Ubıhlar, Kuzey Kafkasya’nın batı ucunda yerleşik bir halktı. Soçi Procopius, De Bello Gotico’da (Gotik Savaşı) βροῦχοι (Brouçoi) olarak adlandırdığı halkın Ubıhların ataları olduğu sanılır. Ubıhlar
yarı göçebe olarak yaşıyorlardı. Sünni Müslüman olan Ubıhlar, bugünkü Soçi civarında Rus birliklerine yenilerek, 1864 yılında bütün bir nüfus olarak Osmanlıtopraklarına göç
etiler. Çoğunluğu Türkiye’de, Sakarya'nın Sapanca yöresine ve Balıkesir ilinin Manyas ilçesine yerleşti. Bu nüfusun önemli bölümü, aynı tarihlerde göçle gelenAdigelere karışmıştır.
İlk göç eden Ubıhların çocuklarından biri Abdülmecid'in eşi ve II.
Abdülhamid'in manevi annesi olan Rahime Piristû Valide Sultan'dır. Göç eden Ubıhların bir sonraki nesil
çocuklarından birisi de II. Abdülhamid'in eşlerinden Ayşe Dest-i Zer
Müşfika (Kayıhan) Kadın Efendi'dir.
Ubıhlar,
araştırmacılar tarafından Adige halkı ile Abhaz halkı arasında, ama
Abhazlara yakın bir halk olarak tanımlanırlar.
T.Tatlok, Ubıhların dil, gelenek, görenek bakımından Abhaz halkına
sıkıca bağlı olduğunu belirtir. Tarihsel kayıtlarda Ubıhlardan ilk söz
eden Evliya Çelebi'dir. Evliya Çelebi, Ubıhları bir Abaza
aşireti olarak tanımlar. Bugün Sochi olarak adlandırılan sahil bölgesi halkına "Soçeler" der; onların bitişik komşusu ve soydaşı olarak Ubıhlardan ve
memleketlerinden "Sadşe" diye söz eder. Evliya Çelebi'nin tanımladığı "Sadşe", Abhazca'daki Sadze"den başka bir şey değildir. "Sadze" ise, Ubıhların Abhazca'daki eski adıdır. Abhazlar
günümüzde Sadze ismini Ubıhlarla yan yana yaşamış Ciget Abhazları için kullanırlar.Ubıh'lar Asil ve Savaşcı bir Kavim olarak Çerkes Halkları arasında
saygın bir yere sahiptirler.
T.Tatlok
Ubıhların Karadenize dökülen Khosta ve Soçi nehirleri arasında
yaşadığını, doğu sınırlarından Ciget ve Ahçıpsı
Abhazları ile komşu olduklarını, ayrıca Gagra ile Soçi arasında
diğer Abhaz boyları ile de yakın ilişkileri olduğunu söyler. 19.
yüzyılda Ubıh halkının batısında Pşade nehrine kadar olan bölgede
Şapsığlar yaşamaktaydı. Evliya Çelebi, seyahatnamesinin 2.cildinde
“Abhazistan(Abazia) dan söz ederken, bugünkü Adler’in (o zaman Arıdlar)
kuzeyinde dağlar içinde Sadşe vilayeti vardır. Seydi
Ahmet Paşa’nın ülkesidir. Kuzey tarafından Çerkes’le alıp verdikleri
hesabıyla Çerkesce ve Abazacayı fasih bilirler. Yedi bin şeci
bahadırlar. Bunların şerrinden Çerkesler ve Abazalar çekinirler.
Arıd kavmi bunlara aman verdiklerinden Arıdlar iskelesine esir ve
balmumu getirerek ticaret ederler” diye bahseder.
Ubıhlar belki de denizcilikle uğraşan tek Kafkasyalı kavimdi. Tarihlerinin bir döneminde "Haçapa" adını verdikleri 30–40 m.lik
teknelerle Deniz ticareti ve korsanlık yaptıkları bilinmektedir.
