TARİHTE KAFKASYA





  STRABON (MO 100):

“... Bu ülkenin insanları olağanüstü yakışıklı ve iri yapılı insanlardır. Alışverişlerinde dürüsttürler ve para canlısı değildirler. Bu ülkede bitkiler ve hayvanlar bile çok gelişmiş ve iri göründü bana.” - “... Ülkenin orta doğusunda, Albania  denilen ülkenin dağlarında Amazon adı verilen kadın savaşçılar yaşar.”
-O dönemlerde Kafkasya’nın doğu kesiminde İskitler yaşıyordu ve orta Kafkasya ile batıda Adige kabilesi Sind ve Meot’lar ile komşu idiler.Amazonlar da İskit topraklarında yağma yapan savaşçı kadınlardı.Kendilerine Ay’ın çocukları derlerdi.A-Maz-On,  Adigece Maz-e  “Ay” demektir.
-“Binlerce yıl Kafkasya’da ve Meot (Azak) denizinin her iki kıyısında oturan Kimmerler çok eski zamanlardan beri Anadolu’ya birçok istila hareketlerinde ve seferde bulunmuşlardır (Cilt 2, s.117).”
Bu kayıtla, Kimmerlerin ve Kimmer tarihinin Hatti halkı ve tarihiyle benzerliği meydana çıkıyor. Çünkü Strabon’un Kimmer veya Kimmeri(Cimmerian) adını verdiği bu kabilelerin yaptığı istilalar, Kafkas halklarından Hattiler’in -yani eski Çerkeslerin- Küçük Asya’ya yaptıkları istila hareketleridir.Bugünkü Avrupa kavimlerini ırk ve dil yönünden inceleyenler Hatti,Kimmer,Keltler ve onların torunlarının Anadolu,Kafkasya ve Avrupa’nın ilk yerlileri olduklarını bilirler.(A.Erkan)
Pers-Bundahiş yazıtları (MS 700):

Burada hiyerarşik alanlarla ilgili çok eski Aryan kozmolojisinden (evrenbilim) gelen, kutsal bir dağla ilgili bir tezden bahsedilir. “Bu dağ özellikle Işık Tanrısı Ahuramazda için kutsaldır” ve Kafkasların Elbruz dağından başkası değildi. “Tüm dünya enerjilerinin kaynağı olan Elbruz’u fethetmek ve ona sahip olmak, tüm dünya enerji sisteminin üzerinde kontrolü ele geçirmektir. Gezegendeki yerinden ötürü bu dağ kozmik bir anten görevi yapmaktadır.”
-İran’da Pers din adamları tarafından M.S 8. yy’da toplatılıp okunmuştur.Bu efsaneden yola çıkarak İkinci Dünya Savaş’ında, gizemli metafizik bilimlerine çok önem veren Naziler Elbruz dağını öncelikle ele geçirip  burada bir tören yapmışlardı.

Arap Tarih bilgini, gezgin Abdül Hasan El Mesudi (MS. 950):

“ - Bu kadar temiz ve beyaz tenli, ince belli, güzel kadınlar ve yakışıklı, bahadır ve cesur erkekler herhalde dünyanın başka memleketlerinde yoktur.” ... “Çerkezler gruplar halinde Trabzon’daki Yunan pazarına gelir ve alışveriş yaparlardı. Hal ve tavırlarından çok uygar ve zeki oldukları belli oluyordu.”


