***
Ruslar, Doğu
ile Batı Çerkesya’yı birbirinden koparıp parça parça işgal ve ilhak
etmek istiyorlardı. Öncelikle Doğu Çerkesya’yı ele geçirmeye
çalışmalarının nedeni, Kuzey Kafkasya Halklarının Rusya’ya karşı
birleşmelerini engellemekti.
1700’lü yılların sonlarında Doğu Çerkesya’ya yönelik saldırılarını yoğunlaştırdılar. 1779 yılında general Jacobi komutasındaki Rus askerleri Çerkesya’ya girdiler, Malka nehri civarında kanlı savaşlar oldu. Kabardeylerin kahramanca direnmeleri üzerine Rus birlikleri Çerkesya’dan geri çekilmek zorunda kaldılar.
1801 yılında Gürcistan’ı, 1810 yılında da Abhazya’yı işgal ederek Çerkesya’yı kuşatan Rusya İmparatorluğu, 1814’den sonra General Yermolov komutasında bir kez daha bütün gücüyle Doğu Çerkesya’ya saldırdı. Kanlı savaşlar sonrasında, 1822 yılında, Doğu Çerkesya yenildi ve Kabardey bölgesi işgal edildi…
***
1700’lü yılların
ikinci yarısında Çerkesya’daki sosyal yapı kabuk değiştirmeye başlamış,
feodal düzen çözülme sürecine girmişti. 1790’lardaki köylü-köle
ayaklanmaları feodal prensler ve soylular ile halk arasında kanlı
savaşlara sahne olmuş ve bu savaşlarda yenilgiye uğrayan soyluların
büyük bölümü Ruslara sığınmıştı.
“Feodal
ayrıcalıkların kaldırılması, eşitlik ve özgürlük” eksenli bu halk
ayaklanmalarından sonra Çerkesya’da idari sistem halk meclislerinin
iktidarı üzerine kuruldu. Daha 1807 yılında “Kalubat Yikoua Şupagua” ile
temelleri atılan bu sistem, 1820’li yıllarda Misak-ı Milli Meclisi’ne (
“Jilethau Xase” ); yani nüve halindeki bir devlet örgütlenmesine
dönüştü.
Çerkesya
adıyla tanımlanan bu devlet, küçük idari birimlerin ( Tlako’ların )
birliği olarak örgütlenmişti. İçte bağımsız-kendi karar mekanizmaları ve
meclisleri olan bu Tlako’lar, dışta veya geneli ilgilendiren konularda
birlik oluyorlardı. Sorunlar bu büyük milli meclislerde herkese açık
olarak görüşülür ve kararlar birlikte alınırdı. Bu anlamıyla Çerkesya,
dini veya feodal ayrıcalıklar üzerine değil, halkın iradesine dayalı
“demokratik” bir yönetime sahipti.
Misak-ı
Milli Meclisi 300 kişiden oluşuyordu. Başkanı veya bir merkezi yoktu.
Birkaç gün süren toplantılar her seferinde başka bir yerde yapılıyordu.
Yasama, yürütme ve yargı bu meclisin yetkisi altındaydı ve herkes
meclisin kararlarına uymakla yükümlüydü. Çok önemli kararlar alınacaksa o
zaman Meclis referanduma gider, bütün milletten “söz ve yemin” alırdı.
Misak-ı Milli Meclisi’nin bu yıllardaki üyelerinden bazıları şunlardı:
Hacı Guzbek, Şupagua, Shuruhyukua Duğuj, Hatokşokua Muhammed, Havudukua
Mansur, Beslenikua Arslan, Hacı Makua Muhammed, Yendaryukua Muhammed,
Dazığyıkua Şupaşe, Değuyıkua Hacı, Berzeg Hacı, Jansetyıkua…***
1829
yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Edirne
Antlaşmasının 4. Maddesine göre Osmanlı Devleti, “hiçbir zaman sahip
olmadığı bir haktan feragat ediyor” ve Kuban Nehrinden Poti’nin güneyine
kadar olan Karadeniz sahillerini; yani Batı Çerkesya’yı Rusya’nın
kontrolüne bırakıyordu. Böylece, de Fakto olarak bağımsız bir devlet
olan Çerkesya’yı işgal edebilmek için gerekli “yasal” gerekçeyi de bulan
Rusya, Batı Çerkesya’ya yönelik saldırılarını arttırdı.