Ubıhları,
coğrafi konumları 1830 yılına kadar işgalci Rus tehlikesinden uzak
tuttu. Bunda Osmanlı ile Rusya arasındaki
statükonun da önemi büyüktü. Ancak Osmanlıların Ruslarla imzalamak
zorunda kaldıkları Edirne Antlaşması bu statükoyu bozdu. 1829 yılında
yapılan antlaşma Osmanlı Devleti için oldukça ağır şartlar
içeriyordu. Bu ağır şartlardan biri de Karadeniz kıyılarındaki
haklarının büyük bir kısmını Ruslara devretmeleriydi.
Edirne Antlaşması’yla elde ettikleri avantajları değerlendirmeyi amaçlayan Ruslar nihai hedefleri olan Sohum – Anapa kara
bağlantısını gerçekleştirmek için hemen harekete geçtiler. Bu
doğrultuda elbetteki ilk hedef Abhazya idi. Paskevif tarafından
oluşturulan plan çerçevesinde General Gasse, 1830 yılında, 2000
kişilik piyade ve süvari ile Redut-kale’den hareketle Sohum ve Gagra’ya çıkartma yaptı. Hemen ardından Gagra’da güçlü
bir askeri tahkimat oluşturdular.
Ubıhlar ve Cigetler, üzerlerine bir çığ gibi düşen Rus tehlikesine karşı Adigelerle birleşerek yoğun bir direniş başlattılar.
Nitekim şiddetli bir saldırı ile Gagra’daki
Rus tahkimatını bozanlar da Ubıhlardır. Kafkas Çerkez boylarının en
savaşçı kavmi hiç şüphesiz Ubıh'lardı. Adige-Ubıh-Abhaz dayanışmasının
tek cephesi elbetteki Gagra değildi. Yine 1830 yılında General
Emmanuel tarafından kurulan Georgievskoe, Alfonskoe ve Alekseevskoe
tahkimatlarına karşı da birlikte savaştılar.
1830
yılından 1836 yılına kadar Rus ordusu Karadeniz kıyısında herhangi bir
harekatta bulunmadı. Ancak sürekli olarak
tahkimatlarını güçlendirdi. 1837 yılında Çar I.Nikola’nın
Kafkasya’yı ziyareti sonrasında bu ülkenin tümden ele geçirilmesi
konusunda ciddi atılımlara giriştiler. Bu amaçla Ubıh topraklarında
Golovinskoe, Navaginskoe, Suyateidukh gibi yeni tahkimatlar
oluşturdular. Durumun ciddiyeti Ubıh liderlerinin gözünden kaçmamıştı.
Şiddetle direnişe geçtiler. Bu kararlı savunma Rusların bir süre
için bile olsa geri adım atmalarına neden oldu.
19.
yüzyıldaki Ubıh askeri örgütlenmesi konusunda General N.Dubrovin şöyle
yazıyor: ”Ubıhlar savaş boyunca liderlerine tam
bağımlılık gösterirler. Lider insiyatif kullanmakta ve düşüncelerini
yanındakilere açıp açmamakta tamamen özgürdür. Sefer halinde yalnızca
ihtiyarlar ve çocuklar görev almazlar. Her savaşçı kendi
silah ve erzağını yanında bulundurur. 800-3000 kişilik bir birlik
oluşturulunca lider toplantı yerine gidip erzak kontrolü yapar.
Denetlemeler sonucunda birlik ileri ve geri olmak üzere iki gruba
ayrılır. Aynı köylerden cepheye gelenler 10-100 gruplar oluşturur.
Bu grupların kendi aralarında seçtikleri birer liderleri vardır. Bu
liderler asıl liderden aldıkları direktifler doğrultusunda
gruplarını yönetirler. Ubıh ordusu iki saf halinde harekete
geçer.Özellikle hava kararınca savaşırlar ve gün ağarınca bitirirler.
