Aslında münasebetler, Osmanlı'dan çok önce başlamıştır.
Kavimler göçüyle Hazar Denizi'nin kuzey ve güneyinden
Türklerin Kafkasya’ya gelmeleriyle başlar. Yaklaşık 1000-1500 yıllık bir zaman
aralığında olur.
Daha sonra asırlarca Kafkas halklarıyla birlikte yaşamışlar
ve karışmışlardır. Birbirlerinden binlerce kız alıp vermişlerdir. Kafkasya’nın
hürriyet mücadelesi de birlikte verilmiştir.
Kafkasya’da 89 etnik gurup sayılmıştır. Alt kollar da
sayıldığında bu sayı 129‘u bulmaktadır. Bunların 30 kadarı Türk soyundandır.
(Kumuklar, Misketler, Ahıskalar, Acaralar, Karapapaklar, Azeriler vs. ilk akla
gelenlerdir.)
Şöyle bir olay anlatılır: Kitay Han isminde bir kişinin
askerleriyle birlikte Hazar Denizi‘nin kuzeyinden, Kafkasya’ya doğru gelmekte
oldukları Çerkesler tarafından haber alınır. Muhtemel bir saldırı ihtimali
düşünülerek tedbirler alınır. Kitay Han’ın elçileri gelir ve şu mesajı
getirirler: “Topraklarınız üzerinde bir emelim yoktur. İzniniz olursa ülkenizden
geçip daha batıya gitmek istiyorum.” Taraflar karşılaştıklarında gerçek
dostluklar kurulur. “Gitmeyiniz, Kafkasya’da hepimize yetecek toprak vardır”
denilir ve kalmaları sağlanır. Kafkasya’ya yerleşirler. Dostluklar asırlar boyu
devam eder.
Kafkasya göç aldığı gibi, daha çok göç veren bir özelliğe
sahiptir. Mezopotamya’ya göç ederek Sümerlerle kültürel sosyal münasebetler
kurmuşlardır. Arkeolojik buluntulardaki benzerlikler bu gerçeği ortaya
koymaktadır. Sümerler Türk soyundandırlar. Sümerce’de 165 Türkçe kelime tespit
edilmiştir.
Çerkeslerin ataları sayılan, Nartlar, Hattiler ve Kimmerler
gibi bazı Kafkas kavimleri de Anadolu’ya göç etmişlerdir. Zamanla Anadolu
halkıyla karışmışlardır. Aynı şekilde Türk soyundan olan; Uzlar, Peçenekler,
Kumanlar, Bulgar Türkleri, Kıpçaklar, Çepniler vs. de, Balkanlardan ve İran
üzerinden Anadolu’ya gelmişlerdir. Bunlar da zamanla Anadolu halkıyla
karışmışlardır.
Çerkes-Türk münasebetleri, Mısır’da da görülmektedir. Abbasi
halifelerinden olan; Memun ve Muhteşim dönemlerinde, Müslüman Türkler,
Eyyubiler zamanından başlayarakta Çerkesler asker ve koruma olarak Mısıra
getirilmişlerdir. Mısır’da Türk ve Çerkes nüfus çok artmıştır. Eyyubilerin
yıkılmasından sonra Memluklar dönemi başlamıştır. İlk önce Türk memluklar
dönemi, daha sonra da Çerkes sultanları dönemi yaşanmıştır. Çerkes sultanları
döneminde, Mısır’ı 23 sultan yönetmiştir. Türkler ve Çerkesler burada da
birlikte yaşamışlardır.
Osmanlılar içinde Çerkesler;Osmanlılar; 1475 yılında Venedik
kolonileri olan Kefe’yi hemen sonra da Azak’ı ele geçirmişlerdi. Kırım hanlığı
da Osmanlı himayesine girmişti, Kafkasya’yla sınır olunmuştu. Bu tarihten sonra
Osmanlı Çerkes ilişkileri gelişmeye başlar.
Yavuz Sultan Selim, 1517’de Mısır’ın fethine yardım eden,
Çerkes Hayri beyi Mısır’a vali olarak atadı. Çok sayıda Çerkes bilgin ve
askerleri de beraberinde İstanbul’a getirmişti.
