Kuzey Kafkasya'da Adige Özerk Cumhuriyeti başkenti olan Maykop kazılarında gün ışığına çıkarılan buluntularda, o döneme ait tunçtan ve diğer bazı madenlerden araçlar açığa çıkarılmıştır. Bu bölgede demirin eritildiği ocaklara ve yaygın olarak demirden yapılmış araç gereçlere rastlanmıştır.
Mitolojiye göre; ateşi devlerden çalan Promethe Kuzey Kafkasya'da zincirlere vurulmuştur. Neden zincirlere bağlanmak için Yunanistan’ın Olympos dağları debilde Kuzey Kafkasya seçilmiştir? Mitolojideki bu durum çok ilginçtir. Ateşin devlerden çalınmasını Grekler üstlenirler. Ayni mitolojik öğeler Kuzey Kafkasya Çerkes Nart Destanlarında da yer almaktadır.
Çerkesler'in mitolojik kahramanları Nartlarla ilgili ilgili tüm destanlarda bu kültürü görmek olasıdır. Kuzey Kafkasyalı Çerkeşlerin binlerce yıllık geçmişlerinden kaynaklanan Naat Destanları, öyküleri, efsaneleri henüz yazının bulunmadığı söylemsel ifadelerle baslar. Müthiş zenginliklere sahip mitolojisi, kültürel boyutluluğuyla günümüze ulaşır. Kuzey Kafkas halk destanlarında, Çerkes halkının yasadıkları kesitleri, ilkel toplum ve sonraki süreçlerin izlerini çok rahatlıkla görebiliriz.
Antik Çerkes kültürü içerisinde yaygın olarak kullanılan bir çok araç, kazılar sonucu açığa çıkarılıp Maykop ve Kuban uygarlığına ait olduğu ispatlanmıştır. Ve bu araçlar bugünkü Leningrad müzesinde yer almıştır.
Antik kültür olarak Kuzey Kafkasya'da hakim olan ilk cağ Kuban kültürü, nasıl ki Kolkhide kültürünü etkisi altına almışsa, yine coğrafi olarak Kuzey Kafkasya'da kendini Bozkır kültürü biçiminde ifade eden İskit kültürü de Kolkhide kültürünün etkisi altında kalmıştır. Kolkhide ve İskit kültürü ile iç içe geçmiş olan bu antik kültürde yaygın olarak kullanılan ürünler arasında en çok görülen araçlar; at koşumları, takılar ve süs eşyalarıdır. İskitler hakim olarak göçebe ve savaşan kabilelerden meydana gelmişlerdir. M.Ö.7.yy. da yasayan bu kabile topluluklarının oluşturdukları kültürel şekillenmelerdir.
İlk Çağ Çerkes Kültür Şekillenmeleri
Kuzey Kafkasya sınırları içerisinde Karadeniz kıyılarında ve iç kısımlarında yer alan Adiğe'nin Maykop ve Kuban yerleşim birimlerinde Paleololitik yerleşim alanları açığa çıkarılmıştır. Bu alanlardaki kabile topluluklarının avcılık ve toplayıcılık yaparak yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir. İnsanlık hayvancılık ve tarıma , yani bu ilk is bölümüne ulaşıncaya kadar binlerce yıllık bir zaman geçirmiştir.
Bu dönemlere ait üretim araçları kemikten ve tastan yontulmuştur. Toplumsal yapıya anaerkil düzen egemendir. Anaerkil toplumsal düzen sürecinin başlangıcında metal henüz insanoğlu tarafından bilinmemekte ve kullanılmamaktadır. Bu dönemde yaygın üretim araçları kemik ve tastan yontulan ve uçlarına sopa bağlanmış gibi araçlardan oluşmuştur.
Süreç ilerledikçe, insan yüzlerce yılın sonunda ilk defa madenden yapılmış bir takim metal araçlarla tanışır. Bakiri isler, üretim araçlarını bakir ve tunçtan oluşturur. Ayni süreç ve cağ içerisinde, ya da Bakir ve Tunç cağı bitiminde insanlar altın madeninize kullanmayı başarmışlardır. Altın yapısı gereği yumuşak bir maden olduğundan daha çok süs ve takı malzemesi olarak kullanılmış ve bu biçimiyle de günümüze ulaştırılmıştır.