Misak-ı
Milli Meclisi, Edirne Antlaşması’yla ortaya çıkan bu haksızlığı dünyaya
anlatabilmek; bağımsızlık mücadelesine askeri ve politik destek
bulabilmek için Zanuko Sefer başkanlığında bir temsil heyetini
İstanbul’a gönderir, ama görüşmelerden somut bir sonuç alınamaz. Bunun
üzerine Meclis, 1834 yılında Tuapse yakınlarındaki Aguy bölgesinde
toplanır. 1000 Çerkes temsilcisinin hazır bulunduğu bu toplantıya
İngiliz Diplomat Urquhart da katılmış, “Rusya ile savaşlarında dağlılar
her şeyden önce kendi güçlerine güvenmelidir; hali hazırda dışarıdan
yardım almak olanak dışıdır. Dağlılar için en doğru yol birliğin
sağlanması ve ortak hareket edilmesidir” diye bir konuşma yapmıştır.
Coşkulu geçen ve
ulusal bayrağımızın da kabul edildiği Meclis’in kararı, Edirne
Anlaşması’nın kesinlikle tanınmaması; bu anlaşmayı gerekçe göstererek
Çerkesya’da hakkı olduğunu iddaa eden Çarlık Rusyası’nın Çerkesya’nın
bağımsız bir devlet olduğunu kabul ederek askerlerini Çerkesya’dan
çekmesi; yok eğer bunu yapmazsa özgürlük ve bağımsızlık için sonuna
kadar savaşılacağı şeklinde olur. Kurultaydan sonra Rusya ile yapılan
görüşmeler de olumsuz sonuçlanınca savaş yeniden şiddetlenir…***
1848 yılında Adagum bölgesinde yapılan büyük ulusal kurultayda Misak-ı Milli Meclisi’nin Başkanlığına Muhammed Emin getirildi. Muhammed Emin, öncelikle Meclis’in yapısını güçlendirecek kararlar aldı, örgütlenmeyi bir merkezi otorite etrafında topladı. Böylece 1807’de başlayan birlik ve uluslaşma-devletleşme hareketi daha da derinleşerek ete kemiğe bürünmüş oldu.
Müftünün emrinde
muhafızlar vardı. Her bölgede mahkemeler kuruldu. Mahkemelerin içinde
mescit, mahkeme salonu, okul, yöneticiler ve muhafızlar için barınaklar,
istihkam depoları ve suçlular için hapishaneler vardı.
Bu
reform hareketleri ve merkezileşme-devletleşme adımlarından korkan
Ruslar, bunun önüne geçmek için bir yandan askeri saldırılarını
arttırdılar, diğer yandan da ulus öncesi ilişkileri kullanarak
Çerkesleri bölmeye; ajanları ve işbirlikçileri aracılığıyla ikilik
yaratmaya; kimi kabileleri Misak-ı Milli Örgütlenmesinden ayrılmaya
kışkırttılar. Kısmen de başarılı oldular… ***
1853 yılında Rusya ile İngiltere-Fransa-Osmanlı ittifakı savaşa tutuşmak üzereydiler. Bu, Çerkesler için bir fırsat olabilir; dışardan destek alınabilmesi durumunda özgürlük savaşının seyri değişebilirdi. Ama iyi bir diplomasi yapılamadı ve “ne Osmanlıların, ne de diğer herhangi bir devletin hakimiyetini asla kabul etmeyiz! Rus generalleri kadar Osmanlı paşalarını da istemeyiz!” denilerek bu fırsat kaçırıldı.
Kırım Savaşı 1855 yılı sonunda sona erdi; ama 1856’da imzalanan Paris Barış Antlaşması’nda Çerkesya’dan bahsedilmedi. Bu, Çerkesya’nın Rusya’nın emperyal nüfuzuna bırakılması demekti. Çar II. Aleksandr hemen hareket geçti. Bunun üzerine Haziran 1857’de Abın’da (Şapsığ bölgesi) toplanan Misak-ı Milli Meclisi, Ruslarla savaşa devam kararı aldı.
***
Müttefiklerle
yaptığı görüşmelerden, İstanbul’da karşılaştığı kötü muameleden ve
Osmanlı’nın müdahaleleri ile Çerkesya’da birliğin bozulmasından dolayı
son derece üzgün ve dargın olan Muhammed Emin geri plana çekilmiş; hem
bölgenin hem de meclisin liderliği yavaş yavaş Hacı Giranduk Berzeg’e
geçmişti. Ama Rusya’nın Çerkesya’ya genel ve şiddetli bir saldırı için
hazırlıklarını yoğunlaştırması üzerine Muhammed Emin tekrar harekete
geçti. Siyasi ve askeri yardım bulabilmek için İstanbul’a gitti, fakat
yaptığı görüşmelerden yine bir sonuç alamadı ve İmam Şamil’in 1859
Aralığında teslim olması üzerine Çerkesya’nın da aynı akıbete
uğrayacağını düşünerek, Misak-ı Milli Meclisi’ni “Ruslarla mümkün olduğu
kadar uygun şartlarda anlaşmak“ önerisini görüşmek üzere toplantıya
çağırdı. Meclis, Muhammed Emin’in önerisini şiddetle reddetti. Muhammed
Emin de 1859’da Ruslara teslim oldu.
