13. yüzyıldan beri bilinen Çerkes adının kökeni hakkında değişik görüşler vardır. Bir görüşe göre ‘Çerkes’ antik çağda Yunanların bugünkü Novorossiysk (Tsemez) ve Gelencik arasında yaşayan yerel bir kabileye verdikleri ‘Kerket’ adından gelmektedir. Başka bir görüşe göre, Çerkes adını onlara Ortaçağ’da komşu Türk halkları vermiştir. Başka bir görüşe göre ise kökeni Farsçadır. Etimolojisi de bu görüşler kadar farklıdır (‘çeri (asker) kişi’, ‘çeri (asker) kesen’, ‘cer (yer) kazan’ vb.) [3] Kafkasya’ya yakın coğrafyadaki dillerde isim ‘Çerkes’ olarak yerleşmiştir. Bu dillerden alıntı yapan birçok Batı dilinde de aynı ya da benzerdir (Alm. Tscherkessen, İng. Circassian, Fra. Circassien). Çerkesler kendilerine Adığe adını verirler. Komşu halklardan Abazalar (Abhazlar) Çerkesleri Azıhua, Osetler de Kaşgon/Kasgon olarak adlandırır.
Rusçada önceleri Çerkes adı altında bütün Adığe grupları tanımlanırken, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında terminoloji değişime uğradı ve kurulan idari birimlere göre adlandırma yapıldı. Adıgey’de yaşayan Çerkesler ‘Adıgeyli’ (adıgeyetsı), Karaçay-Çerkes’tekiler ‘Çerkes’ (çerkesı), Kabardey-Balkar’dakiler ‘Kabardey’ (kabardintsı), Şapsığ Ulusal Bölgesi’ndekiler de ‘Şapsığ’ (şapsugi) adlarıyla Adığelerin alt etnik grupları ilan edildi. Rusçada bugün de kullanılmaya devam eden bu terminolojiye göre ‘Çerkes’ aslında etnik değil, sadece Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ndeki Çerkesleri belirten coğrafi bir tanımdır. Dolayısıyla Rusçada 1920’lerden önceki ve sonraki ‘Çerkes’ terimi farklı anlamlara gelmektedir. Son yıllarda buna karşı eleştiriler artmakta ve tarihi/etnik adlandırmaya dönme eğilimleri artmaktadır.
Türkiye’de ise farklı bir karışıklık söz konusudur. Çerkesler dışında Anadolu’da Kafkas göçmeni olarak Abaza, Oset, Çeçen, Karaçay, Dağıstanlı Avar-Lezgi halkları da yaşamaktadır. Yaklaşık 150 yıl önce Osmanlı topraklarına gelen Kuzey Kafkasyalı göçmenlerin büyük çoğunluğunun Çerkes olması; kıyafet, gelenek görenek, dans ve müzik vd. kültür öğelerinin benzerliği gibi nedenlerle diğer Kafkas halkları da bu coğrafyada Çerkes olarak adlandırılmıştır. Anadolu’nun bazı bölgelerinde bu dış algı zamanla içselleştirilmiş ve seçkinler tarafından da siyasi olarak formüle edilmiştir. 1990’larda başlayan bilgilenme ve yeniden kimliklenme sürecinde bu terminoloji de değişmeye ve yerli yerine oturmaya başlamıştır.
Coğrafya
Çerkes Tarihinin Kronolojisi
Yerleşim
[3] Çerkeslerin anavatanı Osmanlı kaynaklarında Çerkezistan, Batılı ve Rusça kaynaklarda ise Çerkesya olarak adlandırılan, Kuzey Kafkasya’nın batı ve orta bölgesidir. Çarlık Rusyası’nın 1800’lerin başından itibaren bölgeyi işgali ve kolonizasyonuyla birlikte Çerkesya’nın etnik haritası da değişmiştir. 1864’te savaşın bitmesi ve Çerkeslerin Osmanlı topraklarına sürgün edilmesiyle ülkenin büyük bölümünde Çerkes yerleşimlerinin varlığı sona ermiştir.Çerkesler bugün Kafkasya’da, 1920’lerde Sovyetler Birliği’yle birlikte kurulan ve tarihi Çerkesya’nın küçük bir bölümünü kaplayan üç idari birimde (Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetleri) yaşıyorlar. Ayrıca Krasnodar Krayı’nda (Lazarevsk ve Tuapse) ve Kuzey Osetya sınırları içindeki Mozdok’ta az sayıda Çerkes bulunuyor.
