YEDİ AY SAVAŞLAR I (MEZİBL ZAWE)


Dünyadaki tüm uluslar, fiziki yönden, dilleri ve gelenekleri bakımından nasıl ki, birbirlerinden farklı iseler, yaşları itibariyle de aynı değildirler. En eski kavimlerdendir Çerkesler. Beş bin yılı aşkın tarihi geçmişleri var. Yıldızı kâh parlayarak, kâh sönerek var olagelen ulusumuz,18.yüz yılın ortalarında “gerilemeye başlıyor.” Bu ifade Tsağo Nuri’ye aittir. Takdiri ilahi, o tarihte Rusya devleti onun karşısına dikiliyor. Bu iki güç çatışıyor ve aralarında şimşekler çakıyor.
 Kabardey halkının onda dokuzu yok oluyor bu savaşta. Kuban ötesi Çerkes boylarının bir kaçının da tamamı. O felaket yıllarında atalarımızın maruz kaldığı bela ve musibetler yüzünden bugün de başımız eğik.
Yüz yıl süren o sonu gelmez savaşlar, tarihe daha çok “Rus-Kafkas savaşları” adıyla geçti. Ancak günümüzde bu ismi doğru bulmayıp, sadece “Kafkas Savaşları” demenin daha uygun olacağını ileri süren tarihçilerimiz de var. Bu yaklaşım tarzının nedeni malum, fazla söze hacet yok. Fakat biz şunu bilmek durumundayız; Çerkeslerin kendileri eskiden o büyük savaşa ne ad vermişlerdi acaba? Bunun cevabını bulmak için uzağa gitmek gerekmez.O savaşta yakılan eski türkülere ve savaşta şehit düşenlerin mezar taşlarındaki yazılara bakmak yeterlidir.”Kabardey Gece Baskını” adlı eski türküde şu dize yer almaktadır: “Bunlar gavur,bizden ölenler ise şehit..” Aynı ifadeye, Dıgulıbğuey köyü yakınlarındaki Fendıko mevkiinde,1798 yılında dikilen mezar taşındaki Arapça yazıda rastlanmaktadır: “Bu dünyayı kudret elinde tutan Yüce Allah’ın huzurunda canını vererek cenneti satın aldı, gâvur savaşında şehit düşen Candar Hamt’al’ın oğlu…” Gâvur sözü Arapça “kâfir” sözünden gelmektedir. “Şehit” sözcüğü de Arapça bir kelimedir. Vatanı, dini için canını veren, cennete hak kazanan kimse demektir. Böyle bir kimseyi, bütün günahlarının affedildiğine inanıldığı için yıkamadan defnederlerdi.
Biz Çerkeslerin tarihi şimdiye kadar tam olarak yazılmadığı için,Yedi Ay Savaşlarının tarihini de ayrıntılı olarak bilemiyoruz..Bu konuda kitaplarda da fazla bir bilgi yok.Nalo Zawur’un konuyla ilgili güzel bir makalesi hariç. G.A. Turçaninov, “Gecebaskını” türküsünü yanlışlıkla 1825 yılında cereyan eden olaylara bağlamıştı.
Bu kısa makalemize, Rusya devlet arşivlerinde korunmuş, tarihten kalan birkaç bin sayfalık yazı kaynak teşkil etmiştir. Bunların tamamını okumuş olmamda, bir kısmının da fotokopisini ele geçirmekte, büyük saygı duyduğum, Akbaş Beris, Şoki Muhamed, Tsağo Yinal, Bidanoko Nihat(mezar taşlarındaki Arapça yazıları Çerkesce ye çeviren),İvan Petr, Gugu Reşad, Gerige Hasan ve Mırzekan Wumar’ın yararlarını gördüm, Yazının iyi bir Çerkesce ile tamamlanmasında da, Beştok Habas ile Kardenğuj’ Zeramık’un…

Yedi Ay Savaşlarına, savaşın geçtiği yeri göz önüne alarak K’urey Savaşları demek te mümkündür. Bu savaş bahar mevsiminin ilk ayında(Hicri 1193, Miladi 1779)başladı ve Sonbahar mevsiminin son ayında sona erdi. Savaşın sebebi ise, Kabardey sınırları içinde inşa edilen Rus kalelerini yıkmak ve ülkenin bağımsızlığını korumaktı. Bu başkaldırıda Kuban ötesi Çerkesleri de yer aldı. Dolayısıyla “Gecebaskını” türküsü, sadece Kabardey’ ler arasında değil, Besleney’ler, Bjeduğ’ler ve Şapsığ’lar arasında da koruna gelmiştir bugüne kadar.
