ÇERKESLERİN KAFKASYADAN YAYILIŞI


HALEN, Anadolu Türk toplumunun unsuru olarak, aramızda, 1820’den itibaren (çoğunluğu 1864’te) Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya göçmüş Çerkeş kökenli bir milyondan fazla vatandaşımız yaşamaktadır. Buna karşın, Çerkes ler hakkında gerçeklere uygun en az bilginin bulunduğu yerler arasında Türkiye’yi de kaydedersek, ilginç bir durumu belirtmiş oluruz.
Tanınmış İngiliz yazarlarından W.E.D. Ailen Çerkeslerin eskiden çok daha geniş sahalara “şayanı dikkat” biçimde yayılmış olduklarını belirtirken, bugün Karadeniz kuzeyinde, Ukrayna’dan Balkanlar’a uzanan kuşaktaki pek çok yer isimlerinin Çerkesçe (Psiol gi
bi) olduğunu hatırlatmaktadır. Gerçekten, yer isimlerinin dışında, Ukrayna Slavcasında ve Romencede Çerkeş dillerinden gelen kelime ve takılar da dikkati çekmektedir. (Ukrayna Slavcasındaki oğlu anlamına ko, Romencede ku
takıları, bir Çerkeş kolu olan Adığecedeki oğul anlamına ko kelimesinin ve "Adığecedeki kullanım biçiminin aynıdır.
Çavuşesku gibi. Bu alanda pek çok örnekler verilebilir.) Ayrıca, Ukrayna’daki eski Çerkeş varlığı, bazı tanınmış aile
adlarında da günümüze kadar yaşamıştır. (Çarlık döneminde ünlü politikacı ve devlet adamları yetiştirmiş, Kiyev’in
tanınmış büyük ailesi Abazalar gibi.) İngiliz tarih yazarının belirttiği “şayanı dikkat yayılış” Avrupa yönüyle sınırlıdır. Oysa, bugün yaşayan coğrafî adların delâletiyle eski çağlardaki yayılma alanını, Ön Asya’dan, Orta Asya’nın doğu sınırına doğru uzatmak olanağı vardır. (Orta Asya’nın doğu yöresindeki Lepsi Irmağı ve bir İdarî merkez olan Lepsi kenti, Hakaskaya İdarî yöresi, Tavuskkanderya Irmağı gibi pek çok Adığece adlarla.)
Coğrafî adların ya da münferit kelimelerin (filolojik ve etimolojik tahlile gerek bırakmayacak biçimde açık olsalar da) tarihî bağlantıları belirleme yönünden çok yetersiz delil oldukları kuşkusuzdur. Bunlar, arkeolojiden antropolojiye başka delillerle doğrulandıkları ölçüde değer kazanırlar. Günümüze değin yapılan çok yönlü tarih araştırmaları Kafkasya otoktonyerlilerinin çok eski dönemlerde, Akdeniz’den Orta Asya’nın doğusuna uzanan çok geniş bir alanda ilk uygarlıkları yaratan toplulukların temsilcileri olma olasılıklarını ciddi bir görüş durumuna getirmektedir.

Sonradan “Türkik Dil” Konuşan Orta Asya Yerlileri: Kırgızlar ve Oğuzlar
Orta Asya gibi eski ve çok değişik unsurların tarihin çeşitli dönemlerinde tespit edildikleri bir geniş alanı, dünyanın her yerindeki gerçeğin dışında düşünmek olanağı yoktur. Her yerde olduğu gibi, Orta Asya’da da, kavimler, ırklar, kültürler, diller, tarih boyunca karışmıştır. Halil Berktay’ın ifadesiyle, Asya steplerinin göçebe halkları da, ekonomik yaşantılarının ortaklığı zemini üzerinde, tarihlendiremeyeceğimiz kadar erken bir tarih şafağından itibaren, değişik ırkların bir karışımını oluşturmuşlardır. () Yazara göre; bugün Türkik dil konuşan bazı başka gruplar gibi, sarışın, mavi gözlü Kırgızlar, ari ırktan gelen bir halktır ve Türkik dili sonradan konuşmaya başladıkları bilinmek
tedir. Yine yazara göre, 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya akıp bu diyarın Türkiye diye anılmasına yol açacak olan Siri Derya Oğuzları dahi, tarihte ilk defa “Türk” adıyla tanınan Göktürkler le akraba olmakla beraber, farklı bir ka vimdirler. Oğuzların Orta Asya serüveni içerisinde zamanla Türklerden addedilmeye başlanmış olduğu düşünülmelidir^ )
Bu görüş, Kırgızların, Oğuzların, belki bugünkü Kazakistan halkının (Ka saklar), Orta Asya, KafkasyaÖnasya arkeolojisinin en eski unsurlarından olan KasKasbi grubuna bağlanabilmesi olanağını da ön plana çıkarmaktadır.
