ÇERKESLER VE HUNLARLIN İLİKİLERİ



ÇERKES adı KUZEYBATI KAFKASYA'nın AZAK ve KARADENİZ sahilleri ile, bu sahillere yakın step ve dağlık bölge ahalisine verilmiş adlardan en yaygın olanıdır. (1) Aslında bir ÇERKES halkı ve ÇERKES dili yoktur. ÇERKESLİK, KUZEY KAFKASYA'da 9 ayrı etnik grubun üst kimliğidir. Bunlar ADİGELER, ABAZALAR, UBIHLAR, ASETİNLER (OSETLER), DAĞISTANLILAR, ÇEÇENLER, İNGUŞLAR, BALKARLAR VE KARAÇAYLAR'dır. Meydan Larousse Ansiklopedisi ise bu grupları ABZAH, BYEDUH, ŞABŞIĞ, NATUHAY, TEMİGAY, BESLENEY ve HAKUŞİ olarak sayar. Aslında BALKARLAR, MALKARLAR ve KARAÇAYLAR'ın TÜRk olduğunu tartışmasız herkes kabul eder. Biz burada ÇERKESLER'in de TÜRKLER ile akraba, hatta kardeş olduğunu göstereceğiz.
Muhtelif ÇERKES kabileleri, kendilerini diğer halklardan farklı ve üstün göstermek için birbirine ADİGE (hemşehri, aynı kabile) derler.
ÇERKESLER'in kökeni üzerine öne sürülen tahminlerden birine göre, kuzeyden gelen dolikosefal bir kavim ile, AKDENİZ yöresinden gelen brakisefal bir kavim, KARADENİZ sahillerinde birbirine karışmış; bu karışımdan mezosefal bir halk ortaya çıkmış ve kuzeye doğru yayılmıştır. (Şimâlî Kafkasya mecmuası, Ağustos-Eylül sayısı, 1936) ÇERKES halkı işte böyle ortaya çıkmıştır, DOLİKOSEFAL'e daha yakındır.
Her nekadar bu mecmua, bu ifade ile ÇERKESLER'in "BRAKİSEFAL olan TÜRKLER'den farklı bir ırktan geldiğini" öne sürmekteyse de, ilk cümle ile en azından "TÜRKLER ile karışmış olduğunu" da kabul etmektedir!..
Tarihiî kaynaklar Yunanlar'ın ADİGELER'e "KHERKET" dediklerini, zamanla bu kelimenin bütün KUZEY KAFKASYA halkları için kullanıldığını yazar... Bu durum, Ruslar'ın karşılaştıkları bütün TÜRKLER'e TATAR demesine benzer... Ancak, kelimenin kökü Yunanca değil, TÜRKÇE'dir ve GERKES'dir. GERKES (ÇERKES), eski TÜRK efsanelerinde geçen bir kuşun adıdır. Tıpkı SALÇUK (SELÇUK) gibi!.. Yunanlar'ın bu kelimeyi DOĞU KARADENİZ kıyılarında karşılaştıkları TÜRK boylarından aldıkları açıktır.
Fransız tarihçi DEGUIGNES, "Hunlar, Moğollar ve TÜRKLER'in Umumi Tarihi" isimle eserinde "ÇERKESLER'in ve KERKİSLER'in bir SİBİRYA kavmi olduğunu bir zamanlar BAYKAL Gölü'ne akan ANGARA nehri yakınlarında yaşadıklarını, daha sonra Gürcü bölgesine geçtiklerini" belirtir ve "orada KERKES adıyla tanındıklarını, Avrupalılar'ın bu ismi CIRCASSE'ye çevirdiklerini" yazar. (H, Göktürk, TÜRK Mührü, sf. 157) Zaten başkentimiz AANKARA'ya adını, o bölgeden TÜRKLER vermiştir.
