ÇERKESLERİN GİZEMİ VE TARİHİ ROTASI


John Longwort, günlük yaşamda karşılaştığı aynı karakteristik özellikleri belirtmekteydi. Yerli bir kadın hakkında yazarken: ``O uzun boylu ve güzel, hafif olmasıyla birlikte, şekilli ve kendini bir Çerkes kadını veya erkeği gibi dik tutardı.``(sayfa 59) Çerkesler`in kendi kimliklerini korumaları ve kendi durumlarını küresel bir hal kazandırma uğraşlarıyla, geleneksel Çerkes dans ve giyim biçimi internette her geçen gün artarak yaygın hale gelmektedir.

    
Bugünkü az bilinirliklerine rağmen Çerkesler askeri canlılıkları, fiziksel görünümleri ve Rus işgallerine karşı gösterdikleri dirençle ün kazanmıştır.

XIX. Yüzyılda, ``Çerkesliği tanıtma(1)`` düşüncesi, Doğu Karadeniz`deki Dağlılara derin hayranlık beslediklerini dile getiren yazarların yaşadığı Avrupa`dan, Kuzey Amerika`ya kadar yayıldı.
Önde gelen antropologlar; Çerkesler`in beden(özellikler)ini, insan formunun yüksek noktalarından biri olarak saymaktaydılar. Organizatörler ve pazarlamacılar çılgınca ``Çerkes güzelleri`` topluluğu yaratarak, sirklerde gösteriler verdirdi.
Kendi dağlık, izole ve engebeli toprakları(Çerkesya)nın varlığına rağmen Çerkesler, daha geniş bir dünyaya entegre edilmişlerdir.
Karadeniz`de geniş bir kıyı şeridine bitişik olan Çerkesya, eski çağlardan beri birçok tüccar, Yunan dünyası ve ötesinden (farklı ülkelerden Ç.N.) yerleşimcileri, kendisine çekmeyi başarmıştı.
Orta Çağ`ın sonları ve modern zamanın başlarına kadar, Çerkes kıyıları, Ceneviz tüccarlarının ortak yeri haline gelmiştir. Politik olarak bu bölgelerde Çerkesler -istikrarlı biçimde yaşatabilecekleri- kendi devletlerini kuramadılar ve burada politika, durgun bir su olarak tasvir edildi.
Oysa onlar 1382 – 1517`deki  Mısır`ın Memlük İmparatorluğu`nda –kurdukları- devletlerinin önemli erklerinde üstlendikleri görev ve sorumlulukları sebebiyle (yöneticiliğe ve politikaya) hiç de yabancı değillerdi(2).
Osmanlılar`a karşı alınan ağır yenilgiden sonra bile Çerkesler, Mısır`ın siyasi seçkinlerini oluşturmayı sürdürdü. Görünürde güçleri bitmiş görünse bile Muhammed Ali, Memlüklerin çoğunu katletti.
Kadir Natho`nun Çerkes Tarihi`nde savunduğu gibi Çerkesler, hala Mısır`da askeri ve idari pozisyonlarını korumayı başarabildiler. Bu darbenin izleri Kuzey Afrika`da halen görülür. Kaddafi`nin gücü 2011`de sendelerken, onun ajanları Libya`daki rejimi tekrardan ayağa kaldırmak için Misrata Çerkes topluluğunun kalıntılarına kadar ulaştı.
Çerkesler`in güzellik ve cesaretlerine olan hayranlık, Batı`da, Aydınlanma (The Enlightenment) Döneminde çok yaygındı. Voltaire; Çerkesler`in alımlı insanlar olmalarını, çiçek virüsü taşıyan bebeklere yaptıkları aşılar arasında bir bağlantı kurar.

