ÇERKES PERS İLİŞKİLERİ


MÖ. 4. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bile İraniler, Hint-Avrupalılar içinde en büyük ve en geniş alana yayılmış topluluktu. Binlerce yıldır böyle süregelen durum Romalılar devrine girildiğinde bile değişmemişti. İraniler MÖ. 2. binyılın sonlarına kadar binlerce yıl boyunca atları ve at arabalarıyla engin, sınırsız Avrasya steplerinde dolanıp durmuşlardı. Bazıları İndüs vadisinin, Elam’ın, Mezopotamya’nın ve Küçük Asya’nın büyük uygarlıklarının cazibesine kapılarak güneye inmiş ve kalıcı yerleşimler kurmuşlardı. Yerleşik hayata geçen bu topluluklardan biri olan Medlerin tarihin dört büyük İrani imparatorluğundan birini kurması pek uzun sürmemiş, aynı şekilde Persler 500 yıldan daha az bir sürede bilinen dünyanın kesin hâkimi durumuna gelmişti. Halen göçebe olan akrabaları ise steplerde çok uzun bir zaman süresince rakipsiz bir halde gezinmeye devam etti ama MS. 5. yüzyılda Türkik halkların istilası onları anavatanlarından batıya, Orta Avrupa’ya kadar itti. Doğal olarak büyük miktarlarda İrani, günümüz Slavlarının kökenini oluşturan dönemin Doğu Avrupalı halkları içinde eridi gitti [1]. Kalanı da er ya da geç batı Avrupa’da, özellikle de Fransa’da yerli halkla kaynaştı.
Bu makalenin amacı binlerce yıllık göçebelik hayatları boyunca steplerin tartışmasız tek hâkimi olan ve yerli yabancı birçok farklı adla aşina olduğumuz bu enteresan savaşçıların tarihi ve kültürü hakkında ana hatlarıyla bilgi vermektir.
Aryalar
Bu tarihöncesi İranilere çok şey borçluyuz. Örneğin en büyük dinlerden birinin kurucusu ve büyük düşünürlerin ilklerinden Zerdüşt’e ilişkin kutsal metinlerde Zerdüşt’ün halkı "Aryalar", Aryaların doğu İran’da bir yerlerde olduğu düşünülen anavatanı da "Aryana vaejah" olarak geçer. Ariya (asil) kelimesi, dilsel ve etnik anlamda ünlü Pers kralı Büyük Darius ve oğlu Xerxes’e ait yazıtlarda da geçer. Behistun yazıtında Darius Ariyan’dan bahseder. O ve oğlu Xerxes halen muhafaza edilen yazıtları Naqş-i Rustum’da, Susa’da ve Persepolis’te "P-rsa, P-rsahy- puça; Ariya, Ariya ciça" (Ben Pers’im, bir Pers’in oğluyum; bir Aryen’im, Aryen ırkından geliyorum) derler.
Kelimeye tekrar Pehlevi literatüründe ve birçok Sasani yazıtında, sikkelerde mühürlerde ve diğer belgelerde de rastlarız: İran, İran anlamında; İran-Şahr, İrani imparatorluğu anlamında; İran-vez, Aryenler’in efsanevi asıl anavatanları anlamında; an’r, Aryen olmayan, barbar anlamında.
Bu kelimenin geçtiği en eski yer İrani bağlamdadır, Zerdüşt’ten daha önceye tarihlenir ve Gatik (çok eski bir İrani dil -ç.n.) olmayan Avesta’da "asil" anlamında "airya", "Aryenler’in ülkesi" anlamında "airya dainhava", "Aryenler’in anavatanı" anlamında "airyana vaejah" olarak geçer. Göründüğü kadarıyla bu kelimeyi İraniler çok uzak bir geçmişte ulusal kimlikleri olarak benimsemişler [2]. Dolayısıyla da diğer halkları muhtemelen aşağılayıcı bir amaçla Aryen olmayan anlamında "Anairya" olarak adlandırmışlar, aynı diğer toplumlarda görülen benzer örnekleri Yunanlı-Barbar, Yahudi-Goy, Arap-Acem ve Alman-Welsch gibi.
İraniler, Hintliler ve muhtemelen bazı Avrupalılar kendilerini bu kelimeyle adlandırdılar, Arya günümüzde Hint-Avrupalı, İndo-Jermen, Avrupalı, Kafkas veya basitçe Beyaz olarak adlandırılan ırk grubunu belirtiyor olmalıydı. Şu kesindi ki 19. yüzyılın ortalarında bu kelime yukarıdaki ırksal grupları ve dillerini belirtmek için benimsenmişti.