Asıl münasebetler 1700 yıllarda başlayarak daha yoğunluk
kazanmıştır. Şöyle ki; Rusya sıcak denizlere inmeyi ve Hindistan’ı ele
geçirmeyi devlet politikası haline getirmişti. Bu amaçla, Balkanlardan ve
Kafkaslardan saldırılara başladılar. Çerkesler, Kafkaslardan geçişe izin
vermiyorlardı. Her defasında artan kuvvetlerle, saldırı üzerine saldırı
yapıyorlardı. Ruslar ortak düşman olduğundan, Osmanlı Çerkes yakınlaşmasını
daha da arttırmıştır.
Osmanlı- Kafkasya münasebetleriyle ilgili belgeler azdır.
“Evliya Çelebi Seyahatnamesi” ve Ferruh Ali Paşan’ın kâtibi Haşim Efendi’nin
“Çerkesistan Gezi Notları” vardır.
Rusların Kafkasya’ya saldırıları sebebiyle Osmanlı Battal
Hüseyin Paşayı 30 bin askerle Kafkasya’ya gönderdi. Ancak beceriksiz ve ürkek
olan Battal Hüseyin Paşa, Ruslarla savaşmak yerine yanındaki birkaç kişiyle
Ruslara iltica etti. Başsız kalan Osmanlı ordusu ve Çerkesler Anapa'ya çekilmek
zorunda kaldılar.
Çerkesler, cephane ve erzak yardımı yapılması halinde
Rusları durdurabileceklerini söylediler. Ancak Osmanlı en zayıf zamanlarını
yaşıyordu, yardım yapılamadı. Dünyanın en güçlü ordusu karşısında yenilmekten
kurtulamadılar. Savaş sonrası da vatanlarından sürüldüler. Tahminen 1-1,5
milyon kişi Osmanlı topraklarına sürülmüştür. (1864) Bu dramatik olay kelimenin
tam anlamıyla bir faciadır. Bir soy kırımdır. Açlık ve salgın hastalıklar
nedeniyle kitleler halinde toplu ölümler meydana geldi. Osmanlı, Çerkeslerin
büyük bir kısmını Balkanlarda Osmanlının uç bölgelerinde Müslümanlarla
Hıristiyan tebaanın arasına yerleştirmişlerdi. 1878 Osmanlı Rus savaşında
“Gönüllü Çerkes süvari birlikleri” oluşturuldu. Bu birlikler Ruslara büyük
kayıplar verdirtmişti. Ancak 250 bin kişilik Rus ordusu karşısında 50 bin
kişilik Osmanlı ordusu yenilmişti. Savaş sonrası yapılan Bükreş Antlaşmasına
Rusya; Balkanlarda tek Çerkes’in bile bırakılmayacağı maddesini koyduğundan bu
defa ikinci defa zorunlu göçe tabi tutuldular. Göç edemeyen Çerkes köyleri,
Ruslar tarafından, çoluk çocuk, hasta, yaşlı demeden canlı canlı yakıldılar.
Göç edenler Anadolu’da geniş alana, iki Türk köyü arasına, 40 hanelik Çerkes
köyleri olacak şekilde yerleştirildiler. Bir kısmı da o zamanlar Osmanlı
toprağı olan Suriye ve Ürdün topraklarına yerleştirildi. Bu gün Türkiye’deki
mevcutları hakkında rakam vermek zordur. Anadolu’da 750 civarında Çerkes köyü
olduğu tahmin edilmektedir. Ancak farklı bir coğrafyaya uyum sağlamaları o
kadar kolay olmadı. Çok sıkıntılar yaşandı. Anadolu’nun Müslüman Türk halkından
ise göçmen Çerkesler çok yardımlar görmüşlerdir.
Çerkesler için Osmanlı kutsal devlet, Türkler ise kutsal
milletti. Anneleri, eşleri ve damatları Çerkes olan padişahlar vardır. Osmanlı
toprakları Çerkeslerin ikinci vatanları olmuştur.
