TROYA SAVAŞINDA ÇERKESLER



Aytek Namitok ve Met Çünatıko Yusuf İzzet Kafkasya üzerine yazdıkları kitaplarda birçok önemli tespitte bulunmakla birlikte mitoloji açısından önemli bir noktaya değinirler. Her ikisine göre de Troia Savaşı (MÖ 1184) Kafkasyalı yerli kabileler ile göçebe ön Hint-Avrupalı kabileler arasında geçen bir savaştır. Namitok’a göre Troia Savaşı sonrasında Kafkas Ada Medeniyeti zayıflamış, Hititler yıkılmış, Huriler tarih sahnesinden çekilmiş ve Eski Mısır yani Firavunlar ülkesi de gerileme dönemine girmiştir. Bu savaş yani Troia Savaşı insanlık tarihinin geçirdiği en büyük savaşlar dizisinin bir parçasıdır.
Kesinlikle ekonomik nedenlerle çıktığı belli olan Troia Savaşı Akdeniz ve Karadeniz ticaret tekelini elinde bulunduran Troia’ya karşı bölgeye yeni gelmiş güçlü ve savaşçı Akha kabilelerinin topyekun bir saldırısı olmalıdır. Namitok, Troia Savaşı’nda Troia’yı destekleyen kabilelerin tamamının Kafkas kabileleri olduğunu iddia eder (Bkz. Çerkeslerin Kökeni Aytek Namitok. Kaf-Dav Yayınları). Nitekim Troia’nın kralı olan Priam’ın eşi bir Frig prensesi olan Hekabe’dir. Frigler Balkanlar’da Traklar olarak anılırlar ve Namitok onları Balkan Çerkesleri olarak kabul eder. Öte yandan aynı Frig-Trak kabileleri merkezi Kırım’da bulunan ve Çerkesya’nın da büyük bir kısmını içine alan Kimmer-Bosfor İmparatorluğunun krallarıdırlar. Ve tarih onlarıTrako-Kimmerler olarak ele alır.
Konuya meraklı olanlar Namitok’u okuyabilirler. Biz bugün Troia Savaşı’nda sessizce taraf olan ve cephede hiç savaşmamış olsalar bile Troia Savaşından sonra yaşadıkları bir dizi savaşla anılan Mısır’ı, yani Firavunlar ülkesini ve bu medeniyetin mitolojisini biraz daha ele almak istiyoruz. Troia Savaşı’na Anadolu’dan katılan ve Troia kralı Priam’ı destekleyen Kafkasyalı kabileler Akdeniz havzasının her tarafına dağılmış kolonilerde yaşamaktaydılar. Bu nedenle Akhalar Troia’yı kuşattıklarında Akdeniz ve Karadeniz Havzalarının tamamı ve Anadolu’daki devletler ve tabiî ki Mısır da savaşta kendilerine müttefikler seçmişlerdi.
Hititler Savaşa katılmamışlardı. Onlar savaşı Troia kazanırsa Akha ülkesini ele geçirmek, ancak Troia yenilirse de kendi ülkelerini korumak için tetikte bekliyorlardı. Anadolu’da Frigyalılar, Likyalılar ve Lidyalılar soydaşları olan Troia Sarayını desteklemek için ordularını göndermişlerdi. Balkanlar’da yaşayan Traklar Troia’ya destek olsun diye Akhamas adlı komutanın emrine ordularını vermişlerdi. Ama asıl ilginci Likya ve Lidya ile soydaş olan Libya halkları da soydaşları olan Troia Sarayını korumak amacıyla büyük bir donanmayla yardıma gelmiş olmalarıydı. Komutanlarının adı ise Memnon’du (Akha komutanı Agamemnon ile karıştırmayalım). Libya ise ezelden beri Mısır’ın düşmanıydı. İşte bu nedenle Mısır’ın Firavunları hem Hititliler’e, hem de Libyalılara karşı donanmalarını Akdeniz’e çıkarmışlar ve Libya donanmasının Ege Denizine girip Troia kıyılarına ulaşmasını önlemeye çalışmışlardır.