Kuzey Kafkasya'da yasayan yerleşik il Çerkes bölerinin ataları olan Sind, Meot, Zikh, Kerket ve Pres gibi diğer tüm boylar ilk metal cağına M.Ö.3000'lerde girmişlerdir. Yani günümüzden 5000 yıl önce bu cağa ulaşmışlardır.
Geleneksel Çerkes İlişkileri İçerisinde Kültürel Şekillenmeler
"Çerkes kültürü köylü bir içerik taşır. Köy ilişkileri içerisinde oluşmuştur. Ekonomik bazıda üretimdir. Kentsel üretim ilişkileri, ulusal materyallerin değişimi, alış-veriş, Çerkes kültürünün özelliğinden değildir.
Çerkes kültürü içerisinde kişi her türlü ihtiyaçlarını kendisi üretmek durumundadır. Ustadır, evini kendisi yapar, Çiftidir; toprağı eker, çapalar, hasadını yapar, tarlasını çitlerle çevirir. Çobandır; hayvanini besler. Şarki söyler, dans eder, ava gider, at biner, hatta gerektiğinde savaşçıdır. "( Çerkes tarihi. Hayri Ersoy, Aysun Kamacı)
Genel Çerkes Kültürü içerisinde Çerkes insanin kazancını değerlendirip, malini, karini büyütmek gibi bir tasası olmamıştır. Başlangıçta bütün amacı kendi ihtiyaçlarını karşılamaktır. Maddi değer yargıları ve üretim fazlalığı başlangıçta çok önemli olmamıştır. Çerkes insani için halk topluluğu içerisindeki ortaklasa bakış çok daha önemlidir. Giderek üretim fazlalığı doğunca Çerkes kültürü içerisinde de serveti elinde tutanlara, sahip olmayanlar arasında kültürel farklılaşmalar oluşmaya oluşmaya başlar. Çerkes sosyal yapısında değişiklikler gösterir. Çerkeslerde sosyal yapı Pşi (prens), work (soylu), fekol( köylü), pşitli (köle) yada köle düzeyinde topraksız köylülerinden oluşur. Feodal dönemde Pşi ve Worklarla, Fekol ve Pşitli tabakaları arasında kültürel farklılaşmalarda baslar.
Çerkes Kıyafetlerindeki Kültürel Damga
Eski Çerkes insanında, giyim-kuşam pantolon, deri çizme, gümüş islemeli kemer, fişeklik ve kama, kalpak ve yamçıdan oluşmaktadır. Günümüz Çerkes insani özellikle yaslıları hala bir düğün ve toplantı olduğunda eski giyim tarzlarına uygun geleneksel kıyafetlerini giyerler. Delikanlılara ise toplantı ve benzeri törelerde eski Çerkes giysilerini kullanırlar.
Çerkes kadınları içinde giyim aynidir. Çerkes "genç kızlarının ve kadınlarının baslarındaki sırmalı taç ve kurakları"(Konduk Yeni Kafkasya Gazetesi 26 şayi) düğün ve törenlerdeki Çerkes Gelenek Kıyafetleriyle kültürel bir bütünlük taşır. Gerek erkekler de gerek kadınlarda farklı durumlar dışında günlük giyişiler kullanılmaktadır. Ancak köy ve kırda kadın giyimi değişiklik gösterir. Eski Çerkes giyimleri bu gün için farklılıklar göstermede asil özel varlığını korumaktadır.
"Çerkeslerin giysileri tek tipti. Fakir ve zengini birbirinden ayırt edilemez. Kardeşlik iddasında bulundukları için, birisine ne gerekirse rahatlıkla ötekinden ister. "(Çerkes Sürgünü N.Berzeg) Bu durum Çerkes Kültürü içerisinde yetişmiş insanin eşitlikçi düşünce biçiminin yansımasındadır.
1666' li yıllarda Kuzey Kafkasya’yı gezen Evliya Çelebi "Çerkeslerin giyimleri, siyah kalpak, siyah aba giyerler. Bellerine kemer bağlarlar, ayakkabı üstleri dikişli, altları bütündür. Başka Ülkelerde bulunmaz" biçiminde bir açıklama yapar. (Evliya Çelebinin ve Haşim efendinin Çerkezistan Notları. m.Günes, Y.Bag)
Çerkeslerde Kaşen (Kashen) Tutma
Gençlerimiz birbirlerini tanımasında "Kaşen (kashen) tutma denilen kurum, temiz ve güzel bir işlevi sağlar. Genc kiz veya erkekler saygi, hürmet, nezaket, kurallari içerisinde güzel bir arkadaslik yaparlar. Ayrıca birçok arkadaşlıkları da olabilir. Bu arkadaşlıkları süresi içerisinde birbirlerini evlerinde ziyaret edebilirler. Bu duruma anne ve babalarda izin verirler.
