ÇERKESLERİN YASALARI


Kafkasya’nın dağlarında lisanları farklı ama yaşam tarzı, din ve gelenekler açısından hemen hemen hepsi birbirine benzeyen topluluklar yaşamakta. Çok azı tarımla uğraşırken büyük çoğunluk keçi sürüleri ve ganimet yoluyla geçimlerini sağlıyor. Orijinleri tarihin karanlığında neredeyse kaybolmuş, bazı bilginler bu insanların Halifeler tarafından Kafkas Dağları’na yollanan çeşitli birliklerden arda kalanlar olduğuna iddia etmektedir. Diğer bilginler ise Pliny’nin sözünü ettiği kadim Agedeslerin soyundan geldiklerini söylemektedir, biz de buna inanıyoruz. Kafkasya halklarının içinde en ilgi çekici olanı Çerkesya’dır. Onları anlatmak geri kalan halklar hakkında da bir fikir verecektir. Bu halkla diğer dağlılar arasındaki bağlantı Perulu ve Meksikalılarla yenidünyanın (Amerika) yerlileri arasındaki bağlantıyla aynıdır diyebiliriz. Eski Yunan ve Romalılar döneminde Çerkesya, İskitya’nın bir bölgesiydi. Buraya Sarmatyalılar?ın sahip olduğu varsayılıyordu.
Çerkesler Mısır’a yerleşirler, Bizans İmparatorları’nın koruması altına geçtiklerinde Kırım’da yaşamalarına izin verilir. Ancak Tatarların saldırılarından rahatsız olarak Kuban-Terek kıyıları ve Kabardiya’ya geçerler. Şu anda aşağı Kuban bölgesinden başlayarak Terek’e ve Karadeniz kıyılarından Abhazya’ya kadar olan topraklar onların. Osmanlılar 1484 yılında Taman ve Temruk’taki kaleleri ve vilayetleri ele geçirdiler ama Çerkesleri yenemediler.
Yönetim şekilleri aristokrasi ile demokrasinin bir karışımı. Güç beylerin elinde. Herhangi bir sorun söz konusu olduğunda halk meclisi geniş bir alanda toplanır. Bey toplantının nedenini açıklar, asiller konuyu görüşür ve yaşlılar karar verir. Bu kararın temyizi yoktur. Genç beylerin eğitimi felsefecilerin dikkatine değerdir. Eğitimlerindeki ihtimamın ebeveynlerinin sevgisi nedeniyle sekteye uğramaması için daha beşikteyken bu görev için güvenilen birinin evine gönderilirler. Üstün ailenin oğlu burada daha düşük sınıftan biriyle dost olmayı öğrenir, ileride büyük bir ulusun başkanı olacak birey bu mütevazı evde erdemler ve iyi özelliklerle beslenir. Ergenlik çağına geldiğinde gelecekte yapmakla yükümlü olduğu kutsal göreve dair tüm sırlar anlatılır. O başarılı olup halkının sevgisini ve saygısını kazandığında onu yetiştiren kişi de gurur duyar.
Sivil kuruluşları Lycurgus’un** devletindekilere çok benzer. Bu asi halk Spartalıları hatırlatır. Çerkeslerin at sırtındaki beceri ve çevikliklerine başka bir yerde rastlamak imkansızdır. At üzerindeyken uzaktaki bir nesneye ok atıp hedeften vururlar. Komşularıyla yaptıkları savaşlar hep onların başarısıyla sonuçlanır. Çerkeslerin en büyük eğlencesi avcılıktır. Halen Hıristiyanlığın izlerine rastlanmaktadır. Bizans tarihindeki kanıtlar Hıristiyanlıkla Yunan imparatorları döneminde tanıştıklarını düşünmemize neden olmaktadır. Gerçek dinleri İslam?ın bir silueti. Batıl inançları var. Büyüden korkuyorlar, kehanet ve fala inanıyorlar, batıl ritüelleri var.
Adetleri çok enteresan, aşk daima imalı ve gizemli. Gençler birbirini ziyaret edebilir, buna karşın en ufak bir cüret bile yasaktır. Genç çift evlilik gerçekleştikten sonra gündüz birlikte ortada gözükmez. Onlar için aşkın ateşi ancak geceleyin yıldızların ışığında alevlenir, gün ağarırken birbirlerinden ayrılırlar. Evlilik iki aile arasındaki ilişkiyi de bir süre engeller, yeni evli çift çocukları oluncaya kadar ebeveynlerine görünmezler. Erkek evliliği kutsal bir gizem olarak görür, eşi ya da çocuğu hakkındaki en kibar soruyu bile hakaret olarak algılar. Kızlar 12 yaşına gelince bellerine küçük gümüş kopçalarla dolu deri bir kuşak bağlarlar, hiç çıkarmazlar. Evlendiklerinde kamayla kopçaları koparma hakkını kocalarına verirler.
En büyük erdemlerden biri olan misafirperverlik bu halkın en ayırt edici özelliğidir. Bir yabancı, ev sahibinin koruması altındayken tamamen güvenliktedir. Dini ya da ülkesi ne olursa olsun misafir, Çerkesin misafirperver çatısı altında huzur ve rahatlık bulur. Konuğu öldürülen ev sahibi misafirperverlik kaideleri gereği intikam alma telaşına kapılır.
Dul kadınlara kocalarının mezarında intihar etmelerini emreden Hint adetine benzer şekilde, kocaları ölen Çerkes kadınları vücutlarında büyük yaralar açarlar, üzüntülerinin simgesi olarak yüzlerini keserler. Aynı kocasının cesedinin külleri üzerinde gözyaşı döken Halikarnaslı Artemis gibi… Ancak itiraf etmeliyiz ki Çerkes kadınları Efes kadınlarının yaptıklarının daha azını icra ederler; yaraları açarken çok dikkatlidirler, çünkü hiç kimse yüzünün güzelliğini bozacak kadar sakar olamaz. Bir Çerkes öldürüldüğünde, nedeni ne olursa olsun kural “kana kan” şeklindedir.
Çerkesler tarımcılığa fazla aldırış etmez. Vakitlerinin çoğu güzellik, çeviklik ve güçleriyle haklı bir üne sahip olan atlarının sırtında geçer. Savaş söz konusu olduğunda, sivil yasaları gereği barış döneminde yaptıkları her şeyi bırakırlar. Çiftçi sabanını, çoban sürüsünü, tamirci işini terk eder ve keyifle silahlanır.
Çerkes erkekleri uzun boylu, vücudu biçimli ve dirençlidir. Kol ve bacaklarının şekli mükemmele yakındır. Yüz hatları düzgündür. Kaşları ve alınları kahramanlık ve cesaretin çarpıcı özelliklerini taşır: gözleri büyüktür, canlı ve parlaktır. Burunları kartalınkine benzer. Davranışlarında alicenaplık ve bağımsızlık dışa vurur. Kafalarını ve sakallarını tıraş ederler, sadece bıyık bırakırlar, bir de minik bir saç tutamı uzatırlar.
Çerkes kadınları minyon ve ince yapılı. Yüz hatlarındaki uyum mükemmel. Tavırları hayat dolu ve hoştur. Dünyanın en güzel kadınları olarak adlandırılmayı hak ediyorlar.
Çerkeslerin mahkemeleri ya da yazılı yasaları yoktur. Sözlü gelenekleri ve beşeri bellekleri yasalarını, yaşlıların deneyimleri ise adli mahkemelerini oluşturur.