Osmanlılı Evliya ÇELEBİ’nin Seyahatnamesi ( 1666 ):

“... Şevval ayının onuncu günü Çerkezistan ülkesine ayak bastık. Peşkov, Çerkez köyü, Şuake Beyi’nin tahtıdır. Yani başkent anlamında. Kasaba gibi mamur bir köydür. Bu Çerkez milleti gayet şiddetli ve gazaplı melun adamlar olup, amma gayetle bahadır, cesur ve yararlı namdar yiğitlerdir. Çerkez kavmi birçok kabileden oluşmuştur. Her birinin başında bir bey vardır. Bunların kilise veya camileri yoktur. Onlara gavur derseniz çok kızarlar, fakat Müslüman kabul ederseniz çok sevinirler ve iltifat kabul ederler. Hayat düzenleri ve toplumsal durumları çok demokratiktir. Para, pul bilmezler, mal değiş tokuşu ile alışveriş yaparlar. Kadınları erkekler ile eşit olarak alışverişe katılır ve yüzlerini örtmezler. Çerkezler çok sanatkardırlar; gümüş işlemesi, kuyumculuk ve silah yapımında ustadırlar. Ve kendi barutlarını kendileri imal ederler. Hayvancılıkta çok ilerlemişlerdir. Geceleri köylerini çok büyük köpekler korur. Bu insanlar, eminim dünyanın en konuksever kişileridir. Birde kendilerine sığınan kimseleri, hayatları pahasına da olsa düşmanına teslim etmezler. Çerkezlerde akraba evliliği kesinlikle yasaktır. Çerkez köyleri tahkim edilmiş kalelere benzer, en sağlam ağaç duvarlarla çevrilmişlerdir ve ayrıca ortada gözlem kuleleri vardır. Bu ülke, son derece büyük doğal zenginliklere sahiptir. “
-1611 yılında İstanbul’da doğan ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi, 1666 yılında Osmanlı Devleti tarafından Kırım Hanlığından alınan Mehmet Giray Han ile yaptığı gezide bu şekilde uzun uzun Çerkeslerden bahsetmişti.


Ünlü Rus şairi Mihail Yuri LERMONTOV :

"ben seni ve senin evlatlarını ve onların savaşçı özelliklerini, senin fırtınalarının mucizeli görüntülerini ve onların mağaralarındaki ve gece bekçileri gibi görünen yalçın kayalardaki yankılarını, güneşin doğması ile yaldızlanan derelerini, cennet ve gök çiçekleri gibi başlarını kaldıran güzel step çiçeklerini ne kadar severim."

Fransız Şövalye Taibout de MARİGNY (1818) :


“Avrupa’da biz bu kabileleri “Circassian” diye anıyoruz. Ruslar ise onlara “Cherkess” derler. - Günümüzde Çerkesler (1818), şaşılacak şekilde bağımsız bir halkın inanılmaz manzarasını sergilemektedirler. - Coşkun bir özgürlük ve bağımsızlık aşkı, yiğitçe bir kahramanlık onları komşularına karşı üstün kılmaktadır. Küçük yaşlardan başlayarak vücut geliştirme, spor yapma, silah kullanma, ve at binmede elde ettikleri yüksek başarı, onları düşmanlarının karşısında zafere ulaştırmaktadır. - Çerkezler için konukseverlik kavramının, her şeyden öte kutsallık ve onur ölçüsü olduğunu nereden bilebilirdim? - Genç kızlar, delikanlılarla birlikte eğlencelere katılabilirler. - Her sınıftan insan hemen-hemen aynı giyinir. Aşırı süslenme geleneği yoktur. Aralarında mükemmel bir eşitlik vardır. - Cenaze töreni, ölenin anısına ve onun geçmişi belirten şarkılarla başlar, sonra tabutun başında konuşma yapılır. - Burada konuşma hakkı kutsaldır. Kimsenin konuşma hakkı engellenemez. - Çerkezlerin inançlarına göre büyük bir Tanrı vardır. Bu büyük varlık onların dilinde THA/ANÇA’ dır. (THA, Adıgece, ANÇA, Abhazca’dır). İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne ve öteki dünyaya inanırlar. - Avrupalı hanımlar bilsinler ki Çerkes hanımlarının onlardan geri kalan tarafı yoktur. - Çerkeslerde erkekler arasında yanak yanağa öpüşme yoktur.”
-Fransa’nın soylu bir ailesinden Şövalye Taibout de Marigny,bildiği Eski Yunanca,Rusça,Türkçe gibi dillerin yanında Çerkesya’da konuk olarak bulunduğu sürece Çerkes dillerinden olan Adigece dilini de öğrenmeye çalışmış ve bu dilde küçük bir sözlük hazırlamıştır. Marigny, ‘Çerkesleri her yönüyle tanımış ilk Avrupalıdır, denebilir. Marigny’nin “Karadenizin Çerkesya Sahiline Üç Seyahat-Çerkesya Gezileri” adıyla Londra’da yayınlanan eserinden alıntıdır.
Osmanlılı Hattat Haşim Efendi (1820):

