VE AT ÇERKES, E YOLDAŞ OLDU 1


Atın ilk evcilleştirilmesinden bugüne kadar, geçen beş bin yıldan beri -(1)- insanoğlu dur durak bilmeden at cinsinin kalitesini artırmak için çalışmakta, bunun için en iyi at cinslerinden yararlanmaktadır. Güçlüler, koşum atları ve yarış atları… Bu atlar binildiği zaman hızla yolu tüketen, ava gidildiği zaman görevini tam olarak yerine getiren, hiç pes etmeyen, savaş meydanında göğsünü ve toynağını kullanarak düşmanla kıyasıya savaşan, korkusuzca ve inatla mücadele eden, yarışta önüne geçilmesine asla tahammül etmeyen, canla başla kazanmak isteyen, rekabetçi, yenilgiyi hazım etmeyen bir karaktere sahiptir. Çiftçiler için koşum atı, kırda – bayırda, gece - gündüz çobanların can yoldaşı, seyirlik oyunlarda sirk sanatçılarının rol arkadaşı olan bu atlar daima amaca uygun bir şekilde eğitilmişlerdir.

Sözgelimi, en eski gem takımının yaşı yaklaşık 5.000 yıl, kamçının 2.000 yıl, üzenginin 1.500 yıl, yuların ise 2.700 yıl olduğu tespit edilmiş, bunların ilk önce Assiriye de kullanıldığı anlaşılmıştır. At binenler ilk önceleri atı boynuna takılan örgülü bir ip ve küçük bir çubukla idare etmişlerdi. Bu olsa gerek atına binen gencin üç gürgen boyunduruğu eğitirken atın kafasında kırmasının nedeni.
Tarihin bize ulaştırdığı kadarıyla Homer atın yelesini altın suyuna benzetirdi. Plutark: İnsanların tanrılara kızları kurban etme geleneğini terk ettikten sonra, onların yerine sarı yeleli atları kurban etmeye başladıklarını anlatır.( 18, s. 65 )- (2)- Arkeologlar kazılarda altın ve bakırdan mamul birçok at resmini ortaya çıkarmışlardır. Yaklaşık dört bin yıllık mezarlardan çıkan kemikler açıkça ortaya koymaktadır ki eskiden atlar sahipleriyle birlikte gömülürlerdi. O resimler ve kazılarda bulunan kemiklerden faydalanılarak eski çağlarda yaşayan atların anatomik yapıları hakkında fikir sahibi olunabilmekte ve koşun takımlarının yaşı da tamı tamına tespit edilebilmektedir.

Gem icat edildiğinde, sadece atın ağzına konulan ince, kısa bir deri parçasından ibaretti. Bu gün bile birçok halk gemde burunluk, alınlık ve ağız demiri kullanmamaktadır. Eskiden Adigeler de burunluğu olmayan gem takımı yapmışlardı. At insan gibi konuşan, rehberlik yapan, gelecekten haber veren, akıllı, üstelik uçan –(3)- bir canlı olarak betimlenir masallarda. Uçan hayvan olarak betimlenmesinin sebebi şudur: Hızlı atlar uçma hissi verir binicisine, aynı zamanda uzağa sıçrayabilirler. 1957 yılında Almanya’da eğitilen bir at alçak bir engelden ve bir havuzdan aynı anda atlamıştı. Bu atın ayaklarını yerden kestiği ve tekrar bastığı yer arasındaki mesafe 12 m 16 cm idi ( 25, s.136 ) . Sanırım atın masallarda uçan bir canlı olarak tasvir edilmesinin sebebi bu olsa gerek.

Bugün dünyada birçok farklı at cinsi bulunmaktadır (12. S. 763 ). Bunların elli kadarı bizim ülkemizde yaşar. Safkan İngiliz atı bunların en ünlüsüdür. Onlara bu ismin verilme nedeni, İngilizlerin 17. yy’dan bu yana İngiltere’de atların anne - babaları ve büyükanne - büyük babalarını cesaret, güç, sürat ve söz dinleme yetenekleri ve vücut ölçüleri bakımından düzenli olarak kayda geçirmeleri ve şecerelerini takip etmeleridir. Türkmenlerin genellikle binek atı olarak kullandıkları güzel Akaltekin soyu da ünlü at cinslerinden biridir. Bu at iki günde bir, sadece birkaç damla su içerek, her gün 100 kilometre kadar yürümek suretiyle hafta boyunca yolculuk yapabilmektedir.( 25, S. 136 ). Çerkesler tarih boyunca atlarla birlikte, eğer üstünde ömür geçirmişlerdir. Bu nedenle her bir Çerkes sürekli daha iyi bir ata sahip olma, ona uygun koşun takımı edinme ve silah ve giysi tedarikinde bulunmayı bir görev olarak görür. Bu kitap ta binek atı ve eğer yapımı ile ilgilidir.