Sakalar
Anlaşılan tüm göçebe ve yerleşik İraniler kendilerini Aryalar olarak adlandırıyordu. Ancak bu kelime giderek sadece, doğudaki halen göçebe akrabalarını Saka, uzak batıdaki akrabalarını da Skudra olarak adlandıran yerleşik İraniler için kullanılır hale geldi [3]. Sakalar muhtemelen kendilerini özellikle bu adla anmıyorlardı, bazıları Airya adını muhafaza ediyor olmalıydı.
Birçok Saka kabilesi kalıcı olarak Orta Asya’ya, günümüz Afganistan’ına ve İran’ına yerleşmek amacıyla peyderpey kuzeydeki steplerden ayrılıyordu. Bu kabileler Batı İrani imparatorluklarının, Medlerin, Perslerin ve son olarak Partların doğrudan atalarıydı. Daha sonra MÖ. 1. binyılın ortalarında Zerdüşt dinini kabul ettiler. Dinin merkezi ne dinin kurucusunun yurdunda, ne de daha doğudaki komşu İranilerdeydi. İnanç çoğunlukla Batı İraniler arasında kendine daha sağlam taraftarlar bulmuştu. O zamandan sonra Doğu İran daha arka planda kalmaya başladı. Günümüzde Batı İran’la birlikte Doğu İran’ın da İrani imparatorlukların ve onların ulusal inanç sisteminin doğuşunda hayati bir önem taşıdığında kaniiyiz.
Kayıtlı tarih ve arkeolojik kanıtlar gibi bilimsel veriler, özellikle de okunabilmiş yazıtlar dört büyük İrani imparatorluk olan Medler, Persler, Partlar ve Sasanilere ait kabul ediliyor. Bilinen kaynakların ve günümüz arkeolojik verilerinin ancak çok azı kuzeydoğunun steplerde kalmış göçebe İranileriyle yani Saka savaşçılarıyla ilgileniyor. Bu savaşçılar her şeye karşın yerleşik kuzenlerinin zorlu düşmanları olarak var olmayı sürdürdüler ve imparatorluk çağının yerleşik İranileri onlara asla tamamen boyun eğdiremedi. Sadece MÖ. 7. yüzyılda 28 yıllığına bile olsa Med imparatorluğunu fethedip yönetmekle kalmadılar, sonraki yüzyılda Ahameni İmparatorluğunun kurucusu büyük Sirus’u da yenip öldürdüler. Bir nesil sonrasında halen Büyük Darius’la çok çetin savaşlar veriyorlardı. 250 yıl sonra ise her şeye rağmen İrani kültürün, dinin ve siyasi birliğin kurtarıcısı yine onlardı. Makedonyalıları aşama aşama İranilerin anavatanından dışarı ittiler ve 500 yıl sürecek Part İmparatorluğu’nu kurdular.
Kuzeybatı steplerinin Avrupa’ya yerleşen göçebe İranileri klasik yazarlarca kapsamlı bir şekilde incelendi. Doğu Avrupa’da birçok arkeolojik kalıntı bırakmışlardı. Bu İraniler batılı kaynaklarca Kimmerler, İskitler, Sarmatlar, Alanlar ve son olarak Osetler olarak tanındı. Önemle altını çizmek gerekir ki bu adlar, (Alanların yaptığı veya Osetlerin halen yapıyor olduğu gibi) kendini belki de Airya olarak adlandıran aynı halkın art arda yaptığı göç dalgalarına verilir.
Kimmerler
Tarihin kaydettiği göçebe Batı İranilerinin en eskisi Kimmerlerdir. Kimmerler ilk kez MÖ. 8. yüzyılın başlarına ait Asur yazıtlarında "Gimmiri" adıyla görüldüler. Günümüz Ukraynasından gelip doğu Trakya’yı ve günümüz Türkiyesinin çoğunu fethettiler ve sonrasında bir diğer göçebe İrani halk olan İskitlerce batıya itildiler. Kimmerler geride, içlerinde batı Anadolu’daki çok büyük miktarlarda höyük-mezarın da bulunduğu birçok arkeolojik malzeme bıraktılar. Asur imparatorluğuna karşı Medlerle ittifak kurmuşlardı. "Gimmiri" kelimesi Tevrat’ta (Yaradılış, I.x.12) Gomer şeklinde, Yafes’in oğullarından birinin adı olarak geçmektedir [4].