“Çerkes hanımları saç bakımı için özel hizmetçiler, yani bir tür kuaför kullanırlar.Biz gerçi bu insanlara dağlı diyoruz ama İstanbul'un konaklarında oturan nazenin hanımlar bunları görse taklit etmeye özenirler."

İngiliz Gazeteci J.A. LONGWORTH(1837-1838) :

-
“Çerkeslerde dikkat ettiğim bir özellik erkek, kadın herkesin dik durması idi.” - “ Şişmanlık ise Kafkasya’da pek itibar görmemektedir,ben burada kaldığım sürece tek bir şişko insana rastlamadım.” - “ Çerkes beyinin davranışları, onu Avrupa’da centilmen sıfatını kazandıracak kadar ince ve kibardı.” - “ Çerkeslerde genellikle her şey ortaktır, havanın olduğu kadar.” - “ Çerkes kızı bir hava perisini andıran görünüşü ile örgülü bukleleri ve tatlı gülümsemeleriyle, bizde bir peri ülkesinde olduğumuz hissini uyandırıyordu. Rusların Pşat’ı işgal ederek ortalığın bir ana baba gününe döndüğü en karışık ortamlarda bile, Çerkeslerin takındıkları tavır, hiçbir kelimeyle ifade edilemeyecek kadar asilce ve mertçeydi. - “ Bu ülkede her tarafa büyük bir güvenlik içinde gidilebilir ve konuk uğradığı her yerde sıcak bir ilgiyle karşılanır.” - “ Dünyanın hiçbir yerinde bu ülkedeki insanların benzerini göremezsiniz.” - “ Semez prensi Şimaf Bey iyi karakterli olmayan bir başkandı. Babasının sahip olduğu ve hiç kimsenin itiraza cesaret etmediği büyük otoritesi, Şimaf Beyin ellerinde giderek küçülmüş ve sadece bir unvandan başka bir şey ifade etmez bir duruma düşmüştü.” - “ Fakat diğer yandan unutulmaması gereken bir gerçek daha vardır. O da Çerkes prenslerinin çoğunluğunun sahip olduğu olağanüstü cesaret, cömertlik ve nezakettir. (...) Bunlar aristokrasinin kötü yönlerini bir ölçüde dengelemiştir.”

-1840 yılında Londra’da “Çerkeslerle Bir Yıl” adlı iki ciltlik eserinden alıntıdır.

İngiliz James Stanislaus BELL (1840) : 

“...Çerkesya’da belli bir kişinin egemenliği yoktur. Tek egemen güç sözdür. Herkes kendini, verdiği sözü tutmakla yükümlü görür. - “... Çerkes milleti, şimdiye kadar tanıdığım, işittiğim ve okuduğum milletlerin hepsinden daha kibar ve naziktir. “– “... Çerkeslerde hapishane yoktur. Cezalar mal ile ödetilir. Çerkesya’da toprak mülkiyeti yoktur, yararlanma hakkı vardır.
- Bu insanları tanıdıkça hayran oluyorum. - Her kabile yaşlılar tarafından idare ediliyor. - Öğrenebildiğim kadarıyla burada delilik bilinmiyor. - Çerkes halk demokrasisi, Amerikan demokrasisinden iyi işliyor. İnsanların özgürlükleri konusunda duyarlı olmaları, toplumu ilgilendiren bütün sorunların açık olarak görüşülmesini gerektiriyor.”
-İngiliz James Stanislaus Bell’in 1840 yılında Londra’da “1837, 1838 ve 1839 Yıllarında Çerkesya’da Bir İkametin Günlüğü” adıyla yayınladığı kitaptan alıntıdır.
Alman şair MÜLLER :