Atın arabaya koşulması, tahıl ve ot taşımada kullanılması, ormana gidilmesi, karasabanla toprağı sürmeye başlaması yaklaşık 200 yıl öncesine kadar dayanır. Adige’lerde en ünlü at cinsleri: Csolexhu (39, S.337 / 9), Trame (39, S. 60), Qandor (39, S. 255 ), Abıqu, Beyqan, Yeqhen, Haqhundoqo, Qundeyt, Jerıcstı, Mercsen, Abzon, Yeseney, Csedjeroque ve benzerleridir. Açıkça görüldüğü gibi bütün bu at cinsleri ismini ailelerden almaktadır. Nagume Csore’nin yazılarından 16. yüzyılda Terek nehrinin doğu yakasında yaşamış olan Csolexhu ailesinin kendi aile adlarıyla anılan at cinsinin o dönemde bütün dünyaya nam saldığını anlamaktayız. Adige atının ortak yanları; ince kafası ( yılan kafası gibi ), geniş ağzı, büyük burun deliği, sivri kulakları, kocaman parlak gözleri, dik ve uzun boynu, açık ve geniş göğsü, geniş toynak araları, iri cüssesi, orantılı uzun beli, eğimli kalçası, düz ve ince ayakları, uzun bilekleri, tüysüz topukları, derin ayak çukurları, kısa ve ince kuyruğudur.

Bütün bunlara ek olarak her at cinsinin kendine özgü karakterleri vardır: Güçlülük, sürat, uzun süre yürüme yeteneği, zeka ve söz dinleme özellikleri bunlardan bazılarıdır. En iyi atlara ‘’ Şağdiy ‘’ denir. Bunlar hiç zorlanmadan her gün 120 km ‘ye yakın yol alabilir. Bir-iki gün hiçbir şey yemeseler ve su içmeseler de dayanabilir, toynakları sağlam olduğundan taşlık arazide rahatça yürüyebilirler.

Adige atlarının sayısı en fazla olanı ve en ünlüsü dorattır (kırmızı). Ancak siyah ve brul olanlardan da güçlü atlar çıkmaktadır. En değerli atlara Adıgeler, ‘’xuare’’, ‘’ xuare gibi’’, Adıgeyler ‘’ fare’‘ Ruslar ise ‘’ far ‘‘ derler ( 4). Alnı ve bileği ak olan ( tek veya çift bileği ) atlarla kösteklenen üçayağı ( iki ön pençe ve sol arka ) beyaz olan atlar uğurlu sayılır. Eğer atın dört ayağı da ak ise bu uğursuz sayılır.

Atın iyi olmasında doğrudan doğruya onu doğuran anne ve babanın soy ağacının çok büyük etkisi vardır. Bu nedenle soylu atların ırkından gelen taylar arasından en elverişli, düzgün suratlı ve güçlü ayakları olanlar daha özenle beslenip, eğitilir. Üç dört yaşını doldurmamış ve eğitimini yeni bitiren ata eğer vurulmaz. Uzun yola çıkılmaz. Yük taşıyıcılar uzun yola yavaş – yavaş, alıştırılarak hazırlanır. Özenle besleme, banyo, taşlık alanda süratli gezindirme, ahırın temizliği, kuruluğu, ısının yeterli düzeyde olması, atın uzuvlarının güçlenmesi ve sağlamlaşması için gereken önemli ayrıntılardır.

Atı çok olanlar onları gruplar halinde beslerlerdi. Bir grup 12 ile 20 kısraktan (dişi at) oluşur, her grupta bir aygır ( erkek at ) bulunurdu. Aygırlar liderlik, sevk ve idareden sorumludur. Kısrakların gruptan ayrılmasına müsaade etmez, gruba katılan kısrakları ise kabul ederler. Diğer bir aygırın gruba katılmasını istemez, gerekirse onunla kavgayı göze alır. Zor ve tehlikeli anlarda aygır kısrakları toplayarak güvenli bir korunağa götürür, bu şekilde onları korumuş olur.

