Dünyanın en eski ve sürekli yerleşik topluluklarını
barındıran Kafkasya’nın kuzey-batı kesiminde mevcut başlıca Çerkes kabileleri;
Kabartay, Besleney, Kemurguvey, Sapsig, Jane (Zan), Ubih, Abzeh, Bjedug ve
Mokhoslardır. XV ve XVI. yüzyıllarda Kuban nehrinin kuzeyinden Don nehrine
kadar sarkmış olan Çerkesler, Rus baskısı sonucu XVIII. yüzyıl sonlarında Kuban
nehrinin güneyindeki ana kitleye katılmışlardır. Çerkezistan'daki mevcut Çerkes
kabilelerinden başka, bölgeye 1782 yılında Kuban nehri boylarına yerleşen
Nogaylar'la, bölgenin kuzeyinde yerleşmiş Karaçay ve Balkar Türkleri ve
Karadeniz sahillerinde yoğunlaşmış Abazalar yer almaktadır.
Kırım Hanlığı ile Çerkezistan arasında bu siyasî mücadelelerin
yanı sıra dostane ilişkilerin de söz konusu olduğu görülmüştür. Bu dostane
ilişkilerin tesisinde rol oynayan önemli faktörlerden birisi de, kısaca bir
nevi "çocuk eğitme ve yetiştirme" sistemi şeklinde özetlenebilecek
olan "Atalık" müessesesidir.
Atalık müessesesi, Çerkezistan'da yerleşmiş eski bir
geleneğe göre yeni doğan bir çocuğun belli bir süre sonunda, iki - üç yaşını
geçmeden başka bir aileye verilerek, delikanlılık çağına yani, on beş - on altı
yaşlarına gelinceye kadar eğitilip yetiştirilmesinden sonra tekrar asıl
ailesine teslim edilmesi sürecidir.
Çerkezistan'da XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde bulunmuş seyyah
T. de Marigny, atalık uygulamasının hemen hemen her ailenin çocuklarına yaygın
bir şekilde uygulandığı görüşündedir.1863–1864 yıllarında bölgede bulunmuş A.
Fonvill ise bu yöntemin soylu aile ve beylerin çocuklarının daha alt sınıfa
mensup aileler tarafından yetiştirilmesi ile sınırlı olduğunu belirtmiştir.
Çocuğun yetiştirilmesine talip olan aile birden fazla
olduğunda kim tarafından ve ne kadar süre ile yetiştirileceğine dair önceden
belirlenmiş geleneksel kurallara göre hareket edilirdi. Fonvill bu konuda da
farklı bir görüşte olup, liderlerden birinin oğlu dünyaya geldiği zaman daha
alt sınıftan birinin Bey ailesiyle dostluk ve akrabalık kurmak için çocuğu
kaçırıp yetiştirme görevini üstlendiğini belirtmektedir. Fakat bu şekilde
cebren çocuğun alınması yöntemi kanaatimizce biraz da Bey'in göz yummasıyla
vuku bulan istisnaî bir durum olsa gerektir.
Çocuğun bakımını üstlenen Atalık aldığı çocuğu bir dadının
yardımı ile eğitmeye başlar, eğitim programı, güreş gibi sportif faaliyetlerin
yanısıra at biniciliği, ok, kılıç, kama ve mızrak talimi, tabanca ve tüfek ile
atıcılık ayrıca açlık ve yorgunluğa direnç gibi faaliyetlerle çocuğa iyi bir
savaşçı olma nitelikleri kazandırılırdı. Ayrıca liderlik, komutanlık, toplantı
ve kurullarda hitabet gibi yeteneklerinde kazandırılmasına çalışılırdı.
Genç delikanlının eğitim süresi sonunda evine dönmesi, cümle
aile efradı, dostlar ve komsular davet edilerek büyük bir şenlikle kutlanırdı.
Bu esnada çocuğun asıl sahibi ile Atalık arasında karşılıklı hediyeleşmeler
olurdu.
Atalık artık delikanlının ailesinin gözünde hiç bir zaman
kaybetmeyeceği değerli bir yer edinir.
