Ülkemizde
gerçekleşmekte olan değişimler, tarihi gerçekleri olduğu gibi
yazmamıza, anadilimizle eğitim yapmaya, eskiden beri süregelen Çerkes
geleneklerimizi yaşatmaya imkân sağladı. Bu konularla ilgili epeyce
çalışmalar yapıyor Adıge/Çerkes dernekleri, bazı kurumlar, kimi
aydınlar.
Bizim
Dzelıko İlçesindeki (Rayon) “AdıgeXase” de, Ulusumuzun kat ettiği zorlu
yolu, kanıksanmış yiğitliği, halka anlatmanın, genç kuşakları güzel
geleneklerimizle yetiştirmenin peşine düştü.
Derindir,
köklüdür tarihimiz. Halkımızın arasından dünyada şöhret sahibi büyük
insanlar: bilim adamları, kahramanlar, çok sayıda komutanlar, yazarlar,
usta ressamlar, başkumandanlar çıkmıştır. Yiğitlikleriyle,
yaşantılarıyla Çerkeslerin başkalarına örnek oldukları konusunda,
hakkımızda çok kimse, çok şeyler yazdı. Çok kimse, Çerkeslerin temiz
kanıyla “sulanarak” (söz gelimi Perslerle Türklerin), bununla
enerjilerini yenilediklerini, yeniden hayat bulduklarını söyleyen ilginç
eserler bıraktılar; Çarls Darvin, Antropoloji Profesörü İtalyan Senatör
Maktegats ve başkaları.
Çerkes
erkeği her zaman atına ve silahlarına çok özen gösterirdi. Çocuk
denecek yaştaki gençleri, dörtnala giden attan sarkıp, yerdeki bozuk
parayı kapabilecek, yerdeki yumurtayı tüfekle vurabilecek şekilde
eğitiyorlardı. Her an vatanını korumak zorunluluğuyla karşı karşıya olan
bu halk, savaşla ilgili her konuda eğitimliydi. Rus –Kafkas savaşları
hakkında yazan general Poette V. gerek dağlık alanlarda, gerekse düzlük
alanlarda, dağlı halklar arasında Adıgelerden daha iyi ve çetin
savaşanların olmadığına işaret ediyor.O şöyle yazıyor: “Adıge süvarileri kılıçla düşmanı biçerek savaşırken, onun karşısına dikilebilecek başka bir güç var mı acaba?!”
Derindir
tarihimiz; ulusumuzun kökleri beş bin yıla kadar uzanıyor. Çerkeslerin
ataları Hititler büyük krallık/imparatorluk kurmuşlardı. Onlarıın
ülkesini, kadim kültürün anavatanlarından biri olarak telakki ediyorlar.
Demiri ilk işleyen, yabani atı ve diğer birçok hayvanı ilk ehlileştirenler, evcilleştirenler Hititlerdir.
Huzur vermeyen sayısız düşmanları vardı. Asurlular da, Mısır
Firavunları da onlara diş biliyordu. Dahası, Firavun II. Ramses onlara
savaş açmıştı da, Hititler onları yendi.
Bu
savaş hala yaşıyor Çerkes söylencelerinde. Kabardey-Balkar Bilimler
Enstitüsü çalışanı Kardenğuj’ Zıramuk şöyle yazıyor: “ Bizim araştırma
grubumuzda yer alan Albek Awes, yaşlı birinden kaydetmişti, çok eski bir
türkünden bir parça. Onun tamamı sadece beş kelimeydi: “Ramzezışhuem
Cate jank’e yezewaxem dırabınşş – Büyük Ramses’e karşı keskin kılıçlarla
savaşanların çocuklarıyız” Buna çok hayret ettik. Gerçekten ilginç değil mi? Hayret edilmeyecek bir şey mi? 3249 yıl önce yaşamış Mısır Firavunu II. Ramses (M.Ö. 1313–1251 yıllar) ile Adıgelerin savaştığına dair türkü var! Oldukça
eskiydi, çok uzun bir zaman dilimiydi bu. Araştırma grubunda bulunan
her kes, kendimize, bu türkü parçasının köklerini, kaynağını bulmayı
görev bilip, bu işe ciddi şekilde koyulduk. Fakat ne kadar çaba sarf
ettiysek de, boşunaydı. Türküyü bilen kimseyi bulamadık, Ne Kaberdey’de, ne Çerkes’de, ne Adıgey’de, ne