Evine getirdiği Kaşen'i olacak kişiyi ve diğer arkadaşlarını anne baba odada yalnız bırakır. Böyle olunca gençler birbirlerini tanır ve daha iyi sohbet ederler. Davranış ve kültürlerini, esperi ve yeteneklerini, bu sohbetlerde rahatlıkla sergilerler. Birbirleri hakkında daha kapsamlı fikirleri olur. Kasen olurlar.
Birbirlerini sevip beğenirlerse erkek kıza evlilik isteğini, arzusunu söyler. Bu asamaya gelinceye kadar birçok inceliklere dikkat edilir. Süreç doğal bir seyir izler. Aralarındaki arkadaslik olgunlaşır ve kiz evlenmeyi kabul ederse parmağındaki yüzüğü çıkarıp erkeğe verir. Delikanlı; kıza yüzük vermez. Kabul etme onurunu kıza bırakır. Erkek kıza hemen yüzük verirse bu Çerkes kızına saygısızlık ve hürmetsizlik sayılır.
Çerkes kızları evlenirken düğünde gelinlik giymezler. Gelin, düğüne günlük elbise ile gelir. Ancak basına "kurak" denilen sırmalı bir taç takar. Evlilik yapıldıktan sonra yani resmi nikâh olduktan sonra, gelin ve damadın yalınlarının katıldığı coşkulu bir düğün yapılır. Düğünler çok canlı olur. Çeşitli oyundanlar oynanır, danslar yapılır. Geleneksel Çerkes düğünlerinde düğünü idare eden ve sırası gelenleri oyuna kaldıran bir kiz, bir erkek vardır. Bu insanlara Hatiyako denir.
Çerkeslerde Kaç-Göç
Her toplumda olduğu gibi Çerkes toplumunda da gelenek ve Göreneklerin değişmesini ekonomik gelişim belirler. Çerkes yaşamında bazı eski gelenekler vardır. Bu gelenekler sekil değiştirirse da bugüne dek varlıklarını sürdürmüşlerdir. "Çerkes halkın en belirgin özelliklerinden biri kişisel dinamiklerin çok fazla olmasıdır. Çerkes özgün kültürel değerlerini korumasıdır.(H.Ersoy A.Kamacı age)
Çerkeslerde Kaç-Göç olarak adlandırılan gelenek, evlilik süreci içinde olan kiz ve erkeğin birbirleri ve kendi aileleri ile adetler çevresinde kurmuş oldukları ilişkilerdir. Kaç-Göç evlilik süreci başlangıcında ve ya sonun dada olur. Günümüzde geçerliliği kaybetmiştir ancak eski Çerkes aileleri arasında görülür.
Ne gelinin ne de damadın evlilik sürecinde ve düğünde, aile ortamında ve akrabalar ile diğer insanların arasında ortalıkta görülmemeleri gerekir. Evlilikten hemen sonra gelin kocasının ailesinin yanına evine taşınmaz. Çoğunlukla Atalık olarak tanımlanan ayrı bir odaya taşınır. Çerkes yeni gelini evliliğin ilk ayini o odada (Atalık'ta) geçirir. Buranın dışına çıkmaz. Bir balayı dönemi olan bu nazik dönemde damadında, kendi ailesi ile ayni evde oturması geleneklere göre yasaklanmıştır. Damat gelinden ayrı akrabalarının herhangi birisinin evinde kalır. Damat karisini bu aylarda gündüz veya gece hiç kimseye görünmeden ziyaret eder. Aradan bir hafta geçer ve damat ailesinin evine kabul edilir. Ve bu törenle kutlanır. Damat bu kutlama sırasında bulunan misafirlere ve ailesine, akrabalarına hediye verir. Hediye vermesi Çerkes geleneklerince zorunludur. Aylar, balkıda bir yıl sonra gelin ve damat ailesinin evine katılır.