“... Çerkes, gerek yaya, gerek atlı olsun, daima yenilmez ve eğilmez bir varlık sahibidir.”
Fransız asıllı Leonti LYULYE :

“-Çerkesya’da dilenci yok, aşırı zenginde yok. -Burada, Çerkeslerin birçok kez tanığı olduğum üstün bir meziyetinden söz etmeyi gerekli görüyorum. Bu, düşünceleri ortaya koymaktaki rahatlık ve hitabet gücü, kurallara uygun olarak yaptıkları tartışmalarda gösterdikleri ifade yeteneğidir. -Çerkeslerde gelenekler, her türlü yasadan güçlüdür. -Hiçbir düğün ve cenaze göremezsin ki hemen-hemen bütün bölgenin insanları katılmış olmasın. -Çerkeslerin sosyal hayatlarında geçerli olan kurumlaşmalar, kişileri, ahlaki ve entelektüel açılardan olağanüstü derecelerde geliştirerek onları, modern ülkelerin halklarından çok daha gelişmiş kişiliğe sahip insanlar durumuna getirmiştir. -Bu hikmet ve irfan, bir Çerkes’i bulunduğu yerden yükselterek, onu, gücün ve şerefin doruklarına çıkarmaktadır.”
Fransız jeolog ve araştırmacı Madame Xavier hommaire de Hell 1840’larda eşi ile Kafkasya’yı ziyaret eder:
“- Müthiş Çerkesleri nihayet gördüm ve bir çığlık atmadan edemedim. Dehşetli görünüşlerini ve korumalarımız olan Kazaklara nasıl nefretle baktıklarını hayatım boyunca unutmayacağım. Tepeden tırnağa silahlıydılar, bazıları zırh giymişti. Gümüş kamaları ve piştovlarının işlemeleri, siyah yamçılarının altında pırıl pırıl parlıyordu. Gecenin sisi içinde aynen Ossian’ın (efsanevi Kelt savaşçısı ve ozanı) masal kahramanlarını andırıyorlardı. “

İngiliz Yarbay G. Poullet Cameron (1845) :

-
“ …Çerkesler , dik duruşları, zarif endamları ve şık kıyafetleriyle, vakur tavırları ve kibar hareketleriyle sanki ömürlerini bu dağlarda, vahşi olaylar içinde değil, imparatorluk saraylarında geçirmişler gibiydiler. ... Elleri kama ve kılıçlarının kabzalarından hiç ayrılmıyordu. O akşam iki önemli şey öğrendim. Çerkesler, ülkelerinin güzel dağlarına, muhteşem vadilerine kutsal bir varlık gibi bağlıydılar ve ne servet, ne makam, ne şan, ne de hırs; onları asla bu sevgiden vazgeçiremeyeceği gibi, yurtlarını da asla unutmayacaklardır.”
Rev. Henry J. Van Lennep(Amerikalı misyoner):