On dokuzuncu yüzyılda, fiziksel antropolojinin kurucusu olan Johann Friedrich Blumenbach, ``Kafkas ırkı`` kavramını önerirken, kısmen Çerkesler`i referans almıştır. Aynı zamanda Kafkasya halklarının; özellikle de Çerkesler ve Gürcülerin yaratılışlarından bu yana diğerlerine göre daha az dejenere olduklarını düşünmüştür. Eski antropolojistler de Çerkesler ve Avrupalılar arasında ortak bir ırk kategorisinin olduğunu iddia ederek kendilerini yüceltmeye çalıştılar.
İngilizler; Çerkesler`le müttefik olunca, Rus İmparatorluğuna karşı; İngilizce konuşan –batıda ki - Çerkes Sempatizanları dünyası`nda Kırım Savaşı`nın (1853-1856) çıkacağı söylentileri başladı. Ancak bazı yazılar bu tutumun derin köklere sahip olduğunu göstermektedir. Adige halkına duyulan saygı ve hayranlığın en önemli sebebi, onları hor gören, Rus ve Asyalı doğu imparatorluklarına karşı büyük direniş gösteren bağımsız dağlılar olarak anılmalarıydı.
Çerkeslere gösterilen saygı, normların da ötesine geçti. Örneğin; Edmund Spencer`ın  1836 yılında kaleme aldığı ``Çerkesya ve Kırım Tataristan`ına Seyahat`` yapıtını göz önüne alırsak:
 ``Ayrıca Çerkesler`in ilk kez Ruslarla dostça karşılaştığı şartlarda şu –net olarak- görüldü ki; hem fiziksel görünüm, hem de ahlaki ifade olarak, iki tarz insan arasında çarpıcı bir tezat olduğunu düşün(me)mek imkansızdır. (3) Biri simetrik formlarla ve klasik özelliklerle Yunanistan`ın nefes alan ölümsüz heykelleri gibidir; diğeri ise kaba görünümlü, kısa boylu fakat çakı gibi, kalitesiz bir ırk olarak gösterilirdi. Ancak fiziksel hatların çizimi, biraz daha geniş olsaydı daha ahlaki olabilirdi. Dağlı kanatlanmış bir kartal olarak, sanki gururla bağımsızlığının bilinci içerisindeymiş gibi korkusuz ve özgüvenli bir biçimde tasvir edilirdi…(sayfa 291)
 Çerkesler`in güzellikleriyle ilgili şöhreti ve dış politikada ellerinde bulundurdukları güç, Orta Doğu`daki politik ekonominin meraklı birimlerinden kaynaklanıyordu.
Çerkesler, Doğu Akdeniz dünyasına elit köle sağlamak konusunda uzmanlaşmışlardı. Memlükler kelimenin tam anlamıyla elit köleler olarak esaret altına alınan kişilerdi, ancak sonrasında işler tersine döndü ve devlet içindeki güçlerini arttırdılar ve önemli noktalara geldiler. Bundan sonra da kendi anavatanlarından yerlerini doldurmaları için yeni köleler getirtmeye devam ettiler.
Çerkesler; Müslüman dünyasında sadece Memlük askerleri sebebiyle dominant olmadı. Aynı zamanda Mısır`da uzun süre baskın bir grup oluşturdular.
Özellikle Osmanlı Devleti`nde, Çerkes kadınları, yüksek statülü köleler olarak ünlendi. Pek tabii ki birçoğu da yüksek mevkilere ulaşamadı ve acı çekmeye mahkum bırakıldı; ama birçok Çerkes kadını da politik gücün merkezlerinden birinde imparatorluk hareminde yer aldı. Oğulları olan sultanlar önemli haklar elde ettiler. Dahası; seçkin Çerkes eşler, imparatorluk aileleriyle de sınırlı değildi.
Reina Lewis`in bir yazısına göre; ``1870`de İstanbul`daki İngiliz büyükelçisi Sir Henry Elliot, vezirin ve birçok önemli yetkilinin Çerkes olan eşlerinin, eski köleler olmasıyla bu durumun üstünün kapatılmasının ne kadar uygunsuz ve duyarsız bir davranış olacağının farkına vardı.`` (sayfa 132)
Çerkesya`nın köle ticaretindeki aktif rolünün nedenleri tartışılıyor. Bazı yazarlar, ailelerin yoksulluk, kalabalık nüfus ve sınıf ayrımları nedeniyle çocuklarını satmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiyor. Ticaretin büyük ölçüde gönüllü olduğunu savunan bir karşıt görüş: ``Bu hizmetçi hanımlar nadiren zorla alıkoyulur, bunun aksine çoğunlukla kendi istekleriyle devlet hizmetine girmeyi tercih ederlerdi. Birinci sınıf, dillere destan güzellik de, zenginlik ve lüks içindeki masalsı haremlerden etkilendikleri`` söylenir.
Tarihçi Charles King, Karadeniz`in ilgi çekici tarihinde, bir nakliye gemisinde, Rus savaş gemisince yakalanan altı köle kadının, serbest kalmayı reddederek, İstanbul`daki köle pazarlarına ulaşarak, kendi şanslarını denemeyi istediklerini yazıyordu.(sayfa 118)
Köle ticaretindeki itici faktörler ne olursa olsun köle ticareti Çerkesya`daki sosyal ilişkileri derinden etkiledi. İngiliz yazar John Longwort`a göre, Çerkesler`de bir yıl -1840- piyasa değeri arsızca çok yüksek fiyatlar biçildi.
Bu insanların(köle tüccarlarının) değerlerini tartıştıklarını veya kaç cüzdan değerinde olduklarıyla ilgili konuşmaları duysaydınız bir sığır hakkında pazarlık yaptıklarını sanabilirdiniz.
Çerkesler`in kendilerine özgün bazı kavramları vardır: erkek ve kadınların özellikleri açısından kendilerine özgün bir değere sahiptirler…ve güzellikleri sebebiyle değerlerinden on kat daha fazla paha biçilmesi, belki bir teselli olarak kabul edilebilir…
Çerkes kadını basmakalıp olarak, güzel, koyu ve gür saçlı; pürüzsüz ve soluk bir tene sahip olarak tasvir edilir. Bunun sonucunda birçok Çerkes adı taşıyan, saç ve cilt bakım ürünü markası Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri`nde yaygın hale geldi.
Bu tür çağrışımlardan dolayı bir Çerkes yemeği olmamasına rağmen; yumuşaklığı ve hafif rengi dolayısıyla ``Çerkes Tavuğu`` ismini almış bir yemek bile vardır.
1800`lerin  sonlarında Birleşik Devletler`de  Kafkasyalı olmamalarına rağmen sirklerde özel bakım yapılmış kadınlar ``Çerkes Güzelleri`` ismiyle performans sergiliyorlardı.