”Yine Aytek Kundukh, Ubıhlar’daki askeri örgütlenme için şunları
yazar : “ O zamanki koşullara göre askeri örgütlenme biçimiyle diğer
Dağlı halklardan ayrılan ve ilginç bir yetkinlik gösteren Çerkeslerin
küçük kabilelerinden biri olan Ubıhları burada
vurgulamamak büyük bir haksızlık olur. Böyle bir askeri örgüt diğer
Dağlı halklarda, hatta salt Çerkes kabilelerinin tümünde olsaydı,
Rusya’yla savaşımın sonucu da büyük bir olasılıkla bu denli
korkunç olamazdı. Şamil’in sayıca çok sınırlı kuvvetleri arasında
askeri düzeni ve disiplini kurmak için ne denli güçlükler çektiği
herkesçe bilinmektedir. Bu bakımdan Ubıhlar bütün Dağlıların
genel niteliğinden sayılan direnişleriyle değil, askeri düzenleri ve
disiplinleriyle de her türlü övgüye layıktırlar. Genellikle akınlardaki
cesaretleriyle sıyrılan Ubıhlar, Çerkesler arasında
olağanüstü çaba ve direnişleriyle tanınmışlardır. Hatta Ubıhların
“ukaru” denilen ev yıkıcı özel bir askeri sınıfları da vardı. Savaşa
gidişte ve savaşta güçlü bir disiplin egemendi. Oysa doğal
zamanlarda Ubıhlar hiçbir hakarete dayanamaz ve hemen hançerle
karşılık verirlerdi. Yüzer ve onar kişilik gruplara ayrılan seferi
kuvvetlerin başlarında birer komutan bulunurdu. Aşçı,oduncu ve
başkomutanla bağlantı kurmak için posta ve bağlantı erleri
görevlendirilirdi. Gençler büyüklerin emrinde ve hizmetindeydi.
Yiyecekler hesaplı ve kanılı harcanırdı. Sefer sırasında ikişer saflar
halinde ve birbirlerine yakın olarak yürürlerdi. Yer değiştirmek
yasaktı. Tehlikesiz yerlerde öncüler ve artçılar mensup oldukları
kıtayla yürür, fakat tehlikeli yerlerde bunlar yarım km. ya da
daha uzun bir mesafeyle ayrılırlardı. Öncüler kendi aralarında
birkaç kişiyi keşif için daha da ileri yollardı. Bunlar gördüklerini
gerideki öncülere, öncülerde komutanlığa bildirirlerdi. Karlı
zamanlarda 5-6 kişilik bir grup her zaman olduğu gibi kayaklarla
karı toplar ve orduya yol açarlardı. Geceleri konaklanacak noktalar
sefere çıkılmadan önce özellikle kamufleye uygun yerlerden
seçilirdi. Dört köşeli çadırlar kurulur ve tehlike durumunda hemen
silaha sarılabilmek için çadırın bir yanı açık bırakılırdı. Konaklama
yeri tehlikesiz yerdeyse ateşler yakılırdı. Ubıhlar askeri
operasyona yorgun girmezlerdi.Asıl hedefe yetişmeden, son konakta
bir gece, ya da 24 saat dinlenirlerdi. Ubıhlar yalnız geceleri sabaha
yarım saat kaldığı zaman baskın yaparlardı. Devinimden önce
bütün kuvvet üç kısma ayrılırdı. İlk iki grup öncü,artçı ve asıl
kuvvetlerden oluşurdu. Ubıhlar her zaman bir topluluk halinde
bulunurlardı, oysa diğer Dağlılar bu yöntemden yoksun idiler ve
özellikle açık sahralarda daha iyi çarpışırlardı. Onlar önlerinde
öncü, arkalarında artçılar olduğu halde, hemen her zaman iki sıra
halinde taarruza geçerlerdi. Ubıhların tutsaklara karşı
davranışları çok insalcıldı. Kılık ve ayakkabılarını onlara verir,
konaklarda kadınları erkeklerden ayırırlardı; kadınların koruyuculuğunu
emirlerinde muhafızlar bulunan merhametli ihtiyarlara
verirlerdi.Tabip yaralıları ve tutsakları muayene eder, gereksinmesi
olanlara ilaç verirdi.”
Ruslarla
savaştıkları dönemlerde Ubıh halkının liderliğini Berzeg ailesi
üstlenmişti. Ünlü Hacı Grandük Berzeg de bu
ailedendir. Hacı G. Berzeg'in otoritesi yalnız Ubıhlar arasında
değil tüm Kafkasya’da tanınmış ve hatta Ruslar onun başını getirene ödül
koymuşlardı. Kafkas savaşları boyunca Hacı G. Berzeg
yalnız Ubıh topraklarını savunmakla kalmamış, bütün Kafkasya’nın
Ruslara karşı birleşik bir savunma sistemi kurmalarını da savunmuş ve bu
yolda çalışmalar yapmıştır.[1]
Ubıhlar 1837 yılında Şapsığlarla birlikte Vulan nehri üzerindeki Mihailovskoe
tahkimatlarına saldırdılar. Sonra Abhazların Ahçıpsı
kabilesiyle birlikte Ruslara karşı direnmeyen Cigetleri tehdit ettiler.