Atalık uygulaması sadece Çerkes kabilelerinin çocukları için
uygulanan bir sistem değil idi. "Cesaretleri asaletleri ve millî ananeleri
ve sosyal nizamlarıyla şöhret bulan Kabartay ve Çerkezistan bilhassa Kirim
hanlarının nazari dikkatini ve hayranlığını celb ediyordu. Bunun içindir ki
hanlar çocuklarını tercihan Kafkasya’nın bu eyaletlerine gönderiyorlardı."
Çerkeslerin erkek evlât terbiyesindeki başarı ve
üstünlüklerinden dolayı, Kırım’dan başka civar bölgelerdeki Kalmuk ve Nogay
beyleri de çocuklarını Çerkezistan’a gönderiyorlardı. Keza, vaktiyle Altın Orda
hanları da göndermişlerdir.
Şu hususu da hatırlatmak gerekir ki, sadece Kırım hanlarının
çocukları değil Hanzadelerin, Kalgayların, Nureddinlerin ve Şirin mirzalarının
oğul veya kızları da eğitilmek için Çerkezistan’a gönderilirdi. Çocuk dünyaya
geldiğinde derhal özel bir haberci ile Çerkes ve Kabartay hükümdarlarına haber
gönderilir, çocuğun büyütülmesi, talim ve terbiyesi için memleketlerine kabul
edilmesi rica edilirdi. Bu haber alınır alınmaz çocuğun talim ve terbiyesi ile
meşgul olacak sütnine ve mürebbiyeyi seçmek üzere halk genel bir toplantıya
davet edilirdi. Bu toplantıda seçilen sütnine ve mürebbiye törenle üzerlerine aldıkları
bu önemli ve şerefli görevin manevî ve içtimaî önemi anlatılırdı. Daha sonra
150 kişilik bir atlı
kafileyle Taman yarımadasına oradan da Azak Denizi
boğazından Kırım’a ulaşılırdı. Han, Kalgay (veliaht), Nureddin (ikinci
veliaht), ve hükümet erkânı ile birlikte kafile şehrin dışında karşılanılarak
hoş geldiniz denilirdi. Kafile başkanı da doğum münasebetiyle memnuniyetlerini
bildirip, karşılıklı iltifatlarda bulunulurdu.
Bu karşılama merasiminden sonra bütün kafile Hansaray'a
davet edilirdi. Misafirlerin şerefine üç gün ziyafet verilerek bu esnada
muhtelif eğlenceler de tertiplenirdi. Üç günden sonra kafile içerisinden
seçilen yedi kişi Han’ın huzuruna çıkarak gösterilen misafirperverliğe teşekkür
edip, yurtlarına dönme arzusunda olduklarını bildirdikten sonra, çocuğun teslim
edilmesini Han'dan rica ederlerdi. Han çocuğu anasının kucağından bizzat alarak
teslim ederdi. Çocuğu teslim alan kafile temsilcileri de yavruyu birlikte
getirdikleri sütnineye teslim ederlerdi. Kafile daha sonra çocukla birlikte
Kafkasya'ya dönerdi.
Hanzade’nin yetiştirilmesinde öz evlât gibi muamele edilir,
hatta ondan dahi üstün tutulurdu. Çocuğun hal ve hareketleri özenle gözetilir,
bir takım kusurları olsa dahi muhalefet edilmeden rahat bir atmosferde
hassasiyetle mükemmel bir şekilde yetişmesine gayret edilirdi.
Yukarıda değinildiği gibi, Hanzâde yedi yaşına geldiğinde
çeşitli bedenî sporlarla birlikte ata binme, dönemin mevcut silâhlarının
kullanma gibi bir nevi askerî eğitim de verilirdi. Çocuk delikanlı çağına
geldiğinde Kırım’a geri götürmek için gerekli hazırlıklar yapılır. Çocuk en
güzel giysi ve silâhlarla donatılarak iyi cins bir ata bindirilir. Çocuğun
Atalığı olan Bey tarafından Han'a gönderilmek üzere çeşitli hediyelerle
birlikte, çocuğun alınmasında hazır olan kafileyle birlikte çocuk Kırım’a
götürülüp teslim edilirdi. Kafile yine karşılama merasiminden sonra üç gün
süreyle ağırlanırdı. Sonrasında kafileye dönüş yolculuğu için gereken yiyecek
ve erzak temin edilirdi. Dördüncü gün çocuğun beslemesi olan Atalığa
gönderilmek üzere hazırlanan hediyelerle birlikte, orada bulunan kafileye Han
tarafından çeşitli hediyeler sunulurdu. Bu hediyeler, deriden mamul çeşitli
eşyalar, tüfek ve yay gibi muhtelif silâhlarla, değerli madenlerden yapılmış
değerli eşyalar ve paradan oluşurdu. Han daha sonra oğlunun eğitimini ve
yetiştirilmesini sağlayan misafirlere teşekkür eder, çocuğunu yetiştirenleri
kendisine manevî akraba yaptığını ilân eder. Daha sonra ise kafile Kafkasya'ya
dönerdi.
