Yunanlıların ilerlemesini durdurduğu gibi Anadolu’yu bir
yangın gibi saran isyanların bir bir Ethem Bey tarafından bastırılmasını
takiben düzenli ordu kuruluşuna geçildiğinde yaşanan krizler sonucu iradesi
dışında da olsa Ethem Bey’in geçiş protokolü ile Yunanlılara teslim oluşundan
sonra serbest bırakılan adamları genellikle yöredeki köylerine geri
dönmüşlerdir. O ana kadar büyük fedakarlıklar gösteren ve düşmanın karşısına
ilk dikilen yöre Çerkeslerinin aleyhinde bir hava hakim olmaya başlamıştır.
Henüz yayınlanmamış olan Ahmet Haratoka’nın anılarında da yer aldığı üzere
açıktan olmasa da Ankara’dan talimat verilmiş görüntüsü içerisinde Çerkeslere
karşı bir sindirme politikası uygulanmaktadır.
Kara Hasan ve Arnavut Çetelerinin terörü, Ahmet Anzavur’un
bu mıntıkada İstanbul Hükümeti lehine çalışmalara ve isyanlara başlamış olması,
kimi parayla kandırılarak kimi de hatır zoru Anzavur’a uyan bir kısım Çerkesin
ve Ethem yanlılarının ekseriyetini oluşturduğu, adamı olanların listelerden
çıkartıldığı, sahipsiz ve savunmasız bir çok Çerkesin listeye konulduğu,
sağlıklı olarak düzenlenmediğinde araştırmacıların mutabık bulunduğu 150’likler
listesine 1924 yılında genellikle yöre insanları ve daha çok da Çerkesler
alınarak mükerreren cezalandırılmışlardır.
Lozan Antlaşmasına göre af dışı bırakılan 150’likler
listesine alınan Çerkesler için dikkate alınan gerekçelerin aynılarına ilaveten
özellikle Bulgar göçmenleri başta olmak üzere ekonomik ve sosyal yaşam düzeyi
Çerkeslerden geri olan diğer etnik kökenli köylülerin tahrikiyle ve tarihte
örneği az görülen bir uygulamayla, 150’likler listesinin düzenlenmesinden bir
yıl önce yöredeki 14 Çerkes köyündeki tüm insanlar suçlu-suçsuz, çoluk-çocuk,
yaşlı-genç ayırımı yapılmadan cebren sürgüne gönderilmişlerdir. Üstelik
Başbakan Rauf Bey ve bir çok Çerkes kökenli Paşanın varlığına rağmen. Çerkesler
adeta oyuna getirilmiş ve bazıları için ikinci, bazıları için de üçüncü kez
sürgün başlatılmıştır.
Savaştan galip çıkan Cumhuriyet Türkiye’sinin milliyetçi
kadrolarından bazılarının; Gönen, Manyas ve Bandırma’da yerleşik Çerkesleri;
Afyon, Sivas, Tokat, Urfa, Muş, Bitlis, Konya ve Malatya taraflarına dağıtarak
açıktan söylenmese bile onları asimile etmeyi amaçladıklarında bir mutabakat
vardır. Sürgün uygulamalarının ilki 18 Aralık 1922 tarihinde Gönen’in
Mürüvvetler (Çizemuğ hable) köyüne tatbik edilmiştir. Topluca sürülen bu
köyle ilgili etkin bir tepkinin olmadığı görülünce de diğer 14 Çerkes köyünün
sürgün kararnamesi 2 Mayıs 1923 tarihinde uygulamaya konulmuştur. Her ailenin
ancak bir kağnı arabasının götürebileceği kadar eşyasını alabileceği
sınırlamasıyla başlatılan sürgünde, Çerkesler mallarını yok fiyatına elden
çıkarmak zorunda bırakılmışlardır. Jandarmalar tarafından kuşatılan köylere
giriş-çıkışlar yasaklanmış, belirli alıcıların insafına bırakılan satışlarda;
normal fiyatı 200 lira olan bir çift öküz en çok 30 liradan, koyunun çifti 7-8
liradan, en kaliteli atlar 20-25 liradan elden çıkarılmıştır.
GÖNEN’E BAĞLI KÖYLER
VE SÜRGÜN TARİHLERİ
1- Üçpınar köyü 28 Mayıs 1923 Pazartesi
2- Muratlar köyü 5 Haziran 1923 Salı
3- Armutlu (Sızıköy) 9 Haziran 1923 C.tesi
4- Dereköy (Keçidere) 13 Haziran 1923 Çarşamba
5- Çınarlı (Keçeler) 17 Haziran 1923 C.tesi
Not: Gönen’in Çerkes köylerinden Karalar çiftliği, Bayramiç,
Hacı Menteş ve Ayvalıdere köyleri de tüm malları sattırılmış ve göçe hazır
vaziyette uzun süre bekletilmişlerdir.
