ÖLÜLERİN KUTSALLIĞI VE CENAZE TÖRENLERİ 1


ÖLÜLERİN KUTSALLIĞI VE CENAZE TÖRENLERİ

Giorgio İnteriano adındaki gezginin kitabı "La Vita et sito de Zichi, Chiamati Circassi, Historia Notable" (Çerkeslerin Örf, Adetleri ve Tarihleri) adını taşır. Bu eserinde yazar, yabancılar tarafından Çerkeslere Zikhi dendiğini, fakat onların kendilerine Adığe dediklerini belirtir. Ayrıca bir Adığe soylusunun cenaze törenine tanık olduğunu da nakleder: "...Adığe soylusu ölünce köy meydanında ağaçtan yüksek bir platform inşa edildi. Sonra iç organları çıkarılan ölünün naaşı en iyi giysileri içinde, çömelmiş olarak platformun üzerine yerleştirildi. Ölenin karısı da cesedin karşısına konan bir sandalye üzerine oturtuldu. Sabit bir durumda cesedin yüzüne bakmak zorunda olan kadının ağlaması yasaktı. Zira Adığe kadınlarının özellikle savaşta ölen kocalarına ağlamaları çok ayıp sayılırdı. Bu şekilde hazırlanan katafalk sekiz gün süreyle halkın ziyaretine açık tutuldu. Bu süre boyunca ölünün akraba, dost ve bağlıları, yanlarında getirdikleri çeşitli gümüş kapları, ok ve yayları, yelpaze ve daha başka armağanları ölünün yanına bırakarak ona bağlılıklarını ve saygılarını gösterirler.

Bu ziyaretler devam ederken, bir ağaç kesilerek tabut yapıldı. Tabut içine hem cesedi hem de eşyaları alacak büyüklükteydi. Sekiz günlük ziyaret süresi dolunca naaş ve armağan olarak getirilen eşyalar tabuta yerleştirildi ve cenaze, halkın katıldığı bir törenle gömüleceği yere götürüldü. Orada, toprak kazılmadan taştan örülmüş bir zemin üzerine kondu ve çevreden taşınan toprak tabutun üzerine yığılarak bir höyük oluşturuldu. Bu höyük mezarın yüksekliği ölenin önemine göre değişir."

Hemen hemen bütün vahşi kavimlerde ölülere, gelişmiş ülkelerden çok daha fazla saygı duyulması son derece müstesna bir olaydır. Bizler, en saygı duyulan adamların anısına hakaret edilmesine ve ölülerin otopsi odalarında kesilip biçilmesine aldırmazken, bir cesedin parçalanacağı ya da bir mezarın yıkılacağı düşüncesi barbar insanların dehşete kapılmasına neden olmaktadır. Cezayir'deki Araplar ve Kabyllerin savaş alanında kalan ölülerini kurtarmak için en büyük fedakârlıkları yaparak her türlü tehlikeyi göze aldıkları bilinmektedir. Aynı şekilde Müslüman, Hıristiyan ve hatta din hakkında ancak çok az şey bilen Kafkas kavimleri arasında da bu davranış çok daha şiddetli bir şekilde hakimdir. Hatta bir kölenin ölüsü bile, Ubıhlar ve Cigetler tarafından düşmana bırakılmamaktadır. Eğer ölüyü kurtaramazlarsa, daha sonra fidye karşılığında Ruslardan geri alırlar. Bu Dağlıların nasıl bir yoksulluk içinde yaşadığını hatırlarsak, ölülerine onurlu bir şekilde davranmak için gösterdikleri bu büyük fedakârlık çok daha dokunaklı görünmektedir. Eğer bir vork (asilzade) veya ünlü kahramanlardan biri, özellikle bir pşı (prens) savaş sırasında ölecek olursa bu Dağlılar, ölülerini kurtarmak için deliler gibi savaşırlar ve diğer zamanlarda kendilerini dehşete düşüren el bombalarının ve güllelerin patlamasına hiç aldırmazlar. Tek bir ölüyü kurtarmak için yüzlerce savaşçının kendini feda ettiği çeşitli olaylarda anlatılmıştır