Yedi Ay Savaşlarında binlerce insan yok oldu. Kabardey’in toparlanamayacak bir halde mahvolması, geri çekilmesi ve aman dilemesi işte o zaman olmuştur. Yoksa bazılarının sandığı gibi, Yermolov’un (1816–1826) döneminde değil.
1763 yılında Kabardey’in sınırları içinde inşa edilen Mozdok Kalesini, kötülükle olmayınca, iyilikle yıkmaları için, Kabardey’ ler çariçe 2. Katerina’ya elçi olarak Janbolet’lerden Tatarhan’ın oğlu Kurğoko ile Misost’lerden Sidak Jankhot’u elçi olarak göndermişlerdi. Fakat onlar da iyi haber getirmediler. Çariçe’nin cevabi mektubu okunurken, Hatoğşoko’nun oğlu Kasey dayanamayarak şöyle demişti:
“Rusya insanlara davranacak başka yöntem bilmiyorsa artık, Kalmık’lar geldiği yere(Çin’e-S.V.) döndü; bizler de dağlara çekilmezsek başka çaremiz kalmıyor.” Kasey kimdi derseniz, o dönemde Kabardey’in Büyük Prensi (yöneticisi - pşı weli) idi. Yaşı yetmişi geçkindi. Gençliğinde Rusya’da, Kırımda kalmıştı. Balkarların da Abhazların da “kan”ı (1) olmuştu. Pşı Kaytoko’nun oğlu Kanemet’i öldürdüğü için, kendisini de ağır şekilde tüfekle yaralamışlardı da, Rus doktorlarından Fridrik Rolsen onu ölümden döndürmüştü. Memleketi terk etmek durumunda da kalmıştı. Döndükten sonra pşı soyundan geldiği için, tekrar yönetime layık gördüler. Taştan sarayı Dıgulıbğuey’in yakınında Kızbrun’da bulunuyordu.
Çerkesler topraklarının sınırında cereyan eden olayları iyi kavrayamadı bir süre. Gâvur savaşının öncesinde de Rusları tanımadıklarından değildi bu. Ancak bu defa bunların gelişi, öteki Türk, Tatar, ya da çapulcu Moğolların gelişine benzemiyordu. Bunlar yerleşip kalıyorlardı. Üst başları perişan, yoksul, ayakları çıplak vaziyette (söz yakıştırmada usta halkımız, “baldırı çıplağın oğlu” sözünü o zaman söylemiş olmalı. Aynı şekilde Araplara “yalınayak”, Türklere “ ayağı kısa-kısa ayak” yakıştırması yapıldı).Toprak damlarda oturarak, fakat evvela, taştan duvarlarla çevrilmiş muazzam kiliseler inşa ederek yerleşiyorlar ve kök salıyorlardı. Yavaş yavaş Çerkes gibi giyinmeyi, savaşmayı, yaşamayı da öğreniyorlardı. Fakat işin gerçeği şu ki, Rusya devleti gün geçtikçe daha da genişliyordu. Sağlam temellere dayanan devlet büyük politikalar yürütebilir. Çar’ın bir sözünü emir telakki eden otuz milyon insan yaşıyordu orada.34 yıl saltanat süren(1762-1796) 2.Katerina da akıllı ve dirayetli birisiydi. Kendisi Alman asıllı olmasına rağmen Rusya’nın sorunlarını iyi kavramış ve zorlu bir reformcu olmuştur. Her yerden bilginler getirtiyor, gerek askeri alanda gerek politik alanda, devlet işlerinde onlardan yararlanıyordu. Bunun en açık delilidir,o yıllarda Kafkasya’da görev yapan generallerin sadece soy adları bile: İ.F.Medem, İ.Yakobi, F.Fabrision,de Balmen,P.Tekkeli,Totleben,İ.L.Fon Fravendorf.. Kale komutanları ve subaylar da öyleydi: F.Parker,K.Gill,Şuls,Ya Rik,Ya Bas,K.Mufel,V.Fromgolt,A.Fon Sising,Fon Diker,M.gastotti,Krinder, L.Nagel, L.Şteder..Bunların arasında Ruslara çok az rastlanıyordu.Rusya’nın sınırlarının genişlemesi için çaba harcayanlar arasında,Yabancı Devletlerle İlişkiler Kolej Müdürü  Graf M.İ.Panin,M.İ.Voronsov, İ.İ.Osterman, A.A.Bozboredke,Potemkin kardeşler,ayrıca Rus ordusunu üne kavuşturan P.A.Rumyançev,A.A.Suvarov ve F.F.Uşakov da vardı.Bunların hepsi bir yana Çerkesler için en amansız ve karşı konulmaz  düşman toplardı. Rus subayları sadece teknik donanım bakımından değil, bilgi donanımı bakımından da Avrupalı subaylardan hiç de geri değildi.Geri değildi, çünkü hepsi oradan gelmişti.