Yetiştiriciler aile damgasını atın sağ veya sol baldırına vururlardı. Atı kaybolan bu damga sayesinde atını tanırdı.

Birçok halk Adigeleri ve Adige atlarını iyi tanır. Emidio Doritrlli De’ Askoli’nin yazısına göre Adige Atları yeterince hızlı ve güzeldir. Ona binen Adige atlısı da cesim ve ince belli, diğer bir deyişle ata yakışmaktadır. (49, s. 63 – 34 ).

James Bell Adige gençlerinin ustalıkla at bindiklerini, atın da onun isteklerini nasıl yerine getirdiğini gördüğünde hayretler içinde kalmıştı. At son süratle koşarken, ona binen genç tüfeğini kınından kapıp havaya fırlatılan kalpağı vurabilir, attan atlayarak ayakları yere değer değmez tüfeğini doldurur, aynı anda arkasından tekrar ata biner, kılıcını kınından çıkarıp saldırı için hazır vaziyeti alabilirdi (13, s. 475). Ünlü Alman bilim adamı Karl Kokh Adigelerin atçılığının öneminin onların atlara gösterdikleri sevgiden ve bütün Kafkasya’da Adige atlarının diğer at cinslerinden 5 – 6 kat daha pahalı olmasından anlaşılabileceğini belirtmektedir. (22,s.618,619).

Giovanni Lukka’nın anlattıklarına bakılırsa Adige atları Tatar atlarından daha süratli idi (1,s.72). Bu nedenle Tatarlar sürekli Adige atı, eğeri ve koşun takımı satın alırlardı (10, s. 154). Belçikalı ünlü bilim adamı Jann Charl De Bess (5) şöyle yazar: ‘’ Klaprot’un söylediğinden farklı olarak bunların ( Adigeler – Ç. A.) atları yükseklik açısından süvariliğe elverişli ve hızlıdır. Üstelik yokuş çıkmada ve ağırlık taşımada ben bu atlar kadar dirayetli olanını görmedim…’’

İsveç kralı XII. Karl’ın emriyle 1911 yılında Kuzey Kafkasya’ya gelmiş olan Fransız Şövalyelerinden Abri De La Morta’nın yazdıklarına göre; o Adige kadınlarının omuzlarında okluk, ellerinde yay ve kollarında avcı şahin kuşu ile tıpkı erkekler gibi avlanarak, üstünde dörtnala dağda bayırda at koşturduklarına defalarca şahit olmuştur ( 1,s. 136,138 ). Adige üniforması göz alıcılığının dışında, hafiflik ve estetik açıdan da at binmeye uygun olduğundan birçok halk tarafından benimsenmiştir.

Kitaplarda anlatıldığına göre, Adige atının ünü ve değeri nedeniyle onun hediye olarak verilmesi hediye alana tarifi imkansız mutluluklar bahşederdi. Bu nedenle bir Adige, birini sevindirmek veya onurlandırmak istediği zaman ona genellikle kendi atını layık görürdü. Sözgelimi, Romanov ailesinin krallığı ele geçirmesi nedeniyle ( Mikhail Romanov’un Rus çarı olduğu yıl 1613 yılıdır.) 1616 yılında Adigeler iyi dileklerini bildiren konuşmalar eşliğinde ( exhuexhu ) ona en iyisinden 12 at hediye etmişlerdi.( 5, s. 15)

1632 Yılında Çerkesske Qudyenet (6) in oğlu Kyelmamet Mırza Rus Çarının yanına gittiğinde ona iki at hediye etmişti. Onunla birlikte giden Arestlen kardeşler de ( Briuq ve Tonjenxhan ) iki at hediye etmişlerdi. 1634 Yılında Kyelmamet Mırza Tekrardan Rus Çarına iki, arkadaşı Arestlen Tonjenxhan da iki at verdiler. 1636 Yılında Çerkesska Mutçsal Rus Çarı Mikhail Fedoroviç’e dört at hediye eder. 1638 Yılında Yyldar Mırza üç, Tsçırkov Murza dört atı birlikte verirler. Bölgemizden götürüp vermelerini beklemeden çar kendisi de Adige atı edinme imkanları aramıştır. Bu konuyla ilgili olarak Mikhail Fedoroviç’in emrinde bulunan ve Terç’ de yaşayan Syemen İvanoviç Csekhovskoy, Savve Potapoviç Narbekov, Grygory Uglev gibilerine 1641 Yılının Ekim ayında gönderilen şu belge ilginçtir:

‘’ Bana ulaşan haberlere göre Çerkesse Qudyenet’in oğlu Kyelmamet Mırza’nın oldukça iyi bir atı var. Bu at eğerimize yakışacaktır, kendisi de atı vermeye razı. Atı korumak için beraberinde bir Uerq ekibi de eşlik edecektir. Bu fermanımı alır almaz o atı Kyelmamet Mırza’dan alarak gemiyle Astrakhan’a getirin. Atı yürütürseniz zarar göreceğinden endişeleniyorum. Astrakhana yetişince onun büyüğü ( voyvoda ) Nikita İvanoviç Odoyevsk’in ekibine tutanak eşliğinde teslim edin. Atı dikkatlice gemiyle yanıma getirmelerini emrettiğimi söyleyin’’. ( 20.t. 1 doküman No: 132, s. 205, 206 ) Bu fermanın eline geçmesine iki ay kala Eylülün 12. gününde Nogay Ordusu Adigelere saldırır. Kyelmamet Mırza saldırıda direnenler arasında Balk yakınlarında savaşırken çarın siparişi olan o meşhur atın ölümüne engel olamaz. Bu nedenle bu at çarın eline geçmez.

Belgelerden anladığımız kadarıyla 1645 Yılında Arestlan Tonjenkhan çara dört at götürür. 1648 Yılının 22 Nisan günü Rus Çarı Alexey Mikhailoviç Çerkesske Mutsal ve oğlu Qasbulat’ı davet eder. Mutsal tarafından bu ziyarette çara üç at ve bir tay ( Bu atların ikisi aygır, ikisi de rahvan idi ), (7), iki tüfek, iki yay, oğlu Qasbulat da bir aygır, bir rahvan, bir de yavrulu kısrak hediye eder. Tam da o yıl Çerkesska Yelmırza’nın oğlu Batırby ( Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Petr adını almıştır) çara iki, Çerkesska Bydaçey’in oğlu Hatokhşıqo ise dokuz at hediye eder.

Bu şekilde hediye edilen her atın karşılığında çar da onlara değerli hediyelerle karşılık verir. Örneğin: Baba oğul Mutsal ve Qasbulat’ın 1648 Yılında verdikleri 343 Som değerindeki hediyelere karşılık, 400 Som değerinde değerli elbise ve kaban yapımında kullanılmak üzere birçok deri çardan hediye olarak gelmiştir. Bunun yanında refakatçilerine de birçok hediye ve para vermekle birlikte, onları büyük bir ihtimamla ağırlamıştır.( 20,t.I, Doküman No:182, s. 291,292 ). On yıl aradan sonra 1658 Yılında Qasbulat yine çara yedi at daha hediye eder. Bütün bunlarla birlikte Çar’ın para ile de Adige atı satın aldığı olmuştur. 1647 Yılında Çar Mutsal’a 500 Som gönderir, o da bu parayla altı at alıp Çar’a yollar. ( 20 t. I, doküman No: 177 s. 283, 285 ).

Bizim bu belgeleri ortaya koymaktaki amacımız Adigelerin hediye olarak gönderdiği atlarının sayısını toparlamak değildir. Pekiyi o zaman amacımız nedir? Amacımız sadece halkımızın aç gözlülükten uzak akraba ve arkadaşlarına iyilik yapabilmeyi bilen insanlar olduğunu göstermektir. Diğer Adige boyları da akraba ve arkadaşlarına at ve silah hediye ederlerdi. Örneğin Persler, Kırım Tatarları ve Nogaylar ve Kalmuklara. XIX. Yüzyıl başlarında Qeberdeyde at yetiştiren ve kaliteli damızlık at geliştirme konusunda çalışmalar yapan 58 hara vardı. Jann Csarl De Bess’in yazılarından anladığımıza göre sadece Misost 3.000 kadar ata sahipti. Diğer büyük baş hayvanlarının sayısı da bundan daha az değildi. ( I, s. 337 ).