Bu katılmaya kendi aralarında kutlamak için (büyük düğün)düzenlenir. Burada yapılan kutlama (düğün) olarak adlandırılır. Saka, neşe ve eskiriler yapılır. Dans ve oyunlarla yemekli, müzeli bir tür eğlence ve senlik düzenlenir.
Ortalama Bir Çerkes Köylüsünün Karakteri
Ezilen insan dürüst olmak durumundadır Tarihsel süreç içerisinde Çerkes halkı çok ezilmiştir. Stile ve savaşlar, sürgün ve katliamlar yasamıştır. Ezilen insan dürüst olmak durumunda ise ezilen halk da dürüst olmak durumundadır.
Çerkes halkının yaşamında kültüründe bu değerler ön plandadır. Çerkesler ve kültürleri üzerinde baskılar hep olmuştur. Çerkesler kendi kültürleri geliştirirken bu baskılara karsı durmuşlardır. Kendi kültürlerdi geliştirmek başkalarının kültürlerini yok saymamaktan ve küçümsememekten geçer. Çerkeslerde hiç bir kültürü küçümsememişlerdir ve saygi duymuşlardır.
Ortalama bir Çerkes köylüsünün karakteri ise "Babam dürüst bir insandı. Hak severdi. Onu hiçbirse ye karsı istekli görmedim. Yolda çok değerli bir şey bulsa bile sahibine ulaştırmadan içi rahat edemezdi. Hiç kimsenin malında gözü yoktu. Saoguk kanlıydı. Benim gibi hemen morali bozulmazdı. Tüm aile umutsuzluğa kapılsa bile bize güç verecek sözler bulurdu. Hepimizi yönlendirmesini iyi biliyordu. Annemize özellikle saygi duyar ve çok severdi.(Son Ubih. Bagrat Sinkuba)
Çerkes boylarından olan Abhaz ulusal sairi Bagrad Sinkuba'nin bu gözlemi Çerkes köylüsünün karakterini anlatması bakımından güzel bir değerlendirmedir. Ayrıca Çerkes kültüründe bazı değerler çok kıymetlidir. "Çerkes İnsani, bende su üç şeyi çağrıştırır. Terbiye, saygi ve onur..(Y.Kafkasya Gazetesi 26.şayi.K.Konduk) Çerkesler tarihsel kültürel bağlarına; aralarındaki dostluk ve dayanışmaya çok değer verirler. Dayanışma ve yardımlaşma, Çerkes kültürünün özüdür. Yüzlerce yıl çektikleri acı ve izdi rap bu dayanışmayı dayatmıştır.
Çerkeslerde İmali Konuşma
Çerkes sözlü geleneğinin içerisinde imali söz söyleme bir kültür halini almıştır. Bu kültürel gelenek yaygın olarak kullanılır. Köy Hacet’inde (Köy odasında) konuk ağırlanırken söyleşiler yapılır. Birinin yası sorulduğunda doğrudan cevap yerine dolaylı bir anlatım başlatılır. Bu konuşma ayni zamanda dinleyenleri düşündürür ve eğitici yönlerice içinde barındırır. Su örnek ilginçtir.
"Gençlerde Çemguy’e giderken yirmi krala karsılaştım. Kurtlar çok korkunçtu, ama yolumdan sapmadan, aralarından geçip, yoluma devam ettim. Kurtların içinden biri bile bana sarılmadı. Daha sonra gelin almaya giden otuz kişilik bir gurupla karsılaştım. Onların aralarından geçmemek için yolumdan saptım. Giderken, altmış atlı ile karsılaştım. Onlarla geçiştikten sonra seksen atlı karışma çıktı. Hep gidecek değilim ya gitmek istediğim yere vardım."(Bitmeyen Umutlar, İshak)
Bu imali ve düsündürücü konusmayi dinleyen yorumuyla anlatilmak isteneni kavramalidir. Dinleyenler arasinda bu konusmadan neyin çikarilacagi anlasilmaya çalisilir. Esas söylenmek istenen ise;
"Yirmi kurtla karsılaştım demesinin sebebi, insan yirmisinde iken cesur ve dağî tası asabilecek yürekliktedir. Gelin almaya giden otuz atlı ile söylenen, insan otuzunda iken olaylara farklı gözlerle bakar. Altmış atlıyla karsılaşması ise altmış yasına girdiğinde, gücünden kaybetmeye başlamıştır. Seksen atlıyla karsılaşması ise artik o yasta yapacağı pekte fazla bir şeyin kalmadığı ve sonuçta varacağı yere varmış anlamına gelen Köy Hecesinde bu söyleşiler yaygın olarak yapılır. Sözlü geleneğin bir parçası halini almıştır.