Şimdi bütün bunlara karşı koyacak nesi vardı Kabardey’in? Geri çekilmek nedir bilmeyen 15 bin soylu (work) süvari birliği..Orta çağa has en güzel tüfek ve tapancalar yanında, çelik yelek, pırıl pırıl taçlar, kalkan, ok, mızrak, kılıç ve kamalar.Bu tür silah ve teçhizatlarıyla öteden beri haklı bir şöhrete sahip Kabardey’de milli gurur  çok yüksek tutuluyordu.Fakat can da tatlı değil mi? Gavur savaşından şöyle bir deyiş kaldı: “saldırıyoruz öldürüyorlar.Saldırmıyoruz, kınıyorlar. Kınanmamak için saldırıyoruz ve ölüyoruz.” 1779 yılını esas alıp, 30 yıl daha geriye gidersek, o zaman için Kabardey Süvari Ordusuna karşı koyabilecek bir gücün olmadığı söyleniyor idiyse de, şimdi durum değişmişti.
Silah ve teçhizatlar arasındaki eşitsizlik bir yana, düşmanın en büyük yardımcısı ülkedeki anlaşmazlıklar idi. Neguma Şora’nın ifadesiyle söylersek, merkezi bir yönetim altında, bir tek devlet olarak yaşamayı başaramıyorlardı.
Bjıhal’ Livan’ın deyimiyle, “gök gözlü dik burunlular” geldiler ve önce Mozdok’a yerleştiler. Ardından,13 yıl içinde,1777 yılında Balk üzerinde Yekterinogrodski Kalesini inşa ettiler. Khureyips-Pavlovski, Zelıkops-Marinski, Gumtsuk-Georgiyevski, Aleksandrovski, Kostantinogrodski(şimdiki Psıhuabe) kalelerini ise, daha sonraları,1780 yılında yaptılar. İlginçtir, Yektarinogorodski inşa edilirken Çerkesler ses çıkarmadı. “Olmaz!” diye karşı çıkışları ise, Beşto taraflarında sınırın tamamen ihlal edildiğinin fark edilmesinden sonra olmuştur.1778 yılının ilk ayında, sayıları dört bini bulan Çerkes süvarileri Pavlovski Kalesine saldırmıştı. Fakat bir sonuç alınamadı. Bu olaydan sonra Ruslar daha sıkı tedbirler almaya başladı. Çerkesler de ciddi şekilde hazırlıklarına başladılar. Kuban ötesi soydaşlarına da yardım etmeleri için haber gönderdiler.

29 Mart 1779 tarihinde Kafkasya’da bulunan Rus yetkililerine şöyle bir haber iletti Kabardeyler : “Ruslar şayet inşa ettikleri bütün kaleleri-Yektarinogorodski hariç- yıkmazlarsa, Terek ötesi Çerkeslerle birlikte toplanıp savaş açmaya ve ölmeye hazır olduklarına dair yemin ettiler.” Tatarhan’ın oğlu büyük prens Jankhot bu karara itiraz ettiyse de halkı ikna edemedi.
Tatarkhan’ın oğlu Jankhot 1715 yılında doğdu. Büyük Prens (yönetici-pşı weli) idi. Gençliğinden beri Ruslara meyletmiş ve gizlice onlara çalışıyordu. Tatarkhanlar 30 kadar kabileye egemendiler ve beş bin kadar insan hizmetlerinde çalışıyordu.1778 yılı güz mevsiminin son ayında Astrahan Vilayetinin hem yöneticisi, hem ordu komutanı olan General İvan Yakobi, Kabardey prenslerine Aslanbek’in oğlu Hamırza yerine, prens Jankhotu seçmeleri yönünde telkinde bulunmuştu. O tarihte Yakobi’nin sözlerini dinlememeye Kabardeylerin gücü yetiyordu. Ancak Yedi Ay savaşlarından sonra buna güç yetiremez oldular. Prens Jankhot’u Kabardey’in yöneticisi olarak seçtiler ve ölünceye kadar (1785 yılına kadar) da yönetimde kaldı. Rusların Kabardeylerden istediği vergiyi toplamakta da oldukça gayret gösterdi. Jankhot’un oğlu Kuşuk da (1788–1829) Yermolov ile Velyaminov’un yanında yer aldı, sanki onların kardeşiymişçesine. Yeri gelmişken söyleyelim, Betğon Seferbi, o tarihte halkımız arasından böyle bir adamın çıkmış olmasını büyük bir şans olarak değerlendiriyor.
