ÇERKESLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU




                       
       Dinlerin tarihinin  eskiliğine bakarak kafkasyaya dinlerin 18 yüzyıla kadar girememesinin nedenini Çerkeslerin   bütün yaşam biçimini şekilleyen  güçlü bir paganist kültür ve khabze kuralları ile açıklayabiliriz.Toplumun bütün kurallarının uygulayıcısı thamadelerin yerini   hiçbir dinin misyonerleri ve temsilcileri  alamamıştır.Bugün nüfüsunun  büyük bölümü  Müslüman olan  çerkes toplumunun gözünde imamlardan çok thamedelerin sözleri kutsaldır.             
            4 cü yüzyılda gürcistanın hristiyanlaşması ile birlikte  bu sınırdaki bazı çerkes köylerinin  ve diğer  uçtaki bazı kabardey köylerinin hristiyanlaşmıştır.Ama bu  bu dinsel etkide yüzeysel kalmaktan öteye gidememiştir. Hristiyanlığı kabul eden bu köylerde kilise olmamasıda bunun bir göstergesidir.Çerkes’lerin Müslümanlık ile tanışmaları Kırım hanlarının   Kafkasya ile olan alışverişleri ile birlikte gündeme geldi isede kabul görmemiş ve kısmen ,Kuzey Kafkasya'ya Hz. Ömer dönemi fetihleri sırasında, İran'ın fethinden sonra Dağıstan bölgesinden girmiştir. Hicri 7. asırda Kuzey Kafkasya'ya giren İslam orduları Hazarlarla uzun süren savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır. Bu dönem içinde Dağıstan ve Çeçenistan bölgeleri ve Orta Kafkaslar'ın bir kısmı İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır.Keza yine aynı hristiyanlığın etki gücü kadar müslümanlıklıkta çeçenler ve Dağıstanlılar dışında kafkasyanın diğer bölgelerine bu dönem süresince pek etki yapamamıştır.                                    Çerkesler ile Osmanlının Tanışması                                                                                             Tarihinin hiçbir döneminde kültürel ve dinsel hiçbir boyunduruğu kabul etmeden bağımsız ve özgür yaşayan Kafkasya toplumlarını etki altına almak ve kazanmak ancak bir savaşta dostları görünmekle mümkün olabilirdi. İleriyi görebilen Osmanlı devlet adamı canikli hacı paşa bu durumdan yararlanmak ve çerkesleri kazanmak için harekete geçti.’’ 1778 yılının o yaz sabahı Osmanlı Donanması Çerkesya'nın Soğucak limanına demir attı. Ziyaretin bahanesi su ikmali yapmak ve birkaç gün Kırım yolunda mola vermekti. Asıl amaç ise, Çerkesler konusunda bir şeyler öğrenmek, kimsenin fethedemediği, hiçbir yabancının giremediği bu masal ülkesi hakkında bilgi toplamaktı. 

Serdar-ı Ekrem unvanını taşıyan Osmanlı komutanı Canikli Hacı Ali Paşa karaya çıkıp ordugah kurdu. Bunu duyan Çerkeslerin, Cevdet Paşa Tarihi'nde Copsun boyu diye kaydettiği kabilelerden Narco Mehmet, Hojon, Harpako ve Hapako adlı beyleriyle kalabalık bir atlı grubu Türkleri görmeye ve hoş geldin demeye geldiler. Çerkes prensleri Serdarın otağında ağırlanırken, Çerkes süvarileri de atlarından inmeden ordugahın çevresinde Türkleri seyrediyor, kendilerine tuhaf gelen taraflarını birbirlerine gösteriyor ve gülüşüyorlardı. Türklerin ve Çerkeslerin bu ilk karşılaşması oldukça sakin geçti. Fakat sabahleyin askerler uyandığında, birçok çadırın ve askerin yok olduğunu gördüler. Büyük bir telaş başladı. Komutanlar, ordunun bir kısmının çadırları, silahları ve ağırlıklarıyla yok olduğunu görünce korkuya kapıldılar. Daha sonra anlaşıldı ki, Çerkesler geceleyin müthiş bir ustalık ve sessizlikle çadırların iplerini keserek askerin başına geçirmiş ve çıt çıkarmadan asker dahil her şeyi alıp götürmüşlerdi. 

Osmanlı ordusunda "benim diyen yiğitler, yola sığmayan bahadırlar Çerkesler tarafından bir öküz fiyatına satıldılar" der, Cevdet Paşa Tarihi. Hatta şanlı Osmanlı Donanma-i Hümayunu Kaptanı Deryası Gazi Hasan Paşa'nın maiyetinden birçok subay ve hizmetli de bu karışıklıkta kaçırılmış ve sonuçta Kafkasya'da kalmışlardı. Bu olaydan sonra Osmanlı ordusu Soğucak'ta daha fazla durmadı, ordugahını toplayıp derhal Karadeniz'e açıldı.