Türkiye’de 600 civarında Çerkes yerleşimi Trakya, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hariç bütün Anadolu’ya dağılmıştır. En yoğun Çerkes yerleşimi Sinop, Samsun, Çorum, Amasya, Tokat, Yozgat, Sivas, Kayseri, K.Maraş, Adana hattı ile orta batı Anadolu’da ve Marmara bölgesinde (Eskişehir, Bilecik, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Sakarya, Düzce) bulunmaktadır.
1863-65 yıllarında yoğun olarak yerleştirildikleri Balkanlar’ı 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında terk etmek zorunda kaldıkları için bugün Balkanlar’da Çerkes yerleşimi yoktur. Kosova’da kalan son Çerkes topluluğu da 1998 yılında Kafkasya’ya dönmüştür. Türkiye dışında, eski Osmanlı toprakları olan Suriye, Ürdün ve İsrail’de Çerkesler yaşamaktadır.
Nüfus
Rusya’da 1897 yılında yapılan ilk genel nüfus sayımından iki yıl önce "Rusya İmparatorluğu’nda Yaşayan Halkların Alfabetik Listesi" başlığıyla bir ön çalışma yapılmış. 1895 yılında Petersburg’ta yayınlanan bu listede Rusya halklarının değişik yayınlarda yer alan ve farklı yıllara ait nüfus bilgileri derlenerek dilleri, dini inançları ve yaşadıkları bölgeyle ilgili kısa bilgiler verilmiştir. Buna göre Çerkeslerin 1891 yılındaki nüfusu 161.950 kişidir. Günümüzde Rusya dışında Çerkes kabul edilen yakın halklar ise Rusya'da Çerkeslerden ayrı tutulmuştur (Nah-Dağıstan dillerini konuşanlar hariç): Ubıhlar 25.000 (1867), Abhazlar 60.000 (1886) {Abazinler yer almamış}, Balkarlar (Балкары) 3.000 (1875), Karaçaylar (Карачаевцы) 25.000 (1891), Osetler (Осетины) 164.490 (1886)[4]Dil
Rusya'da 1920 sonrasında üç lehçede (Doğu Çerkesçesinden Kabardey ile Batı Çerkesçesinden Çemguy ve Şapsığ) yazılan dört bölgesel edebiyat (Kabardey, Şerces, Adigey ve Şapsığ) doğmuştur. Bu dört edebiyattan ikisi, yani Kabardey ve Şerces bölgesel edebiyatları (bazı önemsiz kelimeler dışında) Kabardey edebî dilini benimsemiştir. Bu dört edebiyat 1945 yılına değin sürmüş, aynı yıl Şapsığların özerkliğine son verilmesi ile birlikte, Şapsığ edebiyatı ve yazılı yaşamı da son bulmuş, geriye sadece iki edebiyat dili (Kabardey ve Adigey) ve üç bölgesel edebiyat kalmıştır: Kabardey, Şerces (Çerkes) ve Adigey.[6] Adığe edebiyatının sözlü ürünleri Abhaz ve Abaza dili ürünlerinden daha süslü ve duygulu olan anlatımlarıyla farklılaşır.[7] Çerkes lehçeleri arasındaki farklılık («Dedikodu ve kötüleme için Ubıhça, sövmek/küfretmek için Şapsığca, istemek/dilenmek için Abzehçe, övmek/tatlı dil dökmek için Besleneyce») biçiminde ifade edilir.[8]
14 Mart 1853 tarihinde Abzehlerden Vımar/Wumar Bırsey (Бырсэй Умар, Бэрсей Умар, Rusça: ru:Умар Хапхалович Берсей 1807—1870) tarafından Tiflis'te ilk Adığe alfabesinin ve Adığece Sözlüğün (Адыгэбзэ псэлъалъэр) yayımlandığı günün anısına her yıl Çerkesler tarafından 14 Mart Çerkes Dili Günü ya da Adığe Dili Günü/ Adığece Günü olarak kutlanmaktadır.[6][9][10]