Çar ordularının saldırılarına karşı birleşme
zorunluluğunu hisseden Batı Kafkasya halklarının kalplerinde bu
hareket önemli sempati topladı. Bu özgürlük savaşı 1840 yılının yazında
çok kötü bir ürün almanın ve uzun ve sert bir kış yaşamanın
sonucunda hayvanların açlıktan ölmeleri ile darbe yedi. Daha kötüsü
ise kıyılardaki Rus tahkimatları yüzünden Osmanlılarla olan ticari
ilişkileri tamamen kesilmişti. Tüm bunlara karşın 1840
yılında altı hafta süren bir mücadele sonucunda dört Rus tahkimatını
ele geçirdiler. Bunlar; Lazarevskoe, Golovinskoe, Velyaminskoe ve
Mihailovskoe’dir.
Ubıhlar
Truvalıların tahta ata hilesine benzer bir taktikle Lazarovskoe
kalesini şöyle ele geçirmişlerdi: Şogen Musa’yı
harekattan üç ay önce Ubıh mezaliminden kaçıyormuş gibi gösterip
kaleye soktular. O da üç ay içinde kale ile ilgili oldukça önemli
bilgiler edinip harekat gecesi kale kapılarını açmıştı. Dışarıda
bekleyen 1200 kadar Ubıh, Şapsığ ve Natukhay için sonrası oldukça
kolaydı. Harekat üç saat gibi kısa bir sürede bitirildiği gibi 184 Rus
subayı da esirler arasındaydı.
Ubıhların bu başarıları ne yazık ki uzun sürmedi. Çünkü bundan sonraki savaşlarında Abhazlar da dahil olmak üzere diğer
Kafkasya halklarından destek görmediler. Yalnızca Şapsığ ve Natuhaylarla birlikte savaştılar.
Ruslar
geçen zamana içinde Ubıhları daha fazla önemsemeleri gerektiğini
anlayıp bazı ilave tedbirler aldılar. General
Raievsky’e verilen kesin talimatta Ubıhlara ait bütün mahsül ve
ihtiyatların imhası emrolunmuştur. General Raievsky ise savunma bakanı
Cheryshev’e verdiği raporda şöyle diyor: “Ubıhlara karşı
daha azimli hareket Ubıhlar Cigetlerle birlikte olduğu sürece Abhazya’yı elde tutmamız oldukça zor. Bu nedenle önce diğer kabileleri tam denetim altına almalıyız. Sonra da Cigetlerle Abhaz
kuvvetlerini birleştirerek kendi kuvvetlerimizin desteği ile Ubıhlara karşı harekata geçmeliyiz.”
Saldırgan
Ruslara karşı girişilen savunma diğer Kafkas halklarının yeterli
desteğini alamadığı için çabuk eridi. Bu arada
Ubıhlarla daha önceleri işbirliği yapan Şapsığlarla Natukhaylar da
pasif kaldılar. Birleşik kuvvetlerin yokluğu ve harekatın duraklaması
Çar kuvvetlerinin 1840 Şubat ve Mart aylarında yeniden
harekata geçmelerine neden olmuş ve Velyaminskoe ve Lazarevskoe
kalelerinin harabeleri Mayıs ayında tekrar Rusların eline geçmiştir.
Sözünü ettiğimiz bölgelerde intikam seferine çıkan Ruslar
Psejvape nehri boyunca ilerleyerek 13 Şapsığ dağ köyünü yakıp
yıkmış, ayrıca da ekili toprakları ve bağları yok etmişlerdir.
