DOĞAL MAHKEME


:

Abazalar’da zaman, zaman toplumsal hayat devam ederken bireyler, aileler ve sülaleler arasında Abazalığa uygun olmayan çok üzücü olaylar meydana gelebiliyordu. Anlık kızgınlıklardan, stresli ortamlara, düşünülmeden atılan adımlardan keşmekeş durumlara, bir takım faktörler insanların ruh hallerinin bozuk olmasına ve devamında da hata yapmasına sebebiyet veriyordu! Cinayet, yaralanma, kavga ve benzeri olaylardı bunlar. Abazalığa uygun olmayan tüm davranışlar; serinliklere, dargınlıklara, kavgalara, cinayetlere ve hatta kan davalarına dönüşebiliyordu. Bu ve benzeri durumların oluşmaması veya oluşması neticesinde sulhu sağlamak, adaleti gerçekleştirmek adına toplumsal düşünebilen, tek bir aile gibi hareket edebilen saygın ve onurlu bireyler, doğal hukuk mekanizmalarını hayata geçiriyorlardı.
Toplumda engin tecrübe ve birikime sahip büyükler ile onlara hizmet ve danışma yapacak küçükleri bu mahkemeleri meydana getiriyorlardı. Abazaca; Eyzara, Azakon, Avusızbara, Ainralara gibi adları olan bu yüce konseyin kelime karşılığı olarak; aydınlığa giden yol, aydınlığa giden toplantı, işi aydınlatma, berraklaştırma gibi anlamları vardı.
Bu mekanizmanın ana hedefi; kişiler, aileler ve sülaleler arasında farklı durumlardan oluşmuş olumsuz durumların çözüme kavuşturulması, kan davasına dönüşmemesi ve gelecek kuşaklara sirayet etmemesidir! Bu mekanizmanın işleyişi; Abazalık olarak bilinen ve yüz yıllardır babadan oğulla anlatarak ve uygulayarak geçen Abaza hayat felsefesinin adalet olarak bireylere yansıması şeklinde olmaktadır.
Üyeleri tecrübeli, birikimli, adaletli ve toplumsal eğitimi iyi bilen kişilerden oluşuyordu Bu kişilerin sabıkasız, güvenilir, sevilen, sayılan ve sözü dinlenir kişiler olmasına dikkat edilirdi. Kendi bünyesinden hâkimini, savcısını, avukatını, kefillerini ve şahitlerini çıkarabilen ve bunları toplumun huzuru, refahı ve iyiliği noktasında kullanabilen bu yüce mekanizma; bin yıllardır varlığını sürdürmektedir. Bu mekanizmanın kusursuz işleyişi dünyada hapishanesi olmayan tek yerin Kafkasya olmasının en büyük delilidir!
MAHKEMENİN İŞLEYİŞİ:
Abazalar arasında meydana gelmiş olan olumsuz bir durum karşısında serinliğin, dargınlığın, kan davasının önüne geçmek ve önlemini almak adına bu olumsuz olguya tanıklık eden veya duyan komşuları, köylüleri ve akrabaları derhal bir araya gelerek çözüm üretmeye başlarlardı Komşunun bir meselede duyarsız kalması büyük ayıp kabul edilirdi. Hadisenin büyüklüğüne göre önlemler alınırdı. Halledilebilecek bir konu olması durumunda öncelikli kendi etraflarındaki büyükleri, taraf olan iki aile temsilcilerini, onlara yakın olan akrabalarını ve köylüleri toplar, işi fazla büyütmeden aralarında konuşarak, çözüm üreterek halletmeye çalışırlardı.
Halledilmesi çok zor görünen ve kan davasına dönüşmesi kuvvetle ihtimal gözüken davalarda konuyu halletmek için çok zor bir süreç beklemekteydi. Köyün Büyükler heyeti önce bir araya gelir ve durum değerlendirmesi yaparlardı. Davanın büyüklüğüne ve ciddiyetine uygun fikir alışverişinde bulunurlardı. Belirledikleri stratejileri derhal hayata geçirirlerdi. İlk iş olarak diğer köylerden veya bölgelerden kanaat önderliği yapmış özü, sözü bir, toplumda sevilen sayılan ve dinlenen büyüklere kendilerine denk haberciler yollarlardı.