Türkü, Tatarkhan’ın oğlunu haklı çıkarıyor. O türküyü halk ozanları, savaş Çerkeslerin felaketiyle sonuçlandıktan sonra yakmışlardı. Fakat bugünün tarihçisi, galiba özgür değil, taraflardan birini haklı ya da haksız çıkartmakta. Buna rağmen tarih üzerine yazılan makalelerde, Rusya yanlısı olanların hepsinin akıllı ve ileri görüşlü, Çerkeslerin ise ahmak olduğunu söyleyenlere sıkça rastlanıyor.
Ülkesi için ölümü göze alanların başında Bomet’in oğlu Pşı Misost vardı.1716–1795 tarihleri arasında yaşadı. Halk onun sözünü daha çok dinliyor ve ondan çekiniyordu. Büyük babası –Kanjal Savaşında (1708) Kırım Tatarlarını bozguna uğratan Hatoğşoko’nun büyük oğlu Kurğoko - şöhret sahibi birisiydi. Misost’ın babası Bomet (Mıhamet) de Kabardey’de (pşı weli olarak) yönetimde bulunmuştu. Misost’un kendisi de ilerlemiş yaşına rağmen hala at üstündeydi. K’emurguey’in de “kan”ı idi. Çok kanlı savaşlara katılmıştı. Negume’nin derlediği “Gecebaskını” türküsünde adı geçmektedir.
Cesaretinden ve boyun eğdiremediklerinden dolayı Ruslar, Bomet’in oğlunu erken/çabuk tanımışlardı ve ona “Kahraman Misost” diyorlardı. Ülkesinde güç ve otorite sahibiydi. İki bin atlıyı tek başına kuşandırabiliyordu. Çarın generallerinin onun itibarından istifade ettikleri olmuştur. Prens Jankhot öldükten sonra, yönetim Misost’a geçti ve ölünceye kadar da onda kaldı. Kısaca söylemek gerekirse, o güçlü bir tarihi şahsiyet ve menkıbelerin adamı olan büyük bir pşı /prens idi. Biraz önce adı geçen, Bekmırzey’den(Rusya yanlısı olan) Büyük Prens Jankhot’un kardeşinin oğlu Kaysin Yıko Kılşıko, Kaytıkoy’dan Hamırza’nın oğlu Beslen, Kanemet’in oğlu Yelbezdıko, Misostey’den Seletceri, Kanşoko, Tambi’lerden Karamırza ve Gazi onun yanında yer aldılar.
Tüm Kabardey’i temsilen tertiplenen toplantıda yapılan sert ve öfkeli konuşmaların sonucunda Mozdok komutanına, Ali, Misost, Temiroko(Hacı),Kılşıko, Kartul, Beslen, Kurğoko, Yelbezdıko ve İslam gibi önde gelen pşı /prenslerin imzasını taşıyan Tatarca yazılmış zehir zemberek bir mektup gönderildi.28 Nisanda Mozdok’da Rusça’ya çevirildi bu mektup.
Mayısın 1 inde Kabardeylerin talebi üzerine, Dimitri Tuganov’un yardımcısı Binbaşı Yakim Çornin Kabardeylerin yanına geldi. Tuganov’un kendisi tutuklanırım korkusuyla-böyle bir korku vardı- gelmemiş olmalı. Kabardeyler Çornin’in yüzüne karşı, açıkça bundan böyle Ruslardan gelecek hiçbir yazışmanın dikkate alınmayacağını, bütün bağların koptuğunu, Rusya’dan hiç kimseyi görmek istemediklerini söylediler.
Çornin gelmeden önce, bahar mevsiminin ortasında, çift sürmek bahanesiyle, Kabardey’de büyük, küçük herkes, binilecek bir tek atı olan, olmayan, kimi atlı, kimi yaya, kimi kağnıyla, kimi tek atlı arabasıyla Balk kıyısına iniyorlar ve oradan da Gum ve Kurey topraklarına ilerliyorlar. Başka bir bahaneleri daha vardı. O da, Rus kaleleri yapılırken, Beşto bölgesinde Hatoğşokolara ait, sınırın ötesinde kalan birkaç Abaza köyünü, tekrar bu tarafa geçirmek arzusu idi. Harekete geçen Kabardeyler Kaytoko Tuwaj’e ormanında karargâh kuruyorlar.(Bugünkü Psıkhurey dediğimiz köyün oturduğu yer).