de Karadeniz’in kıyısında yaşayan Adıgeler arasında. Ancak daha sonra,
aradan kırk yıl geçtikten sonra, türküyle tekrar karşılaştık. Kuba
Şaban, Paris’te çıkardığı “Adıge folkloru” eserinde bu türküyü
yayınladı. Devrimden önce Tzağo Nüri’nin redaktörlüğünü yaptığı,
Türkiye’de Çerkesçe olarak yayınlanan “Ğuaze” dergisinin 48 numaralı
sayısından aktararak kitabına almıştı. Nerden aldığını ve türkünün
serüvenini de anlatıyordu. Tarihin aynasıydı, “Hititlerin folkloru”
dediği eski türkü. Bu türkü, Adıgelerin en kalabalık boylarından olan Abzexlerin konuşma dilinde yazılmıştı. Türkünün
çok eski olduğuna, Adıgelerin soyundan olan Hititlerle, sözünü ettiği
II. Ramses arasında geçen savaştan söz ettiğine dair hiçbir kuşkuya yer
bırakmıyordu. Günümüzde kullanılan ifadelerle yazılmışsa da, türkünün
söz ettiği mevzu ve türküde geçen araç-gereçlerin adları, onun çok eski
zamanda ortaya çıktığına bizi inandırıyor. Konunun özeti şöyle: Çerkes
Hitit halkı bir zaman güçlendi. Ülkelerine sığmaz olunca, sınırlarını
genişleterek, Mısır kralı Firavun II. Ramses’in (Çerkesler Ramzes
şeklinde söylüyor) ülkesinin sınırlarına dayandılar. Büyük Ramses rakip
tanımıyordu.
“İki
kısrak bir ahıra sığmaz” (Çerkes atasözünde/E.Ö.) ifade edildiği üzere
savaşmaları icab etti. Ramses’i yendiler ve dize getirdiler. “Hititler
onları yendiler, barış antlaşması imzaladılar ve akraba oldular” diye
geçiyor türküde. “Ğuaze” gazetesinde yayınlandığı şekliyle yazıyoruz:
Hatitme arşşınatl Yap’gxer gamıj’ewe
Hatitew di adejxer Wujğaşşkhe şerkhxew
Tlepgıjme yaşşışşxew Gıwt’anme yarıtxew
Txıdejme geoate, J’ıwe zerk’uer Yağagızıwe
Hatitme yapşşığoşhow Zaweğomi byışşhxarık’ow
Xışho J’ıbım şşınaow Bim yiguri yıraxıw
Tzerıow Ziwubğurt, Bim yızanj’ek’ey yebğarık’ow
Yi ğunap’gari Mısırım Hatitme yatlek’ınığar
Hatitme nağasat, Tlenıko psomk’i yağak’uate
Ramzesır paşştıhım Mısır paşştıxhıw Firxhawun Ramzesri
Ar yimıdew zawe gej’ır Hatitme ar Kek’uri,
Hatitewi zawel’xem Zek’u txıtli zedaj’ıri,
Ya l’ıguxer medatlexer Blağe t’uri zerıj’aşş.
Ya damexer zetlıuxawe
“Ğuaze”
bu konuda şöyle yazıyor: II. Ramses ve bu savaş olalıdan beri 34 asır
oluyor. O dönem Hititlerin ünlü ağıt ozanı Pantawur’un yaktığı türküler
olduğu gibi bize ulaşmamıştır. II Ramses, Hitit generali II. Maw (Mav T’ur) un kızı ile evlenmişti. (Met İzzet Paşa, “Kafkas tarihi”).
Sözünü ettiğim, Çerkeslerin Firavunla savaşını anlatan “Si Adıye”
adındaki (bu) çok eski türkü, kuşkusuz başka bir varyanttır. Bu
türkünün bir kıtasını ben de biliyorum. Öğrencim Beroko Zeramuk’un bana
söylediği şekliyle, onu şöyle dinlemiştim:
Si Adıyer wumıtzıhum
Txıdem yeptli gıbjianşş
Txıtl wumıj’em zerışşıtır
Gızewup’j’i se bjes anşş
Ramzesışhom Cate jank’e
Yezewaxem daribınşş,
Kırım khanxer byıhu Tlaj’ep’j’em
Şşızıdzaxem dırakoş’şş
Bu
(türkü de) yukarda getirdiğimiz örneği pekiştiriyor, tanıklık ediyor
ona. Devrimden önce Tzağo Nuri’nin redaktörlüğünü yaptığı Çerkesçe
yayınlanan “Adıge Mak” gazetesinde şöyle yazıyordu: “Çerkesler iki üç bin yıl süreyle insanların üstadı, uygarlığın öncüleri olarak yaşadılar yeryüzünde.