Giden bu haberciler bu büyüklere olayı anlatır, onların kurulacak mahkemede görev almalarını isterlerdi. Mahkeme için düşünülen tarihler o büyüklere bildirilir onların oraya gelmeleri isterlerdi Davet edilen bu büyükler oraya gitmeden önce kendi imkânları doğrultusunda dava hakkında araştırma yaparak oraya hazırlıklı giderlerdi.
Tsabal olarak bilinen Bursa, İnegöl, Eskişehir ve Bozüyük hattından, bazen oluşan anlaşmasızlıklara Sakarya Düzce hattından büyükler davet edilebilirdi. Tam tersi durumlarda ise Sakarya ve Düzceliler oralara giderlerdi. Hatta bazı doğal mahkemelere Afyon tarafına bile büyüklerin gittiği bilinmektedir!
Belirlenen tarih geldiğinde Hadisenin geçtiği köydeki büyükler ve oraya davet edilen diğer köy ve bölgelerden olan büyükler bir araya gelirlerdi.
Çok eskiden farklı köylerden yeterli sayıda Bırk, Ayhabı ve Eyıdzbı çağrılırdı bu mahkemelere. Burada küçükleri davet etmekteki ana gaye onların büyükleri görerek yetişmeleri ve bu tip konular hakkında tecrübe sahibi olmaya çalışmalarıdır. Çünkü gün gelecek bu küçükler, büyük konumuna geleceklerdir. Küçükler büyüklerini her zaman örnek almışlardır. Büyüğün (başın) olmadığı yerde ayaklar yetimdir atasözü bunu iyi örneklemektedir! Diğer bir nedende onların fikirlerini de dinleyip olaya katkı sağlamaları beklenirdi…
Köyde her iki aileden de bağı olmayan tarafsız bir mekânda toplanılır. Bir araya gelindikten sonra ev sahibi konumundaki büyükler, gelen misafir büyüklere hadisenin mahiyeti açısından geniş bir bilgi sunarlardı Zaten oraya araştırma yapıp ta gelen büyükler oradaki sunumla birlikte konu hakkında baya bilgi sahibi olmuş olurlardı.
Durum değerlendirmesi yapıldıktan ve yol haritası çıkarıldıktan sonra ilk aşama olarak bu mahkemeyi temsilen suçlu ve mağdur olan her iki aileye de temsilci gönderilir. Bu temsilciler gittikleri aile büyüklerine mahkemedeki büyüklerin selamını iletirlerdi. Önce mağdur aileye sonrada suçlu aileye gidilirdi! Bu kişilere, ailelerin yetkilerini mahkemeye verip vermeyeceklerini sorarla her iki aile de teklif edilen’’bu işi bize veriyor musunuz’’ önerisini kabul ederlerdi Çünkü bilirlerdi ki bu yapı binyıllardır vardı. Ve tarafsızlığından asla taviz vermeyecekti. Adaleti bulacaktır! Kimse bu mahkemenin güvenirliği hakkında kuşkuya sahip değildi.
İkinci aşama olarak bu konsey kendi aralarında aldıkları karar ile Akhudakutza ( kefilleri) belirlerdi. Bu kefiller iki tane olurdu! Her iki aileyi de temsilen iki kişiydiler. Bu kefillik çok büyük sorumluluk gerektirmekteydi! Çünkü sorumluluğu çok ağırdı. İlerleyen yıllarda alınan kararlardan birine taraflardan biri uymazsa Akhudakutzaları da zan altında bırakmaktaydı. O yüzden bu kefiller özü sözü bir, sevilen, sayılan ve insanların dinlediği kişilerden olurdu. Bu kişileri de sıkıntı altına sokmayı kimse göze alamazdı. Akhudakutza toplum önünde bir aileye kefil oluyorlar ise bu onurlu davranışın karşılığı olarak kefil olunan aileden kimse onları üzmeyi ve kırmayı göze almazdı, kendine yakıştırmazdı! Ama yinede bu kefillere rağmen ve mahkemenin almış olduğu karalara rağmen aksi bir davranışta bulunanlara Mahage yani lanetli kişi anlamında kötü bir lakap takılırdı. Toplum neslinde Mahage ilan edilenler ile kimse konuşmaz, yardımcı olmazdı… Çok daha ileri boyutu olarak da kötü çizgisini devam ettiren ailelere verilebilecek en ağır ceza olan ‘’ Akhırcöra’’ yani ailenin dağıtılması, bireylerinin köle olarak verilmesi uygulanırdı!