 
“... Çerkesler yalnızca şaşırtıcı derecede direnç gücüne sahip sade insanlar olmakla kalmayıp, gerilla savaşında bunlardan üstün başka bir millet herhalde yoktur. Ateşli silah kullanmakta son derece ustadırlar. Bu silahları kendi dağlarında,modern gelişmelerin sağladığı olanaklardan yoksun olarak yaptıklarına kendi gözlerimizle tanık olduk. Çerkezlerin pek çoğunun en iyi Şam çeliğinden yapılmış yivli silahları vardır.” Bu insanların bağımsızlıklar için verdikleri savaş uzun süredir devam etmektedir. Bu konu tarihçiler için gerçekten incelemeye değer bir konudur. ... Dışarıdan yardım almadan sürdürdükleri direniş, bu cesur dağlı halkın ne kadar büyük bir dayanma gücüne sahip olduğunun kanıtıdır...”
İngiltere’nin en büyük ve ünlü dergilerinden biri olan ve hala yayın hayatına devam eden The İllustrated London News dergisi’nin 1854 yılının Haziran sayısı:
 “..Çerkes Yaşamı adlı yazımızı resimli olarak yayınlamaya başlıyoruz. Dünya üzerindeki halklardan en ilginci ve olağanüstü olan bu ırkın, ev ve aile yaşamını sizlere sunuyoruz. Bu iddiamızı doğrulayacak birçok kanıt vardır. Bu insanlar dünyanın en eski kavimlerinden gelmektedirler. Eski Mısır, Çin ve İranlıların tarihlerinden sonra onların tarihi en eskilerdendir. Bağımsızlıkları o devirlere kadar dayanır. Bu konuda dünyada belki ancak bir iki millet ile kıyaslanabilirler. En büyük özellikleri tarihin hiçbir döneminde yabancı boyunduruğuna girmemiş olmalarıdır. Belki birçok savaşta yenilgiye uğramış ve dağlara çekilmiş, sayıca üstün ve silahları kuvvetli düşmanlar tarafından bir süre etkisiz bırakılmış olabilirler. Fakat daima kendi töreleri ve kendi kuralları ile yönetilmiş, başkalarına tabi olmamışlardır. (...) Onlar hala kendi mağrur liderlerinin yönetiminde, kendi kanunlar ve töreleriyle yönetilmektedirler. Bu millet bizi sadece ulusal tarihleriyle ilgilendirmekle kalmayıp, dünya tarihinde en uzun süre bağısız olarak devam ettirdikleri özgür ulusal geçmişleriyle de çok ilgilendirmektedir. Sayıları azdır, bulundukları bölge çok önemlidir ve özellikleri son derece çekicidir. Onlar eski dünya halkları tarafından da iyi tanınmakta idiler. Ünlü tarihçi ve yazarlar; Heredot, Verrius Flaccus, Ponyonius Mela, Strabon ve Plutark ile daha bir çokları onlardan övgüyle bahsetmişlerdir.”

19. yüzyılın ünlü avcılarından Clive Philipps Wolley (1876):

 
- “Burada av hayvanlarını ateşli silah veya ok dışında tuzak, kapan, kafes, vb. yollarla; hileli yöntemlerle avlamak yoktur. Bu çok ayıp sayılır ve sportmenliğe yakışmadığı düşünülür.” “... Yerli Çerkes iz sürücüleri, kılavuzlar, hamalları kullanırken çok dikkat edilmesi gereken bir husus; onlara asla hizmetkar gibi davranmamanızdır. Onları bir arkadaş veya size eşlik eden yerli avcılar gibi kabul etmeniz gerekir. - “Çerkesya’da bir av günü, bence bu güzelliğin dünyada emsali yoktur.”

Fransız tarihçi ve etnograf Jacques de Morgan (1889):

- “MÖ 8. yüzyılda, Sit ve Skit; diğer adıyla Hazarların, Asya’dan Kuzey Kafkasya’ya gelerek oranın yerli halkıyla yaptıkları savaşlardır. O zamanlar Kafkasya’nın yerli halklarına Kimri (Kimmer) adı veriliyordu. Bu savaşlardan sonra Kimriler iki büyük kola ayrıldılar ve bir kısmı Kafkasya eteklerine çekilirken, diğer kısmı da önce Avrupa ortalarına, oradan da daha batıya gitmeye zorlandılar. Hatta en sonunda Fransa’ya, Britanya ve İrlanda adalarında yerleşmek zorunda kaldılar.”