Cepheye gitmeyenlerin kapısına, korkaklık alameti olarak siyah keçe asılması kararlaştırılmıştı. Bu haberi hemen Dimitri Tuganov’a yetiştirdi, onun casusu Abreclerden Murtaza.
Kabardeyler, yaya birlikler hariç, Kuban’ın öbür yakasından gelen K’emırguey’ler, Besleney’ler, Bjeduğ’ler ve diğerleri ile birlikte 15 bin atlı çıkarmışlardı. Bütün birliklerin komutanı, aynı zamanda üç atlı guruptan birinin de kılavuzu olarak Bomet’in oğlu pşı/prens Misost seçilmişti. Öteki iki atlı gurubun birinin komutanı Kaytoko Aslanbek’in oğlu Hamırza, diğerininki ise Kanmırza idi. Sonuncusu en yakın ihtimalle Misost’lerden Pşı İslam’ın oğludur. Aslanbek’in oğlu Hamırza ünlü bir şahsiyetti. Yaşı tam o yıl 74 ü doldurmuştu. Türkünün de söylencenin de anlattığına göre kendisi de, oğlu Yismel de o savaşta şehit düştüler. Doğrudur, zira bu ünlü prensin ne adına, ne de soyadına, yedi ay savaşlarından sonra yazılan Rus kaynaklarında rastlanmamaktadır. Tambi Pago’nun 1808 yılı öncesinde yazdığı “Gecebaskını” türküsünde ondan söz edilmektedir.
Artık kimileri siper kazmaya başladı, kimileri de kaleleri alırken kullanmak için kapan-sepetler hazırladılar. Bir başkaları da kale kapılarını kırmak için altı tekerlekli araçlar hazırladılar. Çerkeslerin sağlam siperler hazırlamakta ne kadar usta olduklarına Rus kaynakları tanıklık etmektedir. Türkü de geçen “burgu yapılırken itina gösterirdik” ifadesi de bunun kanıtıdır.
Pşı Kanemet’in oğlu Yelbezdıko, düşmanın sayısını ve pusu kurduğu yerleri keşif için görevlendirilmişti. Görevini hakkıyla yerine getirdi. Kırımlı bir ermeni olan Artem vaskanyan ile Mozdok’da dostluk kurdu ve Çerkesler hesabına çalışması için 500 gümüş ruble karşılığında onunla anlaştı. Ermeni, birliğin tercümanı Bezborodov Nikolay ile Sergeyev Petr’den yararlandı. Kaleleri dolaştılar ve koruması zayıf yerleri Çerkeslere bildirdiler. Anlaşma gereğince Vaskanyan Mayısın 12 sinde öğle vakti Aleksandrovski Kalesine gidiyor. O gün (Svyatoy Georgi) nin gününü kutluyorlardı. Ermeni bir tutam ot alıp kilisenin mutfağına giriyor ve tutuşturuyor. Havanın da rüzgârlı olması nedeniyle kilise de büyük yangın çıkıyor. Yangını çıkartmaktaki maksat, Çerkeslere haber vermekti. Bu olaya türkü de tanıklık etmektedir.
Rusların kaleleri yıkmak yönünde hiçbir hareketleri yoktu. Dolayısıyla Çerkes süvarileri Yektarinogorodski ile Marinski arasına giriyor ve Tataristan’a giden eski yolu tutuyorlar. Böylece kaledekilerin erzak ve para yardımı almasını önlemiş oluyorlar. Bütün kaleleri kuşatıp, gördükleri yerde asker, Kazak ve mujikleri öldürüyorlar. O an için 85 kadar düşman öldürdüler. Beş bin kadar büyük baş hayvanı da sürüp getirdiler.(Ruslardan geri aldılar dersek daha doğru olur.)