Ruslar
yeni saldırılarında Ubıhları yalnız buldular. Artık cephede Şapsığlar
yoktu. Başlarında Hacı Berzeg olduğu halde Abhaz
kabilelerinin (Ciget, Ahçıpsı, Aibga vb.) yardımını sağlamaya
çalıştılar.Bu çalışmaları Ubıhları Mızımta nehri yönünden vurmak isteyen
Çar kuvvetlerinin Cigetlere baskısı ile daha çok önem
kazandı. Hacı Berzeg toparlayabildiği 2500 kadar Ubıh ve Ahçıpsı’dan
oluşan ordusuyla Bzıp Nehri kıyılarında
belirerek Dallar üzerine yürüdü. Fakat
Ruslar ile iyi geçinmeyi prensip edinmiş olan Soçi civarındaki
Avubla Ahmet’in liderliğindeki Ubıh kabileleri tarafından bu harekat
önlendi.
Rus ordusu 1840 yılı Aralık ayı sonlarında Abhazların Dal kabilesine bir intikam seferi düzenledi. Bu sefer şiddetli direnişe
karşın 1841 Ocak ayında başarıyla sonuçlandı. Dal halkı sürgün edildiği gibi köyleri ve evleri tamamen yakıldı.
9
Mayıs 1841 tarihinde önemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantının amacı
her iki taraf içinde tatminkar olabilecek bir
uzlaşmaya varmaktı. Toplantıya Hacı Berzeg’e bağlı Ubıh delegeleri,
Ubıhları yatıştırmakla görevli General Anrep, Avubla Ahmet ve onun Abhaz
yandaşlarıyla Prens Mihail Şervaşidze (Çaçba) katıldı.
Avubla Ahmet’in Rus tarafında yer almasıyla fikir ayrılıkları
gündeme geldi. Bunun üzerine Vardan ve Şaki bölgesi halkı Ruslara
direnen Ubıhları desteklediler. Avubla Ahmet’in Rus yönetimine
bağlılık yemini etmesi üzerine Ubıh delegeleri toplantıyı protesto
mahiyetinde terk ettiler. Böylece toplantı bir sonuca ulaşmadan bitmiş
oldu (12 Mayıs 1841). 1841 yılının Haziran ayı başlarında
Mihail Şervaşidze komutasındaki bir Rus birliği ile Hacı Berzeg
kuvvetleri Mızımta nehri ağzındaki Svyatodukh kalesi yakınlarında
karşılaştılar. Rus kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun
üzerine zaman kazanmak amacıyla 4 Haziran 1841 tarihinde Ruslar’la
bir antlaşma yapıldı. Bu bir tür saldırmazlık antlaşmasıydı. Ancak kısa
zamanda işlevini yitirdi. Ubıhklar Şapsığ, Abzeh ve
Natukhaylarla Pşeha köyünde bir toplantı düzenlediler. Toplantıda,
kafirlerle ilişki kurmamak, onlarla asla anlaşmamak, düşmandan gelecek
her türlü teklife hiç düşünmeden hayır demek ve Rus
kuvvetleri ülkeye girer girmez topyekun karşı koymak gibi kararlar
alındı. Ancak bu girişim, somut şartların olmaması nedeniyle başarısız
kaldı. Ubıhlar, ellerinde toplar da bulunmasına karşın
Navaginskoe’ye giriştikleri ablukada başarılı olamadılar. Ruslar
karşı bir harekatla Ubıhlar için oldukça önemli olan bazı toprakları ele
geçirdiler. Bu olay Hacı Berzeg’in Ubıh liderliğinden
ayrılmasına yol açtı. Lider değişikliği Ubıhların direnişine sekte
vurmamış 1841-1846 yılları arasında tam 88 savaş yapılmıştır.
Aynı tarihlerde İmam Şamil komutasındaki Doğu Kafkas halkları Ruslara karşı önemli başarılar kazandılar. Hatta 1843
yılında Çeçenistan ve Dağıstan’da
bir tek Rus askeri bırakılmamıştı. 1845 yılında Dargo’da Dağlıların
Ruslara karşı kazandıkları muhteşem zafer
Rusların moralini bozduğu gibi karşı tarafa da yoğun silah ve
teçhizat kazandırdı. Çeçenistan ve Dağıstan’ın bağımsızlığını kazanan
Şeyh Şamil batıya Kabardey bölgesine yürüdü. Bu başarılar
Ubıhların da direnme azmini arttırdı.
1844
yaz aylarında Ubıhlar Şapsığlarla birleşerek yeniden harekete geçtiler.
