ÇERKES FOLKLERİ

Alimler dilde halk edebiyatının ehemmiyetini tebarüz ettirirler. Halk edebiyatından istifade eden yalnız dil ilmi değil, beşeriyet ilmi olan etnolojidir. Çok zengin ve muhafazakar olan Çerkes folkloru Avrupalıların ki gibi henüz işlenmemiş ve üzerinde tetkikat yapılmamıştır. Tarih ve etnografi bakımından bu mevzuda bir tetebbüh ehemmiyetli ve alaka cezp edici bir durum arz etmektedir.
«Çerkeslerin Menşei» adlı eserin ikinci kısmında teferruatlı bir şekilde yer alacak olan bu mevzuu, burada yer darlığı bakımından izah mümkün değildir. Sadece Avrupa’da yaşamış ve halen bulunan muhtelif milletlerin folklorlarıyla Çerkes folkloru arasında kısa bir karşılaştırma yaparak birkaç çizgiye işaret etmekle yetineceğiz.
İrlanda edebiyatında Ülster’in manzum bir eseri olan «Kadınların Nutuk Harbi»nde «Bricriu Şöleninde» kahraman kadınlarının kocalarının ve kendi şahsi faziletlerinin korunmasının kıymetini göstermesi babında bir mücadele olduğu görülmektedir. Bu Çerkeslerde olan bir adeti hatırlatmaktadır. Kahramanlığı ile temayüz etmiş Çerkes erkeklerinin hanımlarına, başka bir de şeref mevkii verilirdi.
Seltlerde ve İrlandalılarda bir misafir geldiği zaman bu misafire dokuz güne kadar niçin geldiği ve nereye gideceği mevzuunda hiçbir sual tevcih edilmez. Bu Çerkeslerde de aynıdır. Fransa’da İngiltere’de kralların hastalara yakınlık, bağlılık göstererek iyileştirdiği hatta asilzadelerin de öyle iyileştirici bir kudrete sahip olduğu bilinen bir gerçektir. E. Renan «Çocukluk Hatıraları» adlı eserinde asilzadelerin zayıf hastaları tükürükle ve yakın alaka ile nasıl iyileştirdiklerini yazmaktadır. Çerkeslerde bilhassa Ubighlerde hasta çocuklar iyi aileden kızlara götürülür ve Prenses tükrüğü alınırdı. (Goaşe ups)
Kafkasya’da evlenen Çerkes gençlerinin evlendiği gece zifaf odası etrafında büyük bir gürültü patırtı ve şenlik yapılırdı. Şayanı hayrettir ki aynı adete Fransa’da ve İtalya’da da rastlanmaktadır.
1937’de Paris’te yapılan Beynelmilel Birinci Folklorik Kongre’de Paul Fortier Beaulieu benzer bazı adetleri anlatmakta; Korsika ve İtalya’da Çerkeslerde görülen bu adetlerin olduğunu izah etmektedir. Avrupa’da her sene tekrarlanan karnaval eğlencelerinin Çerkeslerde çok eskiden beri olduğundan bahsetmektedir.
Herodot (II-80) Ispartalılarda Lasedonyalılarda görülen usul ve adetlerin Çerkeslerininkinin aynı olduğunu zikretmektedir. Bilhassa hürmet mevzuunda Çerkeslerin çok hassas olduğunu, mesela genç bir erkeğin kendisinden büyük bir şahsa rastladığında onun yolunu kesmediğini, keza bir ihtiyarın bir meclise girdiği zaman gençlerin kalkarak yer verdiklerini yazmaktadır.
Strabon (IX-4,8) Dağıstanlıların yalnız akrabalarına değil bütün ihtiyarlara karşı gençlerin gösterdiği hürmet ve sevgiyi anlatmaktadır. Bu hal Çerkeslerde ve Kuzey Kafkasyalılarda aynıdır.
Kırmızı harp elbiseleri, hanımla gizli olarak buluşma adeti, bütün vatandaşların yaramaz çocukları cezalandırmaları ve terbiye verme hakkı (dayak yemiş bir çocuk babasına şikayete gittiği zaman bir daha dövülürdü), yerine koymak şartıyla başkasına ait arabayı kullanma hakkı, hür insanların başkasına ait paraya el sürmemesi, şişmanlığın ayıp olması, zayıf ve canlı olmak gibi Lacedemenienlerde görülen bu gibi örf ve adetlerin Çerkeslerde de aynen mevcut olduğunu Xenephel «Lacedemonienlerde Cumhuriyet» adlı eserinde anlatmaktadır.
