ÇERKES MİTOSU NART,LAR


Çerkes halkının tarihi gelişim yolculuğu içinde üretmiş olduğu ölümsüz destana "Nart Destanı", kısaca "Nartlar" adı verilir.
Nart Destanları Adığelerin türkülerinde, melodilerinde, söylencelerinde anlatmış olduğu yiğitlik öyküleridir. Nart destanları, ünlü Nartalog Hadeğal'e Asker tarafından derlenmiş, yedi cilt olarak orjinal anlatımını korumak sureti ile yayımlanmıştır. Hadeğal'e'nın derlemeleri içinde Suriye'de, Ürdün'de yaşayan Çerkeslerin anlatımları var, ancak üzülerek söyleyelim ki Anadolu'da yaşayan Çerkeslerin anlatımları yok. Bağnazca tutumlar nedeniyle Nartalog Hadağal'e Asker'e bir zamanlar Türkiye'ye giriş izni verilmemiş. Anadolu varyantlı tekstlerin varlığını George Dumezil'e borçluyuz. Dumezil'de derlediği tekstleri sadece İzmit'in Ketence ve Yanık köylerinden derlemiş. Oysa Anadolu'da yaşayan Çerkeslerin Nart destanlarını okuyarak, ağıtlar söyleyerek uzun kış gecelerini geçirdiklerini biliyoruz. Özellikle Kayseri yöresinde yaşayan Çerkeslerin Bahsımafe Vored "Baksıme İçme Türküsü", adını verdikleri on iki bölümden oluşan yiğitlik türkülerinin Nart destanlarının bölümleri olduğundan kuşku yok. Bir zamanlar Dumenıç Meçit başta olmak üzere pek çok kişinin bu destanları bildiği rivayet edilmekte. Günümüzde bu güzelim destanları bilen kaldı mı acaba? Başta Fransa olmak üzere pek çok ülkede Nartoloji enstitüleri mevcut. George Dumezil, Ketrin Pari, Şorten Askerbi, Tobıl Taliston, Viramkul Vilademir, Bagrat Şenkuba gibi pek çok bilim adamı Nart destanları konusunda önemli eserler vermişlerdir. Ayrıca, Mıjey Mikail, Özdemir Özbay gibi Nart tekstlerini toplayan, değerlendiren, akademik toplantılarda tebliğler sunan pek çok araştırmacı da vardır.
Çerkeslerin günlük yaşamlarında belirleyici olan pek çok töreye Nart Eposunda rastlamak olasıdır. Nart destanlarının bir zamanlar, insanlığın gelişim yolcuğu içindeki karanlık dönemlerde, yaşam içinde uyulması yada kaçınılması, doğru tada yanlış olan davranışları belirleyen kurallar manzumesi olarak da sayılabilir. M. Gorki sanki bu düşüncemizi doğrulamak istercesine "Folklor ile tarih çok eski zamanlardan beri birbirini bırakmadan yol aldı" diyor. Kuşkusuz "eposu" tarih olarak kabul etmek mümkün değil. Ancak, halkların tarih içinde almış oldukları yolculuklarının izini sürebilmek; tasa ve kıvançlarını, düşlerini, doğayı ve insanı kavrayışlarının boyutunu anlayabilmek için folklora muhtacız. Masallar, halk türküleri, kahramanlık melodileri, kimi çocuk oyunları, tekerlemeler, bulmacalar bize tarihin derinliklerinden haberler getirmekte.
Kanımca Nart Eposunun en önemli özelliklerinden biri de üretim araçlarının bulunuşunu diyalektik bir temele oturtarak vermesi.
Nart Eposunu okuduğumuz zaman tekstlerin aynı yaşta olmadıklarını anlıyoruz. Anaerkil anlayışı olan tekstlerin yanı sıra babaerkil anlatımı olan tekstlerde var. "Elbruz henüz karınca yuvası kadar kabarmışken, çocuklar İdil'i bir adımla geçerken..." diye başlayan anlatımlarla birlikte grizudan, "suda yanan ateşten" söz eden tekstlere de rastlamak mümkün. Epos, insan yaşamını anlattığına göre, daha doğrusu insan tarafından üretildiğine göre halkın ulaştığı yerleri, gördüklerini, düşündüklerini, hayal ettiklerini anlatması kadar doğal bir şey olamaz.
Eposta çeşitli görevler üstlenen pek çok tanrı adıyla karşılaşmaktayız. Yarı tanrı, yarı insan tanrıların yanı sıra ( Savsırıko, Setenay gibi), tamamen tanrısal özellikleri olanlar da (Thağeleç, Psetha gibi) mevcut. Gerek yarı tanrı, gerekse tanrılar insan yaşamına doğrudan müdahale etmiyor. Örneğin Setenay, insanların yaşamını kolaylaştırmak için orağın, maşanın nasıl yapılacağını ve sulamayı insanlara öğretiyor. Thağeleç, daha bol ürün sahibi olabilmeleri için ıslah ettiği tohumu insanlara hediye ediyor. Psetha'nın çaldığı ateşi Savsırıko geri getiriyor, insanlara armağan ediyor.
Bilim adamları, gerçekten "Nart" adında bir halkın yaşayıp yaşamadığını tartışıyor. Hadeğal'e Asker, yapılan kazılarda, araştırmalarda eposta anlatılan büyüklükte insanının tarihin hiç bir evresinde bulunmadığını, dolayısıyla da böyle bir halkın yaşamadığını; ancak üretilmiş olan eposa, "Nart Eposu" dendiğini öne sürüyor. Kimi bilim adamları da "Nart" isimli bir halkın bir zamanlar yaşamış olduğunu, bunlarında Adığelerin en eski ataları olduklarını ileri sürmekteler. Nart eposu bugün bile Adığe halkı tarafından anlatıldığına göre biz bu eposun öz kültürümüzün ürünü olduğuna inanıyoruz.