1846 yılında Abhazya yönünde ilerleyerek Abhazları
Ruslara karşı kışkırtmak istediler. 15 Ocak’ta Abhazlar Pitsunda
kalesine saldırdılar. 4 Şubat’ta ise Sohum yakınlarından gelen Rus
kuvvetleri ile Abhazlar arasında yeni bir çatışma çıktı. 1846
yılının Temmuz ayında bu kez Ubıh ve Şapsığlar 4000 kişilik bir
kuvvetle Golovinskoe’yi 12 gün süreyle kuşattılar.
1845
yılında Şamil’in bir temsilcisi olan Süleyman Bey, Natukhay ve
Abzehleri ziyaret ederek Adigeler arasında bir kuvvet
teşkilini istediyse de bu gerçekleşemedi. Ancak çağrı Adigeler
arasında etkili olmuş, kendi bölgelerinde daha aktif davranmalarını
sağlamıştır. Şamil’in birleştirici çalışmaları bununla da
kalmadı. 1848 yılında bu kez Muhammed Emin’i Adigeler arasına delege
olarak gönderdi. Ruslar üç yıl kadar Adige ve Ubıhları rahat
bıraktılar. Her hangi bir askeri harekatta bulunmadılar. Ancak
Kırım Savaşı sona erer ermez Çar orduları tekrar Kafkasya’ya
yöneldi. Abhazya ve çevresi ablukaya alındı. Gagra’nın zaptı için çetin
savaşlar verildi. Bu cephede Ubıhlar Sadzlara birlikte omuz
omuza savaşıyorlardı. Bu olayla ilgili olarak General Flipson 1859
Mayıs’ında şöyle demiştir: “Abhazya’daki durumda iyiye giden bir şey
yok. Askerlerimiz kalelerinden, esir alınmak veya
öldürülmek tehlikesiyle karşılaşmadan bir adım dahi atamıyorlar.
Kısacası biz Abhazya’yı işgal ediyoruz ama idare edemiyoruz…”
Gunip
Rusların eline geçip Dağıstan ve Çeçenistan’daki direniş bitince gözler
Kuzey-Batı Kafkasya direnişine çevrildi. Bu
önemli darbe vatanlarını korumaya kararlı olan Ubıh, Şapsığ ve
Abzehleri birleştirdi. Haziran 1861’de Soçi vadisinde ünlü Çerkes
liderlerinin katıldığı bir kongrede önemli kararlar alındı. Kutais
askeri valisi Prens Gagarin bu toplantıyı şöyle anlatır:
“Düşmanlarımı takdir etmeliyim. Çerkesler ne akıllarını, ne de
kalelerini kaybetmediler. Aksine varlıklarını koruma amacıyla
yabacılardan
yardım almaya da karar verdiler. Esas rolü üstlenen Abzeh ve Ubıhlar
kendi istekleri ile harekete geçtiler. Önce içişlerini düzenleyip
merkezi otorite oluşturmaya yöneldiler. Bu amaçla bir meclis
(Parlamento) kurdular. Olayın önemini belirtmek için Sohum’dan
İngiltere konsolosuna gönderdikleri mektup şöyle diyor: “13 Haziran 1861
günü bütün Çerkesler Arakhian kanununu yeniden kurmak ve
bağımsızlıklarını ilan etmek için bir konsül kurmaya davet
olundular. Olağanüstü bir birlik kurmaya, bu birlikten ayrılmamaya,
ayrılanların şiddetle cezalandırılmasına oy
birliği ile karar verdiler. Meclise Büyük ve Bağımsız
Meclis adı verilmiştir. Meclisin kararına göre ülkemiz 12 bölgeye
ayrılıyor ve her bölgeye bir müftü, bir kadı, bir muhtar ve
bir de zaptiye tayin olunuyordu. Bu kişiler büyük meclisin adına
meclisin kararlarını uygulayacaklardır. Çerkesya’da 100 hane için beş
atlı, mahkemenin uygun göreceği vergileri vs. toplamak üzere
tahsis edildi. Toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Çerkes
hürriyetinin temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından memleketin
yönetiminde en iyi, doğru ve yararlı şekilde kullanılacaktır.” Bu
mektup cidden büyük bir tarihi değer taşımaktadır.
