Çerkes ve at, kış ve kar gibi birbirini tamamlayan iki sözcük. Kaf dağının
bu küçük halkını dünya tarihine geçiren biraz da onların atla olan
ilişkileridir.
Yaşamın güç olduğu Kafkas coğrafyasında at hem yerli halkların günlük
yaşamının bir parçası, hem sadık dostu, hem de koruyucusu olmuştur.
Bölgede bulunan en eski tarihsel kalıntılar at figürleridir. El sanatının
ilk ürünlerinde at motifi görülür. Karadeniz'in kuzeyinde Dinyeper Nehri
üzerindeki Srednij Stog adıyla bilinen yerleşim yerinde yapılan kazılarda
M.Ö. 4 binlerden kalma terbiye edilmiş atlara ait kemikler bulunduğuna
göre atın ilk kez bu bölgelerde evcilleştirildiği görüşü daha bilimseldir.
Bu noktada atın Orta Asya'da evcilleştirildiği iddiasının gerçeği
yansıtmadığı düşünülebilir. Çünkü henüz Asyalı kavimler yaşam alanları
dışına taşmaya başlamadan önce Hitit'te, eski Mısır'da savaş arabalarında
kullanılmış, Hazar steplerinden inen atlılar Ön Asya'da görünür olmuştu.
Tarih sürecinde özellikle Mısır ve Osmanlı'da Çerkeslerin paralı askerler
olarak karşımıza çıkmasının nedenlerinden biri onların binicilik ve at
terbiyeciliği konusundaki ustalığıdır. Bu yönleriyle Çerkesler at ayağının
ulaşabildiği her yere gitmiş, siyasi veya sosyal etkiler bırakmıştır.
Onların bu serüvenlerine çeşitli tarihi kayıtlarda rastlamak mümkündür.
Evliya Çelebi seyahatnamesinin Balkanlar bölümünde Belgrat şehri
içerisinde şehit olan bir Çerkes'in atının sahibini katledenlerle mücadele
etmesi ve onun mezarının yanında ölmesi çarpıcı bir şekilde anlatılır.
Yine Urfalı Nabi Hayriye adlı eserinde haksızlığa uğrayan her Çerkes'in
atına atlayıp kılıç kuşandığı şiirle ifade edilir. Bunun yanında at
koşumları da Çerkeslere özgü şekillerde karşımıza çıkar. Gerek farklı at
cinslerinin Togma adı verilen törensel bazı ritüellerle çaprazlaştırılması
sonucu ortaya çıkan savaşa ve uzun yolculuğa en elverişli cinsinin elde
edilmesi çalışmaları, gerek at ve binici ilişkisindeki özgün hareketler
bölge insanındaki at sevdasının yansımalarıdır. Bu bakımdan at sözcüğü
Çerkes dilinin en sık kullanılan harfleriyle ifade edilir olmuştur. "Ş"
sesi Çerkes dilinin iskeletini oluşturan seslerden biridir ve bu dile özgü
damak ve dil seslerine bürünerek karşımıza çıkar.
Atın dilinden en iyi kendilerinin anladığını düşündükleri için at
hırsızlığı da bir dereceye kadar kabul edilir görülmüştür ki, bunun nedeni
savaşlarda bu hayvanın taşıdığı önemden kaynaklansa gerek. Sürgünde de
uzun süre üretici olamayan göçmenler bildikleri en büyük iyi iş olan
atçılığı burada da sürdürmek için at hırsızlığı yapmak zorunda
kalmışlardır. O günlerden kalan anılar günümüzde espri nedeni olarak
anlatılmakta.
Çerkes sözlü anlatım geleneği ata dair araçlar, sözler, deyimler, şakalar,
at çeşitleri, at anlatılarıyla doludur. Dün olduğu gibi bugün de
anavatandakiler ve yeryüzünün her bir yanına dağılmış olanlar için bir
tutkudur, ilgidir at. Bilinen manada sosyal hayatı düzenleyen sözlü
kurallar bütünü olmanın ötesinde anlam ve fonksiyonları bulunan Xabze
Çerkes'in atla olan ilişkisini de kurallara bağlamıştır. Çerkes ata nasıl
biner, nasıl iner, attan düşerse ne olur, eğer nasıl kullanılır, kamçı ne
şekilde tutulur...? Bunların hepsi bir takım kurallarla çerçevesi çizilmiş
konulardır. Öncelikle Kafkas at cinsinin ayrımı üzerinde durmak gerek.
Dünyadaki tüm at ırkları eski çağlarda sürüler halinde doğada yaşayan
yabani atların evcilleştirilmesi yoluyla elde edilmiştir. Doğal olarak
farklı coğrafyalarda mutasyonlar geçirerek birbirinden ayırt edici
özellikler kazanan at ırkının ağır kanlılar ve sıcak kanlılar olarak ikiye
ayrılması alışılagelmiş bir sınıflandırmadır.
Kafkasyalılar tarafından kullanılan atların atası Tarpan (equus gmelini)
adı verilen ve Kafkasya'nın kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan at cinsidir.