Ülkelerinin sınırlarını kuzeyden Rusya’ya, güneyden Arap ve Mısır
topraklarına kadar genişletmişlerdi. Batı da ise, sınırlarını,
kültürlerini, Küçük Asya’yı da aşırarak Yunan-Grek ülkesine
ulaştırdılar. Her çıkışın bir inişi vardır. Milattan dokuz asır önce,
sınırlarının dört bir tarafından rakipleri çoğalmıştı.”
Daha sonra, Hititlerin ahfadı olan Sind-Meot’lar Yukarı Kafkasya’da güçlü bir devlet kuruyorlar. Onların uygarlıklarını öğrenmek büyük önem taşıyor. Ancak şimdiye kadar ilim adamlarımız bunu önemsemediler.
Bir
zaman Kafkasya birçok kavimlerin çatışma alanı oluyor. Devlet
geleneğini unutuyor Çerkesler. Yazı dilini de kaybediyorlar ve
prenslikler halinde parçalanıyorlar. Orta çağdaki her ulusun haline
-Alman, Fransız, İngiliz – düştük bizde. Ancak ne var ki, büyük uluslar
gibi, prenslikleri yok edip devlet kurmayı, krallık oluşturmayı
başaramadı Çerkesler. Buna güçleri yetmedi Çerkeslerin. Neden derseniz,
(önce de belirttiğim gibi) topraklarımız birçok kavmin geçit yeriydi,
savaş alanlarıydı. Çok zor ve belalı şartlarda Çerkesler kendilerini
koruyabiliyor. Bununla da kalmayıp, hem cesaretleriyle,
kahramanlıklarıyla, hem de faziletleriyle başka ülkelere örnek
oluyorlar.
Fakat kaderi zorluklarla yoğrulmuş halkımızı büyük bir acı/trajedi bekliyordu: Rus-Kafkas savaşı başlıyor.
İLK ÇERKES KRALLIĞI
5 bin yıl önce
Büyük
bir krallık kurmuşlardı Adıgelerin ataları olan Hititler. Geniş
topraklara sahipti bu devlet. Sınırları, şu anda Türklerin yaşadığı
Küçük Asya’da başlıyor ve Kafkas dağlarını aşıyordu. Güneyde ise
sınırları Mısıra ulaşıyordu.
Papirüs
ve taşlara yazılmış çok bilgi mevcuttur Hititler hakkında. Onların
kökleri en eski uygarlıklardan biridir. Yakınlarda basınımızda, ilk
barış antlaşmasının yazıldığı yerin Hititlerin ülkesi olduğuna dair
haberler vardı. Ancak bu devletle ilgili olarak, şimdiye kadar bizim
haberdar olmadığımız bir özellik daha var. Tarihte ilk defa istihbaratı kuranların Hititler olduğu tarihe mal olmuştur. Çerniyak Y. B.nin 1985 yılında yayınladığı “500 Yıl Süren İstihbarat Savaşı” adlı eserde şöyle yazıyor:
Milattan 1312 yıl önce
“Mısır’ın
genç firavunu II. Ramses Kuzey Suriye toprakları içinde bulunan Kadeş
Kenti’nde Hititlerle savaşa tutuştu. Hititlerden iki savaşçı, kaçarak,
firar ettikleri haberini yayarak Firavunun tarafına geçtiler. Hem de
ona, orduları hakkında yalan/düzmece bilgiler/sırlar verdiler. Ramses
hücuma geçti. Ne var ki, Hititlerin çevresini sardıklarını gördü. Mısır
savaşçıları, Firavun başlarında olduğu halde güçlükle Hitit saflarını
yardılar.”…
Burada,
Firavun’un büyük ordusunu nasıl bozguna uğrattıkları hakkındadır,
kendilerini “Hitit” diye çağıran Çerkeslerin, bu savaş hakkında
yaktıkları türkü. Bu eski türkünün tamamını verdik, yukarıdaki “Tarihin Gerçeğini Neden İstiyoruz?” başlıklı makalemizde.
Asırlardan
beri yaşaya gelen eski Çerkes türküsü ile “500 Yıl Süren İstihbarat
Savaşı” adlı eserin bir bölümü nasıl da çakışıyor, ilginç değil mi?