ABHAZYA'nın Kulanırkha köyünde yapılan kazılarda, KOLKHİDE kültürü ürünleri ile, İSKİT tarzı süs eşyalar, takılar at koşumları bulunmuştur. Bu eserlerin benzerlerine KUBAN ve DİNYEPER'de rastlanmıştır... Arkeolog Mihail Traps'ın yürüttüğü bu kazılara kadar İSKİTLER'in ABHAZYA'da yaşamış oldukları bilinmiyordu. Çünkü HERODOT, onların güneye inerken KAFKAS DAĞLARI'ın sağ taraflarına aldıklarını yazmıştı. KUBAN uygarlığını ortaya çıkaran MAYKOP kazılarında bulunan eserler, HAZAR DENİZİ'nin güneydoğusunda ASTARABAT'ta yapılan kazılarda Alman arkeolog F. Schmidt TEPEHİSAR kurganını açmış, ve çıkan eserlerle aynı olduğu görülmüştür. MAYKOP nere, TEPEHİSAR nere; ama İSKİTLER hper iki yerde de bulunmuş, bölge halkları ile karışmıştır. (H. Ersoy, A. Kamacı; Çerkes Tarihi, sf. 22, 24-25)
Prof. Dr. Hasan Tankut, 1938'de yayınladığı eserinde "KIRGIZLAR'ın EDİGE ve ADİGE oymakları"ndan bahseder.
ÇERKESLER'in KAFKASYA'ya ne zaman geldikleri tartışmalıdır... Ancak M.Ö. 6. asırdan itibaren KARADENİZ'in doğu sahillerine yayıldıkları tahmin edilmektedir.
Bir vakitler ÇERKESLER'in en güçlü kabilesi olan ABAZALAR, M.S. 6. Asır'da Bizans'a tâbi iken, HAZAR TÜRKLERİ'nin yardımı ile 756 yılında bağımsızlık kazandı... Daha sonra GÜRCİSTAN bölgesine de hâkim oldu. ABAZALAR (ABHAZ), 13. asra kadar bağımsız yaşadılar.
ABAZALAR'ın bir kolu kuzeyde Don Nehri'ne kadar uzanmışlardı... 11-13. asra ait Rus belgeleri ÇERKESLER'i "TAMAN TARHANLIĞI'nın komşusu " olarak kaydeder.
Batıda UKRAYNA'da ÇERKESLER ile ilgili şehirler bulunması, onların İSKİT grubuna dahil bir boy olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu yüzden ORTAASYA'da KIRGIZ KAZAKLARI'nın BAVLI OVLI(OĞLU) uruğuna bağlı bir boyun adı ÇERKES'tir. (H.N.Orkun, Türk Dünyası dergisi, sayı 102)... TANRI DAĞLARI'nın bir bölümü ÇERKES adını taşır... BOZ ULUS TÜRKMENLERİ'nin bi kolu da ÇERKES OĞLU'dur... GÖKLEN TÜRKMENLERİ'nin bir kolu da ÇERKESLER'dir.
ÇERKESLER'in, güneye çekilmesi 12. ve 15. asırlarda olmuştur... 15. Asırda KAFKASYA'yı ziyaret eden Cenovalı yazar INTERIANO GIORGIO, "ÇERKESLER'in KARADENİZ'in doğu sahillerinden Don Nehri'ne kadar olan bölgede yaşamakta olduklarını ve İSKİTLER (yazara göre 'yani TATARLAR') ile komşu olduklarını" belirtmektedir. (Della Vita dei Zyhi, Venise, 1563-1574)
Yazarın İSKİT ve TATAR kelimeleriyle kastettiği elbetteki bölgede 19. Asra kadar hâkim unsur olan diğer TÜRK boylarıdır.
17. Asrın ortalarında Kırım'dan girerek bölgeyi gezmiş olan EVLİYA ÇELEBİ ise, NOGAY TÜRKLERİ'nin yaşadığı Kuban Irmağı'na kadar bölgeyi tasvir ettikten sonra, "ÇERKEZİSTAN'ın; güneyinde ABAZA vilayetleri olmak üzere, ELBRUZ Dağları ile Kuban Irmağı arasında, KARADENİZ sahillerinden ÇENGELİSTAN ve DAĞISTAN'a kadar uzandığını" belirtir... Tabii bununla bağımsız bir DEVLET'i değil; ÇERKES halkının yaşadığı bölgeyi kastetmektedir. (Seyyahatnâme 7, sf. 714, 764, 772)
KIRIM hanlarından 2. Feth Giray Han'ın divan kâtibi KEFELİ İBRAHİM EFENDİ BİN ALİ EFENDİ tarafından 1736'da yazılmış olan
"TEVARİH-İ TATAR HAN VE MOSKOV VE DEŞT-İ KIPÇAK ÜLKELERİ" (Bazarcık, 1933) adlı eserde, "ÇERKES kavmi bir kabile olup muhtelif adlar ile malum olmakla birlikte, umumiyetle ÇERKES ve ABAZA diye tanınırlar. CUCİ HAN'ın (CENGİZ HAN'ın oğlu) istilasından önce göçebe olduklarından daha geniş bir sahaya yayılmışlardı. MOĞOLLAR tarafından KAFKAS dağları eteklerine sıkıştırıldıktan sonra, hudutları (yaşadıkları alan) TUN Suyu'nun başından EJDERHAN (ASTIRHAN devleti) taraflarında bazı dağlar TEREK Kalesi ve BATAK-I KEBİR'in yarısı ile sınırlı kaldı" der.

