KUZEY KAFKASYA SÜLALE DAMGALARI



Aile damgaları pek çok halk ile birlikte yüzyıllardan günümüze devam edegelmektedir. Bilimin tespitleri göstermektedirki ülkeleri temsil eden arma'ların kökeni de bu damgalara dayanmaktadır. Damga(veya işaret)geleneği Kafkas halklarında da (Adigeler,Abhazlar,Balkarlar,Çeçenler,İnguşlar, Karaçaylar ve diğerleri)çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır.
Yekhutenıc Hasan'ın kitabı bu isi geçen halkların kullandıkları 3000'e yakın damga hakkında detaylı bilgiler içermektedir. Anlaşılacağı üzere bizim öncelikli ilgimiz Adige aile damgalarına yöneliktir.
Aile damgalarının ilk ortaya çıktığı dönem ve damga geleneğinin bu denli yerleşmesini gerektiren nedenler hakkında detaylı bilgi içeren bu çalışma ayrıca kitapta yeralan 3000 damga içerisindeki 1611 adige aile damgası hakkında da pek çok sorunun cevabını vermektedir.
Adige tarihi aile damgalarının toplum yaşamında çok önmeli bir yeri olduğuna şahadet etmektedir. Araştırmacının ifadesine göre damgaların ilk ortaya çıktığı dönemde temel amaç ailenin mal varlığına işaret etmek için atların,sığır ve koyunların damgalanması biçiminde olmasına rağmen zaman içerisinde bu işaret kullanımı gelişip yaygınlaşarak aileden çok sülaleyi temsil eder hale gelmiştir.
Aile damgalarının kullanım alanı zamanla genişlemiş,mezar taşlarında flamalarda aile içerisinde kullanılan eşyalarda silah ve giysilerde de yeralmağa başlamıştır. Adige damgalarının toparlanması işine başlanalı uzunca bir zaman geçmiştir. Bu konuyla ilgilenen ilk araştırmacılardan Akademisyen P.S.Pallas ve S.M.Bronevski'nin yanısıra meşhur bilimadamı L.İ.Lavrov'da tespit ettiği 1300 civarında damga ile bu alanda söz sahibi araştırmacılardandır.
Eski rus arşivlerinde de Adige pşı'lerinin rus çarlarına gönderdiği atların sağrılarında yeralan damgalar kopyalanarak saklanmıştır.(Örneğin 1630 yılında ünlü Şolehku Pşı'nın rus çarına hediye ettiği bir atın sol sağrısından kopyalanmış damga da bunların arasında muhafaza edilmektedir) Yekhutenıc'e göre bu damgalar halkların tarihi ile eşdeğer bir öneme sahiptir,çünkü bunlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmak,halkların çıkış noktaları,zaman içerisinde katettikleri göç yollları ve yerleşimleri hakkında bilgi sahibi olmak demektir.
Çoğu zaman bir kaç sülalenin aynı damgayı kullandığı,hatta birbirinden uzak ve birbirine yabancı haklar arasında aynı damganın kullanıldığı durumlarla karşılaşabiliyorsunuz. Yazar bunun çoğu kez tesadüfi benzerliklerden kaynaklandığını kabul etmekle birlikte bazı benzerliklerin ise aynı kökenden geliyor olmakla açıklanmasının yadırganacak bir şey olmadığını ifade etmektedir.
Örneğin yazara göre Kaberdeyler ile kıahıe adigeleri arasında sıkça rastlanan bu tür benzerliklerin pek çoğunun aynı kökene dayanıyor olmaktan kaynaklanıyor olması kuvvetle muhtemeldir.Her ne kadar Sülaleler geriye doğru dayandıkları kökene dair bilgileri muhafaza edememişlersede atalarından kendilerine kalan bu damgaları titizlikle sahiplenmiş günümüze kadar muhafaza edegelmişlerdir.
Damgalar kafkas halkları arasındaki kan bağının ve tarihsel süreç içerisindeki etkileşimin,kimi durumlarda da aynı kökten gelen kardeşler olduklarının güzel bir ispatıdır. Örneğin Adigelerin içerisinde kökeni Abhazlara,Balkarlar,nogaylara,çeçenler,Asetinlere dayanan aile isimleri ve damgaları olduğu gibi yine bu halkların içerisinde de kökeni Adigelere dayanan aile isimleri ve damgaları mevcuttur. Kafkas halklarının aile damgaları gibi titizlikle muhafaza ettikleri bir başka şey ise sülale isimleridir. K'etık'ue,Abey,Anzor,Dohuşık'ue ve benzeri bir çok sülale isimleri Adigelerde,Asetinlerde,Çeçenlerde mevcut ortak isimlerdendir. Bu sülaleler aynı kökenemi dayanmaktadır,aynı atadan mı gelmektedirler sorusu cevaplanması oldukça zor bir soru olmakla birlikte bunun yanıtı aile damgaları ve halk söylencelerinde yatmaktadır.
