ÜLKELERE GÖRE ÇERKESLER

Kabardey kökenli Türk generali ve milletvekili İsmail Hakkı Berkok (1890-1954), 1918 öncesi
Osmanlı'da (ve ondan miras Türkiye ile Orta Doğuda) Çerkes nitelemesi Adığeler dışında ayrıca AbazalarAbhazlarOsetlerKaraçaylar ve Balkarlargibi farkli dil ailelerinden dilleri konuşan Kuzey Kafkasyalıları topluca belirtmek için yaygın biçimde kullanılır ve bu tanıma Çeçenler ile Dağıstan dillerini konuşan Kafkas halkları da dahil edilir.[64][65][66][67] Ancak, son yıllarda Çerkes ifadesinin kullanılması bir şekilde Adığelerle sınırlandırılmıştır.[23]Gürcistan'dan ayrılıp bağımsızlıklarını ilân eden Abhazya ile Güney Osetyahalkı kendini Çerkes olarak görmez ve Çerkes günümüzde Adığe ile sınırlanmıştır.[68]
Türkiye'de ve diğer Osmanlı diasporasında Çerkes terimi dar ya da geniş anlamda kullanılıp kullanılmamasına göre farklı tanımlanır ve daha çok Kuzey Kafkasyalıları kapsayacak kadar geniş tutulur:[25]
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan itibaren Çarlık Rusyası ile Osmanlı İmparatorluğu arasında şiddetli bir mücadele alanı hâline Kafkasya'da Çerkesler, Osmanlı tarafını tutarak, Ruslara karşı amansız bir savaşım içine girmişlerdir. Kırım Savaşı’ndan sonra ise Ruslar, Kafkaslar yönünde kararlı şekilde ilerlemiş, diğer Kafkas kavimleri ile birlikte Çerkesleri de hâkimiyetleri altına almışlardır. Bunun üzerine yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Çerkesler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. Sürgünden yaklaşık yirmi yıl sonra Sultan II. Abdülhamit döneminde 1882 yılında kaleme alınan Çerkesistan Tarih-i Umûmiyesinin Sûret-i Tanzîmine Dair Lâyihadır başlıklı kapsamlı bir Çerkes Tarihi tasarısı, gerek Osmanlı tarih yazımı gerekse Çerkes tarih yazımı açısından önemli bir girişimdir. Bu girişim, geleneksel Osmanlı tarih yazımı çizgisinde ve ümmetçi-milletçi nitelikte bir tarih anlayışının ürünü sayılabilir.[69]
Şapsığca Türkiye’de 1923 yılına değin, Kabardeyler dışında Osmanlı Adiğeleri arasında bir yazı ve ibadet dili olarak kullanılıyordu.[43]
Osmanlı topraklarına yerleştirilen Çerkes muhacirleri ile yerliler arasındaki çıkar çatışmasının en bilindik örneklerinden biriKayseri Pınarbaşı, Kayseri'ndaki Uzunyayla'ya yerleştirilen Çerkesler (Kabardeyler, Hatkoylar) ile bölgenin yerlisi olanAvşarlardırTürkiye Türkmenlerinden olan Avşarların padişaha yazdıkları söylenen dilekçede Çerkeslerle olan farklılık şöyle dile getirilir:
Yedikleri darı; giydikleri deri; gözü göğ, benzi sarı; el-aman padişahım; sür gitsin geri
—Türkmenlerden Kayseri Avşarları, [70]

Türkiye Çerkesleri

Kabardey kökenli Türk generali ve milletvekili İsmail Hakkı Berkok (1890-1954), 1918 öncesi
Türkiye'deki bütün Çerkes/Adığe boyları İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerde yaşasa da, Anadolu'da yoğun bir şekilde yerleşik bulunduğu iller şöyledir:[71]

