1919-1924 yılları arasında Padişah Vahdettin’in eşine nedimelik yapan Prenses Leyla Açba’nın kaleme aldığı hatıraları, Timaş Hatırat serisinden "Bir Çerkes Prensesin Harem Hatıraları" adıyla yayınlandı. Eser, ilk defa saraydan bir nedimenin hatıraları olması nedeniyle önem taşıyor. Prenses Leyla Açba, saltanatın kaldırılmasına kadar Sultan Vahidettin’in hareminde yaşadıklarını, Sultan’a ve eşine yapılan haksızlıkları, kaleme aldığı hatıratında paylaşıyor. Hanedanın akrabalarından toplanan bu hatırat Fransızcadan da çevrilen belgelerle yayınlanıyor.
Kitabı yayına hazırlayan Prenses Leyla Açba’nın yeğeni Dr. Edadil Açba, kitabın yazılış sebebi ve günümüze geliş macerasını şöyle değerlendirdi: "Halam Leyla Açba’nın, Osmanlı Hanedanı 4 Mart 1924 yılında sürgün edilince saraydaki vazifesi de sona erdi ve Sivas’a halasının yanına gitti. Burada 1929-1931 yılları arasında hatıratını kaleme aldı. Hatıratını Osmanlıca ve Fransızca yazmış. Bunun nedeni, Leyla Hanım hatıratlarını Fransa’da yayınlatmayı düşünmüş ve orada sürgünde bulunan ablası Hidayet Hanım üzerinden bir yayıneviyle anlaşmış. Genç yaşta vefat ettiği için hatıralarını yayınlatamadı. Ve hatıratı kayboldu. Yıllar sonra, yaşadığı konak yıkılınca, bazı eşyalarının bulunduğu bir sandık ortaya çıktı. Kardeşleri arasında miras tartışması sırasında parçalanan sandığın gizli bölmelerinden Leyla Açba’nın hatıraları bulundu. İlk görüşte Osmanlıca yazılmış bu anılar ayet ve Kur’an sanıldığından, bir Kur’an’ın içine yerleştirilmiş. Daha sonra bunların Leyla Açba’nın hatıraları olduğu anlaşıldı."
KİTAPTAN BÖLÜMLER
Kitapta anlatılan hatıralardan bazıları şöyle:
Hanedan yurtdışına çıkarılırken, Hanedan gelinleri memleket haricine çıkmaya tabii tutulmamışlardır. Bu hanımlar Milli Meclis’te çıkarılan kanunla memlekette kalabiliyordu ama bir sorun ortaya çıkar. Bu hanımların mal, mülkleri de hanedan malı sayılıyordu ve müsadere edilmek isteniyordu. Ve bunun yanında yardım bahanesiyle etraflarında türemeye başlayan insanlar ve yaşadıkları anlatılıyor.
28 Nisan Çarşamba günü sabah erkenden gözü dönmüşler tüm saray erkânını saraydan çıkartmak için üzere karar almışlar, bütün kadınları muayene ettikten sonra serbest bırakıyorlardı. Saraylı hanımların yanlarında küçük bir çanta dahi götürmelerine müsaade etmiyorlardı. Asiler hepimiz Küçük Mabeyn’de toplarlar. Bu köşkte annesi ve halası ile karşılaşır. Ağlayan annesi, bir yandan da Zat-ı Şahane’nin Selanik’e gönderildiğini, teyzesinin de onunla beraber gittiğini anlatmış. Bütün kadınlar odalara sokulup, kıyafetlerinin altında mücevherat saklı olup olmadığı kontrol edilir. Daha sonra annesi, halası, ablası, iki genç kız ve Leyla Açba muayene odasına alınır. İçerde orta yaşlı dört kadın vardır. İçlerinde en şık giyimli olan annesinin kolundan tutarak:
- Çıkar şunu, siz de çıkarın! Haydi, haydi acelemiz var, diye sert bir tavırla bağırmış.
Daha sonra dışarıda tam saray kapısına varırlar ki etraflarını kötü bakışlı genç adamlar çevirir?.
ENVER PAŞA’NIN ALMAN İMPARATORUNUN ÖNÜNDE TOKATLANMASI
Kitapta ortaya çıkan ilginç bilgilerden biri de Yusuf İzzeddin Efendi ve Enver Paşa arasındaki olay. Olay, kitapta şöyle anlatılıyor: Yusuf İzzeddin Efendi, veliahd-ı saltanat olduktan sonra pek çok defa Avrupa’ya Memalik-Şahane’yi temsilen gidip gelmiştir. O sıralar Umumi Harp devam ettiğinden muhtelif cephelerde de bulunmuştur. Bahis mevzu cephelerden biri de Çanakkale Cephesi’dir. Orada memleketimize üçüncü defa misafir gelen Almanya İmparatoru Wilhelm-i Sani’ye de refakat etmiştir. İşte imparatorun bu ziyareti hasebiyle Çanakkale’de bulunduğu sıralarda Yusuf İzzeddin Efendi, Enver Paşa ile harp hakkında münakaşa ederken paşayı imparatorun gözü önünde tokatlamış.