Osmanlı kaynaklarında; Hadikalel Vüzera (Vezirler Bahçesi),
Sefinatü’r Rüesa (Reislerin Kitabı), Devhatül Mesayih (Şeyhlerin Şeceresi),
Sicili Osmanî (Osmanlının Sicili) gibi kaynaklar Osmanlıda görev almış kişiler
hakkında bilgi vermektedir.
Bu eserlerin tetkikinden Çerkes kökenli: Sadrazam,
Şeyhülislam, Vezir, Paşa, Müşir (Maraşal), Serasker(Ordu Komutanı), Kaptanı
Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı), Serdar,Vali, Büyükelçi, Cündi (Süvari
Komutanı) gibi görevlerde bulunmuş olan Çerkesler 450‘nin üzerindedir. 250
kadarı paşa unvanı almıştır. 100 civarında Müşir (Maraşal) vardır. Birçokları
da savaş alanlarında şehit olmuşlardır. Sadrazamlık yapmış olanlar, 12 kişi
olup kısa biyografileri şöyledir:
Özdemir Oğlu Osman Paşa (1527-1585):Habeşistan’ı fetheden
Thuşt Özdemir Paşanın oğludur. Kahire’de doğdu. Osmanlı İmparatorluğunun ünlü
komutanlarındandır. Taaz, Güney Kafkasya ve Azerbaycan fatihi olarak isim
yapmıştır. Mısır, Yemen, Habeşistan ve Diyarbakır Beylerbeyliğinde bulunmuştur.
25 Temmuz 1584’te sadrazam olmuştur.
Derviş Mehmet Paşa (1585-1655):İstanbul’da doğdu. Padişah
IV. Murat zamanında Suriye’de Askeri seferlerde bulundu.1638’ de Diyarbakır
Beylerbeyi oldu. Çanakkale Boğazını kapatan Cenevizlileri bozguna
uğrattı.1651’de Anadolu Beylerbeyi, 1652’de kaptanıderya oldu. 20 Mart 1653’te
Sadrazam oldu.
Çerkes Ahmet Paşa (?-1625):Şam valiliği ve Kubbe vezirliği
yaptı.1624 yılında IV. Murat zamanında Sadrazam oldu. İran seferine giderken
Tokat’ta hastalanarak 1625 yılında vefat etti.
Siyavuş Paşa (?-1662):İstanbul’da doğdu. Abaza Paşa adıyla
anılır. 1642’de kaptanıderya oldu. I.Ahmet’in kızı Gevher hatun ile evlenerek
saraya damat oldu. Erzurum, Diyarbakır ve Silistre valiliklerinde bulundu.
1651’de sadrazam oldu. Devleti zorbalardan temizledi. Bosna valiliğine atandı.
Silistre muhafızlığı yaptı. Daha sonra ikinci defa sadrazam oldu.
Melek Ahmet Paşa (?-1662):Çok iri yapılı olduğu için Malak
adı takılmıştı. Yüksek makamlara geçince lakabı Melek’e çevrildi. Diyarbakır ve
Musul muhafızlıklarında bulundu.1640’ta Kubbe veziri oldu. IV. Murat’ın kızı
Kaya Sultanla evlenerek saraya damat oldu. Şam, Halep, Van ve Bosna
beylerbeyliklerinde bulundu. Kara Murat Paşanın yerine sadrazam oldu. Namuslu,
dürüst ve kabiliyetli kişileri kollayan ve koruyan hayırsever bir kişi idi.
Meşhur seyyah Evliya Çelebi’nin yakın akrabası idi.
Silahtar ve Nişancı Süleyman Paşa (?-1715):Kuzey Kafkasya’da
doğdu. III. Ahmet döneminde silahtar oldu. Vezirlik yaptı. Halep valiliğinde
bulundu.1712’de sadrazam oldu.
Palabıyık Hasan Paşa (1715-1790):Kuzey Kafkasya’da doğdu.
Cezayirli Hasan Paşa adıyla da anılır. Avusturya savaşlarında ve Osmanlı
donanmasında başarılı hizmetleri oldu. Ruslara karşı yapılan savaşlarda
başarılar gösterdi. Ruscuk seraskerliği yaptı. Arnavutluk’ta çarpıştı. Suriye’de
ve Mısır’da çıkan isyanları bastırdı. Başarılarından dolayı kaptanıderya
yapıldı. Sivastopol’dan gelen Rus donanmasını yenilgiye uğrattı.