Bu süreçten sonra Mahkeme adına belirlenen kişiler dava hakkında araştırma yapıp delil toplarlardı. Her iki aileyi de onlara kan bağı olmayan, objektif konumdaki kişiler temsil ederlerdi. Bu kişiler bir nevi dedektiflik yapar tek, tek delil toplarlardı. Aile bireylerine soru sorar, şahitleri dinlerlerdi. Bu araştırma mahkemenin belirlediği belli bir sürede yapılmaktaydı. Süre tamamlandığında görevliler topladıkları verileri mahkemeye sunarlardı. Toplanan veriler doğrultusunda büyükler konseyi (Bırklar konseyi) onlara yardım eden küçükleri, Akhudakutzaları ve görevlileri, taraf olan her iki aileden temsilcileri dinler, verilen cevaplar doğrultusunda davanın son şeklini hazırlarlardı. Sonrada alınan kararları her iki aile temsilcilerine ve onların Akhudakutzalara iletirlerdi.
Çıkan karar genelde her iki aile açısından da kabul görürdü. Ve bunun ardından iki aile temsilcileri ve Akhudakutzalar bu karalara uyup uymayacaklarını mahkemeye bildirir, sonuçlarına razı olduklarını herkese ilan ederlerdi! Bu tip mahkemeler bazen bir hafta, bazen de bir ay sürmekteydi! Bu zaman zarfında gelen misafir büyükler o köyde ağırlanır, köylülerin evlerinde misafir edilirdi. Her evini açan ev sahibi, misafirinin onuruna aşta keserdi!
Davanın çözüleceği kesinleşince son gün Tüm konsey üyeleri, gençleri, iki aile temsilcileri tarafsız bir evde toplanır, son konuşmayı yaparlardı. Orada alınan kararlar tekrar ilan edilir ve taraflara mahkemeye gösterdikleri saygıdan ötürü teşekkür edilirdi. Davanın bitirilmesinin onuruna aşta kesilir, hâkim konumundaki büyüğe kapanış konuşması yaptırılırdı. Konuşmasını yapan büyük Önündeki aşta’nın axıbjasının kulağını keser sofraya koyardı! Kulağın kesilmesi meselenin hal olduğunu sembolize eden bir durumdur. Tsabal tarafında ise axıbha ritüeli Aşta sofrasında olmadığı için onun yerine Amaxa kesilir konunun hal olduğu sembolize edilirdi…
MAHKEMENİN ALDIĞI KARARLAR:
1- Cinayet ile sonuçlanan hadiselerde, tarafları barıştırmak yerine onların bu işi, kan davasına dönüştürmemesine gayret edilirdi! Cinayetin kolay, kolay barışı olmazdı. Ailelerin barış sağlaması uzun yıllar sonra olabiliyordu. Barış olmasa bile en azından düşmanlığın önüne geçilmeye çalışılıyordu.
2- Mahkemenin cinayet ile sonuçlanan davalara vereceği en büyük ceza, o ailenin köyü belli şartlar doğrultusunda terk etmesiydi. Buna Abazaca; Akhırcöra yani, tehcir denilmekteydi.
3- Köyden çıkarılan ailelere belli bir süre tanınır, bu süre dâhilinde evini, malını, bağına, bahçesini satmasına izin verilirdi.
4- Alınan kararlara daha önce yaşanmış benzeri hadiseler emsal gösterilirdi.
5- Abaza mahkemesi devletin vereceği karara karışmaz, onun kararına saygılı olurdu.