ÇERKESLER'in nüfusu, 1864'de Rus mağlubiyetinden önce 1.000.000 kadar tahmin edilmektedir. (Şemseddin Sami, Kamus-ül Âlam) Rus kaynakları 700.000 sayısını vermektedir. Çerkes kaynakları ise, 3.000.000 olduğunu öne sürer. Aradaki fark, büyük ihtimalle Ruslar'ın ABAZA ve KABARTAY halkını ayrı tutup sadece ÇERKES sayısını vermelerinden, Çerkes kaynaklarının ise hepsini toplu olarak göstermelerinden çıkmaktadır.
Yine Çerkes kaynaklarına göre 1860'larda TÜRKİYE'ye göç etmek için yola çıkanların sayısı 1.500.000'dur. Şemseddin Sami o dönemde TÜRKİYE'ye gelenlerin sayısını 200.000 olarak belirtir... OSMANLI Devleti ÇERKESLER'i, BALKANLAR'a, SURİYE'ye, FİLİSTİN'e, MISIR'a, ÜRDÜN'e dağıttı. O bölgelerde bugün ÇERKES topluluklar bulunması bu yüzdendir. Yalnız BALKANLAR'daki ÇERKESLER, 93 Harbi yenilgisinden ve 1878 Berlin Antlaşması'ndan sonra ANADOLU'ya gönderildiler.
Rus kayıtlarına göre 1926 yılında KUZEY KAFKASYA'da 219.338 ÇERKES (ADİGE dahil), 139.925 KABARTAY, 174.125 ABAZA vardır. Bölgede ayrıca KARAÇAY, BALKAR, NOGAY, KUMUK, TÜRKMEN, ASET, İNGUŞ, ÇEÇEN, DAĞISTANLI boyları yaşamaktadır.
EVLİYA ÇELEBİ'ye (1650'ler) göre, ÇERKES kabileleri şunlardır:
ŞEFÂKE, KABARTAY, ABAZA, BOZUDUK, MAMŞUH, BESNİ, KATUHAY, MAMALUK, BİRTAÇ.
SOĞUCUK VALİSİ FERAH ALİ PAŞA'nın kâtibi MEHMED HAŞİM EFENDİ'ye göre (1770'ler) ise, şu kabileler vardır:
ABAZA, ABAZEH, NAGUTAY, NATUHAÇ, ŞABŞIĞ, KEMÜRGÜY, BJADUH, BATRA, ÇİGET, UBIH, BESLENEY, SEBİLDE, KABARTAY . (Cevdet Paşa Tarihi 3, sf. 147)
1870'lerde Rus hükümeti memurlarından LULİER mevcut ÇERKES kabilelerini sıralar, ancak ABAZALAR'ı bu gruba dahil etmez:
ABADZEH, ŞABSUĞ, NATAKAÇ, KABATAY, BESLENEY, MOHOŞ, KEMGUY, HATUKAY, BJEDUH, ZAN, ÇÖBEİN, HEGAİK, HETUK (Adalı).
CEVDET PAŞA, "ÇERKESLER arasında 3 sınıf bulunduğunu, bunların PŞE (Bey) ÖZDEN (asilzade) ve TOKAV (avam, halk) olduğunu" anlatır. "Fakat ABAZA ve ABAZEH halklarında BEY sınıfı yoktur. Ecdadı sipahilerden gelen ÖZDEN grubu BEY statüsündedir, " diye ekler.
A. DIRR, sınıf taksimatını şöyle yapar: PÇE (Bey), UORK (asilzâde), TLOKOT (halk), PÇETL (köle).
ÇERKESLER'in İSLAMİYET'i kabul etmelerinden sonra bu feodal ilişkiler zayıflamışsa da, tamamen ortadan kalkmamıştır.
