Kuzey Kafkas halklarının oluşum süreci ilk çağın sona erdiği, orta çağın başladığı tarih kabul edilen M.S. 375 yılına kadar aşağı yukarı kabaca tamamlanmıştır. Farklı kökenlerden gelip farklı isimler taşıyan topluluklar, yaşamın dayattığı, ortaklaşa üretim, trampe ederek tüketim, barınma ve dayanışarak korunma… süreçleri esnasında oluşturdukları ortak kültür etrafında sosyalleşerek bir konsolidasyona uğramıştır.
Bu tarihe kadar doğudan batıya ari ırktan göçler
gerçekleşmişken; bu tarihten sonra yaklaşık 12. asra kadar sürecek olan
Turani ırkların göç dalgası başlamıştır. Bu dalga Avrupa’daki
gelişmelere doğrudan tesir etmiş, bu göçmenlerin bir kısmı da Kuzey
Kafkasya’ya girmiş ve yerleşmiştir.
Bu yüzyılda Kafkas kavimleri olan Kemirguay,
Kabardey, Şapsığ, Natukhay, Jane, Abzakh, Bjeduğ, Ubıh ve Abazaların
ataları olan ilk kabileler, Azak Denizi’nin üst kısımları, doğusu ve
Karadeniz boyunca aşağı doğru İngur nehrine kadar; içeride de Kuban
Nehri ve daha doğuda Terek boylarına kadar olan bölgelere yayılmışlardı.
4. yy’da Kemirguay Prensi Lavristen’in, Bizans
İmparatoru ile kurduğu samimiyetin bir sonucu olarak Hristiyanlığı ve
Bizans kültürünü Kafkasya’ya getirmesi not edilmesi gereken bir
tarihtir.
HUNLARLARLA TEMAS
M.Ö.375 tarihinde Kafkasya sınırlarına dayanan
Hunlar, Don ve Volga Nehri’nin aşağılarına inerek Sarmatlar’ı kendine
tabi kıldı.
M.Ö. 1. yy’da güneyden Hazar Denizi boyunca Kuzey
Kafkasya’ya geçmiş olan Fars kökenli Alan unsurları da yenen Hunlar,
esir aldıklarını kendi ordusuna katarak Avrupa içlerine kadar
götürürken; bir kısmını da tekrar güneye doğru göç etmek zorunda
bıraktı. Alanların Kuzey Kafkasya’da kalabilen bakiyeleri günümüzdeki
Asetinler’in atalarıdır.
Hunların Kafkasya’da bundan başka bir aktiviteleri olmadı.
AVARLARLA TEMAS
Yine batıya giden Moğol kökenli Avarlar, 565
senesinde Volga nehrini geçerek bölgede hakimiyeti olan Bizans
İmparatoru Jüstinyen’den toprak ve vergi istedi. Bölgede kalan Hun
bakiyelerini yenip esir ettiklerini de Avar ordusuna dahil ettiler.
Avarlar, Volga’dan Macaristan’a kadar olan bölgede büyük bir
imparatorluk kurdu.
Avarlar, Kafkasya’da Azak Deniz çevresindeki
Kemirguaylara baskı yaparak Taman Yarımadası ve Anapa çevresine
çekilmeye mecbur bıraktı. Daha sonra da Abın nehrine kadar sürdü. Burada
Prens Yınal komutasındaki Kabartay güçleri ile birleşen Kemirguay
güçleri önce yenildilerse de, daha sonra Avar Hanı Bakan’ı burada ağır
bir yenilgiye uğrattılar. Bu zaferle şöhreti artan Prens Yınal bu sayede
bütün batı Kafkasya’yı kapsayan bir merkezi yönetim tesis etti.
HAZARLARLA TEMAS
8. yy’da Güneyden Derbent Geçidi üzerinden Kuzey
Kafkasya’ya gelen Hazarlar yönetim merkezlerini Terek Nehri ağzında
kurdu. Buradan, kuzeydeki ve güneydeki güçlerle pek çok çatışmalara
giren Hazarlar, ilk zamanlar K. Kafkasya halkları ile dayanışma içinde
bulundu. Peşi sıra Avarları ortadan kaldırıp, Azak denizinin doğusundan
aşağıya doğru ilerleyerek Kuzey Kafkasya halklarına hükümranlıklarını
kabul ettirmeye çalıştı.
957 tarihinde Kuban Nehri’nin kuzeyinde Adigeler’le
Hazarlar arasında meydana gelen savaşta Adıgeler başarı kazanmışsa da,
Prens Aliğyiko Kanşaka esir düştü. Bir müddet sonra Adigeler Rus Devleti
ile yaptıkları ittifak sonrası Azof kalesine saldırıp Hazarları
yenilgiye uğratarak Aliğyiko’yı da kurtardı.
