Her milletin kendine has efsaneleri, hikayeleri vardır. Bu efsaneler milletin en uzak, en karanlık devirlerini açıklayan belirten birer ışıktır.
Tarih belgelerinin sustuğu devirler ve zamanlar için kendisine düşen vazifeyi gören ve gösteren bu efsaneler, ağızdan ağza ecdattan ahfada nakledilerek geçen birer tarih külliyatıdır.
Bu efsaneler tarihi değeri yanı sıra aynı zamanda edebi değere de sahip birer mirastır milletler için, çünkü bu efsanelere bir şahıstan ziyade ait oldukları milletin ruhi temayülleri incelikleri hakimdir. Bu nedenle efsaneler ait oldukları milletin düşünüşünü umumi zevkini gösteren belgeler olarak kabul edilmektedir aynı zamanda.
Nasıl ki, eski Atina ve Ispartalıların şahsiyetini Afrodit ile Aşilde, eski Roma'nın kahramanlığını Romus ile Romulüs'te görmek mümkün ise Çerkeslerin zevkini ve zekasını da Veserez'lerde Nart'larda aramak çok yerindedir.
Çerkeslerin düşünce ve hayal güçlerinin sosyal yaşamlarının kahramanlık ve savaşçılıklarının efsaneler ve Çerkes hikayeleri üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Çerkes bireyinde mevcut yüksek ahlak, güçlü terbiye ve özgürlük tutkusunun kaynağı buraya dayanır.
Akdeniz'in köklü Yunan medeniyetini kuranların ecdadımız diye ilan ettikleri Dokalyon (Deucalion) Kafkasyalı bir muhacirdir.
Doğu medeniyetinin öncüleri olan İranlılar Kafkas'ı insanlığın beşiği olarak kabul ederler.
İran menşeli Zend-avesta mukaddes rivayetlerinde Kafkas'tan Guhukaf adıyla bahseder, Elbruz ve Kazbek dağlarını tanrıların yuvası olarak kabul eder.
Doğu aleminde Kafkasya efsaneler diyarıdır. O kadar ki, zaman zaman bu efsanelerde gerçek ile hayal birbirine karışmıştır.
Çerkeslerde efsanelerin hikayelerle dayanışması, milli geleneğin kanun diye kutsadığı xabzenin koyduğu kuralların birer somut eylem olarak ortaya çıkmasında, fertler arasındaki cemiyet kudret ve hakimiyetinin örneği olan karşılıklı saygının yerleşmesinde belirleyici olmuştur.
Çerkesler, Keltler ve İskitler gibi tanrılarını hep ormanlarda seçerler, duygularının en derinini geçilmez ormanlarda asırlar geçirmiş ağaçlarda bulurlardı.
Savaşlarını daha çok ormanlarda yaparlar, düşmandan korunmak, sellerde fırtınalardan kendilerini korumak için dağ yamaçlarından çok ormanı tercih ederler, ormandaki ilahlardan medet umarlardı. Bu nedenle ormanlara ve tıpkı ormanlar gibi bahçelerine çok önem verirlerdi.
İlahların bulunduğu ormanlar Çerkeslerin mabedi sığınağı ve toplantı yeri olduğu kadar savaş meydanı, aşk ve sevda yuvası, hayal ve hatıra yeri idi. Yaprak sesleri, ağaç dallarının uğultusu müziklerinin bir ilham kaynağı idi.
Rüzgarların ormanda çıkarttığı seslere büyük önem verilirdi. Efsanelerin en büyük koruyucusu sihirbazlar ve kahinlerdi.
Ormandaki ağaç seslerinin etkilerini geleceğe kadere bağlayıp gaipten haber verenler bu kahinlerdi.
Çerkeslerde gelecekten haber veren kişilere "agueplh", kürek kemiğine bakarak bir kişinin geleceği hakkında bilgi veren kişiye ise "blegueplh" denirdi. Bu kişiler sihirbazların, kahinlerin en meşhurları idi.
Çerkes-Tatar savaşlarında Çerkesya'yı Tatar istilasından kurtaran Harabze adındaki meşhur kahraman kadın, pşı Algeri'nin kızını aramak için ormanlardan geçerken kendisine yol gösteren Ğueşerez idi.
Bleguaplh, Çerkeslerin insan neslinden olmayıp güneş ışınlarından çıktığını hatta ilk pşının kartal yuvasında doğduğunu söylerdi.
Bu inanış Çerkeslerin ataları olan Hattilerin kartalı saltanat alameti olarak kullanmaları ile çok benzeşmektedir aynı zamanda.
Çerkeslerin vud dedikleri, cinler ve perilerle irtibat kurarak gizem kazandığına inanılan, istediği insanları cinlere çarptırdığına inanılan kişilere vedi denilirdi. Hintlilerin bilim ilahı ve dini kitaplar anlamına gelen veda kelimesi ile Çerkeslerin vedi kelimesi telaffuz ve anlam bakımından birbirinin aynıdır.
Kahinler zan ve töhmet altında bulunan bir insana bildiği sırları ifşa ettirmek için iki ateş arasında tutarlar ve ağızlarına köpek ciğeri sıkarak kustururlar ve nihayet güya bildiği sırları yaptığı gizli saklı işleri itiraf ettirirlerdi.
Bu vediler geceleri seberuvasshada (peri ormanlarında) toplanarak cinlerle görüşürler ve insana nasıl fenalık yapılacağını öğrenirlerdi.
Blezırpşı denilen sihirbazlardan biri bu suretle cinlerle görüştükten sonra bir peri ile evlendiği gerekçesi ile kardeşleri tarafından yakalanarak linç edilmişti. Hatximeyacimekoue Lebasti adındaki perinin bir sihirbaz ile evlendiği ve çocukları olduğu rivayet edilir.
Çerkesya'da sihirbaz kadınlar mavi renk ile sihir yaparlarmış. Buna wuexuaxin diyorlar ki, bu da büyülemek manasındadır.
Bunun dışında yılan boynuzu uğurlu kabul edilirdi. Nal dedikleri bu boynuz yılanın yolu üzerindeki mendil üzerinde kalırsa mendil sahibine servet ve saadet getireceğine inanılırmış.
Bunun yanı sıra Çerkeslerin yınıjj dedikleri dev cüsseli yaratıkların kemiklerine tesadüf edilirmiş. Bu devler hakkında garip ve tuhaf masallar pek çoktur. Bunlar sirip denilen küçük boylu mahluklar tarafından yönetilir yönlendirilirlermiş. Siripler horozlara binerek gezerler farz nehri kıyısındaki içi oyuk taşlarda ikamet ederlermiş.
Çerkeslerin Moğol ve Kalmuklar hakkında olması çok muhtemel bir hikayeleri vardır. Bu insanlar haşhacul denilen korkunç birer mahluklarmış gözleri ufak, başları köpek başına benzeyen bu insanların ayakları at tırnağı gibi yekpare imiş. Buz üzerinde yürüyemezlermiş Sibirya'da ve Çin'de rastlanan bu insanlar ellerine geçen insanları yerlermiş, yakaladıkları insanları ceviz ve fındık ambarlarında besler ve semizledikten sonra yerlermiş. Bundan ötürü o tarafa gidenler yakalandıklarında buz tutan nehirlerin üstüne çıkarak kaçar ve kurtulurlarmış. Yuvarlak ve ufak ayaklı Haşhacullar buz üzerinde yürüyemedikleri için genellikle avlarını ellerinden kaçırırlarmış.