Aile teşkilatında da bu sınıflaşma göz önünde tutulur, herkes kendi dengiyle evlenirdi. Kabileler arasında da bu âdet sürerdi. Meselâ bir ADİGE ÖZDENİ, bir KABARTAY BEYİ'nin kızını alamaz, ancak bir KABARTAY ÖZDENİ kızıyla evlenebilirdi. Çok katı ahlâkî kurallar uygulanırdı. Evlenmede kız kaçırma âdeti vardı. Yeni evliler ilk çocuk dünyaya gelene kadar birbirleriyle alenen görüşemezlerdi. Kızlar yalnız zifaf gecesi kocasının açabileceği bir iffet kemeri taşırlardı. Çocukları kendi ailesinde değil de, yabancı ailelerde yetiştirirlerdi. Buna ATALIK müessesi denirdi. Bu âdet ÇERKES kabilelerinin birbirine bağlanmasını kolaylaştırmıştır... ÇERKES evleri genelde tek göz olurdu. Ancak her evin yanında bir "KONAK odası" bulunurdu ki, orada misafirler ağırlanırdı. ÇERKESLER'de KAN DAVASI gütmek te yaygındı.
Bu âdetlerin ancak bir kısmı günümüz ÇERKESLER'ine yansımıştır.
Şimdi burada durup bir açıklama yapmak isteriz. ÇERKESLER'in TÜRKLER ile hiç alâkası olmadığını, kültür ve âdetlerinin farklı olduğunu söyliyenler, en azından "kız kaçırma" âdetinin, namus kavramının aynı olduğunu kabul etmek durumundadırlar. Ayrıca KONAK kelimesi bizim KONUK diye kullandığımız kelimedir ki, KIRGIZ ve KAZAK TÜRKLERİ de KONAK der.
DİL konusuna gelince, ÇERKESLER'in dili üzerine 17. Asırdan beri yapılmış çalışmalar vardır. Bunların en önemlilerinden biri olan LOPANTİNSKİ, ADİGE dilini üç lehçeye ayırır: 1) KİAH (Aşağı Adige, LULİER bunu "genel ÇERKESÇE" sayar), 2) BESLENEY (Orta Adige), 3) KABARTAY (Yukarı Adige).
Şimdiki durumda KABARTAY lehçesini KABARTAY ile BESLENEY kabileleri konuşur. KİAH ise, ÇEMKUY, BJEDUH, ŞABSUĞ, ABADZEH, TEMİRGUY kabileleri konuşur.
ÇERKESÇE, daha yaygın kullanılan ifade ile ADİGECE, büyük ölçüde ARAPÇA'nın (yani SAMİ bir dilin) etkisi altındadır. Ayrıca KIRIM TÜRKÇESİ, OSMANLICA, NOGAYCA, BALKARCA, KARAÇAYCA'nın (yani URAL-ALTAY dillerinin) da önemli etkisi vardır. Bilhassa son 150 yılda RUSÇA'nın (yani HİNT-AVRUPAÎ bir dilin) etkisi altına da girmiştir.
ADİGECE'nin grameri, bilinen hiç bir gruba uymaz!.. Yani ne HİNT-AVRUPAÎ, ne SAMÎ, ne de URAL-ALTAY dillerinin gramerine benzemez. Tıpkı Kürtçe ağızlar gibi!.. Açıkça söylemek gerekirse, her ikisinin de tutarlı bir grameri yoktur, çünkü hem ADİGECE, hem Kürtçe kabul edilen ağızlar "toplama-derleme" dillerdir.
ÇERKESÇE veya ADİGECE bir yazı sistemi de yoktur... İslamiyet'i kabul etmelerine rağmen Arap harflerinin 19. yüzyıla kadar kullanıldığı da malûm değildir. 1841'de aslen Çerkes olan ŞORA BEKMURZİN-NOGMOV, Kril harfleri ile bir Çerkes alfabesi hazırlayıp Rusya İlimler Akademisi'ne vermiş ise de; Akademi üyesi ŞEGREN, "bu alfabenin Arap harfleri olmasının daha uygun olacağı" görüşüyle projeyi uygulamadan iade etmiştir... ÖMER BERSEY adında başka bir ÇERKES, 1855 yılında Kril alfabesiyle başka bir alfabe düzenleyip yayınlamıştır...
1904'de Dr. MAHMUD PEÇEHALLUK, bu sefer Lâtin harfleri ile bir alfabe neşretti... 1910'da İstanbul'da ve Mısır'da Arap harfleri ile birer alfabe yayınlandı. (Kafkasya Dağlıları Mecmuası, Paris, 1939) 1925'de Lâtin harfleri ile 1939'da Kril harfleri ile birer alfabe yayınlandı.
