Kafe, Tleperüş, Lezginka… En ünlü oyunlar arasındadır bunlar. Her oyunun değişik öyküsü ve anlamı var. Genelde tüm oyunların ritimleri hızlı ve hareketlidir.
Eskiden Çerkeslerde, eğer bir toplantıdan savaş kararı çıkmışsa, bu karar öncesi Kafe oyunu oynanırdı.
Tleperüş oyununun ortaya çıkışı ise ilk defa şöyle: Savaş esnasında yeni evli genç bir delikanlı yaralanır. Yaralı, yatağında tedavi edilirken, aldığı ağır yaralar ona acı vermesin diye eşi, zarif ve nazik hareketlerle dans etmeye başlar. Bu dansa tleperüş denir. Bu oyun değişik boy ve kabileler arasında farklılıklar göstermektedir. Abhazalarda “yaralı türküsü” biçimine getirilmiştir. On beş-yirmi kişiye varan kalabalıklar genellikle bütün gece yaralının yanında kalır. Gecenin büyük kısmında yaralıyı eğlendirmek için şarkılar söylenir, danslar edilir, eğlenceler yapılırdı.
Eskiden Kafkas halkları arasında düğün ve eğlencelerde ise daha farklı dans ve şarkılar vardı. Bu eğlencelerde en çok kahramanlık şarkıları söylenirdi. Tarihe mal olmuş, iz bırakmış kişilerin yaşamları üzerine söylenirdi bu şarkılar. Çevrelerinde kime rastlarlarsa, kiminle karşılaşırlarsa onları bu düğünlere ve eğlencelere davet ederlerdi.
1845’te Kafkasya’da sürgünde yaşayan Lermeantov, o zamanlar katıldığı bir eğlenceyi şu şekilde anlatmaktadır: “Yemekler yenilir, bozalar (baksıme) içilir. Bir ara yüzünü, gözünü boyamış, gülünç giyinmiş biri, topal, yaşlı bir ata binerek ortaya çıkar, türlü şaklabanlıklar yaparak oradakileri eğlendirir, hava kararınca içeride, konuk odasında, biri elindekini (müzik aracını T.S.) çalar. Kızlarla delikanlılar karşılıklı iki sıra halinde sıralanıp el çarpar, şarkı söylerler. Arkasında bir genç kızla bir delikanlı çıkar ortaya, karşılıklı mani okur, akıllarına ne gelirse söylerler, öbürleri de onların sözlerini tekrarlar.”
Kafkas halklarının tarihlerinde ve kültürel varlıklarında dansların, şarkıların, eğlencelerin yerleri büyüktü. Kahramanlık şarkılarının yanında toplum içinde sevilen, saygın ve toplumsal derin terbiye almış, yetişmiş iyi huylu genç kızlara da besteler yapılırdı. Herkes onu örnek alsın diye. Bir köyde bir güzel kız yaşıyorsa, onun meziyetleri öne çıkarılır ve örnek tavırlarıyla övgüler dizilir, şarkılara konu edilirdi.
Lezginka dansı ise şöyle başlamıştır: Yine savaşlarda cesaret ve başarılarıyla tanınan genç bir delikanlı, komşu kavimlerden bir feodal beyin kızına aşıktır. Kız kendisine aşık olana delikanlıya türlü koşullar ileri sürer. Koşulları yerine getirirse, kız ancak o zaman onunla evlenecektir. Genç delikanlı tüm koşulları yerine getirir. Fakat kızın istekleri ve koşulları hiç bitmez. Nazlandıkça nazlanır. Genç sonunda bir atmaca gibi saldırır ve kızı kaçırır.
Kafkas dağlı halkları genellikle kartalı değil, atmacayı severler. Kartal leş yiyen bir hayvandır, ama atmaca yırtıcılardan arta kalan leşleri yemez! Yakın zamanlara gelindiğinde atmaca ile kartal farkı karıştırılmıştır. Çerkes dağlı halklarının folklorlarındaki bu farkı en iyi ayrıştıran şu mitolojik söylence bizlere bu konuda bir fikir vermektedir. Daha M.Ö. 2., 3. yüzyıllarda anlatılagelen öyküye göre: Kafkas dağlarının zirvelerinde zincire vurulmuş Promete’nin ciğeri bir kartal tarafından didiklenir. Kartal gündüz gelir Promete’nin ciğerlerini yer, akşam olunca uçar gider. Gece Promete’nin ciğerleri iyileşir. Sabah gene gelir ciğerleri didikler. İşkence sürer gider… Tanrı Herakles, Promete’ye yapılan bu işkenceye son verir. Okuyla kartalı vurarak bu işkenceyi durdurur. Kafkas halkları bu yüzden kartalı sevmezler. Kartal Promete’ye işkence yapan pis bir hayvandır. Bu yüzden de Kafkasyalılar kartalı değil, atmacayı severler. Dağlı halkların halk oyunlarının hemen tüm figürleri atmaca hareketleri gibidir. Her nedense bugüne dek bu figürler kartal figürleri olarak algılanmıştır.
Yine eski kültürel gelenekler içerisinde Abhazalarda, Wubıhlarda bir totem vardı: Kutsal Nıkha (erkek atmaca) Totemi. Elinde ve boynunda bir taş taşıyan ve hastaları iyileştirmek için bu taşı gezdiren “duacı”, “sağaltıcı” bu taşı hastalara sürerek onları iyileştiriyordu. Eskiden kalma bir gelenek olan “Nıkha Totemi” için halk bir meşe ağacının altında toplanır, dua ederdi. Güzel bir taş üstüne oyulmuş atmaca (nıkha) resmini boynunda asılı gezdiren duacı, ağır hastaları ziyaret eder, aralarında dolaşır, onlara dualar ederdi. Hastalar bununla huzur bulurlardı. Gittiği her evde duacı, sanki tanrı karşılanıyormuşçasına saygı görürdü. Ölüm döşeğindeki insanlar bile duacının eve gelmesiyle kurtulacaklarına inanırlardı. Bu en eski gelenekte de görüldüğü gibi Kafkas dağlı halkları kartalı değil, atmacayı severlerdi.
Folklor sihir ve büyü ile iç içedir. Hayvan tipleri kültürün ve inancın içine girmiştir. İnsan en eski dönemlerde henüz bugünkü kendi gücünü keşfedememişti. İlk bu dönemlerde girmişti atmaca Kafkas halklarının yaşamına. İnsan her şeyi bilerek doğmuyor. İyiyi de kötüyü de yaşayarak öğreniyor. Daha Nartlar zamanından başlayarak bitki türleri (meşe, ardıç vd.), hayvan tipleri, canavar kahramanlar, devler, tek gözlü canavarlar, insan eti yiyen yaratıklar Nart öykülerinin içine girmişti. Bunlar da inançlara, kültüre ve folklora yansıtılmıştı. Öyleyse figürleri danslara yansıtılan kartal mı, atmaca mı?