Çerkeslerde İnancın, Kültüre ve Sanata Yansıması
Çerkes Mitolojisinden kaynaklanan yasamın, dönemin kültürel uğrası olan sanatına yansımasıdır. Çerkes Nart Mitolojisinden öğrendiğimiz Thagale (Bereket Tanrısı) Mezitha (Orman Tanrısı) Sible (Yıldırım Tanrısı) gibi tanrılara ait ilk heykellere yada tasvirlere rastlanılmıştır. Fakat Çerkes gelenekleri arasinda sayılan, konuşmalarla, yakarılarla imgesel olan bu tanrılara süslü anlatımlarla tanımlamalar getirilmiştir. İlk Çağlardaki Çerkes toplumunun doğa olayları karsısında panik ve korkuya kapılması bir yakarı, dua, söylem ( Huhao) geleneği doğurmuştur.
Çerkes toplumunun sanatının niteliği kendisini çok tanrılı dinler zamanında başlangıçta bir yakarı, bir temenni söylemi olan huhao geleneği ile ifade edilir. Ve giderek Çerkes toplumu içerisinde Huaho geleneğini sürdüren ustalar çıkar. "Bir Sanat yaptığının ortaya çıkısında yalnız geleneksel ustalıklarında değil" ayni zamanda halkın beğenisi o sanatın gelişmesi ve kalıcılığında denetleyici unsurdur. Çerkes halkı başlangıçtan günümüze beğenileri ile hep Huaho yapanları denetlemişlerdir. Bu yüzden de gerek inanca karsı gerekse yasma karsı Huaho yapmak geniş halk yığınlarının ilgisini çekme isteğine dönüşerek kalcı olmuşlardır.
İlkel toplumdaki Çerkes inancının Nart Mitolojisindeki tanrısal simgelere karsı yaklaşımda tamamen doğa olaylarının verdiği korku ve panikle yasadığı dayağı denetimi altına almasıyla başlayan yakarı, dua ve söylem zorluklarından kaynaklanmıştır. Toplumsal değişmeler ile birlikte toplumların inanç sistemlerime evrimleşmeler göstermiştir.
Kuzey Kafkasya Çerkes sanatının kültüre yansıması ise "Doğa olaylarının simgeleri olan çok tanrılı din düşüncesi ve animizm'in egemen olduğu çağlarda ortaya çıkan Kuzey Kafkasya desenlerinde koç, geyik, dağ keçisi, yaban öküzü basları ve boynuzları sitimize edilerek, ana unsurları oluşturulmuş ve günümüze dek getirilmiştir.( Kafdağı. Haziran. temmuz.S.17-18)
Çerkes sanatındaki bu doku hiçbir zaman bozulmamıştır. Çok tanrılı dinleri terk eden Kuzey Kafkas yada hem Hıristiyan hem İslam hamda Ateist olan Çerkesler günümüz tohumunda yasamaktadırlar. Bu durum ayni zamanda Çerkes toplumunun zenginliği olacakta görülmektedir. Bu inanç dizgelerindeki farklılaşmalar, Çerkes sanatına ve kültüründe yansımıştır. Bu yüzden de Çerkes sanatındaki eski dokuya dokunulmamıştır. Eski Çerkes inançlarıyla beraber İslamiyet Çerkesler arasinda yayılınca sanatta iç içe gelmiştir. Örneğin," Abaza veya Kabardey sırma islemesinde, ibrik ve güğümlerinde, kılıç ve kama kabzalarında, keçe ve hali desenlerinde sitimize hayvan ve doğa motifleri, İslami motiflerle yan yana yasamaktadır.
Çerkeslerde Sözlü Edebiyat
İlk toplumu yasamış insanin ortak bir özelliği vardı. Nedenini çözümleyemediği doğa olayları karsısında korunma yolları arardı. Kendi yaşamını etkileyen dahası engelleyen; simsek çakması, deprem, güneş tutulması, ay tutulması, kitlik, kuraklık vb. gibi doğasal olaylar karsısında bir korku bir panik ile doğayı egemenlikleri altına alabilmenin savasını vermişlerdir.
