Dilden dile, ağızdan ağza aktarılarak zamanımıza dek ulaşan bir söylencedir Amazonlar söylencesi. İnsanı büyüleyen bu söylence gerçek midir? Amazonlar gerçekten yaşamışlar mıdır? Yoksa bütün bunlar bir düşün ürünü müdür? Söylencelerin halkların yaşantılarından kaynaklandığı, az-çok değişse de kabul edilen bir görüştür. Hele söz konusu olan, Amazonlar söylencesi ise... Çünkü Amazonların izlerine yalnızca destanlarda değil, coğrafyacı ve tarihçilerin kitaplarında da görülür. İlkçağ insanlarından kalan yapıtlarda Amazonlardan bir şeyler bulunur. Homeros onların Truva Savaşları’na katıldığını yazar. Heredetos, Diodoros ve coğrafyacı Strabon onlardan söz ederler. Herakles ve Achilleus efsanelerinde de Amazonlar'dan söz edilir. Sokrates ve Platon Amazonlar'ın Atina'ya saldırdıklarını bir gerçeklik olarak kabul ederler. Amazonların yaşadıkları söylenen bölgelerde, özellikle Anadolu ve Mora Yarımadasında, kabartma taş ve resim olarak, Amazonlar'ı anlatan binlerce yapıt bulunmuştur.
Mitolojide
Amazonlar, mitoloji kahramanlarına denk savaşçı kadınlardır. Savaş
aletleri ok, yay, kargı ve "labrys" denilen, Anadolu'da özellikle
Hititler'de, Karya'da ve Girit'de rastlanan iki ağızlı baltadır.
Halikarnas Balıkçısı’na göre iki ağızlı balta Anadolu'nun simgesidir.
Resim ve kabartmaların çoğunda Amazonların elinde hep bu balta
bulunmaktadır.
Söylenceye
göre Amazonlar Anadolu'da yaşamışlar ve birçok kent kurmuşlardır.
Amazonların kurduğu kabul edilen kentler; Ephesos/Selçuk, Smyrna/İzmir,
Kyme, Gryneion, Pitane, Ege bölgesindeki kentlere ilaveten Midilli
adasındaki Mytilana, Marmara ve Karadeniz yörelerinde ki Myrleia,
Sinope/Sinop'tur.Bunlara yine Ege bölgesindeki Elaia, Anaia, Latori
kentlerinde de eklememiz gerekmektedir. Ephesos'da ki Artemis tapınağı
da Amazonlar tarafından başlatılmıştır. Ephesos'da ki kazılar savaşcı
kadınlara ilişkin, tanrıça Artemis'e hizmet eden heykelcikler de ele
geçirilmiştir. George Thomson bunları inceleyerek yayınlayan Lethaby'nin
" Hitit etkisinin belirgin izlerini gözlemlediğini Gestang'ın da
Amazonlar'dan bir Hitit tapınağı bağıntılı oldukları ve daha sonra ki
Artemis tapımı bu tapımdan kaynaklandığı konusunda Lethaby 'ye
katıldığını" kaydetmektedir.
Bu
açıklamalardan sonra "Amazon" sözcüğünün uzmanlar tarafından nasıl
açıklandığını inceleyebiliriz. Birinci açıklamaya göre Amazonlar savaşda
engel olmaması için memelerinden birini ya da her ikisini
kestiklerinden "memesiz" anlamında "Amazoi" denilmiştir. Bu açıklama
kanıtlarla uyum göstermiyor. Zira bütün kabartma ve resimlerde
Amazonlar, iki memeli olarak gösterilmişlerdir. İkinci açıklamaya göre
Ephesos'lu kadınlar savaş ve tarımla uğraşarak, bellerinde kuşaklarla
(zonai), ekin biçtikleri (Amao) için bunlara Amazon denilmiştir.
Toplumsal
yaşamda kadının etkinliği, ekonomik etkinliklerin kadınlar tarafından
yerine getirilmesi, kadınların mutlak egemenliği, soy kütüğünün kadına
göre belirlenmesi, Amazon söylencesinin önemli özelliklerindendir. Ancak
bütün bunlar anaerkil toplumda zaten normal olan özelliklerdir. Amazon
söylencesinin normalden ayrılan yönü, kadınların savaşcı olarak
yetiştirilmeleri, savaşa bir asker gibi katılmaları, erkeklerin bu
savaşda yer almamaları, kadınların savaşçılığının aynı zamanda
saldırganlığa dönüşmesidir. Hem kendilerinin kurdukları yerleşim
bölgelerinde bulunan heykel, resim ve kabartmalar, hem de komşu
halkların yapıtları Amazonlar'ı savaşçı niteliklerine uygun
tanımlamışlardır. Amazonlarda ki savaşçı nitelik o kadar baskındır ki
Bilge Umar, Amazonların "tarım yapmayan, yaşamı at sırtında avcılık ve
savaşla geçen bir kadınlar ulusu" olduğu görüşündedir. Be nedenle
Amazonlara takılacak adın savaşçı özelliklerine uygun bir ad olması akla
uygun görülmektedir. Kaldı ki bu açıklama Amazonlar'ın konuştuğu
varsayılacak bir dile göre yapılan bir açıklama da değildir.