6- Genelde Abaza mahkemesinin hedefi ve misyonu gerçekleşmiş olan hadiselerin; kan davalarına dönüşmemesi, daha fazla kanın akıtılmaması, dargınlıkların çözülmesi, serinliklerin ortadan kaldırılması şeklindeydi.
7- Bu yüce konsey, bazı davalarda suçlu olan ailenin, devletin mahkeme sürecinde avukat tutmasına izin vermezdi. Devletin vereceği karara tabi olmasına emrederdi. Ama tabi ki bir ailenin kendini savunma hakkının elinden alınması her zaman karşılaşılan bir durum değildi! Gerçekten çok ağır suç işlemiş kişilere uygulanırdı bu ceza!
8- Mahkemenin vermiş olduğu kararlara uymayan kişilere Mahage yani lanetli kişi anlamında unvan verilirdi. Bu, toplum neslinde verilebilecek en ağır cezaların başında gelmekteydi. Kimse bu tür kişilerle konuşmaz, onları muhatap almazdı. Bir Abaza için alınabilecek en büyük onursuzluk ayıplanması, toplumdan tecrit edilmesiydi.
9- Suçlu birey veya aile, alınmış olan kararlara aksi yönde hareket etmekte ısrarcı olursa bu seferde, o aile; Akhırcöra olarak dağıtılırdı! Yani köle olarak verilirdi.
10- Cinayet ile sonuçlanmayan hadiselerde, barışabilir durumda olan iki aile bireylerinin arasında dostluğun yeniden pekişebilmesi için bazen, suçlu kişi mağdur olan aileden yaşlı bir kadına götürülür, sembolik olarak göğsü öpmesi sağlanırdı! Burada verilmeye çalışılan mesaj; kan davası olarak beklenen hadise sütkardeşliğine dönüşmüştür!
11- Bazı durumlarda ise, kan davasına dönüşmesi çok kuvvetli ihtimal olan hadiseleri çözmek adına, her iki aileden yeni doğmuş çocuklar becayiş edilir, yer değiştirilirdi. Böylece iki taraf arasında sonsuz bir bağ kurulur, kan davasının önüne geçilirdi. Örnek vermek gerekirse; Abhazya’da yaşanmış benzer bir olayda Ajiba sülalesi ile sıba sülalesi çocuklarını becayiş etmiştir!
12- Bazen de suçlu aileye mağdur tarafın çocuğu belli yaşlara gelinceye kadar verilir. Onun yetişmesi o ailenin sorumluluğunda olurdu. Zamanı geldiğinde de çocuk törenle geri alınırdı.
13- Başka hadiselerde de olayı tatlıya bağlamak amacıyla; suçlu ailenin bireyi elleri bağlanarak mağdur aileye götürülür, orada herkesin huzurunda mağdur aile büyüğü tarafından elleri çözülürdü! Burada ellerin bağlı olarak götürülmesindeki anlam biz karşı tarafın alacağı tüm kararlara saygılıyız, onların vereceği ceza başımızla beraberdir anlamında en büyük özür kabul edilirdi! Mağdur ailenin büyüğünün de elleri çözmesi; bizler sizlerin özrünü kabul ediyoruz ve affediyoruz anlamındaydı! Aşta kesilir sadece but ve çiğerler olurdu sofrada buna Abazaca makha-goaça denirdi, kardeşliği sembolize ederdi.
14- Abazalar’da ayıp kavramı (Apxaşara), herkes tarafından çok önemsenen, her şeyin üstünde tutulan ve bu yüce konseyin güç aldığı bir olguydu! Abazalar’da ayıplanmak veya ayıplanmış duruma düşmek en onursuz durum olarak kabul edilirdi. Abaza ayıplanacağına ölmeyi tercih ederdi. .Çünkü Abaza onuru için yaşamaktaydı! Bu oto kontrol mekanizması toplumu bin yıllardır bir arada tutmuş, sorunların çözülmesinde ana faktör olmuştur. Bu sebeptendir ki; Dünyada hapishanesi olmayan tek yer Kafkasya’dır!