Fransız tarihçisi Fustel de Coulanges eski Greklerde ve Yahudilerde dul kalan bir kadının en yakın akrabası ile evlenmek mecburiyetinde olduğunu ve bu müessesenin aynen Çerkeslerde de olduğunu yazmaktadır. Helen Girit’inin dini ve sihirli olarak bilinen sihirli salıncağı, aynı zamanda milattan evvel üç bin sene evlel Mezopotamya’da da görülür. Kafkasya’da da çocuklar çiçek hastalığına yakalanınca salıncakta sallanır ve şarkı söylenerek hastalığının giderilmesine çalışılırdı. Romalıların Debotis dedikleri ve tehlike anında Şefin kendisini toplumun menfaati için feda etmesi adeti Çerkeslerde de aynı görülmektedir. (Birinci Paris Folkorik Kongre’de Ty liye bahsine bknz, 1937).
Trakyalılar ve Libyenler ile Çerkeslerde örf ve adet paralelizmi bilhassa göze çarpar. Kadın mevzuunda Trakyalılar ve Seltlerde büyük bir benzerlik vardır (taadüdü zevcat bakımından). İtalyalı seyyah İnteriane 15. asırda Çerkeslerin de Hristiyan olduklarını, böyle olmasına rağmen çok kadın aldıklarını yazar. 1235’te dört Macar papazı Matrica’da (Taman’da) Hristiyan Ortodoks halkı idare eden yüz karılı bir prens bulunduğunu anlatmaktadır.
Yunan trajedi yazarı Oripides Andrumak adlı eserinde bütün Trakyalılarda çok evliliğin geçerli olduğunu ve bunun benimsendiğini yazar.
Komedi yazarı Menandre bir eserinde Trakyalı bir esiri şöyle konuşturur «Biz Trakyalılar bilhassa Getler daima on, on iki kadınla evleniriz». Bunun mübalağa olmadığını göstermek için Kral Heraclide Pontique’in 30 karısı olduğunu yazar. Çok evlilik Truva’da da caridir. Het, Met ve Libyenlerde de aynı adet var idi. Fakat Çerkesler bu hususta rekoru kırdılar. Bir Çerkes erkeği 40-50 kadın almadan ölürse öldüğü zaman gençliğinden, hayatından istifade edemedi diye iki misli ağıt yapılırdı.
Herodot Trakyalı kadınlardan bahisle kocaları öldüğünde hangi kadının daha çok sevildiği münakaşasının başladığını anlatır ve en çok sevilen kadın bir jürinin tespitinden sonra kocasıyla birlikte gömülürdü. Bu husus, kadınlar tarafından istenilen ve bunun için can atılan bir mevzuu idi. Bu usul Arilerde, Hitlerde ve Volga civarında oturanlarda ve Çerkeslerde görülmektedir. Birçok ağıt şarkılarında kadınların ölen kocasına şöyle dedikleri görülür «Eğer başka kadınla evlenmezsen seninle beraber kendimi makasla öldürürüm». Kafkasya’daki çok eski mezarlarda kocası ile karısının beraber gömülü olduğu görülür.
Herodot gene Trakya’da şöyle bir adetin olduğunu yazar: Yeni doğan bir çocuğun etrafına aile camiası oturur ve mevcut bütün hastalıkların çocuğa gelmemesi için efsun yapılırdı. Fakat arada bir çocuk ölürse sevinilirdi. Zira ölen çocuğun hastalıklı olarak yaşayacağına, ölüp bütün sıkıntılardan kurtulduğuna sevinilirdi. Bu adet aynı Çerkeslerde de vardır. Bugün bile Manyas civarında yaşayan Çerkeslerde bilhassa böyle bir adetin mevcudiyeti bana anlatılmıştır. Aynen Herodot’un anlatmış olduğu gibi Çerkesler doğan bir çocuk için ağlarlar, ölen bir çocuk için sevinirlerdi.