İlk insan üretimiyle, kendi özgü yetenekleriyle; bitkileri yetiştirmiş, çapa tarımına geçmiş, hayvanları evcilleştirmiş, ürettiği araçlar ve islediği madenlerde kendisine özgü bir yasam biçimi oluşturmuştur.
Adice Çerkeslerde yaşadıkları coğrafi ortamlarda doğa koşullarına uygun olarak dillerini ve kültürlerini geliştirerek, doğayı gözleyerek, eksik yâda tamam, doğru yâda yanlış yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Sürdürdükleri bu yasam biçimleri içerisinde gizleri çözülmeyen doğa olaylarını değerlendirirken, konuştukları dillerini etkili kılmışlardır. Başka toplumlarda olduğu gibi Kuzey Kafkasyalı Adige ve boyları da çözümlenmesinde zorlandıkları bu gizemli güçlere karsı zorunlu yakarış sözleriyle, karsılaştıklar, zorlukları bertaraf etmeye çalışmışlardır. Etkili ve süslü sözler yakarmalarla, zorlukları yumuşatma emcini taşımışlardır.
Çerkes Söylenceleri
Kuzey Kafkasya da Çerkeslerin ilk ataları olan Nart Kahramanlarının halkı için verdikleri uğraşları ve yaptıkları ve yararlı buluşlarına ilişkin olarak Adigelerin söylencelerine, türkülerine, melodilerine ve Adige yaşamındaki yiğitlik öykülerine Nart eposu denir. "Çok eski zamanlardan beri (adigeler T.S.) tarafından söylenmeye başlamış yüzyıllar boyunca eklemeler yapılarak zenginleştirilmiş muarazam Adige eposu oulsturulmustur." (Age. Yenemiko Mevlüt.)
Çerkeslerin yaşamları, mitolojik öykü ve masalları, akilli buluşları, düşünceleri Çerkes halkının tarihsel oluşumu içerisinde yer âlisin söylencesi Nart mitolojileridir. Mitoloji Çerkeslerin dünyayı yorumlamaları oluşmuştur. Ürettikleri araçların, isledikleri madenlerin, sosyal yaşamlarının, yasadıkları toplumsal dönemlerin, kültürel ve sanatın ifadesidir. Kral Marx'ın "eposu yasamı doğurmuş, yasamı anlatmıştır." Engels ise, "avcılık ile hayvancılığa tarım eklendi, sonra yün eğrildi, satıldı, demirden avadanlıklar yapıldı, çeşitli avadanlıklar yapılarak ticaretin başlamasıyla da sanat ve bilim başladı." (Nartlar. Hadagatle Asker. Maykop. 1968. Çev. Yenemiko Mevlüt. Age.)
Nart Söylencelerinde Çerkes halkın hangi toplumsal aşamalardan geçtiğini, neleri ürettiklerini, kahramanlıklarının toplumsal işlev ve rolleriyle hangi toplumu yasadıklarını kadın kahramanı Setenay Guase ile Anaerkil dönemi, Sosrikua'nin "kadın sözünün kavuzu olama" sözleriyle Ataerkil dönemi, Nart Tleps'in demiri islemesiyle de demir isçililiğinin kullandığı dönemin tüm bu özelliklerini görebilmekteyiz.
Kuzey Kafkasya Mitolojisinde Nartlarin anası olan Setenay Guase oğlu Sosrikua'nin güçlü bir savaşçı olması ve savaşlara katılması için bir kurban şöleni düzenlenir. Tüm Nartları davet eder. Nartlarin çok kalabalık olarak şölene katıldıklarını gören Setenay Guase "-sineklerin kurban kanına konması gibi, soframa saldırıp herzeyi süpürdünüz." biçiminde açıklama yapar.(Ö.Özbay)
Sözlü söylencelerle doğmuş olan insanin ve toplumun yaşantısını anlatan ve mitolojiye kaynaklık eden bu söylenceler edebiyata kaynak olmuştur.