Alfabe olmadan yazı olmaz!.. Yazı olmadan da edebiyat olmaz!.. Yazısı ve edebiyatı olmayan da DİL olamaz!.. Dünyada 5000 kadar ağız vardır ama, bunlardan 200 kadarı DİL sayılmaktadır. ÇERKESÇE'nin veya ADİGECE'nin dil sayılacak hale gelmesi, SOVYETLER'in TÜRK boylarını birbirinden koparıp her birini ayrı bir millet gösteme politikası sonucu ancak 1940'lardan sonradır.
Yazısı olmasa da ÇERKESLER'in sözlü bir kültürü, dilden dile, ağızdan ağıza, nesilden nesile dolaşan destanları, şarkıları, türküleri vardır. Folkloru, bütün TÜRK boyları gibi, çok zengindir... Kuzey KAFKASYA'da yaşamış olduğu öne sürülen ve NART adı verilen mitolojik kahramanların menkıbeleri, bütün KAFKASYA dağlılarının malı olmasına rağmen, bilhassa ASETLER ve KABARTAYLAR'da yaygındır ve bozulmadan muhafaza edilmiştir. Diğer ÇERKES kabilelerinde ise, daha sonraki tarihi olayların etkisiyle bu efsaneler değişikliğe uğramıştır.
Ancak unutmamak gerekir ki, bu efsaneler BALKAR ve KARAÇAY TÜRKLERİ'nde de TÜRKÇE olarak yaşar!.. Bu yüzden tümü unutulmuş büyük bir KAFKAS destanının parçaları olduğu ve İRAN-TURAN savaşlarından kaynaklandığı söylenmektedir. (Kabardinsky Folklor, sf. 5)
İş burada da kalmaz... G.N.POTANİN, daha da ileri giderek, KAFKAS halklarındaki bütün destanların kaynağını ALTAYLAR'a götürmüş, şahıslar ve motifler bakımından bunların tamamen TURANÎ (TÜRK) olduğunu belirtmiştir!.. (Vostoçnie Motivt v Srednovekovom Evrop. Epose, Moskova, 1899)
Örnek mi istersiniz? ÇERKESLER'in NART menkıbelerinin kahramanı çoban SOS'un oğlu SOSRUKO'dur... Bu kişinin doğumu, DEDE KORKUT hikâyelerindeki TEPEGÖZ'ün doğuşuna tıpatıp benzer. Çelik vücudu, onun vücuduyla aynı özellikleri taşır. Bir tek fark SOSRUKO, tek gözlü değildir, ama efsanede İNAL adında tek gözlü biri vardır… Öte yandan TEPEGÖZ ancak dizinden vurulursa öldürülebilir. SOSRUKO da öyle!.. SOSRUKO'nun İNİJ ile mücadelesi, yine DEDE KORKUT'un bir hikâyesinde BASAT ile TEPEGÖZ'ün çarpışmasının bütün motiflerini taşır!
Aslında bu motifler, Grek mitolojine de AMAZONLAR ve PELASKLAR vasıtasıyla yansımıştır!..
ULYSES meşhur deniz yolculuğunda TEPEGÖZ'le karşılaşır ve onu yener!.. GREKLER'in PELASKLAR karşısında kapıldıkları kompleks, onlarda bu karakteri kötü gösterme, ve onu yenme şeklinde tepki vermiştir. Öte yandan TRUVA savaşında AŞİL, ancak topuğundan vurulursa öldürülebilir.
Hemen hatırlatalım ki, FİRDEVSÎ' nin ŞEHNÂME'si, aslında TÜRKLER'i anlatır!.. İRAN kahramanı ZALOĞLU RÜSTEM'in başarıları da, İRAN'ı TÜRK hâkimiyetinden kurtarmaya yetmez!.. PERSLER hâriç, İRAN hep TÜRKLER tarafından idare edilir!.. (2)
Bir diğer Çerkes destanı da şöyledir:
NART kahramanı NASREN JAKE, halkından çalınan ATEŞ'i geri getirmek isterken devler tarafından yakalanır, ELBRUZ tepesinde zincire vurulur. Bir kartal her gün gelip NASREN JAKE'nin ciğerini yer!.. Sonunda bir başka NART kahramanı PETEREZ, kartalı okla vurur ve NASREN JAKE'yi kurtarır. NARTLAR da tekrar ateşe kavuşur!..
Bu efsane de GREK mitolojisindeki PROMETEUS hikâyesini andırmaktadır. Kökeninin ORTA ASYA'dan bütün dünyaya yayılan ATEŞ KÜLTÜ olduğu açıktır