ÇARLIĞIN KONTROLSÜZ GÜÇLERİ KAZAKLAR
Modern
devlet ve orduların kurulma fikri ortaya çıkmadan önce zamanın uygar
denilen toplumları dahil tüm topluluklarda eli silah tutan erkek nüfus
her zaman savaşçı olarak kabul edilirdi.Konumuz üzere, bu düzen Rusya
tarihi boyunca 19.yy. sonlarına kadar mevcuttu.
Askeri
disiplinin ve modern hiyerarşinin tam anlamıyla işe yaramadığı
dönemlerde, savaşacak nüfus, eline silah verilen her bireyin cepheye
sürülmesi demekti. Topraklar bu şekilde işgal ediliyor, bunun için büyük
oranda başıbozuk askerlerden oluşturulan mecburi düzensiz ordular
vücuda getiriliyor ve bunun sonucu olarak yağmacılık,çapulculuk,
zorbalık,ırza geçme ve özellikle “yakıp-yıkma” gibi insanlık dışı olaylar bu dönemlerde her emperyal güç tarafından önünü geçilemez olaylara neden oluyor ve kullanılıyordu.
Emperyal güçler, bu başıbozuk
askerlerin barbar savaş tekniklerine ve bu insanların savaş
alanlarından kendilerine çıkar sağlamalarına göz yumuyorlardı.Çünkü,
bu gerekliydi.Eğer bunlar olmasaydı düzenli orduların tek başlarına
başarıya ulaşmaları imkansızdı.Yüzyıllarca süren Kafkas savaşlarının
Ruslar açısından 19.yy. a kadar bir sonuç getirememesi başka türlü
açıklanamazdı.
İşte
bu dönemlerde Ruslar Kazakları bu amaçlar için kullanma yolunu seçtiler
ve onları çeşitli bölgelerde kullanmak adına göreve çağırdılar.Aynı
uygulama Osmanlı,İngiltere,Fransa topraklarında da mevcuttu.Kazaklar,İskoç Dağlıları,Macar süvarileri,Kürtler,Kıpçaklar,Tatarlar
çeşitli dönemlerde bu amaçlara hizmet için kullanılan toplumların
birkaçıydı.Kabul etmesi zor olsa da, emperyal güçler açısından kazanılan
savaşların nedeni bu başıbozuk askerlerin varlığıydı.Savaş tarihi
uzmanları bu kuramı paylaşmakla birlikte şu soruyu soruyorlar:
“Eğer uygar devletlerin savaşları, bu vahşilerinkinden daha az acımasız ve daha az zalimce olsaydı başarı sağlanabilir miydi?”
Kafkas-Rus
savaşları bunun böyle olmadığını göstermiştir.Tarihe baktığımızda,
Moğol ve Timur ordularının savaş yöntemlerinin acımasızlığı uygar
yöntemlere göre daha başarılı ve yıkıcı olmuştu.O dönemler barbar
kavimlerin sadece yakıp-yıkma ve yağmalama istekleri vardı ve bunun için
istila edilen yerlerin halkını itaat ettirmek ve uygar devletlerin
aksine işgal ettikleri yerlerde kalmak yada yerli halkı yönetimlerine
dahil ettirmek gibi bir amaçları yoktu.
KAZAKLAR
Kazaklar
Çarların başıbozuk askerleriydiler ve Kafkasya’da yaşanan barbarlığın
yaratıcıları olmanın yanında, Çarlığa isyan edenlerinde başında
geliyorlardı.Türkçe “özgür adam” anlamına gelen isimleri ile Kazaklar, Polonya,Litvanya ve Rusya’da ki esaretlerinden kaçan Hıristiyanlardı.
1570’de Korkunç İvan
Rusları Müslümanların baskısından veya etkisinden korumak için
Kazakların yardımına başvurmak istemişti.Buna karşılık barut,kurşun ve
para taktiği uygulamış ve onları Çarlık sistemine katmak için de büyük
çaba sarf etmişti. Napolyon savaşlarında Kazak alayları
oluşturdular. Kafkasya’da ki savaşlarda kullanıp yerli halkın verimli
topraklarını Kazak atlılarının ayakları altında ezdirdiler ve bu
bölgelerde stanitsalar(Kazak köyleri) kurarak buraları onlara hediye ettiler.Emeklerinin karşılığı buydu.Bunun yanında köleliğin gerektirdiği can vergisinden ve zorunlu askerlikten muaf tutuldular. Kazakların “yakıp-yıkma”
alışkanlıkları gerek istila edilen topraklarda, gerekse hizmet
ettikleri devlet için önüne geçilemez olaylar oldu (Moskova yangını).