Çerkes söylencelerinde Çerkeslerin göçebelikten tarıma, yerleşik düzene geçmiş izlerini su sözlerde görmek mümkündür. "(...) Nart Tleps'in komsu kavimlere silah armağanı, yada prak aracının icadı, toprağı islediklerinin ifadesidir.
Çerkes söylencelerinde ıslanan toplumsal temalar içerisinde toplumun kadın yada erkeğe yüklediği roller ve işlevlerden, hangi toplumsal aşamaları yasadıkları rahatlıkla görülebilir.
Kuzey Kafkas Nart söylencelerinde anlatılanlarda insan ve tanrıların birlikte yasadıkları görülmektedir. Nartlarin anlatılan özelliklerinde, insanlara yardımcı oldukları, yol gösterdikleri, halkın yaşamını kolaylaştırdıklarını, kitlik kuraklık karsısında darı tohumunu halka armağan ettikleri, demiri erittikleri, orak aracını, kerpeteni yaptıklarını, vb. buluşlarıyla halkına kolaylık getirdiklerini görmekteyiz. Nart söylenceleri "tanrılarla ve doğa olaylarıyla savaşımı, demiri, darıyı, koyun ve ati, genel olarak o zamanlarda olması gereken günlük yasamı anlatıyor. Kötülük yapan insanlara ve tanrılara savaşan her zaman iyinin ve doğrunun yanında, yerini" aldıkları anlatilmaktadır.
Nart Söylenceleri, Çerkes halkının tarihi değil ama Çerkes halkının yaşamında toplumsal dönemlerin belirlenmesinde büyük değer taşır. "Adige halk söylenceleri tarihe sıkı sıkıya bağlı türkü ve söylencelerin oluşturulmasında izlenen yöntem tarihten kopmasına neden oluyor.
Kuzey Kafkasya da ünü en yaygın olarak söylenen türküler arasinda "Beslen Papdze, Hath'a oğlu Koç'as söylenceleri"dir. Genel olarak yazının olmadığı dönemlerde anlatan mitolojik süslü söyleme geleneği, halklara kendilerinin geleneklerini ortaya çıkartma imkânları verir. "Bir halkın söylencelerini bilmezsen, o halkın emekçilerini de bilmezsin." (Adige söylenceleri. 1970. Maykop. Akt. Yemeniko Mevlüt.)
Çerkes Masalları
Her halkın olduğu gibi Kuzey Kafkasyalı Adige halkınınsa sözlü edebiyatında masalların önemede çok büyüktür. Sözlü gelenekler başlayan Adige masalları günümüzde bir çeşit yazı türü olarak Adige halkının yaşamında yer almıştır.
Genel inanç olarak günümüz Türkiye sinde masal hep çocuklara anlatılır. Her insanin aklına masal denilince çocukluğunda dinlediği masallar gelir. Ama Çerkesler arasinda masal üretip anlatmak çok yaygındır. Ve masalı sadece küçük çocuklar dinlemez, en yaslı Çerkesler bile masal anlatmayı, üretmeyi ve dinlemeyi seveler. Bu Çerkesler arasinda kültürel bir gelenekten kaynaklanır. Köy Hacesler ( Köy odası)'nda yaygın olarak oturup söyleşirler yapılırken, masallar önemli oranda yer tutmaktadır. Haceslerde toplanan halk günlük olaylardan, yasamın zorluklarından, sosyal ve toplumsal konuları konuştuktan sonra masalda anlatırlar.
Adige Nart halkının mitolojik öğelerini anlatan sözlü geleneklerin tam tersine, masallar anlatırken toplumun içerisinde sosyal tabakalaşma ayrımları, masal öğeleri arasinda rahatlıkla görülmektedir. "Masallarda sınıflı toplum imcelerini görebiliyoruz. Ezen ve ezilen insan motiflerine masallarda açıkça rastlanılmaktadır." Dahası Adige sözlü geleneği olan masallarda ana tema, islenen konu, ezen ve ezilenler üzerine geliştirilmiştir. Masallarda hakim sınıflara karsı bir savaşım görülür. Haksızlıkların ve haksızların üstüne yürünür ve yok edilmesi vurgulanır.
Adige mitolojisiyle Adige masalları arasındaki düşünce rahatlıkla seçilebilmekte ve görülebilmektedir. Egemen buyurganla, üreten ezilen emekçi halkın toplumsal yapılarının mücadelesi, masallara düşünce olarak yansımıştır. "Adigeler günlük yaşamlarındaki olaylar, tasa ve kıvançlarını, özlemlerini masal formu içerisinde anlatmışlar.