Sosyalizm’in kurucusu Karl Marx :

-
“ ... Avrupa HALKLARI! Bağımsızlık ve özgürlük için nasıl savaşılacağını kahraman dağlılardan öğreniniz. Onlar bu ilkelerin en belirli, en saygıdeğer temsilcileridir.”- “ ... Çerkesya haritada bağımsız bir ülke olarak görünmektedir. Hiçbir şey, parlamentodaki oylamalar bile tarihin akışını ve haklının sesinin kısılmasına yetmeyecektir. Çerkesya’nın Rusya’ya ait olmadığı gerçeği, o savaşçıların silahlarıyla kanıtlanacaktır.”

Mustafa Kemal'in, Ankara'dan, Çerkes Ethem'in ağabeyi Reşit Bey'e gönderdiği 7 Ocak 1920 tarihli telgrafından:

"-Bu din ve devletin sağlam bir uyruğu olan Çerkes kardeşlerimiz, hepimizin övdüğümüz baştacımızdır. Asıl, bugün düşmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkes ve diğer din kardeşlerimizin el ele vermesi, sarsılmaz bir bütün oluşturmaları, namus ve yaşamımızı kurtarmak için bir zorunluluktur..."

İngiliz gezgin Negley Farson (1929):

“- Buranın halkı olan Çerkesler dünyanın en iyi atlı savaşçılarıydılar. Moskof yönetiminde yaşamaktansa sürgüne gitmeyi yeğlediler. Ataları Mısır’da yüzlerce yıldan fazla Memluk sultanları olarak hüküm sürmüşlerdi. Onlar da Osmanlı sultanlarının ve Arap krallarının muhafız birliklerini oluşturdular. Osmanlı’nın, İran’ın ve Arabistan’ın en soylu aileleri Çerkes kanı ile zenginleşmişlerdir. Çünkü anneler ve karıları Çerkes’dir.”


Adolf HİTLER (1940):

“Kafkas kabilelerine mensup insanlar ne kadar başkadır. Onlar Avrupa ile Asya arasında bulunan en mükemmel ve en gururlu kimselerdir.”

-Hitler’in yardımcısı Martin Bormann tarafından tutulan günlüklerden yola çıkılarak 1953 yılında New York’ta ‘Hitler’in Gizli Konuşmaları’ adıyla yayınlanan belgedeki konuşmalardan biri.


Ünlü tarihçi Arnold Toynbee (1972):

- “ Otonkton Kafkasyalılar beyaz ırkın fevkalade temsilcileridirler ki, bizim Batılı etnologlar onların adını tüm beyaz ırkın simgesi olarak aldılar.”
Otonkton Kafkasyalılar; kabul gören bilimsel verilere göre Kafkasya’da ki varlıkları M.Ö sine dayanan ve şimdilerde Adige,Abaza-Abhaz,Ubıh,Gürcü ve Laz adıyla anılan milletlerdir.Çeçenlerde kimi kaynaklarda otonkton olarak gösterilmektedir.
“Allah’ın Dağları” adlı eserin yazarı Sebastian Smith (1998): 

“-Nart Destanı ve eski Yunan destanları ayırt edilemeyecek kadar benzerler. Acaba eski Yunanlılar Kuzey Kafkasya’dan mı geldiler?” “-Adıgelerde aile armaları (damığa) bulunur. Bunlar bir tür hiyeroglife benzerler, o aileyi simgelerler.” “ -Avrupa’da şövalye mefhumu ve şövalyelik, savaş ve şeref mefhumunun simgesi olan şövalyelik, belki de Kafkasya’dan Avrupa’ya yayılmıştır.” , “ -2500 yıllık antik bir Yunan kamasına bakın, eski ve paslı bir Kafkas kaması görürsünüz, hemen hemen aynıdır.” , “- Mısır’ı yüzlerce yıl yöneten Memlukler Çerkesler tarafından yönetilmişti.Bugünlerde Ortadoğu ülkelerinin güvenlik kuvvetlerinde de çok sayıda Çerkes bulunur.”