Bu olaydan bir iki yıl kadar sonra Kırım'ı da kaybeden Osmanlı Devleti yine Çerkesler’le ilişki kurmak için yollar aradı. Deneyimli eski vezirlerden Abdi Paşa, Çerkesya'ya bu kez çok iyi tanıdığı Ferruh Ali Paşa'nın gönderilmesini önerdi. Ferruh Ali Paşa son derece zeki ve akıllı, anlayışlı ve olgun bir kişiydi. Soğucak'a gelince ilk olarak Şapsığ beylerinden Pşı Haj Hasan'ın kızıyla evlendi. Bu evlilik töreninde geçen bir olay çok dikkate değer olup, Çerkes karakterini belli eden güzel bir örnektir. Padişah ve halifenin temsilcisi Ferruh Ali Paşa, damat olacağı Çerkes beyinin evine bir kervan dolusu hediye gönderir. Şapsığ pşısı bu hediyelerin hepsini çevresindeki halkına dağıtır, fakat bir zavallı fakir unutulur. Bunun üzerine Pşı Hasan derhal başındaki çok değerli kalpağını çıkartarak fakir adamın başına, onun eski ve kirli serpuşunu da kendi başına koyar, Osmanlılar bu alçakgönüllülük ve cömertlik karşısında şaşırıp kalırlar. Çerkes beylerinin kendilerinden önce kabile adamlarını düşünmeleri ve böyle alçakgönüllü olmaları yüzündendir ki Çerkes halkı beylerine son derece bağlı ve saygılıdırlar.’’
(

 .Ama kuzey kafkasyanın güçlü gelenekçi yapısı Dağıstan ve Çeçenistan sınırındaki bazı köylerin etkilenerek Müslümanlığı kabullenişi dışında sürgüne  kadar  kırılamıştır.Bu kabullenişler bile yüzeysel olmaktan öteye geçemiştir.Kafkasyaya 3 defa defa seyahat yapan evliya çelebi  bu karmaşayı  seyahatnamesinde şöyle ifade eder,                                                                                                                           ’’ 'Domuz yiyen Müslümanlar' 

  ''Şuğake Çerkesleri kendilerine kâfir dense kızar, adamı öldürürler; Müslüman deseler hoşlarına gider gülümserler. Öldükten sonra dirilmeye, kıyamet gününe,mahşere inanmazlar. ' . Şuğake Beyi, seksen yaşında, kefere gibi sakalı tıraş olmuş semiz bir adamdır. 

 

Çerkes evlerinde çocuklar ve kadınlar misafirden sakınmayıp yüzleri ve gözleri açık olarak misafire hizmet ederler, ama uygunsuz bir hareket eden adamı da öldürürler. Hatukuay Çerkesleri 'Lailaheillallah' derler, ama semiz domuzları kuyruğundan yerler. Oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kabardey bölgesinde yaşayan halklar kitaba inanmazlar, kiliseleri de yoktur.'' 
        Araştırmacı-yazar Murat Papşu tarafından dilimize çevrilen Fransız asıllı Kafkasolog Adolf Berje 'nin Rus hükümetinin siparişi üzerine yazdığı ''Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri'' adlı kitabında Çerkeslerin Müslümanlığı hakkında şöyle yorum yapılıyor: ''Çerkeslerin Müslümanlığa girmeye başlaması yakın zamanlardadır. Bu inanç şimdi de aralarında iyice yerleşmemiştir. Şamil, boş yere ajanlarını İslamı yaymak için onlara gönderiyordu. İyi veya kötü, İslamın gereklerini yerine getiren bir prens ailesinde daha kısa süre önce şöyle bir olay meydana geldi:Bir prens ailesi İslamiyeti seçmesine karşın, yalnızca bu ailenin başı kocamış bir ihtiyar, inatla kabul etmemek için direniyordu. Derken bir gün ağır bir şekilde hastalandı; yaşlı adam ölüm döşeğindeydi. Akrabaları hocayı çağırdılar ve hocanın çok güzel bir yer olarak tasvir ettiği Muhammed'in cennetinin yolunu kendisine açması için, islamı kabul etmesine iknaya çalıştılar. Yaşlı adam uzun süre hiç sevmediği vaizi dinledi ve konuşmadı; en sonunda elini sallayarak dedi ki: 

- Hayatımın en iyi yıllarını şimdi artık ölmüş olan insanlarla geçirdim. Onlar müslümanlığı hiç düşünmediler bile, ama şimdikilerden daha asil, cesur ve temiz kalpli insanlardı. Ben sizin cennetinizi istemiyorum, onlar nereye gittiyse ben de oraya gideceğim, onlarla birlikte olmayı tercih ederim..’’