Adige boylarının Sözlü Edebiyatına mal olan, mitolojik söylenceler, masallar, huhaolar ve türküler çetin yaşamlarının bir parçasının halini alarak, günümüze ulaşmıştır. Adige Halkının yasadığı coğrafi alanlar dağlarla çevrili bir doğal kale durumundadır. Coğrafi ortamda böyle olunca, Çerkesler uzunca yıllar kapalı bir toplum yasamı sürdürmüşlerdir. Bu dağlarla çevrili coğrafyanın insanlarının diş dünya ile bağları gelişmemiş, kapalı bir toplum yasamı, Adigelerdi düşsel ve hayali yapıyı çok daha zenginleştirmiştir. Hayal ve düşsel zenginlik sözlü edebiyatlarını biraz da bu somut durumun etkilenmesiyle çok daha zengin ve yaygın biçimlere sokmuştur. Masallardaki tip ve kahramanlıklarını emekçi halkın içinden seçmişlerdir. Adige halkının masalları bu özellikleri taşıdığı için Adige hakim sınıfları olan Psi ve Worklarin yanlarında Köy Haceslerinde masal anlatma yoluna dahi gidilmemiştir. Genel olarak tüm dünya halklarında masallar halkları bilinçleştirme görevinize görürler. Ve öz olarak ezilen insanlar doğrudan söyleyemediklerini dolaylı olarak anlatırlar. Masallar birazda dolaylı anlatma aracı olarak ortaya çıkmıştır.
Çerkes Huhaoları
Adige sözlü geleneğinde dünden bugüne gelen ve süslü sözlerle duyguları anlatan ve kültürel bir gelenektir. Bir kimsenin edebi ve güzel sözlerle herhangi bir konu hakkında duygularını anlatıp konuşma yapmasına Huhao denir. Uzun ve kapsamlı anlatılan Huhaolar olduğu gibi kısa ve öz huhaolarda vardır.
Adigelerde Huhaolar çok değişik durumlar karsısında yapılır. Yaşanan toplumsal herhangi bir olaya karisin güzel ve sözlerle anlatılan, dilek, temenni bildiren bir çeşit konuşmalarda dönüşür. Genel olarak bir isin başlangıcında anlatılan duyguların açıklanmasıdır. Huhaolar, Adige toplantılarında, toplu yemeklerde, konuk ağırlamada sofra basında ev sahibine veya konuğa karsı düğün, nisan veya törenlerde uygun olarak yapılır.
Kuzey Kafkasya'da Adige ve diğer Çerkes boyları arasinda Huhaolar ilk defa, çok tanrılı dinler zamanında Tanrılar için, Tanrıların gönlünü güzel sözler söyleyerek alma biçiminde başlayan ve giderek bugünkü halini alan sözlü kültürel bir geleneğe dönüştürülmüştür.
Huhaolar genellikle gerçekçi doğru sözlerle söylenir. Huhaolarda edebi güzellikte ve nazik bir söyleşi olmak durumundadır. Adigeler arasinda anlatılan Huhaolar, dinleyenleri sıkmamalıdır. Çerkes halkı sıkıcı, yavan bos huho anlatan kimseler için " Tanrıyı sağır ediyor, insanide bıktırıyor."derler. Burada sözlü edebiyatin kültürel gelenegi olan huhaolarla Çerkesler arasinda; dil de, büyük gelismeler gösterir. Ayni zamanda toplumun davranis biçiminide etkiler. Adige insaninin Hatibi dinlemesi, sabirli olmasi ve disiplinli davranmasi, hatibin sözünü kesmemesi gibi eğitici işleri de Huhao dinleyerek kazanırlar.
Kuzey Kafkas Nart Kahramanlarinin mitolojik öyküleriyle, Huhao temnni konusmalari arasinda bir bag ve yakinlik görülür. Çerkesler tarihlerinde aci ve sürgülerle yabanci diyarlara dagilmislardir. Diaspora olan insanlarinin anavatna kavusma, geri dönme istem arzularini, özlemlerini, gurbet ve sila temalarini hep Huhaolarina konu etmisleridir. Böylesi Huhaolara sıkça rastlanır.