Kıbrıs Çerkesleri

15. yüzyılda Memlûk Çerkesleri olarak Kıbrıs'a ayak basan Çerkesler, 19. yüzyılda ise bir sürgün sonucu gelmiş ve yerleştirilmişlerdir. Kıbrıs'ta Çerkes denildiğinde gerek halk arasında gerekse araştırmacılar arasında hem Adığeler hem de Abhazlar algılanmaktadır.[72] Eylül 1864'te İstanbul'da 3 Yunan gemisine bindirilen kadınlı erkekli 2.700 Çerkesten oluşan grup iki haftalık yolculuğun ardından Kıbrıs’a varmış, 1.400 den fazla Çerkes ise yolculuk sırasında can vermiştir. Ocak 1865’e gelindiğinde hayatta kalan Çerkeslerin sayısı sadece 300 kişi idi.[73][74] Gelen Çerkeslerin sayısının o dönemde daha fazla olabileceğine rağmen, o dönemde gerek Kıbrıslı Rumların, gerekse Kıbrıslı Türklerin tepkilerinden dolayı, Çerkeslerin Kıbrıs'a iskânı sınırlı tutulmuştur.[72] Gemilerle getirilen Çerkesler Larnaka civarındaki günümüzde Kuzey Kıbrıs'ta Lefkoşa'ya bağlı Erdemli (Tremeşe) ve Yiğitler (Arçoz) köyleri ile 1974 Barış Harekatı öncesi çoğu Kıbrıslı Türklerden oluşurken bugün Güney Kıbrıs'ta kalan Vuda köyünün yanı sıra, bir kısmı da toplu olarak Limasol'da daha sonra Çerkez Çiftliği olarak adlandırılan bölgeye yerleştirilmişlerdir.[72]

Kosova Çerkesleri

1856 sonrası Kırım ve Kafkasya’dan gelen göçmenlerin bir kısmı Osmanlı yetkilileri tarafından Varna üzerinden Kosova’ya sevk edilmiş, ilk etapta bu göçmenlerden 5 bin ailenin Kosova sahrasında yerleştirilmesi planlanmıştır.[75] Rumeli Eyaleti Valisi Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa 600 göçmen ailesinin kışı geçici olarak Priştine ve Vuçıtrın kazalarında geçirmelerini sağlamıştır.[75] Geleneksel Çerkes kaynaklarına göre Kosova sahasına gelen Çerkes sayısı toplam 12 bin (2.000 aile) kadardı.[75]Çerkesler Kosova sahasında bir iki tanesi 100 haneli diğerleri ortalama 40–50 haneli 30 kadar köy kurmuşlardır.[75][76]Kosova’daki Çerkesler 1876 Bulgar isyanının bastırılmasında ve 93 Harbi (1877–1878) sırasında takviye kuvvet olarak kullanılmıştır.[75] Niş tarafına yerleştirilen Çerkesler Sırplar tarafından sürülünce Anadolu ve Suriye’ye gitmiş, Kosova’da meskûn olanlar da bunları takip etmiştir.[75] 1890’ların sonunda Kosova’daki Çerkeslerin sayısı asağı yukarı 6.400’e (Avustralya istatistiklerine göre 6 bin) gerilemiştir. 1912 sonrası Çerkesler daha büyük oranda göç etmiş, 1918’den sonra da yine büyük bir göç olmuş ve sonuçta 1930’larda 50 haneye düşmüşlerdir.[75] Çoğu Arnavutlaşan bu Çerkeslerin Balkanlar'daki son canlı kalıntısı[77] Kosova'da Priştine'ye yakın mesafede Stanovça ve Miloşevo köylerinde yaşayan 300-400 kişilik Çerkes/Adığe topluluğudur.[78] 1995’te Hasan Mercan'ın Prizren'de yayımlanan Kosova Türklerinin Çığ adlı dergisinde Kosova'daki bu Çerkes topluluğuyla ilgili röportajın yayımlanmasından sonra Çerkeslerin varlığı duyulmuş oldu.[79] 1998-1999 Kosova Savaşında seslerini duyuran Abzeh boyundan[44] Çerkesler, 1999 yılında ilk kafile olarak Adigey Cumhuriyeti ile Çerkes kuruluşlarının desteğiyle ata topraklarına getirilmiş ve onlar için Maykop'un dört kilometre yakınlarında çoğunluğu nüfusunun önemli bir kısmı Ermeni olan Rus köylerinin ortasında Mafehabl adlı yeni bir Çerkes köyü kurulmuştur.[80][81]Kosovalıların Adıgey’den kısa sürede gideceklerine dair karamsar tahminlerin aksine, Adigey’e gelen yaklaşık 200 Yugoslavyalı Çerkesten sadece 30 kadarı Almanya’ya ve Türkiye’ye gitmiştir.[64]