Hiçbir kaleyi ele geçiremediler, içeri giremediler. Böyle bir görev de yüklenmemişlerdi zaten. Bu arada Türkiye’nin Kırımı Rusya’dan geri aldığı şeklinde bir haber geliyor. Gerçekten o tarihte, A.V.Suvarov Kuban’ın sağ yakasında kurduğu kaleleri yıkıp çekilmek zorunda kalmıştı. Yine de Kuban ötesi Çerkeslerin Kabardeylere yardımını önleyebilecek şekilde aralarına girmeyi başarabildi. İvan Yakobi ile birlikte Pavlovski Kalesinde sadece iki bin asker vardı. Çarın kendisine asker göndermesini bekliyordu. O zamana kadar pşı ve workları (prens ve soyluları) dize getirmek, aman diletmek amacıyla, Kızlar kalesinde emanet olarak tutulan çocukların hapse atılması, biraz daha büyüklerin de zincire vurulup Astrahan’a sürülmeleri yönünde karar alıyor. Tam o günlerde Kuban ötesi Çerkesleri, Şetkale (Stavropol Stanitsa) ile Alekseyevski birliğini kuşatıyorlar. Çeçenler de Kalinovski Stanitsa’yı basıyorlar.
Haziranın 5 inde altı bin Kabardey süvari birliği üç kola ayrılıyor. Birinci gurup, Yakobi’ nin yardımına gelen Kalmuk ve Kazaklardan oluşan taburun karşısına çıkıyor. İkinci gurup, Yakobi’nin karargâhını basıyor. Üçüncü gurup ise, Marinski kalesini kuşatıyor. Kabardey Gece Baskını denilmesine sebep, sözünü ettiğimiz bu olaydır. Yedi Ay savaşlarının en kayda değer tarihi yönlerinin türküde ifade edildiğini söylemek mümkün. Karargâha saldıranlar çabuk püskürtüldüler. Haziranın 9.gecesinde Çerkesler Marinski’yi iki taraftan kuşatıp siper kazmaya başladılar. Top ve tüfek mermileri altında iki gün iki gece çarpıştılar.
Haziranın 10 unda General Yakobi, askeri kaleden çıkarıyor ve Çerkes süvarilerini ortalarına alıp, onları hareketsiz hale getirecek şekilde ordusuna düzen veriyor. Çerkes atlıları önce dört verst (bir verst,1.067 km dir ç.n.) uzunluğunda tek sıra halinde diziliyor, sonra da üç kola ayrılıp birlikte saldırıyorlar. General onları kendisine iyice yaklaştırdıktan sonra top ve tüfeklerle üzerlerine ateş yağdırıyor. Çerkes süvarileri tekrar güç tazeleyip, sol kanattan Rus ordusuna saldırıyor. Ne var ki, düşman daha güçlüydü. Bu hengâmede, Marinski kale komutanı Ya Bas, kuvvetlileriyle birlikte siperde yatan Çerkeslerin üzerine saldırıyor ve 97 kişiyi öldürüyor. Böylece Balk suyunun öbür yakasındaki Marinski Kalesini almak amacıyla gerçekleştirilen Gecebaskını Çerkesler için ağıta dönüşüyor.
Gün galiplerin günüydü ve onlar zafer türküleri yaktılar. Türkü günümüze kadar koruna gelmiştir.
Gecebaskınından sonra Kabardeylerin savaşı bir ay müddetle hızını kesti. Temmuzun 17 sinde tekrar 5 bin kadar Çerkes atlısı Georgiyorski üzerine yürüyor. bu yürüyüş esnasında Rusların işgal ettiği bütün otlakları ve ekinleri yakıp geri çekiliyorlar Ağustosun sonlarında tekrar Tataristan’dan gelip aynı kaleye “erzak taşıyanları” basıyorlar. Fakat orada “nişancılar” tarafından 600 Çerkes öldürülüyor. Eylülün 27 sinde bin kadar Çerkes atlısı, sayıları 80 ni bulan ot çeken askerlere saldırdılar ve biri subay 41 asker öldürdüler, barut ve mermileri ile birlikte bir de top ele geçirdiler.
Kaytoko Tuwaj’e ormanında cereyan eden boğuşma bütün bunlardan daha trajikti. Eylülün 27 sinde Çarın gönderdiği general M.G. Fabrisyan komutasındaki yeni ordu ( üç piyade birliği, bin atlı Kazak, bir o kadar Kalmuk) Kurey suyunun kenarındaki Pavlovski Kalesine ulaştı. İki generalin komutasındaki Rus ordusu, Eylülün 29 unda Balk’ın kıyısındaki Çerkes karargâhını dağıtmak amacıyla hareket etti. Akşam vakti hareket eden Fabrisyan gece yarısı sessizce Şığuzıpırışıp’e (şimdiki Psıkhurey köyünün aşağısı) mevkiinde Balk nehrini geçiyor. Bir gurup atlı gönderip, sayıları iki bini bulan Çerkes savaşçılarının otlamakta olan atlarını sürüp getirtiyor. Kabardey tarafından ordu geçemiyecek şekilde kapatıp, adamlarla atların arasını açıyor. General Yakobi ise 10 taburu bulan ordusunu ikiye ayırıyor ve Tuwaje’ nin iki ucuna yerleştiriyor. Kendisi de yaya birlikleriyle tepeyi tutuyor.