MANYAS’A BAĞLI KÖYLER VE SÜRGÜN TARİHLERİ
1- Boğazpınar (Mürüvvetler)
Aralık 1922-Ocak 1923 arası
2- Kızılkilise (Kızılköy) 7 Haziran 1923
3- Yeniköy 7 Haziran 1923
4- Dümbe (Tepecik) 7 Haziran 1923
5- Ilıca (Ilıcaboğaz) 11 Haziran 1923 (Şimdi Susurluk’a
bağlı)
6- Karaçallık 13 Haziran 1923
7- Bolağaç 13 Haziran 1923
8- Değirmenboğazı 21 Haziran 1923
9- Hacıosman 21 Haziran 1923
Not: Manyas İlçesine bağlı Işıklar, Hacıyakup, Süleymanlı,
Durak, Çakırca, Elkesen, Çavuşköyü, Kızık, Kulak, Eskimanyas, Tatarköyü,
Haydar, Esen, Ergili, Salur, Hamamlı, Muradiye, Geyikler köyleri de mallarını
hiç fiyatına satmış olup hazır bekletilmişlerdir.
SÜRGÜNE TEPKİ
14 Çerkes köyünün sürgünü olayına karşı, kitle hareketi
olarak sayılabilecek bir tepki olmamıştır. Nitekim Mürüvvetler köyünün
göçürülmesi sırasında bir karşı tepkinin olup olmayacağı adeta gözlemlenmiş,
tepki olmayınca da diğer köylerin göçürülmesi kararnamesi yayınlanmıştır.
Buna karşın değerli bir düşünür, yazar ve Kafkas
milliyetçisi olan MEHMET FETGEREY ŞOENU, peş peşe kaleme alıp Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne sunduğu iki önemli yazı ile ferdi tepkisini ortaya koymuştur.
-Çerkes Sorunu Hakkında Türk Kamuoyu ve T.B.M.Meclisi’ne
Sunu l. (18 Ağustos 1923 tarihli ve 16 sahifeden ibarettir.)
-Çerkes Sorunu Hakkında Türk Kamuoyu ve T.B.M.M’ne Sunu 2
(15 Kasım 1923 tarihli ve 20 sahifeden ibarettir.)
Çerkeslerin bu ülke için yaptıkları, Türk topraklarında
Çerkes Devleti kurmak gibi bir amaçlarının olmadığı, Çerkeslerin özellikleri,
Sürgün sırasında yaşanan ızdıraplar ve kayıplar, Meclisin ne yapması lazım
geldiği gibi oldukça geniş ve okunması, bilinmesi gereken bu sunular sonucu
yaşam boyu bir daha yayın yapmamak gibi bir cezaya çarptırıldıysa da F.Şoenu
amacına ulaşmıştır. Çerkes aydınlarının (Rauf Orbay, Hunca Ali Sait Paşa ve
diğerleri) gayretleri de eklenince sürgün olayı durdurulmuş ve bir yıl sonra
per perişan ve ellerinde bir şeyleri kalmamış durumda 14 köyün sakinleri önemli
zayiatlarla (Sadece Üçpınar köyü yollarda 45 zayiat vermiştir) köylerine geri
dönmüşlerdir. Ancak bu sefer de başka aksiliklerle karşılaşmışlardır:
-Hacıosman köyü örneğinde olduğu gibi köylerine Bulgar
göçmenleri yerleşmiş oldukları için onları evlerinden çıkartmakta sıkıntılar
çekilmiş ve evleri, bağ-bahçeleri talan edilmiş bir manzarayla
karşılaşmışlardır. Köy halkı toplu olarak dönemeyince bir komşu köyde toplanıp
sayıları çoğalınca kendi köylerine geri gitmişlerdir.
-Dereköy örneğinde olduğu gibi geri dönenler uzunca bir süre
kendi muhtarlarını dahi seçememişler. Kaymakamlıkça atanan yöneticiler
tarafından idare edilmişlerdir.
Ayrıca kendi düğünlerini milli oyunları ve mızıka ile yapamamışlardır.
Girişimde bulunanların mızıkaları parçalanmış ve “Burası Rusya değil” diyerek
düğünleri dağıtılmıştır.