Burada, henüz kesinlikle cevabı bulunamamış bir soruya muhtemel bir karşılık vermek düşünülebilir. Okul kitaplarında yazılanın aksine, son ikibin yıldır Orta Asya ikliminde kötüleşme ve çölleşme olmadı. Bazı yazarlara göre gelişme olumludur. Neden, ikibin yıl öncesinden bu yana, Orta Asya toplulukları sürekli batıya Önasya, Anadolu, Kafkasya ve Karadeniz kuzeyine doğru göç çabasında bulundular? Bu soruya, Güneydoğu’dan gelen Çin baskısına ve sarı ırk içinde kaybolma tehdidine karşı, tarihi bir insiyakiçgüdü ile, batıda kendilerine daha yakın toplulukların meskun olduğu bölgelere ulaşmak gayreti olarak cevap verilebilir mi?
Orhun abidelerinde CikVubıhlarla beraber oldukları yazılı, Çin kaynaklarında Cigue (Cik) olarak adlandırılan, içlerinde Adığelerle ilgili olması muhtemel (Edigene) kabilesi yer alan, eski dillerinde koşağüş’ü gibi Adığece olması muhtemel, önem atfedilen kelimeler bulunan, sonradan Türkik dil konuşmaya başladıkları bazılarınca da olsa öne sürülen Kırgızlar için, Kirkas KırgızÇerkes köken birliğini öne süren görüşleri ciddiye almak ve müşterek KasKasbi menşeini düşünmek mümkün.
Anadolu’da genellikle Türkmenler tarafından temsil edilen Oğuzlara gelince; günümüzden çok uzakta olmayan gerilere doğru bazı ilginç müşahedeleri ortaya koymak mümkün. Anadolu’da halen kökenleri bilinebilen Türkmenlerle Çerkeslerin birlikte yaşadıkları yörelerde, ancak yaşayanın teşhis edebileceği bir içgüdüsel uzlaşmadan söz edilebilir. Osmanlı Devleti 16. yüzyılda başlayan Türkmen (Celali) isyanlarına tedbir olmak üzere, kadrosunda bulunduğu takdirde, “Türkmen Ağası” unvanıyla Çerkeş asıllı paşalarını Türkmen yörelerinde görevlendirmiş. Bunların bazıları da, Osmanlı paşalığını terkedip Tiirkmenlerin elebaşılığını yapmışlar
(Abaza Haşan Paşa, Çerkeş Mehmet Paşa gibi). Mısır’da Türkmenlerle başlayıp Çerkeslerle devam eden 1250’den 1517’ye uzanan ve Türkmenle Çerkeş arasında iktidar kavgası hatırası bulunmayan ortak devlet yönetimi dönemi var. Bu dönemde, Ramazanoğulları, Karamanoğulları, Dulkadıroğulları gibi Anadolu Türkmen beyliklerinin OsmanlI’dan ziyade Mısır Devleti’ne yakın bir politika içinde bulundukları da tarihi gerçek.
Bunlar, acaba, tarihin çok eski dönemlerine giden köken ya da kültür birliğinin insiyakiiçgüdüsel nitelik kazanmış tezahürler mi? Kuzeydoğu Anadolu Türkmenlerinin yaşattıkları “Abaza Destanları” bu yönde bir değer taşımıyor mu?