Tuwaje Ormanındakiler gözcülerinin gafleti sebebiyle kuşatılmış olarak sabahlıyorlar. Kabardeyler gece baskınlarındaki maharetleriyle bilinirlerdi. Ne var ki, bu defa düşman baskın çıkmıştı. Çatışma sabah saat 7 de başladı ve bütün dehşetiyle tam 5 saat sürdü. Teslim olmayı kabul etmeyen Kabardey workları (soyluları) nın ordusu neredeyse tamamen imha edildi. İşin iyi gitmediğini gören, onların gerisindeki Çerkes piyade kuvvetleri geri çekildiler.
Bu ölüm - kalım savaşından sonra Yakobi ordularıyla birlikte Balkın Kıyısına yerleşiyor. Bir ay sonra, kışa doğru, Kasımın 27 sinde harekete geçip, Kabardey’e giriyor ve halkı taciz etmeye başlıyor. Baksan’ı geçtikten sonra Kışpekips mevkiinde, Tambi köyü yakınında iki ordu tekrar kapışıyor. Yine çok sayıda Çerkes savaşçısı şehit düşüyor. Daha sonra Küçük Kabardey’e (Kilağsteney)  de ordu sevkedip, orayı da dize getiriyorlar.
Yedi Ay savaşlarında yok olan Çerkeslerin sayısını tespit etmek zor. Hanceri (1808–1842) Kaytoko Tuwaje’de Kabardey’in çok fazla sayıda ve en iyi savaşçılarını yitirdiğini ifade etmektedir. O savaşta büyük kahramanlıklar gösterenlerden biri de yukarda adından söz ettiklerimizin dışında “Gecebaskını” türküsünde de adı geçen Ajceri oğlu İslam’dır.
Bu yiğit prensin,1777 yılı sonunda worklar (soylular) tarafından ordunun başına getirilmek istendiğini biliyoruz.Bundan önce de,1769 yılında, De Medem, Kabardey’e girdiği zaman Bomet’in oğluyla birlikte (ülkenin bağımsızlığı için) yemin sözü verenler arasında görüyoruz onu. Prens Misost’un 1781 yılında Fabrisyan’a gönderdiği mektup, onun Yedi Ay savaşlarında şehit düştüğüne tanıklık etmektedir. Mektuptan Ajceri İslam’ın general tarafından öldürüldüğü anlaşılıyor. Aynı şekilde “kurşun ata ata, mahsur kalan atlılarımızı kurtaran” lakaplı Kaysın Yıko Kılşuk’da tarihe geçen şahsiyetlerdendir ki, o da 21 nisan 1779 yılında Rusya’ya karşı düşmanlığını ilan edenler arasındaydı. “Boz renkli kısa Çerkeskalı Kazakları deviren” lakaplı Lostenali’nin oğlu Ali, düşmana karşı istihbarattan sorumlu olan Kanemet’in oğlu Yelbezdıko da öyleydi. Yelbezdıko, Kaytoko Aslanbek-Kızılbıyık’ın kardeşinin oğluydu. Kendisi henüz çocukken, babası Kanemet 1721 yılında Hatğşoko’nun oğlu Kasey tarafından öldürülmüştü. Daha sonra kan bedeli olarak Kasey’in kızı, Yelbezdıko ile evlendirilmek istenmişti.
“Pşı (prens) öldüğü yere defnedilir” sözü gereğince, Kaytoko Tuwaje’ de ölenlerin her biri için bir tepe (kurgan) yükseltildi. Bu anıt-mezarları görenlerden biri, 2.Dünya savaşından önce Psıkhurey köyünde yaşamış olan Beyremıko Adelceri’dir. Bunu bize, 1922 doğumlu, Adelceri’nin yeğeni, Altudların gelini Arhağ Pure anlatıyor.1779 yılında dikilen mezar taşlarına bugün birçok Kabardey köyünde rastlanmaktadır. Aşağı Hatoğşukoy (Kızbrun 1) köyünün tam ortasında, Gâvur Savaşı’nda (miladi 1779 yılında) şehit düşenlerin anısına dikilen iki mezar taşı mevcuttur. İki tane de Dıgulıbğuey’in biraz yukarısında, Fendıko mevkiinde bulunuyordu, birisini daha geçenlerde buldozerle söktüler. Diğerinin üzerinde ki Arapça yazıları Nihat Bidanok şöyle okudu:  “Allahu Teala’nın lütfuna mahzar olan, kafir savaşında şehit düşen, bu mezarın sahibi Janceri Sultan’a Allah mağfiret etsin Amin! Yıl 1993(Hicri).” Aynı yıl yazılmış Rus kaynaklarında, Janceri’nin kendi soyadını taşıyan soylu bir Rus savaşçısını esir alıp Pşı Misost’a getirdiği yer almaktadır.