Eskiden Ubıhça konuşmuş olan Ubıhların da anadili haline haline gelen Çerkesçe, Çerkes Ermenileri ile Çerkes Rumları (Urımlar) tarafından konuşulduğu gibi[11][12], Karaçay, Balkar ve Abazalar (Abazin) arasında da konuşulabilmektedir.[6]
Sözlü edebiyatın başlıca türleri şarkılar ve türküler ile bilmece, atasözü, masal, öykü, tekerleme, vb'dir.[6] Anlatımlarda sık sık mecaza başvurulur.[6] Sözlü ürünler içinde en geniş yeri tutan ve birçok öğesi eski Grek destanlarını hatırlatan Nart destanları ya da Nartlar 1946-1968 yılları arasında derlenen ve biriktirilen 705 tekstin bir araya getirilmesiyle 1968-1971 yılları arasında Maykop'ta yayımlanmıştır. Destan yeni derlemelerle 8 cilde ulaşmıştır. Destan 31 bölüme ayrılmaktadır. Her bir bölüm ayrı bir Nart kahramanını yaşamına ayrılmaktadır.[6] Yaklaşık üç asırlık Koç'as destanı daha çok Batı Çerkeslerinde görülür.
Din
Mitoloji
Yahudilik
8. yüzyılda Bizans'tan kaçan yaklaşık 20 bin Yahudinin (джуртхэр Curtḫer) Kafkasya'ya yerleşmesi ve Türk kökenli Musevi Hazar Kağanlığı ile kurulan ilişkiler sonucu bazı Çerkes kabileleri geçmişte Museviliği seçmiştir.[13]Hristiyanlık
Kafkasya’da Kuzey Osetya’nın Mozdok rayonunda yaşayan 3 bin kişilik bir Hıristiyan Kabardey topluluk yaşamaktadır.[3] Günümüzde Kuzey Osetya'nın üç köyünde ve Stavropol Krayının bir köyünde Hıristiyan Çerkesler bulunmaktadır.[17]Müslümanlık
Günümüzde 3 bin kişilik bir Hıristiyan topluluk dışında Çerkeslerin tamamına yakını Sünni Hanefi Müslümandır (мыслимэн). Çerkesler 16-17. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Türkleri ve Kırım Tatarları aracılığıyla görece geç Müslüman olan bir toplumdur. Kırım Hanlığı’nın Çerkeslerle ilişkileri sonucu İslamiyet 16. yüzyılda Kabardey bölgesinden Hatujuka Adil Girey’in ve Molla İshak Abuk’un yardımları ile girmiştir. Osmanlı Türkleri ve Kırım Tatarları aracılığıyla yayılmaya başladığı anlaşılan Müslümanlık 17–19. yüzyıllarda güçlenmiştir. Ferah Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti tarafından Kafkasya bölgesine muhafız olarak gönderilmesinden sonra, İslamiyet’in yine Osmanlıdan gelen Çerkes asıllı hocalar vasıtası ile tanıtılmasına hız verilmiştir.[17]19. yüzyılda İslamiyet Kabardeyler dışında Çerkes kabileleri arasında pek yaygın olmadığı gibi, Çerkes toplumunda müslüman ulema sınıfı da henüz oluşmamıştı. Din adamları Çerkesler arasında sayı ve sosyal etki açısından önemli bir tabaka meydana getirmemişlerdi ve o dönemde Dağıstan ve Çeçenistan’da olduğu gibi toplumsal güce sahip değillerdi