Troia Savaşı’nın sonunda hem Troia ülkesi yıkılmış ve Kafkasyalı müttefik orduları yenilgiye uğramış; hem de belli başlı bütün Akha komutanları ölmüştür. Böylece hem Anadolu’da, hem de Akha ülkesinde bir güç boşluğu oluşmuştur.
Öte yandan savaşa fiilen katılmayan Mısır ülkesi ile Kafkas Ada Medeniyeti arasındaki Troia engeli ortadan kalkmış ve eski dünyanın bu iki medeniyeti arasında yüz yıl kadar sürecek olan bir savaş dönemi başlamıştır. Bu yıllarca süren akınlarda, Kafkas Ada Medeniyetinin donanmaları ve Kafkasyalı kabileler kitleler halinde Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya ve Doğu Akdeniz’e inmişlerdir.
Troia Savaşının temel nedeni Akdeniz- Karadeniz ve Orta Asya Denizi (Hazar) arasındaki ticaret tekelini ele geçirme mücadelesi ve özelde o dönemin silah yapımında kullanılan ana madde olan bakır ticareti tekelini ele geçirmek olmuştur. Namitok antik çağlarda Kafkasya’da 300 kadar bakır madeni ocağı işletildiğini söylemektedir.
Troia Savaşına katılan ve Troiayı kuşatan Akhalar’ın bir kısmının savaştan sonra Kafkasya’ya bugünkü Soçi bölgesine gelip yerleştiklerini biliyoruz. Namitok Akhalar’ın Ubıh halkı arasında eridiğini ya da Ubıhların ataları yahut soydaşları olduğunu iddia etmektedir. Bize göre Akhalar bir çok kabilenin ortak adı olmalıdır. Ne olursa olsun Troia Savaşı tek başına ele alınacak bir savaş değildir. Troia savaşı öylesine büyük bir savaştır ki sonrasında yaşanan yüzyıllık savaşlar bittiğinde eski çağların neredeyse bütün medeniyetleri yıkılmıştır. Troia Savaşı’na fiilen Mısır donanmaları katılmamış olsa da, savaşın sonunda, Troia’nın müttefiki olan ve tarihe “Deniz Kabileleri” olarak geçen kabileler birliği tarafından kuşatılmaktan kurtulamamıştır.
Deniz Kabileleri’nin içerisinde Akhalar, Pelasglar ve Traklar’ın, Libyalı, Lidyalı ve Likyalı askerlerin yer aldıklarını biliyoruz. Akhaların Ubıhlar, Pelasgların Abhazlar(Abasg) ve Trakların Çerkesler(Therakes) ile arasındaki bağlarınıburada açmıyoruz. Ancak Kafkasya’nın Çerkes dilindeki adının “Denizler Ülkesi: Hekku olması gerçeğinden hareketle eski dünyanın Kafkasyalılara“Deniz Kabileleri” demesini yadırgamıyoruz.
Ne varki eski çağ tarihçileri Pelasglar’ın, Akhalar’ın ve Traklar’ın Kafkasya ile arasındaki kopmaz bağlarını bilmelerine rağmen, Deniz Kabileleri ve eski Mısır arasındaki bu yüz yıllık savaşlar döneminde Kafkasya’yı akıllarına getirmemelerini anlamak da mümkün görünmemektedir. Hatta bu Deniz Kabileleri’nin anavatanının Herkül Sütunları’nın ötesi olduğu söylenmekte ve Mıısır’ı kuşatan bu kabilelerin Herkül Sütunlarını aşarak yani Cebeli Tarık’ı geçerek Akdeniz’e girdikleri ve Mısır’ı kuşattıkları bile söylenmektedir. Oysaki Herkül Sütunları Cebeli Tarık’ta değil Kafkasya’dadır. Bu nedenle Herkül Sütunlarını aşıp gelen kabilelerin anavatanı da Kafkasya olmalıdır. (Herkül, Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı Hera tarafından kendisine verilen 12 görevi yerine getirmiş bir karakterdir. Bu görevler Çerkes Nart mitolojisinde de bir Nart kahramanına verilmiştir.)