Kahramanlardan söz ederken casusları da unutmamalıyız. Türküde “kurşun ata ata yol açan Babug oğlu Ali’dir”denilen şahıs Yakobi’nin casusuydu. Köyü de sınırdaydı. Çerkeslerden hain nasıl çıkar diye düşünmek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Emperyalist amaçlar uğruna savaşan her devletin, her zaman başvurduğu bir yöntemdir, casuslar bulmak, satın almak. Asıl şaşılacak olan şey, bazı tarihçi ve yazarlarımızın bugüne kadar hala bu “kahramanları”(!) halkın en zeki, en ileri görüşlü ve yol göstericileri olarak takdim etmeleridir; hem de haklarında kitaplar yazmak için yarışarak. Gerçek casus değil idiyseler de, mankurtvari yetiştirilmiş ve çıktığı halkın içine salıverilen (Han-Ceri, Kaz-Ceri, A.F.Bekoviç, Çerkaski, Bersey Wumar vd. gibi) Rusya’ya hizmet eden, ellerinde silah, Çerkeslere karşı savaşan, Sovyet döneminde Çerkes bilgeleri diye adlandırılan bu kimseleri, halkımızın kahramanlarıymış gibi göstermeleridir tuhaf olan. Bunların yazdıkları şeylerden tarih açısından yararlanıyoruz, yararlanılmalıdır da, fakat lütfen bunlara Çerkes bilgeleri demeyin.
Böylece Müslüman Kabardey bölgesini, silah zoruyla ve zorbalıkla büyük Hıristiyan Rusya devletine kattılar. Rusya’ya karşı direnen Kabardey prensleri, Bomet’in oğlu da dâhil, boyun eğmek zorunda bırakıldılar.9 Kasım 1779 tarihinde, bundan böyle Rus çarlığına hizmet etmeleri ve sadakatle bağlı kalmaları için yemin ettiriyorlar. Kuran’a el bastırarak hepsine yemin ettirildikten sonra, yemin belgesini imzalattırıp, altına da mührü basıyorlar. Bundan sonra artık Dimitri Tuganov’la, Rusya yanlısı büyük prens Tatarkhan’ın oğlu Jankhot’un emirlerinden(Rus emirlerinden demek istiyor) dışarı çıkmamaları, ayrıca Kuban ötesi Adıgelerin, Abazaların ve Kabardey Prenslerinin idaresi altında yaşayan diğer komşu dağlı halkların işlerine karışmamaları için de yemin ettirdiler. Kabardey Prenslerine, kölelerine iyi davranmaları, şayet onlardan kaçanlar olursa cezalandırmamaları yönünde sıkı tembihlerde bulundular.
Kabardeyler, 10 bin ruble para, 2150 at, 4759 büyük baş hayvan, 4539 koyun ödemekle de cezalandırılmıştı. Bunları da prens Jankhot ile prens Misost derhal toplayacaklar ve Dimitri Tuganov’a teslim edeceklerdi. Çerkesler esir aldıkları Rus askerlerini de iade edeceklerdi. Bütün bunlar yemin belgesinin kapsamı içinde yer alıyordu.
Kısacası Kabardey prenslerinin başları öne düşmüştü. Daha önceleri bazı şikâyet ve yardım talepleri için Çar’a ulaşabilirlerken, bundan böyle ancak kale komutanlarına ya da valilere çıkabileceklerdi. Bu da Prensin yanında sadece iki work (soylu), work’un yanında ise ancak bir kişi bulunması şeklinde olacaktı.
Diz çöktürülen Kabardeyler, Rusya’nın isteklerini yerine getirmek için tam bir yıl boyunca çalıştılar.1780 yılının Kasım ayında General İ.Yakobi’nin, G.A. Potemkin’e gönderdiği rapor buna tanıklık etmektedir.