SÜRGÜNDEN ÜÇPINAR VE DEREKÖY’ÜN ÖYKÜLERİ
Sürgün söylentileri başladıktan kısa süre sonra köy
Jandarmalar tarafından kuşatılır ve tüm çevre köyleri ile irtibatları kesilir,
acele toparlanmaları talimatı verilir. Geceden götürebilecekleri eşyalarını
tamamlayan köylüler eşyalarını arabalarına veya hayvanlara yüklerler. Sabahın
erken saatinde hayvanlar ve insanlar karışık bir şekilde konvoyla köyden
çıkarlar ve Edincek’e kadar gidilir. Burada verilen molada erkekler, çocuklar
ve kadınlar ayrı ayrı öbekler halinde toplandıktan sonra tümüne diz çöktürülür
ve uzun süre bekletilir. Mola sırasında, tuvalet ihtiyaçlarının görülmesi bile
Jandarma gözetiminde olabilmiştir.
Bir süre sonra gelen bir habercinin ilgililerle görüşmesini
takiben konvoy tekrar yola koyulur ve Bandırma’ya kadar gidilir. Burada
insanlar ve hayvanlar karışık bir vaziyette vagonlara doldurulup Balıkesir
üzerinden Afyon’a ulaşılır.
Afyon’da üç ay kalınır ve sonuçta tüm hayvanların satılması
talimatlanır ve gereği yapılır. Oradan başlayan yolculuk önce Ulukışla’da iki
ay molayla, sonra da Niğde de bir ay mola verilerek kesilir ve nihayet bir
kısmı BOR’da bırakılır, geri kalanlar Malatya’ya gönderilirler. Geri dönüş daha
iyi koşullarda olmaz. Nitekim Hatko ailesi örneğinde olduğu gibi yaya olarak
geri dönenler de olur. Giderken de gelirken de bir hayli insan ölür ve onlar da
öldükleri yerlere gömülürler.
Dereköylülerin sürgünü sırasında da ancak bir kağnının
alabileceği eşya yanlarına alabilecekleri kendilerine tebliğ edilir. Hareket
zamanı belli değildir. Jandarma denetimindeki köyde adeta bir bit pazarı
kurulmuştur. Mallar yok fiyatına satılır ve nihayet 13 Haziran 1923 tarihinde
yolculuk başlar.
Komşu nahiye Sarıköy’e geldiklerinde nahiye halkı yollara
çıkıp Çerkeslerle alay etmeye başlarlar. Bunun üzerine Thamateler gençlere
talimat verir ve tüm gençler en güzel elbiselerini giyerler ve içleri kan
ağlarken Sarıköy mızıka çalınıp düğün yapılarak geçilir. Bundan sonra
Sarıköylüler “Bu Çerkeslerle başedilmez, ölüme bile düğün yaparak gidiyorlar”
demek zorunda kalırlar.
İki gün yolculuktan sonra Bandırma’ya varılır. Burada hayvan
nakil vagonlarına doldurularak önce Afyon’a sonra da Konya’ya götürülürler.
Birkaç ay burada kalırlar ve nihayet Niğde’ye götürülürler ve burada çok yoksul
bir yaşamla bir yıllarını doldururlar. Daha perişan bir halde de yakılmış ve
yıkılmış köylerine geri dönerler.
Köyler topluca sürgüne gönderilirken, ayırım yapılmadığı için
izinli askerler, Kurtuluş Savaşı şehitlerinin ve gazilerinin eş ve çocukları,
asker aileleri gibi çok sayıda insanın itirazları ve hak arama istemleri
dinlenilmediği için sonradan durumları anlaşılınca serbest bırakılmışlarsa da
bin bir ızdırabı yaşamak zorunda bırakılırlar ve döndüklerinde de mal
varlıkları kalmayan fakir insanlar durumuna düşerler.
Bu gün aynı köylerde yaşayan ve sürgün olayını çocukken
yaşamış olan yaşlılar mevcuttur. Ne var ki olayları anlatmaktan ve yazılmasına
katkıda bulunmaktan adeta çekinmektedirler. Kendilerine sebebi sorulduğunda
verdikleri cevaplar birbirine benzemektedir ve özetle şöyledir: “Sizler şanslı
ve rahat nesillersiniz. Yüce Tanrımız bizim çektiklerimizi hiç kimseye
yaşatmasın. Jandarma dipçiği nedir bilmeyenlerin bizi anlaması oldukça zordur.
Lütfen mazur görün...”