Konuyu
tartışan uzmanlardan George Thomson "Yunan'lar Amaonları Kafkasya'ya
doğru izlerken, Artemis'in Kafkasya kökenli olduğunu benimseyen bir
geleneği izlemiş olabilir" biçiminde bir yaklaşım getirmektedir. George
Thomson bu görüşünde yalnız değildir. Bazı diğer uzmanlar da Amazonlar'ı
Kafkasya ile ilişkili olarak açıklamaya çalışmaktadırlar. Kafkas
kabilelerinde her türlü sosyo-ekonomik girişimleri kadınların yapmaları,
Altın Post Efsanesi'nde altın postu aramaya giden Argonaut'ların
Anadolu'nun kuzeydoğusunda Amazonlar'a rastlamaları, Amazonlar
efsanesinde aynı bölgenin Amazonlar'ın ana yurdu olarak gösterilmesi,
Amazonlar'ın başkenti olarak gösterilen Themiskyra'nın aynı bölgede
olması, Amazonlar'ın ay tanrıçası ile olan ilişkileri, Amazon adıyla
Kafkas dillerinden birinde "ay" anlamına gelen "maze" sözcüğü arasında
ki benzerlik, gibi nedenle uzmanları böyle düşünmeye yöneltmiştir.
Kas-Adige
dilinde ay anlamına gelen "maze" sözcüğü ile Amazon sözcüğü arasında ki
benzerlik ortadadır. "Maze" sözcüğünün sonuna "on" eki getirildiğinde
Amazon’a çok benzeyen "mazeon, mazon" sözcüğü oluşur. Ancak article
bulunmayan bu dilde nasıl olmuştur da "a" eki gelmiştir? Yine bu dilde
Amazon adlarının, Amazonların kurdukları şehirlerin, Amazon tanrıçası
Artemis'in adları da açıklanamamaktadır. Bu nedenlerle bu açıklamada
genel kabul gören bir açıklama olarak kabul edilmemektedir.
Genel
kabul görmemekle birlikte bu açıklamayla gerçeğe çok yaklaşıldığını,
bazı gerçekçi saptamaların yapıldığını, kabul etmemizi gerektiren
veriler bulunmaktadır. Anadolu ile Kafkasya arasında ki ilişkilere
dikkat çeken uzmanlar çoktur. Server Tanilli üç bin yıllarında ki
Anadolu-Hattı kabilelerinin dilleri ile Kafkasya dillerinin benzediğini,
Hattiler'in maddi kültürü ile bu çağ Kafkasya kültürlerinin de "çok
noktada birbirlerine benzediğini" kaydetmektedir. Şemseddin Günaltay,
Proto-Hatti'ler, Luviler, Hurriler ve Kafkasların Hazar Denizi
ötelerinden "aynı zamanda batıya göçen gruplar" olduğunu belirtmektedir.
Hrozny de Hititlerin Kafkaslardan gelmiş olmasını, diğer görüşlerle
karşılaştırarak, "nispeten daha çok pozitif bir görüş" şeklinde
değerlendirilmektedir.
Bu
nedenlerle yukarıdaki açıklamada ki eksikliği Kas dillerine yönelmesine
değil bunu eksik bırakmasında, Kas dillerinin hepsini incelememesinde
görüyor, Kas-Abhaz diliyle daha tam ve doğru bir açıklamanın
yapılabileceğini düşünüyoruz. Çünkü ilkçağlarda, 2000’li yıllarda,
Amazonların tarih sahnesine çıktığı dönemde, Amazonların kurduğu
söylenen İzmir kenti civarında kurulan devletin adı Aşuva'dır.
Lidyalıların da atası olan Aşuvalar, Kas-Abhazların bir koludur. Halen
Anadolu'da ve Kafkasya'da kendilerine "Aşuva" diyen insanlar
yaşamaktadır.
Bu
çalışmanın sınırlarını aşacağından Aşuvalar'ın nereden gelmiş
olabilecekleri, Hititlere, Misyalılarla, Karyalılarla ve kendi torunları
olan Lidyalılarla ilişkileri, dilleri, uygarlıkları konularında bir şey
söylemiyoruz. Ancak Hititlilerin de aynı tarihi dönem de Anadolu'da
göründüklerini, Lidya, Misya ve Karyalılar'ın kendilerine akraba olarak
kabul ettiklerini, konumuzla ilgili gördüğümüzden belirtmek istiyoruz.