Charles King, Phineas T. Barnum, Amerikan popüler kültüründe Çerkesleri tanımlayarak kredi kazandığını belirtmiştir.(Özgürlüğün Hayaletleri, sayfa 138-140)
``Kraliyet şovlarının cazibesi öncelikle erotik olmalarında saklıydı ve sözde -Çerkes güzelleri köle pazarlarında yaşadıkları zorlukları ve geçtikleri sınavları anlatıyorlardı.`` Saç stillerinin kökeni belli değildir. King; ya Kafkasya erkekleri tarafından kullanılan eski, uzun, soluk şapkalardan ya da Afrikanvarileşme (böylece daha seksi bir hale getirilmiştir) girişiminden türemiş olabileceğini öne sürmüştür. Açık olan şu ki Çerkes temaları kullanan Batılı pazarlamacıların ne sattıkları hakkında en ufak fikri bile yoktur.

 Doğuştan gelen fiziksel özelliklerin yanı sıra, duruşları ve bıraktıkları güzel itibar da Çerkesler`in dışarıdan görünümlerini etkilemiştir. İnternet üzerindeki sayısız görüntüde de görebileceğimiz üzere Çerkes dansçılar dans ederken vücutlarını dikkat çekici bir biçimde dik tutuyorlar.
1800`lerin başında bölgede iken John Longwort, günlük  yaşamda karşılaştığı aynı karakteristik özellikleri belirtmekteydi. Yerli bir kadın hakkında yazarken: ``O uzun boylu ve güzel, hafif olmasıyla birlikte, şekilli ve kendini bir Çerkes kadını veya erkeği gibi dik tutardı.``(sayfa 59)