Ruslar, Şeyh Şamil’in
teslim olmasından sonra bütün güçlerini Çerkesya’ya yıkmışlardı.
Çerkeslere iki yol öneriyorlardı. Ya Osmanlı topraklarına, ya da
Rusya’nın herhangi bir yerine sürgün edilmeyi kabul etmek. Çerkesler iki
öneriyi de reddettiler. Ve yine Meclis’i toplama kararı aldılar.
Misak-ı Milli
Meclisi 13 Haziran 1861’de Soçi’de toplandı. Bir araya gelen Vubıh,
Abzekh ve Şapsığ thameteleri bütün Çerkesya örgütlenmesini masaya
yatırdılar. Liderliğini Vubıhlar'ın temsilcisi Hacı Giranduk Berzeg'in
yaptığı toplantıda Abzekhler'i Hasan Bidh, Şapsığları da İslam Thauş
temsil etti. Öncelikle, son yıllarda ikilikler ve bölünmeler nedeniyle
işlevini yerine getiremeyen Misak-ı Milli Meclisi yerine; bağımsızlık
savaşını devam ettirme iradesine sahip, "Çerkesya Özgürlük Meclisi" adı
altında yeni bir birlik oluşturuldu ve başkanlığına Hacı Giranduk Berzeg
getirildi.
Ardından Çerkesya'nın bağımsızlığı kararı alınarak bütün dünyaya ilan edildi.
Soçi’de
İngilizlerden örnek alınarak inşa edilen, 1862 ve 1864 yıllarında Ruslar
tarafından iki kez yakılan parlemento binası iki katlı ve “U” şeklinde
idi. Çerkesya’nın işgal edilmemiş bölgelerinden seçilen temsilciler bu
binada düzenli olarak toplanıyorlardı. İstanbul Çerkesya Komitesi ve
Londra Çerkesya Komitesi ile yakın ilişkileri vardı.
Üyeleri
arasında Adiğelerin ünlü askeri liderlerinden Zanuko İbrahim Karabatır,
İsmail Barakay-İpa Dziaş, Bidh Hasan Efendi, İslam Thauş ve İbrahim
Efendi’nin de olduğu Çerkesya Özgürlük Meclisi, Çerkesya topraklarını 12
bölgeye ayırdı, yeni bir yönetim organı kurdu ve vergi toplamaya
başladı. Her bölgeye bir kadı, bir müftü, bir muhtar ve bir zabite tayin
edilmişti. Bu kişiler, Meclis adına meclisin kararlarını
uygulayacaklardı. Yine meclisin uygun göreceği vergileri toplamak için
her I00 hane için 5 atlı görevlendirilmişti. “Toplanan vergiler Tanrının
rızasıyla ve Hür Çerkesya’nın temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından
ülkenin yönetiminde en iyi biçimde kullanılacaktır” kararı alındı ve bir
yargı sistemi kuruldu.
Kesinlikle
Çarlık Rusyasına teslim olunmayacak, görüşmeler yoluyla onurlu bir barış
anlaşması yapılmaya çalışılacak; bu mümkün olmadığında ise sonuna kadar
savaşmaya devam edilecekti. Çar II. Aleksandr 1861 Eylül’ünde Kuban’da Çerkes temsilcileri ile görüşmeyi kabul etti. Bu görüşmede Çerkesler, eskiden beri yaşadıkları yerlerde kalmalarına izin verilirse Rusya İmparatorluğu tebaasına geçmeyi kabul ettiklerini söylediler. Ancak Çar “Çerkeslerin ya Kuban’a yerleşmeyi ya da Osmanlı İmparatorluğuna gitmeyi kabul etmeleri gerektiğini” söyleyince, görüşmeler bitti. “Son savaş” hazırlıkları başladı…
Rus birliklerinin Vubıh topraklarına girmesinden sonra 19 Mart 1864’de toplanan Meclis, topraklarından sürülmemek şartıyla Çar’a sadık kalma ve Rus uyruğunu kabul etme kararı aldı; ama Rusya bu kararı da reddetti.
1864 yılı ilkbaharında Ruslar tüm cephelerden saldırıya geçtiler. Abhazya tarafından saldıran General Kolyubakin Soçi’deki “Çerkesya Özgürlük Meclisi” binalarını ateşe verdi, yerle bir etti. Çerkesya’nın dört bir tarafından gelip Meclisi korumaya çalışan Çerkeslerin çabaları yeterli olmadı. Çerkesya devleti yıkıldı… Çerkesya Rusların eline geçti…