Bunlardan ilki hakkında konuşalım. Ama önce,
"Psıkhadz" teriminin ne anlama geldiğini anlayalım. Çevirisinin birçok
versiyonu var, başlıcalarından bahsedelim.
Çerkeslere atıfta bulunan Rus tarihçilerden Popko, Potto, Dubrovin,
Aleksandrov ve diğerleri, bu terimi "su köpekleri sürüsü", "Ha" (He) -
köpek/kurt ve "Dze" - askeri birlik, bu durumda, bir grup oluyor
şeklinde tanımlar. Bu savaşçıların ("Kuban çayırları" olarak adlandırılan) hareket ettiği arazinin doğası göz önüne alındığında, bu çeviri oldukça mantıklıdır.
İkinci çeviri ise, "suya atılan", "psı" - su ve
"khedz" - atmak şeklindedir. Çerkesler hiç bir zaman silahlarını,
silahsız birini öldürerek kutsamayı istemedikleri için, suçlu, taşlarla
bağlandıktan sonra suya atıldığında başka bir cezalandırma yöntemi de
ortaya koymadıklarından, eğer kurtulup yüzdüğü takdirde özgürlüğünü
kazanırdı. Eğer (boğulup) ölürse, hak ettiği şekilde cezalandırıldığı
anlamına gelirdi. Ve infaz edilenin kendisi ve yargılayanlarca Psıkhadz
kelimesi ile adlandırıldı.
Ek olarak, Çerkesler arasındaki bu terim, kurnaz, tehlikeli gibi
alegorik bir anlam taşıyordu. Gerçekten de, Psıkhadzı, onların karşısına
çıkanların görüşlerine göre, kurnazlık ve acımasızlık olmak üzere iki
kelimeyle karakterize edilmiştir.
Bahsedilen taktikler nedeniyle, Psıkhadzılar baskınları sırasında sık
sık ateşli silahlar kullanmıyordu, onun yerine soğuk silahları tercih
ediyordu. Buna techizatlarında mutlaka atmak için bulunan kement de
dahildi. Ancak tüfeklerle ateş etmedeki nişancılık onlara yabancı
değildi. Onlar tarafından yapılmış tek bir saldırı dahi boşuna değildi:
"İki Çerkes ormanda bir ağaç kütüğü arkasında pusuda yatıyordu ve tam
olarak on iki saat boyunca Akhanov alayından yüz Don Kazak'ına dönüşümlü
olarak tek bir tüfekle ateş ettiler; birçok Don Kazak'ı öldürüldü" [A.V. Potto, "Kafkasya Savaşı" cilt 2].
Farkedildiklerinde, Psıkhadzıların peşlerindeki düşmandan kaçma
şansları azdı ve bu nedenle önemli sayıda düşman güçlerini bir araya
getirerek gerçek savaşlar verdiler. Çerkeslerin teslim olması alışılmış
bir şey değildi ve geriye onlar için sadece bir şey kalırdı; haklarında
şarkılar yazılması için ölmek: "Biz kendimiz, bir avuç Abzakh veya
Şapsığ'ın tüm müfrezelere karşı savaştığını gördük; Böyle bir çok dağlı
vardı." [ A. Simonov, "Dağlıların 1862'de Nizhne-Bakanskaya
stanitsasına saldırısı, Adagum Kazak Alayı." "Askeri koleksiyon" No. 11,
1867.]
Psıkhadzıların taktikleri Rus komutanlığını o kadar etkiledi ki,
Kuban'daki Kazak birliklerinin (plastunlar) alt kısımlarındaki Kazaklar
arasında yeni bir topluluk ortaya çıktı. Zaporajiye Kazakları, Dinyeper
üzerinde yaşayan ve birkaç yüzyıl boyunca Kırım Tatarları ve Nogaylarla
karşı karşıya kalan Karadeniz Kazak ordusunun temelini oluşturdu ve
gizli savaş operasyonlarında kendileri iyi becerilere sahiptiler. Fakat
Kuban'da, Tatarlardan orantısız olarak çok daha fazla tehlikeli bir
düşmanla karşılaştılar. Ve Çerkeslerle yüzleşme mecburiyeti, Kazakları
yeni beceriler ve yetenekleri benimsemeye zorladı: "Kafkas hattının sağ
kanadına yerleşen Karadeniz ordusu, Şapsığlar ve diğer Çerkes
kabilelerine karşı en iyi hafif süvarilere sahipti. Kazaklar artık
Kırım'ın at hırsızları değil, zorlu ve ilham verici bir şey olduklarını
gördüler." [Popko I.D. "Kazakların Yürüyüşü"]
Ve böylece, bu yeni rakiplerle başarılı bir şekilde karşılaşmak için
oluşan koşullar nedeniyle, Çerkes rakiplerinden, onların yüzyıllar
boyunca dışarıdan gelen çok sayıdaki istilaya karşı koydukları taktik
becerileri benimsemeye zorlanan Kazak Birlikleri oluşturuldu. Rus
tarihçi, Korgeneral I. D. Popko, açıkça şöyle yazıyor: "Çerkeslerden
ödünç alınan Kazak birliklerinin askeri taktikleri, askeri yetkililer
tarafından ancak Doğu Savaşı'ndan sonra, Karadeniz Kazaklarının 2. ve 8.
taburlarının Sevastopol'da 1854-1855 savaşlarında kendilerini belli
ettikleri zaman tam olarak değerlendirildi." [ I.D. Popko (Yesaul) "Sivastopol'da Karadeniz Kazak Birliği" - Askeri koleksiyon. 1874. Sayı 6.]
Ne yazık ki, Psıhadzılar ne kadar yetenekli ve etkili olurlarsa
olsunlar, yüz yıllık bir savaş sonucunda zafer, orantısız olarak daha
güçlü ve sayıca üstün olanlara gitti. Çerkeslerin kanlarıyla elde ettiği
paha biçilmez deneyimler olan bu eşsiz savaş becerileri de, onu
taşıyanlarla birlikte kayboldu.