Çerkesler`in kendi kimliklerini korumaları ve kendi durumlarını küresel bir hal kazandırma uğraşlarıyla, geleneksel Çerkes dans ve giyim biçimi internette her geçen gün artarak yaygın hale gelmektedir.
Grafik sanatçıları da aynı zamanda Çerkes tema ve motiflerini geliştirmektedir. Bu durum Çerkesler`in, Batı dünyasının Soçi Olimpiyatları`na olan yaklaşımlarında daha bilinçli hareket edip etmeyeceğini görmek açısından güzel bir fırsat olacak.
King Charles. Özgürlüğün Hayaletleri: Kafkas Tarihçesi. Oxford, 2008. Pp. 138-140.
King Charles. Karadeniz: Tarih. Oxford, 2004
Lewis, Reina. Oryantalizmi Yeniden Düşünmek: Kadınlar, Seyahat ve Osmanlı Haremi. I. B, Toros, 2004
Natho, Kadir. Çerkes Tarihi. Xlibris, 2010

ÇEVİRENİN NOTLARI:
(1) ``Circassophilia`` çok özel bir sözcük olarak yazar tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Çerkesçe`de Adigağe ya da Adigaghe olarak adlandırabileceğimiz, tam karşılığı olarak ``Çerkeslik`` olan sözcük, uluslarası toplumda, dünyanın her yerinde Çerkes güzellikleri ile Çerkesler`in uygarlığa ve yaşadıkları çağa katkılarını içermekte ve bazı Batılı önde gelen bilim adamı, gezgin, subay ve politikacıların, misyon olarak bunun tanıtımına öncü olmalarını anlatmaktadır. Burada sadece tanıtma değil, XIX. yy`da Çerkesler`in unutulmaya ve biraz da kaybolmaya yüz tutmuş özelliklerini, değerlerini yaşatma ve canlandırmayı amaçladıkları anlatılmaktadır.
(2)  Mısır Memluk devletinin bu yıllarında Çerkesler ülkenin yönetici ve savaşçı elitlerini oluşturmaktaydılar. Ülkenin sınırları bir yerde Libya, diğer tarafta Sudan, öbür tarafta Arap yarımadası ile Anadolu`da Adana, Urfa, Antep illerini dahi içine alacak kadar geniş bir alana sahipti. 1500`lü yıllarda Yavuz Sultan Selim önderliğinde gerçekleşen Mısır seferlerinde Osmanlı`ya karşı yenilen Çerkesler büyük katliamlara uğratıldıysalar da, Yenilen yönetici elitlerin karşısında duran rakip Çerkes grupları, Sultan Selim tarafından bu kez Osmanlı adına bu geniş ülkeye atandılar. Çerkesler Osmanlı idaresini temsilen daha 300 yıldan uzun bir süre, bugün ondört ülkeyi içine alacak kadar geniş bu alanları yönettikleri gibi etki sahaları Akdeniz`in tüm doğusunda ve hatta Hint Okyanusunda da hissedile geldi. Hatta XV.yy.`da ki Batılı seyyahlar tarafından yürütülen Keşifler çağının bir müsebbibi de Mısırlı Çerkesler olmuşlardır.
(3) Yazar ``düşünmek`` demiştir. Ancak ``düşünmemek`` olmalıdır. İki halktan tipler arasında açık bir karşıtlık olduğuna vurgu yapılmaktadır.
(4) Burada yazar, 1840 yılında Çerkes köle fiyatlarında köle ticaretini elde tutanların yaptıkları fahiş fiyat belirlemelerini anlatmak istiyor. O dönemde Çerkes kölelere karşı piyasada talep patlaması olmasının, kulaktan kulağa yayılan bir kendiliğinden propagandanın açık etkilerine işaret etmektedir. Bu konuda bazı tarihçilerin Çerkes köle ticareti ile uğraşan Ubıhlar`ın savaş esirleri olarak topladıkları köleleri, uzun süreli eğitime tabi tuttukları, onlara kendilerindenmiş gibi çok iyi baktıklarını, morali düzgün, sağlıklı görünüme sahip kölelerin de köle pazarlarında yüksek fiyatlarla satıldıklarını belirtirler.