1864 yılında Rus – Kafkas Savaşlarının henüz bittiği zamanlarda Qeberdeyde 300 den fazla atı olan 169 aile vardı. 100 den 200 ‘e kadar at sahibi olan aile sayısı 14, 200 den fazla atı olan ise 9 aile idi. Bu 192 ailenin toplam 728 aygırı ( erkek at ), 13.174 kısrağı (dişi at ) vardı. Sadece Cselber kardeşler 100 aygır ve 1500 kısrak sahibiydiler. Hatokhcsoqo Teymıryqo ile Hatokhcsoqo’nun ise 600 atı vardı.( 5, s. 23 ). O zamanlar Qodzoqo Luqmen ( Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Dymytri Stepanoviç adını almıştı). Adige atının kalitesinin artırılması ve üretilmesi konusunda birçok faydalı işe imza atmıştır. Bu yüksek tahsilli insanın isteğiyle Balk’ın kuzeyinde haralar açılmıştı. Kuzey Kafkasya’daki Rus ve Kazak ordusunun en çok beğenip seçtiği atlar Adige atlarıydı. Bu nedenle çarın emriyle Maykop’taki hara 1892 Qeberdey’e nakledilmiş ve Acsebiy Harası’yla birleştirilmiştir.(43, s.22). Bununla birlikte Rusya’daki haralarda da 1917 Ekim Devriminden önce Adige atları yetiştirilirdi (26, s. 21).

1923 Yılında devlet eliyle Qeberdey’de tekrar haralar açıldı. Yeni birleşen kolhozlarda 1931 yılında SSCB’nin Sovyet Halk Komitesi’nde at yetiştiriciliği ve üretimiyle ilgili yapılan oturumlarda, ülkede açılması planlanan enstitülerde zooteknik çalıştırılması konusunda kararlar alındı. Bu enstitülerin biri Moskova’da açıldı. Aynı yılın eylül ayında da eğitime başlandı. İkincisi 1932 yılının yazında Psihkuabe’de (Pyatigorsk ) at yarışlarının yapıldığı Qeberdey Haras’ında açıldı. Bu okul Yesentvigu’e taşınarak iyi binek atlarının üretimi, kaliteli atların yetiştirilmesi konusunda çalışmalarını yoğunlaştırdı. Burası daha sonra yabancı ülkelerden getirilen kaliteli damızlık aygırların üretimi için kullanılan bir merkez haline geldi.

Adige atlılarının karakışta kar altında Kafkas Dağlarını çepeçevre dolaşmalarına bütün dünya şahit olmuştu. Fırtına ve ayazda, taşlı- kayalı dağları aşmış olan Adige atlıları Klukhor geçidinden geçerek görenleri hayrete düşürürcesine Sonem’e girdiler. Bırakın kış mevsimini, yazın bile buradan geçebilen atlı sayısı çok sınırlıydı. (5,s. 41, 42). Üç bin kilometrelik yolu aşıp Kafkasya’yı çepeçevre dolaşan bu grup, daha üç ay bile geçmeden tekrar yola çıkarak 600 kilometrelik uzun Nalçik – Rostov yolunu 4 günde kat ettiler. İlginç olan şu ki; iki yolun da tamamını atlar ve atlılar eksiksiz olarak tamamladılar. Bu atlılar Adige atının kahramanlığını, gücünü ve dirayetini işte bu şekilde ispatladılar.

1937 Yılı Aralık ayında Vaskhnil’de yapılan toplantılarda dünyanın en ünlü 5 - 6 binek atı cinsi arasında Adige atlarının da adı geçmiştir ( 26, s. 16 ). O yıl yarışan bütün atları geride bırakan Adige atı Aslenbeç ( Aslen – Gali – Acsped ) şampiyon olmuştu. (8). 1940 Yılında Dünya Şampiyonasında birinciliği kazanan 1934 doğumlu Adige atı Babak ( babası Borey, annesi Jantyl ) S.M Budanya’nın adını taşıyan haradan getirilmişti.

1941-1945 yıllarındaki ikinci dünya savaşında ve önceki yıllarda pek çok seçme at orduya kazandırılmıştı. Orduya binek atı olarak seçilenler 147 cm. den kısa olmayanlardı. Ancak Adige atları 142 cm boyunda oldukları halde talep görüyordu. Bu atlar o çetin savaş yıllarında birçok zor işin üstesinden kolaylıkla geldiler. Sovyetler Birliğinin seçkin kahramanlarından Ukraynalı partizan lider S. A. Kovpak şöyle demişti : ‘’ İster orman altında, yamaçta, yokuşta olsun ister bataklıklarda, atın gösterdiği beceriyi gösterebilecek bir tek makine dahi yoktur. Binek atı olarak ordumuza verilen atlarla birlikte cumhuriyetimizin atlı süvari birlikleri Rostov yakınlarında düşman karşısında kahramanca savaştı.’’