Bir Hanzade’nin eğitimini üstlenmiş Çerkes Beyi
Hanzade’ninsütbabası, Bey'in hanımı da sütannesi kabul edildiğinden dolayı,
Kırım Hanlığı ile Çerkezistan arasında sıkı dostlukların oluşmasına vesile
oluyordu.
Çerkezistan'da yetiştirilen han zadelerin ve bunların
içerisinde hanlığa gelmiş olanların sayısı hakkında kesin bir bilgiye sahip
değiliz. Bununla birlikte, Kırım hanzadelerinin Kafkasya'ya gönderilmesi
özellikle XVII. yüzyılda rağbet bulmuş olup, XVIII. yüzyılda 1735'de Halim
Geray Han’ın 1735'de de Kaplan Geray Han’ın oğullarının Kabartay Çerkeslerine
gönderildiği kesinlik arz etmektedir. Hatta han ve hanzadeler arasında
Kafkasya'ya yerleşerek orasını ikinci bir vatan olarak telâkki edenler de
olmuştur.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Rusların
entrikaları ile hanlığa getirilmiş olan Şahin Geray'la hanlık mücadelesine giren
ve bir süre Kırım hanlığı da yapmış Bahadır Geray ve kardeşi Akköz Sultan,
Şahin Geray'a karşı muvaffak olamadıktan sonra Atalık'ları addettikleri Çerkes
kabilelerinden Sapsig kabilesine sığınmışlardı. Keza Bolşevikler tarafından
Kuzey Kafkasya'da imha edilen Sultan Kırım Geray ailesi de Kafkasya'da
yerleşmiş ailelerden biri idi.
Çerkesler, Kırım hanzâdelerine "Haniko" (Çerkes
dilinde Han’ın oğlu anlamına gelmektedir) derlerdi. Yukarıda değinildiği üzere
1864 yılından itibaren kuzey-batı Kafkasya'dan Osmanlı topraklarına yoğun bir
göç yaşanmıştı. Bu göç esnasında Çerkezistan'a yerleşmiş olan hanzâdelerine
veya devam eden kuşaklarının da olabileceği yönünde bazı ipuçları mevcuttur.
Hatay ili Reyhanlı ilçesine yerleşmiş Çerkes köylerinden biri olan "Bedirge"
köyünde "Haniko" ismine rastlanmaktadır. Yine Çorum ili Alaca
ilçesindeki Mahmudiye (Çerkes Kaleyhisar) köyünde "Beç Haniko"
(Çerkes dilinde Han’ın oğlu Beç anlamına gelmektedir) ismindeki aile muhtemelen
Kırım hanzadelerinin soylarının devamı olsa gerektir.
Sonuç olarak, Kırım Hanlığı ile Çerkezistan ilişkilerinin
siyasî boyutunda zaman zaman yoğunlaşmış sefer ve savaşlara rastlanmakla
birlikte Kuzey Batı Kafkasya'daki Çerkes kabileleri üzerinde, coğrafî
konumlarının da verdiği avantajla, gerek Kırım Hanlığı gerekse Osmanlı Devleti
kısmen belli bölgeler dışında etkili olamamışlardır. Bununla birlikte iyi
ilişkilerin var olduğu da görülmüştür. "Atalık" müessesesi olarak
isimlendirilen uygulama ile Kırım Hanları hanzadelerinin, hatta Şirin mirzalarının
çocukları Çerkezistan'da eğitilerek yetiştirilmişlerdir. Bu uygulama Kırım
hanları ile Çerkes beyleri olan Atalıkları arasında bir nevi manevî akrabalığın
tesis edilmesini sağlamıştır. Bu durum da karşılıklı dostane ve sıcak
ilişkilerin oluşmasına vesile olmuştur.