Deniz Kabileleri’nin hepsinin en meşhur tanrısının Poseidon yani Denizler Tanrısı olduğu bilinmektedir. Çerkes Nart mitolojisinin Poseidon’u ise Nart Wezırmes’tir ve biz bir önceki yazımızda Nart Wezırmes’in Mısır tanrılarından (Neterlerinden) Osiris ile aynı karakter olduğunu iddia etmiştik.
Bize göre Yunan mitolojisinin kökenleri Eski Mısır ve Kafkasya’dır. Yunan mitolojisinin eski Mısırlı kökenlerini merak edenler Bernal Martin’in “Kara Athena” adlı kitabına bakabilirler. Yunan mitolojisinin kaynağı olan eski Yunanistan ilkin bir Pelasg ülkesi idi. Hatta tüm Eski Yunanistan’a Pelasgoi yani Pelasg Ülkesi adı verilmişti. Pelasglar ise Kafkasyalı bir kabiledir. Pelasglar Akhalar’ın işgaline uğramışlar ve bazı bölgelerde bağımsız kalsalar da kendi ülkelerinin büyük bir kısmında toprağa bağlı köleler haline gelmişlerdir. Akhalar ise Troia Savaşı ve sonrasında zayıflamış ve zamanla Dorlar’ın işgaline uğramışlar ve yaşadıkları bu bölgeler de köleleştirilmişlerdir. Yunan mitolojisi ise Dor dönemi sonrasında Dorlar’ın da tarih sahnesinde silinmeye başladığı ve eski Pelasg-Akha medeniyetinin ve mitolojilerinin kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde muhtemelen MÖ 700’lü yıllarda Homer tarafından kaleme alınmıştır. Vico, Homer’in ülkesinin neresi olduğunu bilmemekle birlikte onun kesinlikle bir Yunanlı olmadığını ve eserlerini Yunanca derlemediğini belirtmektedir. Thomson, İlyada ve Odisse’deki tüm karakterlerin aslında Pelasgca konuştuğunu iddia etmektedir.
Dorların soyundan Spartalılar ve hiç işgal edilemeyen ve en eski Pelasg ülkesi olan Attika bölgesinde ise Atinalılar devlet haline gelmişlerdir. Nitekim Sparta ile Atinalılar arasında yaşanan savaşlarda (Pelopones) Balkan Çerkesleri olan Traklar Atinayı desteklemişlerdir. Üstelik Yunan mitolojisindeki temel tanrıların bir çoğu Pelasg tanrısı olduğu gibi (Zeus ve Hera) bir çoğu da Trak kökenlidir (Ares-Orfeus-Hephaistos, Dyonisos vd.).
George Thomson, “Tarih Öncesi Ege” adlı kitabında, “Demokrat Atinalılar Pelasg kökenli olmakla övünüyorlardı” demektedir. Heredot Atinalılar’ın Helenleşmiş Pelasglar olduklarını yazmaktaydı. (George Thomson, Tarih Öncesi Ege, s. 166, Homer Kitabevi.)
Thomson aynı kitabında Pelasglar’ın anavatanının Kafkasya olduğunu şu satırlarıyla belirtmektedir: “Pelasglar’ın izini Hellespontos’dan (Çanakkale Boğazı) ve Propontis’den (Marmara Denizi) geçerek Anadolu’nun kuzey kıyılarına dek sürebildiğimize göre, onların anayurdunun Karadeniz’in öte yanında bir yerlerde bulunduğunu düşündürtecek güçlü bir kanıtımız olduğunu söyleyebiliriz.” Thomson Pelasgların anavatanının Kafkasya olduğunu açıkça ifade etmektedir. Nitekim Beygua Ömer çalışmalarında sık sık Pelasg adının Pel-asg olarak okunması gerektiğini ve bu adın öncü Asg’lar ya da Asge’ler olarak okunması gerektiğini belirtmektedir. Asge ise bu günkü Çerkes dilindeki anlamıyla açıkça bir halkın adıdır: Abhazlar(Abasge). Çerkes ve Ubıh dilinde “Asge” Abhaz anlamına gelmektedir.