Bilim adamlarının en çok tartıştıkları konulardan biri de "Nart Eposu" nun yaşı. Kimi bilim adamları eposun yaşını M.Ö. üç binli yılların öncesine endekslerken, kimi de daha yakın tarihlere getiriyor. Eposun anlattıkları olaylara baktığımızda, gerek anlatım özellikleri, gerekse anlatılan olaylar bakımından aynı yüzyılda meydana gelmediğini, Adığelerin tarihsel yolculuklarına tanıklık ettiğini anlıyoruz. Eposun, anaerkil dönemlerin karakteristik özelliklerini anlatan bölümlerinin yanı sıra, Adığelerle Bizans İmparatorluğunun ilişkilerini anlatan bölümleri de var. Ayrıca, bin dörtyüzlü yıllarda yaşamış olan "Andemirkan" söylencelerine de rastlamaktayız.
Adığey'de yaşayan bazı bilim adamları, Hadeğal'e'nın derlemiş olduğu tekstlerin yayınladıklarından çok daha fazla olduğunu, zamanın ideolojisine uymayan tekstlerin yayınlanmadığını söylüyor. Bu iddianın ne kadarı doğrudur, bilemiyoruz. Adığey Bilim Araştırma Enstitüsünün arşivlerinde korunan tekstlerin yeniden gözden geçirileceğine, sözü edilen sav doğru ise telafi edileceğine inanıyoruz. Yalnız, eposu okuduğumuz zaman "Nart Savsırıko, Setenay Guaşe, Hımışıko Peterez, Nesren Jak'e, Nart Gorgon gibi kahramanların anlatıldığı pek çok varyanttaki tekstlerin gerçekten mitolojik özellikleri olduğunu görüyoruz. Ancak, Khabardey varyantlarında anlatılan "Andemirkan", özellikle de Hatıkuay varyantlarında çokça rastlanan "Papko Teterşav" motifleri, mitolojiden çok masala daha yakınlar. Bu sözümüzden masalı yadsıdığımız, küçümsediğimiz gibi bir anlam çıkartılmasın. Halkların hafızasında masalın ne denli önemli bir yer tuttuğunu, masal kahramanlarının halkın yol göstericileri olduklarını, doğrudan söyleyemedikleri pek çok şeyi masal kahramanlarına söylettirdiklerini ve yaptırdıklarını biliyoruz. Ancak, edebi tasnif yaparken masal ve mitolojiyi birbirinden ayırmanın gereğine de inanıyoruz.
Nart Mitolojisinin tanıtılması, yaygınlaştırılması ve kolay okunur hale getirmek için yeniden tasnif edilmesi gerekir, kanısındayız. Yedi çilde dağılmış olan mitlerin yaşamını anlatılan varyantlardan hangisinde daha çok epos özelliği varsa seçilerek otobiyografik anlamda bir araya getirilmesi gerekir. Eposta gecen yer adları, Adığelerin ilişki kurduğu halkların tespiti veya arkeolojik kazılar için önemli. Bu gün bile "Savsırıko Tepesi" adı verilen höyüğün yakınından veya yöresinden gecen yaşlı kadınlar, otobüsle seyahat etseler bile, hafifçe ayağa kalkarak Savsırıko'ya selam verirler. Epos, çeliğe su verilişi; Savsırıko'nın öldürülmesi için yapılan "bu gün güdümlü füze" deyebileceğimiz silahın yapılışı; dölleri kuruyan hayvanların nasıl sağaltıldığı; "Aleçlerin Evi" adı verilen yerde Nart kahramanlarının toplanarak ülke sorunlarına çözüm arandığı, "kalkınma planı" diyebileceğimiz yıllık planlamaların yapıldığı, toplantıların yılda bir kes Nart Şebatınıko'nın başkanlığında olduğu, toplantılarda her kesin eşit söz hakkına sahip olduğu, alınan kararlara uyulma zorunluluğunun olduğu; kendilerine yeterince adak sunmayan insanın cezalandırılması için Tanrının ateşi çalışı, Savsırıko'nın ateşi geri getirişi vb.. zamanın insanın sorunlarına yanıtlar aramakta.
Kanımızca, İslam dininin benimsenmesinden sonra Savsırıko ve Setenay tekstlerinin kimi varyantları değişime uğramış. Savsırıko'nın taştan doğuşunu anlatan kimi tekstler "Nartların sığır çobanı ile Setenay'ın gizlice buluşmaları neticesinde Savsırıko'nın doğduğunu, Setenay ile Lepşın bu uygunsuz davranışı gizlemek için 'Savsırıko'nın taştan doğduğu' hikayesine başvurdukları" şeklindeki anlatımlarla yer değiştirmiş. Gerçi mitoloji kendi bütünlüğünü korumak, yukarıda örneklediğimiz gibi mitoloji dışı olaylara karşı önlem almak için epos anlatılmaya başlanırken, "Bu anlattığımız Nart söylenceleridir, yalan katmak olmaz", diye anlatıma başlanması töre haline gelmişti. Sonra, mitosun genel anlatımına uymayan ekleme veya çıkarmalar yapıldığında anlatıcıya müdahale edilir, uyarılır, bu konuda önemli tartışmalar yapılırdı. Zaten mitosun dilden dile anlatılarak günümüze getiren en önemli faktörün halkın kendi ürettiği epopoyi korumak için kıskanç davranmasından kaynaklandığını sanıyorum.