Özellikle Rus-Çerkes savaşlarında Ruslara karşı direnen ve kimi zaman
dağlara sığınmak durumunda kalan Adigelerin verimli arazileri ve köyleri
, savaş artıkları , değerli atları; Rus kaynaklarında adeta “leş yiyen hayvanlara” benzetilen Kazaklarca yok edildi,çalındı ve satıldı.
Kazakların,
her türlü barbarlığın ve acımasızlığın yanında savaş konusunda bir
meziyetleri yoktu.Savaşçıdan çok çapulcu olarak adlandırılıyorlardı.Bir
Fransız subayının tanımına göre; sayıca üstün olsalar bile eğer
rakipleri cesaretle üstlerine gelirse karşı koymuyorlardı.Zayıflara
karşı acımasız iken , cesurlara karşı korkak davranıyorlardı.
1854
yılındaki Kırım Savaşı’nda Rus subayının komutasındaki Kazak birliği,
disiplinli İngiliz ordusuna karşı koymaya korkup kaçmayı seçmiş, hatta,
kaçış yolları açmak için kendi askerlerinin üzerine ateş açmışlardı.Çoğunlukla yaptıkları,
Rus düzenli ordusunun ele geçirerek savunmasız bıraktığı topraklara ve
halklara saldırıp yağmalamak,evleri yakıp yıkmak,ekinleri ateşe
vermek,atları çalmak ve satmaktı.Bilindiği gibi Kafkasya’ya özgü bir çok
değerli at cinsi bu şekilde yok edilmişti.
Kazaklar
gibi halklar Rus Çarları için medeni olmayan, barbar halklar olarak
görülüyordu.Bu milletlerin topraklarını ele geçirmek için ya bu halkları
tümden yok edecek yada alternatif ve çokça başvurulan şekil ile onları
başkalarına karşı kullanacaklardı.İkinci seçenek özellikle Çerkesya
açısından tercih edilebilecek bir konuydu ve 19.yy. da Kazakların
Çarlığa dahil edilmesine başlanmıştı.
ÇERKESLERE(ADİGELER) VE UBIHLARA AYRI MUAMELE
Çarlar,
Çeçenya ve Dağıstan’da yerlilerin Çarlığa boyun eğmesini yeterli
görüyorlardı ve 1859’da bunu başardılar.Ancak Karadeniz kıyısındaki Batı
Çerkesya’da 1861’de serfliğin kaldırılmasından sonra, Rusya’nın
içlerinden akın akın gelen köylü göçmenlerin ve Kazakların
yerleştirilmesi amacıyla boş ve geniş verimli topraklara ihtiyaç
duyuluyordu.Her sene Merkez Rusya’dan Kazaklar ve köylü göçmenler Kuban,Laba,Belaya ve Urup
ırmaklarının havzalarına yerleştirilmekteydi.Bu yeni köy ve Kazak
stanitsaları da sürekli bu halkları kendi topraklarında istemeyen
Çerkeslerin saldırısına uğruyordu.
Adigelerin
ve Ubıhların Çarlığa boyun eğmesinin diğer Kafkasyalı halklara
bakılarak yeterli görülmediği , bu halkların girişimleri neticesinde
açığa çıkıyor.
1861’lerde dışarıdan beklenen yardımı bulamayan birkaç Adige kabilesi(Abzegh,Şapsığ) ve Ubıhlar, oluşturdukları bir meclis ile çarpışmaların meydana geldiği bölgeye en yakın yerlerden biri olan Yekaterinador’u ziyaret eden Çar II. Aleksander ile müzakerede bulunmuştu. Adige ve Ubıh temsilcileri Rus birlikleri ve özellikle Kazakların Çerkesya topraklarının sınırı olan Kuban ve Laba ırmaklarının ötesine gönderilmeleri halinde Rusların hâkimiyetini kabul edeceklerini bildirmişlerdi, fakat teklifleri reddedildi.Bu teklifin reddedilmesi Çarlığın Batı Çerkesya’da ki planlarının hiçte iyi niyetli olmadığını göstermektedir. Amaç açıkça ; güçlü yerli kabileleri yerlerinden etmek yada sürgüne göndermek ve Çarlığa itaatte daha emin oldukları zayıf halkları buralara yerleştirilmekti.Yani, Adigelerin savaşçı özellikleri ve cesur karakterleri onları Sibirya yerlileri ve Kazaklardan ayıran en önemli özellikti ve buda Rusları onlara karşı bir güvensizliğe ve korkuya itiyordu.Her ne kadar teslim olmuş olsalar da, Rusları yüzyıllarca en çok uğraştıran ve kayıplara neden olan bu milletin idaresi diğer halklar kadar kolay olmayacaktı.O dönemlerde ki nüfus verilerine baktığımızda bu korkunun haklı nedenlerini bulabiliriz.