Çakışmasının nedeni, her ikisinin de dayandığı nokta, tarihin sakladığı
gerçek hadisedir de ondan. Bu tarihi hadise, harika bir rehber
değil mi, ulusumuzun kök saldığı toprakları açığa çıkarmak/ortaya koymak
için. Hiç bir tarafa saptırmadan, doğruca sizi götürüyor, Çerkeslerin
atalarının Hititler olduğu gerçeğine.
Görüldüğü
gibi, getirdiğimiz bu kanıtların benzeri çok örnek bulunabilecek Çerkes
Ulusunun tarihini yeniden yazarken. Fakat bazı araştırmacılarımız /ilim
adamlarımız, yazık ki, bu konulara hiç eğilmemektedirler. Geçmişteki
“yazarların” kanaatleri üzerinde sabit kalmayı yeğliyorlar. Kuşkusuz
yeni görüşler/tezler ortaya koymak, geliştirmek zor iştir.
Yayınladıkları kalın eserleri, yazdıkları uzun makaleleri, başkalarının
yazdıklarından kopya edişleri onun içindir. “Falanca ünlülerin
söyledikleri, anladıkları, yakıştırdıkları” tarzındaki yaklaşımlarla
ulusun meselelerini çözmeye kalkmaları da bu yüzdendir.
Şunu
da belirtmek lazım ki, halkımızın tarihini tam olarak yazabilecek
olanlar, Adıge kanı taşıyan, Adıge ruhuna, üstün bir ilme ve zekâya
sahibi kimselerdir.
Her
zaman büyük dersler çıkarıyorlar dil biliminden. Onunla aydınlatmak
mümkün, ulusun kökenini de, nerede yaşadığını da, sahip olduğu kültürü
de. Bunun örneklerini gösterelim. S.S.C.B.nin, Bilimler Akademisi
Başkanı büyük Rus bilgini İvanov, Çerkesce’nin köklerinin nerede
başladığı, nerelere kadar uzandığını anlattığı büyük bir çalışmayı
birkaç sene önce yayınladı. O, (bu eserinde) birçok konudan söz ediyor.
Hepsinden ilginç olanı da, Grekçe’nin gelişmesinde eski Çerkesce’nin çok
büyük önemi olduğunu ortaya koymasıdır.
19. yüzyılda
Yaşayan,
80 ni aşkın dil bilen, ünlü dil bilimci Trambetti Alfred, Etrüsklerden
(Hint-Avrupalılar Avrupa’ya girmeden önce Ak Deniz’in çevresinde oturan,
büyük kültür mirası bırakan halk), daha önce Çerkeslerin/Adıgelerin
atalarının Avrupa’da da, Asya’da da yaşadıklarını, ülkelerinin
Atlantik’ten başlayarak, Pirene, Kafkas, Pamir, Tibet dağlarını aşarak,
Çin’in ortalarına kadar ulaştığını yazıyor. Trambetti’nin
yazdığına göre, birçok saldırgan kavimler deniz dalgaları gibi kabarıp
birçok yerli halkları silip süpürüyorlardı. Buna rağmen, toprakların
gerçek sahipleri bütünüyle yok olmadı. Daha dağlık bölgelerde hayatta
kalabildiler. Pirene’de yaşayan
Bask’lar, Kafkasya’da yaşayan Abhaz-Adıgeler, Tibet’le Pamir’i yurt
edinen Buriş ve Verşik’ler köken ve dil yönünde akraba olarak kaldılar
yeryüzünde…
Bu görüşlerini böylece ortaya koyan Trambetti Alfred’in haklı olduğu konusunda hiç kuşku duymuyorlar şimdi, ünlü dil bilimciler.
Çerkeslere
yönelik böylesi inanılmaz ilginç şeylerle çok karşılaşıyorsunuz. İlim
adamlarımızın görevidir, bu bilgilerin rehberliğinde ve onları dayanak
kabul edip Ulusumuzun tarihini tam olarak yazmak. “Adıge Xeku” dergisi
bu konuyu takip edecektir. “Gizli Kalan Tarih” bölümünde sürekli,
halkımızın geçmişi, halkımızın arasında yetişen ünlü şahsiyetler,
Adıgelerle ilgili başka konularda makaleler yayınlanacaktır. Derginin
her üç sayısında tarihle ilgili çıkan yazıları tekrar gözden geçirip
değerlendireceğiz. En iyi makaleleri parayla ödüllendireceğiz. Dergi
çalışanları bunu kendileri için görev addediyor.