Irak Çerkesleri

Ana madde: Irak Çerkesleri
Kuzey Kafkasya'dan sürgün edilen Çerkesler (Kuzey Kafkasyalıların toplu adı olarak) Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1864 yılından itibaren Irak'a yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu Kuzey Kafkasyalılar Çeçen, Dağıstanlı ve Adığe kökenli olup KerkükDiyalaBağdatMusul ve Felluce bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Ayrıca, Kuzey ve Güney Dağıstan'dan gelen aileler DuhokErbil ve Süleymaniye'ye yerleşmişlerdir. Günümüzde Irak'ta Çerkes adıyla bilinen Kuzey Kafkasyalıların % 75'ini Çeçenler oluşturmaktadır. Irak'ta en fazla tanınan 18 Çerkes aşiretinden üçü Çeçen kökenli olup diğerleri El-Lezgi, Avar, Kumuk, Tebesaran, Abzeh, Kabardey, Şapsığ, Nahşoy olarak ifade edilebilir. Irak Çerkesleri ayrı bir kimlik olarak tanınmadıkları gibi birçok haktan da mahrum durumdadırlar.[65]

Suriye Çerkesleri


Memlûklar döneminde Mısır’ın hâkimiyeti altında bulunan Suriye’deki garnizonlarda önemli sayıda Çerkes vardı ve bunlar varlıklarını Osmanlı döneminde de sürdürmüş olsalar da, Suriye’de bugün Çerkes diasporasını oluşturanlar 19. yüzyılda, Çerkes Sürgününde buraya gelenlerin torunlarıdır.[82] Osmanlı yönetimi birkaç amaç güderek tampon Çerkes yerleşimleri kurmuş, yerli halka kıyasla daha yüksek tarım tekniğine sahip Çerkeslerle boş toprakları değerlendirmiştir.[83]
Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1860’lı yılların ortasında Suriye’ye yerleştirilmeleri Kuzey Kafkasya’dan doğrudan ve Balkanlar’dan olmak üzere iki aşamada gerçekleşmiştir. 1860 ortalarında Kuzey Kafkasya’dan gelen ilk gruplardan biri Suriye’nin kuzeyine, Maraş sancağına yerleştirilmiştir. Daha sonra, 1872 yılında bine yakın Çerkes, Hama ve Humus şehirleri civarına ve Havran Sancağı sınırları içindeki Golan Tepeleri’ne yerleştirilmiştir. Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan Suriye’ye göçü küçük ölçülerde de olsa 1920’li yılların başına kadar sürmüştür. Çerkesler yoğun olarak Golan Tepeleri’ne Mavera-i Ürdün’e, Hama, Humus ve Halep kentlerinin yakınlarına yerleştirilmişlerdir. Kurdukları Amman, Ceraş, Kuneytra ve Mumbuc köyleri zamanla büyüyerek kentlere dönüştür. Son grup Çerkes göçmeni II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelen ve çoğunlukla Almanlara esir düşen ve savaştan sonra Kuzey Kafkasya’ya dönmeyenKızılordu’nun eski askerleri ile 1942’de Kuzey Kafkasya’nın Nazi Almanyası tarafından işgalinde Alman ordusuna alınan gençlerdir.[64]
Bugün Suriye’de çoğunluğu Şam, Halep ve Humus’ta yaşayan 90 ilâ 100 bin Çerkes vardır ve bu "Çerkes" nitelemesi geniş anlamda olup Adığeler dışında ayrıca OsetÇeçen ve Avarları da kapsar.[64]

Ürdün Çerkesleri

Ürdün’de 120.000 kadar Çerkes bulunuyor ve bunların büyük çoğunluğu da başkent Amman’da yaşamaktadır.[84] 1868’den başlayarak Kafkasya'dan Osmanlı Anadolusuna sürülen ve oradan da Osmanlı Ürdününe yollanan ilk Çerkesler daha çokŞapsığlardan oluşuyordu. Bu ilk gelen Çerkesler iki farklı güzergâh izlemişlerdir; deniz yoluyla gelenler Şam üzerinden, kara yoluyla gelenler ise Halep üzerinden Ürdün'e ulaşmışlardır.[84] Ürdün’de Çerkeslik, yönetim tarafından resmen tanınan bir siyasî/kültürel kimliktir. Monarşik yapı içerisinde faaliyet gösteren Meclis’te Çerkeslere ayrılmış üç koltuk vardır. Seçilenlerden bir tanesi Bakanlık makamına getiriliyor. 8 adet Çerkes Derneği var ve bunlardan hemen hepsi devletten maddi yardım almaktadır. Özellikle Kral Hüseyin’in oğlu Prens Ali, Çerkeslerin yönetim nezdindeki fahri temsilcisi gibi davranmaktadır. Bugün Ürdün'de Emir Hamza ve Abdülmalik Şeref olmak üzere iki tane Çerkes okulu vardır ve bunlar bütünüyle Çerkes Hayır Cemiyeti’nin yönetimindedir.[84]