Meyyit Hasan Paşa (?-1810):Sadrazamlık makamına
getirildiğinde (7 Haziran 1789) hasta olarak yatıyordu. Bu sebeple cenaze
manasına (meyyit) denilmişti. Önceleri Vidin muhafızlığı ve vezirlik yapmıştı.
Tırhala ve Ruscuk muhafızlıklarında bulundu.
Hüsrev Koca Mehmet Paşa (1776-1885):Koca denmesi yüz
yaşından fazla yaşadığı içindir. Vezirlik, Mısır valiliği başta olmak üzere
muhtelif valilikler, seraskerlik yaptı. Kaptanıderya oldu. Padişah II.
Abdülmecit devrinde sadrazamlığa getirilmiştir. Birçok devlet adamı
yetiştirmiştir.
Tunuslu Hayrettin Paşa (1819-1890):Babası (Tlaş) Topal Hasan
Paşa, Çerkes-Rus savaşında şehit olması üzerine Kafkasya’dan çocuk yaşta
getirildi. Tunus valisi Ahmet Paşa’nın himayesine verildi. Subay olarak orduya
girdi. Başarıları rütbe ile ödüllendirildi. 1850’de general,1855’te korgeneral
oldu. Osmanlı-Rus savaşında 12 bin Tunuslunun savaşa katılmasını sağladı. II.
Abdülhamit devrinde 1879’da sadrazam oldu. Ancak padişahla anlaşamaması sonucu
istifa ederek görevinden ayrılıyor. İkinci defa sadrazam yapılması için yapılan
teklifleri reddetti. Çok dirayetli bir yapısı vardı. Dalkavukları ve beceriksiz
kişileri devletten uzaklaştırdı.
Tunuslularca milli kahraman ilan edildi.1968 yılında
kemikleri İstanbul’dan Tunus’a götürülmüştür. Arapça ve Fransızca'yı çok iyi
biliyordu.
Mahmut Şevket Paşa (1856-1913):Babası Kuzey Kafkasya’dan
Irak’a yerleşen Süleyman Beydir. Harp okulunda öğretmenlik yaptı. Fransa ve
Almanya’da görevlerde bulundu. Kosova valiliği, III. ordu komutanlığı
görevlerinde bulundu. 31 Mart olaylarında komutan olarak İstanbul’a girdi.
Harbiye nazırlığı yaptı. Arnavutluk isyanını bastıran birliğe komuta etti. 23
Ocak 1913 yılında sadrazam oldu. Osmanlı Devleti’nin en karışık yıllarıydı.
Suikast sonucu 13 Haziran 1913 tarihinde öldürülmüştür.
Salih Hulusi (1864-1939):Liman reisi Dilaver Paşa’nın
oğludur. 1888’de harp akademisini birincilikle bitirdi. Almanya’ya gönderildi.
Dönüşünde birçok önemli görevlerde bulundu. II. Ordu komutanlığı yaptı. Harbiye
nazırlığı, bahriye nazırlığı ve nafıa nazırlığı görevlerinde bulundu. 8 Mart
1920’de İstanbul hükümetinde başvekillik görevine getirildi ise de kısa bir
süre sonra istifa etti ve bir daha görev almadı.
Çerkesler, Osmanlının son zamanlarındaki kötü gidişi
durdurmak için vatansever aydınlar tarafından girişilen her sosyal aktivitenin
içinde yer almışlardır. Mitinglerde, kurulan cemiyetlerde, Batı Trakya’da
kurulan Türk Cumhuriyetinde, Trablus’a İtalyanlarla savaşmak için giden
vatanseverler arasında, Teşkilatı Mahsusa'da, Balkan ve İlk Dünya savaşında yer
almış ve önemli hizmetler görmüşlerdir. Kurtuluş Savaşının safhalarında (Amasya
Mülakatı, Sivas ve Erzurum kongrelerinde, TBMM açılışında) Mustafa Kemal’in
yanında yer alan komutanların bir kısmı Çerkes’dir.