Oğuzlarla Çerkeş toplulukları arasında başka önemli benzerlikler var. Oğuzlardaki kab.le armalarının benzerlerini Çerkesler aile armaları olarak günümüze kadar yaşattılar. Her iki toplumda da servet birikimini engelleyen talan geleneği var. Toplumkabile yönetimi biçimi aynı (Xasemeclis). Türkçeden Çerkeş dillerine geçmiş çok sayıda kelime var. Ancak, Çerkeş dillerinden, sözgelimi Adığeceden Türkçeye geçen kelimeler de var (saçşhaçbaş kılı), Öztürk
çe olarak bilinen Sayıştay, Yargıtay, Danıştay gibi kelimelerdeki aidiyet eki (ay ey) Adıeecede aynı görevle Ka bardayKabarda mensup, BesleneyBes len’e mensup, HatikoavHatioSullamıa mensup demek, ekin bağlı olduğu kelime Adığecede yıonun, ona ait. Rütbe ve adlar olarak YabguYabğe (Adığece topluluğun dokuzuncu mertebesinde olan veya yiğit, sert, cesur, lider. Yınal Adıgece, muhatap olduğu kişinin gözdesi, favorisi, Yanalmuhatabı olduğu topluluğun gözdesi, kıymetlisi, favorisi vs.).Göktürk hakanı ŞabeAdığecede yumuşak veya inceuzun, boy adı Beşgürkatı yürekli, kabile adı Psake, ünlü Adığe aile (Mustafa Nevzat Psak).
Oğuzların kurt soylu olarak anıldıkları, Adığece Oğuz kelimesine benzeyen Tuğuj kelimesinin kurt anlamı taşıdığı ve bunun insan adı olarak da kullanıldığı tekrar hatırlanabilir.
Şayet, bazı iddialarda olduğu gibi, Oğuzlar da sonradan Türk olarak addedilmeye başlandıysa, kökenlerinin Çerkeslerde olduğu gibi Orta Asya Kas Kasbilerine dayandığı hususu araştırma konusu olabilir.
Bu arada, Orta Asya’da Göktürk Devleti’nin kurulduğu dönem ve yörede rastlanılan Avarlarla aynı adı taşıyan
bir Çerkeş grubunun (Kafkas dil grubundan dilleriyle) halen Kafkasya ve Anadolu’da yaşadığını, adları Cücenle re benzeyen bir başka ve Kafkas dili konuşan Çerkeş grubunun (Çeçenler) varlığını hatırlamakta fayda var.
Kafkasya’nın Karaçayları, Prof. Marr’a göre Türkçe konuşan Kafkas otoktonları.
Orhun Abidelerindeki Rünik Türk Yazısının Anadolu’dan Gittiği Görüşü
Orhun abidelerindeki Rünik yazının (eski İskandinav, Germen yazısı benzeri) Anadolu’dan gittiği ve Hitit Çiviya zısına benzediği görüşleri de ileri sürülmektedir. Bu tez doğruysa, yazıyı Orta Asya’ya götüren unsurların ne olduğu sorulabilir. Bu soru karşısında, Orhun abidelerinin yazıldığı yer ve dönemde, eski Anadolu ve Hattilerle ilgili Ciget Vubıhların bulunduğu hususunun araştırılması düşünülebilir. Neden yapılmıyor?
Hatioğullarına Mensup Olanlar KabilesiHatikoaylar
ÇerkesAdığe grubuna mensup kabilelerden birisi Hatikoaylardır. Halen Türkiye’de onbinlerce mensubu yaşar. Konuştukları Adığe dilinde Hatikoay aynen Hatioğullarına mensup olanlar olarak tercüme edilir. Protohitit ve Hat tilerin dilini Kafkas dil grubu içinde mütalaa eden hâkim görüş malum. Bir sual: Hatti adının doğru olup olmadığı.
Anadolu’da sonraki dalga Hititlere başka ad verildiği görüşü hâkim. Ancak Hati adının Tevrattaki Hit oğulları ile bağlantısı meselesi var. Kesin olmasa da, Tevrat 3600 yıl öncesine ait yazılı bir tarih belgesi. Bu sebepten, gerekçesiz reddedilemez.
Hatikoayların konuştuğu Adığe dilinin, önemli ipuçları verdiği düşünülebilir. Etimolojik tahlile girmeye gerek kalmaksızın (ki bu konuda hiçbir bilgim yok) bugün kullanılan dildeki karşılıklar olarak, Adığegüneşe mensup HA T’UŞAS (Hattuşaş olabilir) çift aslanın oturduğu veya bulunduğu yer, TA ŞUPKgerçek tanrı, TEŞOPKÖTÜ
TANRI (HurriHatti tanrısı teşup), Zİ GURRATyüreğin, gönlün yüceltilerek bağlandığı yer (Elamsümer tapınağı) manasına gelmektedir. Bu konuda bazı meraklılar eski Anadolu dillerinden bazılarının tüm cümle olarak Çerkeş dillerinin aynısı olduğunu söylemektedirler.