Kas-Abhaz
(Aşuva) dilinde "mzı" ay anlamına gelmektedir. Article olan "a" ile
birlikte "A mzı, Amzı" biçiminde şimdi de kullanılır. Ay adının "mis,
mıs" biçiminde kullanıldığı da olur. Bazı kişi isimlerinde halen bu
şekilde kullanılır: Dinamis, Feramis, Ramis vb olduğu gibi.
Anlaşılabileceği gibi çeşitli Abhaz lehçelerinde tarih boyunca bu
sözcüğün "mız", "mıs", "mus" biçiminde kullanıldığı sonucuna varmak
olasıdır.
Amazonların
kendilerini "ayın kızları" olarak gördüklerini, ana tanrıça Kybele ve
Artemis'in hizmetkarı olarak kabul ettiklerini biliyoruz. Bu nedenle
kendilerine kendi dillerinde "Amız" ya da "Amıs" adını taktılar.
Latinler de onlara "Amız /on" dediler. Bu terim "Amazon" biçimine
dönüşerek tarihe maloldu.
O
çağdaki Samsun kentinin adı da aynı dilde "Amıs" dır. Yunan etkisiyle
"Amısos" biçimine dönüşmüştür. Amazonların başkenti olarak kabul edilen
"Themiskyra" da bu bölgededir. Aynı şekilde Karya'da da "Amız" adında
bir kent bulunmaktaydı. Bu kent daha sonraları Amızon şeklinde anılmaya
başlanmıştır. Bazı kaynaklarda Aşuva içerisinde, bazılarında Aşuva'nın
kuzeyinde gösterilen aynı çağ Ege Bölgesi devletlerinden birinin adı da
"Misya" dır. Amazonlar tanrıçasının adı da Artemis. Bütün bu sözcüklerde
ki "mis" yani "ay" sözcüğü dikkat çekicidir.
Konumuzu
daha iyi açıklamak için Amozonların anaerkil bir yapının ürünü
olabileceği biçimindeki yaygın görüşüde incelemek istiyoruz. Bu çağ
Anadolu devletlerinin çoğunda anaerkil bir yapının devam ettiğini
görüyoruz. Asuva, devamı olan Lidya ve Etrüskler, Misya, Karya, Likya
anaerkil devletlerdir. Hititler de ise ataerkil bir yapı vardır. Daha
doğrusu soy ana yanlı değildir Hititlerde.
Olası
ki Hititler, Anadolu'ya gelmeden önce böyle bir evrim geçirmişlerdir.
Hititlerde ki bu yapının "bağımlı, vasal" duruma getirdikleri diğer
devletleri etkilemeyeceği düşünülemez. Güçlü bir olasılıkla Hititlerde
ki ataerkil yapıdan etkilenen vasal devletlerden birindeki erkekler,
anaerkil yapıyı sonlandırmak istediler. Efsanenin içeriğinde bu
görüşümüzü besleyen birçok öge bulunmaktadır.
2000’li
yıllarda Hititlerin Anadolu'ya gelmesiyle Anadolu'da bulunan Hatti
gruplar, (Asuva, Likya, Karya ve Misyalı'lar) Hititlerin baskısıyla daha
batıya göçtüler. Bu halklar zamanla Hititlerle ilişkileri gelişerek,
Hititlere bağımlı duruma düştüler. Aslında bir kısmı da göçmeyip
yurtlarında kalmışlardı ve göç edenlerle de ilişkileri sürüyordu.
Hititlerle olan ilişkilerinden etkilenen bu halklar, diğer koşullar tam
olgunlaşmadan kendi topraklarında ki anaerkil yapıyı yıkmak istediler.
İşte o zaman egemen durumda bulunan kadınların sert tepkisiyle
karşılaştılar. Kadınlar onları yenerek erkeklerin o zamana kadar
üstlendikleri savaşa katılma, avcılık ve toplumu savunma görevlerini de
kendileri üstlendiler.
Erkekleri
toplumsal iş bölümünde daha geri bir konuma ittiler. Egemenliklerini
pekiştirdiler. Böylelikle kadın savaşçılar kendi ülkelerine saldıran
halklara karşı ülkelerini savundular. Gerektiğinde komşu ülkelere de
saldırdılar. Komşu ülkelerin halkları onları bu şekilde tanıyıp
gördüler. Bu durum onların dinlerini, inançlarını da etkiledi.
Böylece
kızlar, ana tanrıçanın gerçek çocuğu oldular. Egemen kadınların gözünde
öyle değerlendirildiler. Çünkü onlar dişiydiler. Bolluğun ve bereketin,
üremenin, devam edip giden yaşamın simgesiydiler. Böylece ana tanrıça,
kızları, Amazonları simgeleyen, Artemis'i doğurdu. Artemis kültü
Amazonlarla birlikte gelişerek yayıldı. Amozonlar Artemis'in gönüllü
hizmetkarı oldular. Belki de o kültü yaymak için savaşlar yaptılar ve
tarihe bıraktılar adlarını.