Deniz Kabileleri’nin Mısır’ı kuşatma savaşına katılan Akha’ların bir kolu ise Troia Savaşından çok önce Kafkasya’ya yerleşmişlerdir. Strabon Akhalar’ın Kafkasya’daki kolonuna işaret etmekte ve bugün Çerkeslerin ataları arasında adları anılan Heniokh ve Zigh kabileleriyle ilgili şunları yazmaktadır:“….bazıları batıya dönecekleri yerde doğuya yönelmişler ve Kafkasya’ya yerleşmişler. İşte Heniokh’lar ve Zigh’ler, yani tüm eski çağlar boyunca varlıklarını koruyan ve Akha kökenli olduklarını hiç unutmayan gerçek Kafkasya halkları bunların soyundan inmiş(tir).” (George Thomson , Tarih Öncesi Ege’den s. Strabon’a atıf.)
Hem Akhalar hem de Pelasglar Kafkasya’da, Karadeniz’de ve Akdeniz havzasında bir çok yerde karşımıza çıkmaktadır. Bize göre bu halklar merkezi Kafkasya’da bulunan ve Akdeniz havzasında birçok yerde kolonileri bulunan Deniz Kabileleridirler.
Troia Savaşı’ndan sonra Mısır’ı kuşatan kabilelerden bir diğeri de Namitok’un ve Çünatıko’nun Balkan Çerkesleri adını verdiği Traklar ya da Therakeslerdir.
İşte bu üç kabile Akhalar, Pelasglar, Traklar ve müttefikleri olan diğer Kafkas kökenli kabileler (Libyalılar, Lidyalılar ve Likyalılar) ve İlliryalılar Troia Savaşı’ndan sonra II. Ramses, Merneptah ve III. Ramses dönemlerinde Mısır’ı ele geçirmek amacıyla Kardeniz’den inmiş Akdeniz’deki kolonilerinden destek almış ve merkezi Kıbrıs’ta bulunan bir Armada ile Mısır’ı kuşatmışlardır. Tarih kitapları merkez karargahı Kıbrıs’ta bulunan bu Kafkasyalı Deniz Kabileleri Armadası’nın baş komutanının adını Teucer olarak vermektedirler.
Bu Kafkasyalı Deniz Kabilelerinin oluşturduğu Armada ve ordu o kadar büyüktür ki, Karadeniz ve Ege’den Anadolu’ya girdiklerinde o dönem Anadolu’da hakim olan Hititler bu güce karşı koyamamış ve bugünkü Çukurova’ya kadar çekilmişlerdir. Hititlerin Kafkasyalı bu kabilelere karşı savunma savaşını Çukurova’da Torosların eteklerinde verebildiği, ancak yenilgiden kurtulmadığı bilinmektedir. Üstelik işgal ve saldırı o kadar ani olmuştur ki, tarihçiler yazıya ve arşive bu kadar çok önem veren Hititlerin başlarına gelen bu saldırıyı kayda geçirecek kadar bile zamana sahip olamadan yıkıldıklarını belirtmektedirler.
Bu akınlarla Hititler tarih sahnesinden silinmiş ve topraklarının büyük bir kısmında bir Trak kabilesi olan Frigler-Brigler yerleşmişlerdir. Yine daha doğuda ise Huri-Mittani kültürü çökmüş ve bu bölgede yine bir Kafkasyalı kabile olan Urartular(Çeçenler?) tarih sahnesine çıkana kadar bu bölgedeki ana medeniyet olan Huri-Mittani medeniyeti çökmüştür.
Kafkasyalı Deniz Kabilelerinin oluşturduğu Armada, Akdeniz ve Ege’deki bir çok yeri işgal etmiş Girit ve Rodos’tan sonra karargahlarını Kıbrıs’ta kurmuş ve Mısır’ı ele geçirmek için beklemeye başlamışlardır. Lübnan tamamen bu kabilelerin eline geçmiştir. Bu yıkımlardan kurtulan tek bölge eski bir Pelasg şehri olan Biblos olmuştur.