İskitler
İskit, klasik kaynaklarca steplerdeki göçebe İranilere verilen diğerlerinden kat kat daha önemli ve daha kalıcı addır ve batıdaki ve doğudaki (Saka) yerleşik olmayan tüm İranileri kasteder. Yunan kaynaklarına göre İskitler MÖ. 8. yüzyılda güney Rusya’ya gelmişti. Oysa günümüz arkeolojik verilerinin gösterdiğine göre çok daha uzun zamandan beri o bölgede olmalıydılar. MÖ. 4. yüzyılın Yunan coğrafyacıları İskitlerin bilinen dünyanın en geniş kısmını teşkil ettiğini düşünüyorlardı.
Diğer İraniler gibi onlar da kendini "Airya" olarak adlandırıyordu. Anlaşılan İskitler veya en azından İskitlerin bazı güçlü kabileleri kendini doğuda "Saka", batıda da "Skuda” veya “Skudra" olarak da adlandırıyordu [5]. Skuda’nın Almanca, Saksonların kullandığı fırlatılan bir tür hançer çeşidi olan "Sachs" ile ilişkili olduğu düşünülür [6]. Belki de tarihi Saksonlar gibi Skudalar da adlarını atıcılık yetenekleri sayesinde edinmiştir, kim bilir..
İskitler yazılı kayıtlarda ilk kez yine Asur yazıtlarında, soydaşları Kimmerleri önce Avrupa’dan sonra da Anadolu’dan dışarı, Med topraklarına doğru kovalarken yer aldılar. MÖ. 7. yüzyılda Asurlarla ittifak kurdular ve istilacı asi Med köle-kral Khşathrita’ya (Yunanca Fraortes, Akkadca Kaşariti) ve onun Kimmer müttefiklerine saldırdılar. Asurlar Medleri püskürttü ve kral Fraortes’i öldürdüler, sonra da Kimmerler’e yöneldiler ancak zafer aslında İskitlerindi. Gelecek 28 yıl boyunca İskitler sabık düşmanları Kimmerlerle ittifak kurarak Med ülkesi de dâhil antik Yakın Doğu’nun çoğunu yakıp yıktılar. Sonra da Khşathrita’nın oğlu Med imparatoru II. Hvakhşathara ile (Yunanca Cyaxares, Akkadca II. Uaksatar) ve Babil kralı Nabopolassar ile ittifak kurup MÖ. 612’de Ninova’yı alarak Asur imparatorluğunu nihai olarak yıktılar. (Bu tarih aynı zamanda Kürt takviminin de başlangıcıdır.)
Asurlular İskitlere Aşkuza veya İşkuza diyordu. Aynen Gimmiri gibi bu kelime de Tevrat’ta geçiyor. Nuh’un oğlu Yafes, onun oğlu Gomer (Gimmiri yani Kimmer) ve onun üç oğlundan biri olan Aşkenaz, yani İskit. (Yahudiler günümüzde Doğu Avrupa’da yaşayan Yahudilere Aşkenaz derler [7]).
Ahamenilerce Saka veya Skudra olarak, Yunanlılarca Sktyak, Romalılarca da Skitiae olarak bilinen İskitler Tuna’nın güneyi ve batısından, Çin’deki Taklamakan çölünün doğu ve kuzey uçlarına kadar uzanan çok geniş bir alanda yaşıyorlardı. Günümüzde bu engin topraklar Orta Avrupa’yı, Balkanlar’ın doğu kısmını, Ukrayna’yı, Kuzey Kafkasları, Güney Rusya’yı ve Güney Sibirya’yı, Orta Asya’yı ve Batı Çin’i kapsıyor.
Fizyonomi
İskitler’in fiziksel görünümü hakkında epey malumatımız var; İskitler sarı saçlı, mavi gözlü uzun kafalı devlerdi. Bu bilgiler çeşitli klasik kaynaklar [8] ve pek çok arkeolojik kalıntıda bulunan iskelet parçaları diğer buluntular tarafından da doğrulanıyor [9]. Yakın zamanda Çin’in batısında mumyalanmış halde birçok İskit cesedi bulundu. Taklamakan Çölü’nün kuru ikliminde hiç bozulmamış bir halde bulunan bu cesetler şimdi Çin’de Doğu Uygur Bölgesi’nde bulunan Sincan’daki Khotan, Urumçi ve Turfan müzelerinde deri çizme ve pantolonları içinde, çoğunlukla oturur halde İskit giysileriyle -yani tam olarak Heredot’un tasvir ettiği biçimde- sergileniyor. Binlerce yılın sonucunda gerçekleştiği farz edilen fiziki küçülmeye rağmen Kuzey Avrupalı kökenlerinden gelen sıra dışı görünüşleri yani iki metreyi aşan boyları gerçekten şaşırtıcı.