Bir kaç yüz yıl öncesinde dağları aşarak gelen abhaz ailelerin Adigeler arasına yerleşerek zamanla içerisinde yaşadıkları toplumla kaynaşmış olmaları nedeni ile bu tür benzerliklere en çok Adigeler ve Abhazlar arasında rastlanmaktadır.Bu tarih araştırmacılarının da kabul ettiği kesin bir bilgidir. Damgaların ilk çıkışı tarihçilere göre Lhakuelheş'ler (Adige boylarında bir üst sınıf)arasında olmuştur.
Başlangıçta Sülale damgasına sahip olmak ve kullanmak sadece bu sınıfa ait bir haktı.Fakat daha sonraları bu kural uygulanmaz olmuş hatta bazı lhakuelheşlerin damgalarını çevrelerindeki onlara tabi aileler de kullanır hale gelmişlerdir. Eski Adigelerde çok büyük önemi olan sülale damgaları en çok ta atların damgalanmasında kullanılırdı.
Bu konuda önemli bir gelenek ise sadece pşı’lerin Atın sol sağrısına damga vurması idi.sol sağrıya damga vuranlar ise ya Uerk veya Lhukuelh’(hizmetkar)ler idi. Bir grup atlı birlikte yola çıktığında üçerli gruplar halinde gidilirdi.Pşı (daha genç olsa bile)atındaki damgadan tanınmasını önlemek amacıyla her zaman ortaya alınırdı.Onun sol tarafına ise atının damgası sağda olan bir Uerk dururdu.Pşı’nın soluna ise atı sol taraftan damgalı bir Uerk veya Lhukuel(hizmetkar) dururdu.
Bu gelenek üzere dizilen her üç atlının da damgaları gizlenmiş olurdu,üç atlıdan birisi gruptan ayrılacak olursa öncelikle sağdaki ayrılırdı ve böylece diğer ikisinin damgaları yine görünmezdi. Yazarın tespitine göre Sülale damgaları hayatın pek çok farklı alanında pek çok farklı amaçla kullanıla gelmiştir adigeler tarafından.
Örneğin Tarihi belgeler Adige komutanlarının flamalarında Sülale damgalarını kullandıklarını gösterir.Bir sefere çıkılacağı zaman o birliğin komutanı ait olduğu sülalenin damgasını taşıyan flama kullanmak zorundadır.Kafkas savaşlarını yaşayanların bu konuda anlattıklarına göre : Cepheye gidecek birlikler toplanırlarken gelenlerden her grup kendi köylerinin pşı’sının (veya thamadesinin veya birliğin başındaki komutanın) sülalesine ait flama taşımaları zorunluluğu bulunurdu. Şehit olan savaşçının mezarı başına(khaşhades olarak adlandırılan)ait olduğu grubun flaması dikilirdi.
Bu gelenek bize kadar ulaşmamıştır,bize ulaşan gelenek mezar başına taş dikilmesi şeklindedir,fakat mezar taşları üzerine sülale damgalarının işlenmesi geleneği bu güne kadar devam edegelmiştir.Yazara göre bu davranış eski Khaşhades geleneğinin devamıdır. Adige damgaları daha önce belirttiğimiz gibi hayatın pek çok alanında kullanılırlarmış.Örneğin düğünlerde,topluca çıkılan hasatlarda giderken ve dönerken,gelin giden bir genç kız baba evine ilk dönerken karşılanışında,atlı oyunlarda ve yarışmalarda sülale damgalarını taşıyan flamalar kullanılırmış.
Hımsad’ın ağıtında şöyle bir söz yeralır :”felaketin kara bayrağı Mertaze’lerde asılıyor” Tarihi bilmeyenler için bu söz hiçbir anlam ifade etmeyebilir belki. Eski dönemlerde verem,tifo,kolera benzeri hastalıklardan can veren ailelerin damına siyah bayrak dikilirmiş. Adige 18.yüzyılı bu kara bayrakları pek çok ailede pek çok kez kullanmak zorunda kalarak bitirmişlerdir maalesef.
Ulaştığımız bilgi ve belgelere göre Adige damgalarının pek çoğunun geçmişi Adige tarihinden de daha eskilere dayanmaktadır. Bu belgeler göstermektedir ki Adige,Abhaz,Balkar,Çeçen,Asetin damgalarının pek çoğu Sind’lere,meot’lara,sarmat’lara ve alan’lara kadar uzanmaktadır. Bu da bize kafkas halklarının tarihsel ve kültürel kökeninin bu halklara dayandığını göstermektedir.
Geçmişe ve köklerimize doğru böylesi bir önemli köprü görevi görmesi, Adige damgalarının bilinmesini,araştırılmasını ve günyüzüne çıkartılıp öğrenilmesini bizim için zorunlu kılmaktadır.