NÜFUS
1800’lerde Batı Çerkesya Adige nüfusu 994.000 kadardı(Ruslar 48 milyon).Teslim olmaları yeterli görülen Doğu Kafkasya halklarından Çeçenlerin nüfusu ise o dönemler 187.000, Avarlar 250.000, Darginler de 200.000 kadardı.1860 yılına kadar Batı Çerkesya Adige nüfusu savaşlar ile 835.000’e düşmüştü.Yani 60 yıllık bir dönem Adige tehlikesinin ortadan kalkması için yeterli olmamıştı.Adigeler hala diğer Kafkasyalı halklara nazaran güçlü bir grup idi.Modern savaş teknikleri ile Adigeleri bitiremeyeceğini anlayan Ruslar dünyadaki gelişmelere biran önce adapte olmak adına , Batı Çerkesya’da acil ve kökten bir çözüm arayışına girdiler.
Bu amaçla 1862 yılının ilkbaharında
tekrar Rus saldırıları başladı.Rus birlikleri sistematik olarak bütün
Çerkes köylerini ele geçirdiler ve ordudaki Kazak birlikleri de köyleri
yağmalayıp,alışkanlıkları üzere yakıp yıktılar. Şapsığ köylerinin
istisnasız hepsi yakılıp tarlalarda yetiştirilen ürünler Kazak
birliklerinin atlarının ayakları altında çiğnendi.Çarın bölgeden
ayrılması ile bu olaylardan sonra bu bölgedeki Adigelerin çok az bir kısmı
Ruslar tarafından kuzey bölgelere yerleştirilirken diğer kısmı başta
Osmanlı toprakları olmak üzere sürgün edilmek için Karadeniz kıyısındaki
limanlara gönderildiler ve burada göç etmek için beklemeye
başlamışlardı. Ayrıca yakılan köylerinden kaçanlar ise dağlık bölgelerde
açlıktan kırılmalarına rağmen az sayılarına oranla direnmeye devam
ediyordu.Geçim kaynakları,köyleri yakılıp yıkılan ve atları kaçırılıp
yok edilen bir millet tüm savaş gücünü kaybetmişti.
UBIHLAR SOYKIRIMA UĞRAMIŞTIR GERÇEĞİ
Bir
halkın tümden yok edilmesini Sürgün ve soykırım olarak kabul eden tarih
çevreleri , Adigelerin yaşadığı bu olaylara gözlerini yummaktadır.Çünkü
yer değiştirme taktiği bu olayı sürgün olmaktan çıkartmakta olduğu
görüşüne sahiptirler.Oysa bir milletin kendisine ait topraklardan ister
işgal eden devletin başka bölgelerine olsun,ister başka ülkelere olsun
sürülmesi,gönderilmesi aynı şeydir.Bu anlamda Adige,Ubıh,Abaza,Çeçen gibi halkların ayrı halklar olduğu gerçeği de görmezden gelinmektedir.Bu görüş sürgün ve soykırım gerçeğinin göz ardı edilmesine neden olmakta.Adigeler
adına tamamen yok edilme gibi bir durum yaşanmadığını söylerken , aynı
şeyi Ubıh halkı adına söylemek imkansızdır.Çünkü Ubıhlar ne kendi
topraklarında ne de dönemin Rusya toprakları içinde azınlık
kaldılar.Tamamen ülke dışına sürülerek ve sonrasında da yüzde yüz
oranında nüfusları yok edilerek Kafkasya tarihinden
silindiler.Adige,Ubıh halklarını Çerkes tanımı içinde kabul etmek yada
tüm halkları Kafkasyalı kimliği ile tanıtmak yukarıda bahsettiğimiz
nedenlerden ötürü tarihi açıdan , izahatı mantıklı olmayan büyük
sorunlara neden olacaktır.
Sürgünden sonra 1880’lerde nüfus verileri şöyle idi:
Batı Çerkesya’da Adige sayısı 38.000 (14.660 Abzeh,175 Natukhay,4.983 Şapsığ,83 Hakuç,3.140 Çemguy,15.263 Bjeduğ).Bunun yanında Ubıhlar 80 kişi kaldılar , Ciget,Aibga,Ahçipsov,Pshu kabileleri de tamamen yok oldular.