Kısa
bir süre sonra Abzeh topraklarının her karışında kanlı çarpışmalar
oldu. Ubıhların kahramanlıkları Çar’ın generallerini
bile hayran bıraktı. Ubıhların en ünlü 60 ailesi bu savaşta tamamen
yok oldu. Rusların büyük gücüne karşı 2000 kadar Ciget direndi.
1863
yılı sonunda Ruslar Abzehler’i teslime zorladılar. Şapsığ toprakları
zaptolundu. 1864 yılı Şubat’ında ise Ubıhlar çember
içine alındı. 6 Mart 1864 yılında Ubıh direnişi sona erdi. Çar
II.Aleksandr’ın talimatı gereği Ubıhlar’a iki alternatif sunuldu: Ya
Osmanlı topraklarına göçecekler ya da Kuban’da Ruslar’ın tespit
ettiği bir yere sürüleceklerdi. Ubıhlar Osmanlı topraklarına sürgünü
seçtiler. 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya valisi Grandük Mişel,
St.Petersburg’daki Çar’a Kafkas savaşlarının bitişini
duyurdu.
Günümüzde
eski Ubıh yurdunda hiç Ubıh yaşamamaktadır. 19.yüzyılın efsane halkı
Ubıhlar’ın torunları günümüzde Türkiye’de ve
bazı Önasya ülkelerinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Ubıhça
yaşayan dil olma özelliğini yitirmiştir. Ubıhça’yı bilen tek kişi kabul
edilen Tevfik Esenç’in ölümünden sonra bu dil tarihin
karanlıklarına gömülmüştür. Ancak O henüz ölmeden önce Fransız dil
bilimci Georges Dumesil, Ubıhça’yı kayda almış, Fransa’daki
akademisinden yılda 6 kadar öğrenciyi Ubıh Dili konusunda eğitim
almış olarak mezun etmenin hazzını yaşamıştır.Kuşçubaşı Eşref ve Şhapli Kamil Efendi gibi vatana emeği geçmiş pek
çok kahramanı bulunmaktadır.
ABDZAX
Abzehler ya da Abzahlar , Çerkeslerin diasporadaki en büyük nüfusa sahip olan
boyudur. Türkiye Çerkeslerinin çoğunluğunu oluştururlar ve
ayrıca Suriye ile Ürdün'de de yaşarlar. İsrail Çerkesleri içinde Şapsığlardan sonra ikinci ve son sırada olup Rehaniye kasabasında yaşarlar. Kafkasya’da
ise Abzeh ağzı konuşan tek köy Adigey Cumhuriyeti’nde bulunan Hakurine
Hable/Хьэкурынэхьабл (Şovgenovski)’dir. 1999 yılında Kosova'dan getirilen Abzeh boyundan Çerkesler için Adigey
Cumhuriyetinde Mefehable adlı köy kurulmuş ve bununla birlikte Adigey'deki Abzeh köyü ikiye çıkmıştır. Osmanlı sadrazamı Salih Hulusi Kezrak Abzeh kökenlidir. Batı
Çerkeslerinin Bjeduğ, Temirgoy gibi boylarında bey (pşı) ve soylu sınıfı varken, Şapsığ, Hakuç ve Abzehlerde bu sınıflar görülmez. Kabardeylerdan sonra en kalabalık Çerkes boyudur. Rus-Kafkas Savaşında Natuhaylar ve Ubıhlarla birlikte en ön saflarda yer almıştır. Diğer Çerkes boylarına göre asillerin nüfuzu daha az ve sınıf farklılıkları
daha az belirgindir.
Kafkas sıradağlarının kuzey eğiminde Pşış, Pşeha, Laba ve Psekups ırmaklarının vadilerinde yaşayan Abzehlerin bölgesi, Şapsığ
ve Ubıhlarla sınırı oluşturan sıradağlar boyunca Abazaların (Abazinlerin) topraklarına kadar
uzanıyordu. Abzeh adı Abaza adına -h(«aşağı(da)») lokativ eki
getirilerek oluşturulmuştur. Dağlarda yaşayan Abazalara göre daha
aşağıda olmaları nedeniyle diğer Çerkes toplulukları
tarafından bu şekilde adlandırıldıkları bütün araştırmacılar
tarafından kabul ediliyor.