabilmiştir. Balkanlara yerleştirilen Çerkesler
Hıristiyanlara karşı "Plage" yani parasız jandarma olarak
kullanılmışlardır. Rusya'da kalan Çerkesler ise 1917 ihtilaline ilgisiz ve
tarafsız kalmışlar, Stalin devrinde ise tasfiye edilmişlerdir.


Kabardey Çerkesleri

Adigelerin en kalabalık ve en önemli rolü oynayan kabilelerden biri,
Kabardey Adigelerdir. Yerleşim alanları: Büyük Kabardey; Kafkas
dağlarının Kuzey sırtları, Elbrus dağının Doğu yakasından Terek ve Baksan
nehrine, Küçük Kabardey; Terek ve Kabardey dağları arasında kalan kısımda yer alır. Kabardey tarihi, Çerkes tarihinin en önemli bir bölümünü teşkil eder. Bunların da tarihini ve dilini öğrenmek diğerlerinki gibi zordur.
Yazı dilleri yoktu. Dini yazılar ise sadece dini konularda kalmıştır. Bu
nedenle de hiçbir kronolojik bilgi bize ulaşmamıştır ve tarihleri de
tamamlanmamıştır. Tarihi bilgileri komşu halk kronolojileri ve zengin halk
efsane ve folkloruyla tamamlayabiliyoruz.

Büyük bir olasılıkla Kabardeyler 15. yy’da diğer Çerkes kabilelerinden
kopmuşlardır. Diğer Çerkes kabilelerinin tersine detaylı bir sosyal sınıf
ayrımını yaratmışlardır. Kabardey adı da bir ihtimalle ünlü bir Kabardey
beyinin adından gelmektedir. Halk anlatımlarına göre büyük bey Yinal
(efsaneleşmiş bir bey) Kuban nehrinin doğu bölgesine halkını
yerleştirmiştir. Sonraları Kırım Tatarlarının baskısıyla daha güneye ve
Doğu’ya inerek Kafkas dağlarına yerleşmişlerdir. Büyük göç Alan kabileler birliğinin Moğollarca yıkılmasından sonra daha kolay gerçekleşmiştir.
Kabardeyler 15. yy sonlarına kadar Altınordu devletine bağımlı idiler.


Kabardeylerin bölünerek parçalanmaları

Efsanevi anlatımlara göre toplum, beylerle birlikte halk meclislerince
yöneltiliyordu. Fakat 16. yy’da Küçük ve Büyük Kabarda olarak, Kabardey
Beyi Shalocho Talustan tarafından bölünmüştür. Shalocho kendine ve verilen mirastan memnun kalmayarak halkını da yanına almış, Terek nehrinin Doğu’suna yerleşerek Küçük Kabarda’yı kurmuştur. Diğer bir anlatıma göre bu ayrım Yinal'ın ölümünden sonra oğulları Atajuk, Mışevest ve Kaytuko arasında yapılmıştır.