Hatta, eski firavunlar Mısır’ında, Sudan’dan bazı grupların Asya irtibatlı olduğu görüşleri ifade edilmektedir. Bunların hâkimiyet dönemleri vardır. Eski Mısır’a ait adlardan Nefeıtiti, Neferte tiy olarak okunursa, Adığece ışığımız anlamı vermektedir. Yine eski Mısır adlarından Nefertarı, bize ait olan ışık manası vermektedir.
Gerçekten, eski Anadolu veya Önas ya dillerinden bazılarını veya birisini bugün Çerkeslerin Adığe kolu yaşatıyorsa ve Ord.Prof.Dr. Zeki Velidi Togan’ ın ısrarla, heyecanla, en eski Türk destanları olarak bahsettiği, Orta Asya’da
anlatılan Ediğe destanları ile Adığeler kastediliyorsa (ki Ediğe destanlarındaki Kabardın oğullan ifadesi aksini düşünmeyi imkânsız hale getiriyor), bu Orta Asya ile Anadolu’nun kültür, köken, etnik, antropolojik bütünlüğü yolunda yeni bir zemin oluşturulmasına imkân verir.
Ancak, Türkiye’de, ilgilenmeyenlerin bilemedikleri ve Cumhuriyet döneminin başından bugüne süren çok şiddetli bir baskı var. Bu konulan inceleyen bazı yabancı bilim adamlarının Türkiye’ye girişlerinin yasaklandığını, bazı Türklerin de çeşitli yollarla yıldırıldıklarım, cay dırıldıklarını söyleyenlere rastladım. Adığe dili üzerinde uzman olan bir yabancının da Türkiye’de çok tedirgin, korku içinde bulunduğuna şahit oldum.
İlgi duyulursa bu da araştırılabilir.
Daha çok şey kaydetmek mümkün.
Bir kanaata vardım:
Yaklaşık, M.O. 1500’den önceki dönemlerde, Anadolu’dan, Karadeniz kuzeyinden ve Mezopotamya’dan doğuya, Orta Asya’nın doğu sınırına uzayan bölgede, belki pek çok diğer halklarla birlikte varolan, aynı gruptan diller konuşan, aynı kültür unsurlarına sahip belki benzer antropolojik özellikler taşıyan bir halklar grubu var. Bunlar muhtemelen Kas veya Kasbiler. Bunların üstüne İndoeuropeanlar, Türkik dil konuşanlar gelmiş. Eski sekenenin dil ve kültür temsilcileri her nasılsa bugüne kadar Kafkasya’da, çok eski dönemlerin belgelerini saklamışlar. (Belki Hindikuş dağlarındaki Buruşaklar ve Pirenelerde ki Basklarla birlikte.)
General İsmail Berkuk, kitabında Aleksandır Başmakof adlı bir Rus araştırmacısına atıfta bulunarak (insanlık tarihinin en eski dönemlerinin anahtarlarının Kafkas dillerinin elinde olduğunu) kaydediyor. Sanıyorum, özellikle, Anadolu, Orta Asya ve genel Türk âlemi tarihi bakımından bu doğru.
Çerkeslerin dil olarak bağlantılı oldukları kabul edilen ElamSümerSus dönemi ile ilgili başka araçları da var. Yakın zamanlara kadar yaşadığı Çerkeş masal veya mitolojisinde anlatılan Sü merlerin bereket (îşdar) âyinleri gibi.
İngiliz W.E.D. Ailen, Çerkeslerle doğrudan ilgili olmayan ve Genel Kurmay Başkanlığınca yayınlanmış kitabında (Çerkeş mücadelesi tarihi bir düşünürü beklemektedir. Gönül ister ki bu mevzu tarihin istediği bir tarafsızlıkla ele alınsın) ifadesini son üç yüz yıl içindeki RusÇerkes mücadeleleri için kullanmaktadır.
Aynı şeyi, en eski tarih dönemi için de söylemek mümkün.