Sıcakkanlı doğu atlarının kanını taşımakla birlikte dağlar arasındaki
düzlüklerde dolaşan yılkıların Arap ve Anadolu atlarına göre daha az kırma
olduğu taşıdığı ayırt edici özelliklerden anlaşılır. Çerkes atları küçük
cüsseleri, ince ayakları, çeviklikleri ve uzun yola dayanıklılıklarının
yanında hastalıklara karşı zayıf olmasıyla da saf kanlığını ispat eder. Bu
at cinsine Çerkesler Şagdiy veya Huare (saf kan Kabardey atı) adını verir.
Kafkasya'ya giren işgalci güçlere karşı verilen savaşlarda yerli halkın
direnişinin temel dinamiklerinden biri bu at cinsinin dayanıklılığıdır.
Çerkesler'i sürgün yıllarında Kafkasya'dan Mısır'a, Ürdün'e kadar uzanan
yollarda sırtında taşıyan da bu attır.
Ata dair xabze kurallarından bazıları şunlardır:
Genel olarak Çerkes ata sağdan biner sağdan iner. Binicinin soldan inmesi
kötü bir haber geldiğini düşündürür. Eğer üzerinde duruş dik olmalıdır.
Dizgin tay derisindendir ve iki elle tutulmaz. Sol elle dizgin hakimiyeti
sağlanır, sağ elde kamçı bulundurulur. Kamçı gümüş sap, deri kırbaç ve
manda derisinden çınttuhempe adı verilen şaklayıcı parçadan oluşur. Yüzük
parmağı kamçı bağına geçirilerek elden düşmesine izin verilmez. Veya kamçı sapındaki bağ bileğe geçirilir.Yaşlılar kamçıyı sağ elde tutup kırbaç kısmını atın boynunun sol tarafına aşırabilirler. Kamçıyı sarkıtmak yakışıksız görülür. Binici atın yanında kamçıyı toplu tutmaya, kırbaç kısmını ata göstermemeye dikkat eder.
Kamçı ile ata hızlı vurmak boyun ve kuyruk civarını kamçılamak hoş
karşılanmaz. Kadınların ve yaşlıların yanında ata hızlı vurmak ayıptır.
Ayrıca Çerkes kamçının küçük bir hareketiyle atın binicinin isteğini
anlamasını istediği için atı kamçı darbesine alıştırmaz.
Iki atlı karşılaştığında eğerlerinden hafifçe doğrularak birbirlerini
selamlarlar. Atlı, kendisini karşılamak üzere bekleyenlere direkt karşıdan
yaklaşamaz, kalabalığın sol tarafından yaklaşır ve onları sağa alır.
Topluluğa karşı at oynatmak, koşturmak, kamçılamak ayıp görülür. Hele
kadınlara atla yaklaşılmaz, yanlarından hızlı geçilemez. Bir gencin
yaşlıların yaya olduğu yerde atla yanlarından geçmesi de yemux olarak
değerlendirilir. Atlılardan kendisine saygı gösterilen kişi sağ tarafta
durur.
At koşumları da Çerkeslerde özgünlük sergiler. Çerkes eğerinin (Uane) ön
ve arkası iki çıkmalıdır ve bu yönüyle Asya ve Avrupa eğerlerinden
farklıdır. Bu özellik binicinin at üzerinde sabit kalmasını sağlar. Eğer
iskeleti sağlam olması açısından dişbudak, çam gibi sert tahtalardan
yapılır. Ön ve arka çıkmaları arasına siyah veya kahverengi sahtiyan
kaplanır. Eğerin içi keçeleşmemesi için at yelesi veya geyik kılı ile
doldurulur. Dikiş tay derisinden sicimle yapılır. Bağlar da aynı şekilde
tay derisi sicimleridir. Eğerin altına mutlaka Şışetl adı verilen işlemeli
örtü örtülür ve atın belini eğerin incitmesi önlenir. Eğer üzeri metal
işlemelerle kaplı deri bağlarla atın göğsüne bağlanır. Eğer kaşları
arasındaki bir başka bağ da yamçının bağlanması için kullanılır. Üzengi
(tlerığ) eğerden sarkıtılır ve sadece ayak uçları girecek şekilde küçük
yapılır. Ayağın tamamının girmesi binicinin hareket serbestisini azaltır
ve düşmesi durumunda sürüklenir düşüncesiyle üzengi küçük yapılır. Mahmuz çoğunlukla kullanılmaz. Koşu ve savaş atlarında Şıhueu adı verilen gem kullanılır ve atın damaklarından geçirilir.
Huare (yağız at), Brul (kestane rengi), Ptseğopl (doru) at cinsleri gözde
tutulur, Pehu adı verilen sakar alacalı at makbul görülmez. Misafir olarak
gelen atlı konuk olacağı hanenin girişine kadar atla gelemez. Kamçıyı evin
giriş kapısının açılma yönündeki askıya asar. Şayet kamçının ucu kapıya
yönelik asılırsa bu misafirin kalıcı olmadığı anlamına gelir. Kamçının
sapı kapıya yönelikse misafir kalıcıdır. Ev sahibi hazırlık yapmalıdır.
Ayrılırken atın arkasını ev sahibine çevrilmez. At bir iki adım geri
hareket ettirilir ve ağır hareketlerle uzaklaşılır.