İsrail Çerkesleri

Ana madde: İsrail Çerkesleri
Kuzey Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürülen ve Osmanlılar tarafından 1864 yılında Balkanlarayerleştirilen Çerkeslerden bir grup, buralardaki yerli halk­la yaşanan sorunlar yüzünden 1870 yılında ikinci defa göçe tabi tutulmuşlar ve deniz yoluyla bugün İsrail toprakları olarak bilinen bölgeye gönderilmişlerdir.[85] Günümüzde Şapsığlardanoluşan 3500 nüfuslu belediye Kfar Kama ile Abzehlerden oluşan 850 nüfuslu Rehaniya adlı iki yerleşimde yaşarlar.[85] Ebu Guş yerleşimindekiler ise Memlûkler dönemi Çerkeslerine dayanır.[86] Kfar Kama'dakiler Kfar Kama Şapsığcası denen ağızları okulda öğretilmektedir.[87]

Memlûk Çerkesleri

Mısır ve Suriye’de 267 yıl varlık gösteren Memlûk Devleti, sultanlarının eğitim aldıkları askerî okullara (tıbâk) göre, Bahrî Memlûkler ya da Türk Memlûkler (1250–1382) ve Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) olmak üzere iki dönem halinde ele alınır. Nil Nehrindeki bir adada bulunan tıbâkta yetiştirilen memlûkler (kölemenler) dönemi Bahrî olarak adlandırılırken Kahire’de bulunan Kalat’ul-Cebel’de eğitimini almış olan memlûkler dönemi Burcî olarak tanımlanır. Bahrîler döneminde Mısır’a getirilen memlûkler Kıpçak ülkesi ve Mâveraünnehr gibi Türk havzalarından satın alındığı için bunların çoğu Türk kökenli (özellikle de Kıpçaklar) olurken, Burcî Memlûkler Kafkasya’dan getirildiği için Çerkesler (geniş anlamda Kuzey Kafkasyalılar) ve Gürcüler gibi Müslüman değişik Kafkas halklarından olmakta idi.[88][89][90][91][92]

Mısır Çerkesleri

Mısır’da Çerkeslerin varlığı Memlûk döneminde başlamıştır. Burcî Memlûkler ya da Çerkes/Çerkez Memlûkler (1382–1517) denen ikinci dönemde iktidara gelip yönetimde ve orduda büyük bir nüfus oluşturan Çerkeslerin (geniş anlamda Kafkasyalılar) hanedanlığı Osmanlı egemenliğine kadar sürmüştür. 1517’de Yavuz Sultan Selim Mısır’ı Osmanlı’ya bağladıktan sonra yönetimi yine bir Çerkes’e bırakmıştır.[93] Çerkes Emirleri İstanbul’a bağlı olarak Mısır'ı 1871 yılına kadar yönetmiştir.[94] Çerkeslerin Mısır’daki etkinliği 1871’de 500 Çerkes komutanın Kahire kalesinde tuzağa düşürülerek öldürülmesinden sonra sona ermiştir.[91][93] Ülkede başlayan Memluk avı üzerine Çerkeslerin bir kısmı Suriye’ye, bir kısmıSudan’a sığınmış, bazıları da yeni yöneticinin hizmetine girerek Mısır’da kalmıştır.[93] Mısır Hidivliği döneminde 1830’larda,Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın iktidarında Çerkeslerin devlet içinde askerî-idarî kademelerde etkisi tekrar artmıştır.[93] 19. yüzyıldaki Çerkes Sürgününde Osmanlı toprağı Mısır’a da Çerkes yerleştirilmiştir. Fakat bu dönemde Mısır’da toplu yerleşim olmadığı için Suriye ve Ürdün’deki gibi bir Çerkes topluluğu oluşmamıştır. Çoğunlukla ordu ve devlet içinde seçkinler kesimini oluşturan Çerkesler Cemal Abdül Nasır’ın darbesinden sonra hem mal varlıklarının çoğunu hem de etkinliklerini kaybetmişlerdir. Bugün Mısır’da dedelerinin Çerkes olduğunu bilen, ama artık Araplaşmış çok sayıda insan yaşamaktadır