Hazar Devleti, Peçeneklerin ve Rusların saldırıları
sonucu 11. asırda sona ererken, Kafkasya için bu sefer Rus tehlikesi baş
göstermeye başladı.
CENGİZ ORDULARI VE KAFKASYA MÜTTEFİK KUVVETLERİ
Bütün doğuyu işgal eden Moğol Hanı Cengiz Han’ın
Cebe ve Sabutay komutasındaki bir kısım kuvvetleri 1222’de Güney
Kafkasya’ya girdi. Bölgeyi yakıp yıktıktan sonra Kafkas Dağları’nın
kuzeyine geçtiler.
Bu tarihte Kuzey Kafkasya’da henüz bir birlik
görülmüyordu. Cengiz Han tehlikesinin ortaya çıkmasından sonra Kabartay
Pşıları Apşokua ve Kadrışava’nın gayretiyle Adige, Çeçen, Asetin,
Dağıstanlı ve Kıpçaklardan oluşan bir ordu oluşturuldu. Halk, Cengiz
ordularının zulmünden korunmak için dağlara çıktı. Bilahare iki ordu
Mezdog bölgesinde karşılaştı. Müttefik Kuzey Kafkasya kuvvetleri Cebe ve
Sabutay kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Moğollar bir
kısım ganimetler vererek Kıpçakları ittifaktan koparıp kendi saflarına
geçirdi. Moğollar bu yeni destekle üzerine saldırdıkları Kuzey Kafkasya
müttefik kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Pşı Abşuoka, Pşı Kadrışava, Pşı
Kelemet gibi komutanlar öldürüldü. Baksan civarına çekilen ordunun son
bakiyeleri Pşı Glakhiten komutasında kalmıştı. Cengiz orduları zafer
sarhoşluğu yaşarken, Kuban bölgesinde bulunan Pşı Şevloh komutasındaki
diğer ordu imdada yetişip, kalan müttefik askerlerini de yanına alarak
düşmana ani bir baskın yaptı. Müttefik kuvvetleri gafil avlanan düşman
ordusunu kırıp geçirdi ve Kafkasya’yı terke mecbur etti. Cebe ve Sabutay
ise Güney Rusya’da kısa bir süre oyalandıktan sonra 1223’te Volga
nehrini geçerek Asya’ya geri döndü.
Cengiz Orduları 1226 da Batu komutasında Volga
nehrini geçerek geri geldi ve Güney Rusya’ya girerek Karpatlara kadar
olan bölgeyi ele geçirdi. Volga nehri kenarında Saray’ı merkez alarak ve
bölgedeki Türk unsurları da içine katarak Altınordu Devleti’ni kurdu.
Ardından bölgedeki Rus Hanlıklarını kontrolüne aldı.
1277’de Altınordu Hanı Mengühan, beraberinde Rus
kinyazları da olduğu halde Kafkasya’ya taarruz etti ve kanlı çatışmalar
sonrasında Terek çevresine hakim oldu.
TİMURLENK ORDULARI
1388’de Asyadan gelip Hazar Denizi kuzeyinden Altınordu devleti üzerine yürüyen Timur, Altınordu Hanı Toktamış’ı mağlup etti.
Timur 1396’da bu sefer de güneyden gelerek bir kez
daha Altınordu üzerine yürüdü. Altınordu Devleti Kafkasyalılarla ittifak
yaparak, Timur ordularını Tetertop civarında karşıladı. Bu çatışmalarda
Kafkasyalılar telafisi zor yaralar almıştır.
Bu çatışmaların ardından Kuzeye yürüyen Timur İkinci
defa Altınordu devletini ağır bir yenilgiye uğrattı. Altınordu
Astrahan’a çekilirken, Kırım ve Kazan Hanlıkları istiklallerini ilan
etti.
Bu fırsattan istifade eden Kafkasyalılar Altınordu’nun işgal ettiği Terek Havzasını geri aldı.
Timur da Kafkasya’da fazla durmayarak seferlerine devam etti.
RUSLAR TARİH SAHNESİNDE
Orta Asya’dan başlayan kavimler göçü hep Hazar’ın ve
Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya doğru olmuştur. Göçmenler bu
güzergahta önlerine çıkan kavimleri yararak kuzeye ve güneye doğru
yayarken, bir kısmını da içlerine alarak Avrupa’ya doğru sürüklüyordu.
Bu geçişler esnasında Slav kavimleri de aynı şekilde üç yöne dağıldı.
864’de Kuzey Slavları Novgorot merkez olmak üzere
devletleştiler. Devlet Merkezi 905’te Kiyef’e taşındı. Bu tarihten sonra
Güney’e yönelerek Bizansa ve Hazar Denizi üzerinden Bakü çevresine
akınlar yaptı (943).
954-973 yılları arasında Tumatarakan(Taman) yarımadasına girip burada Adigelerle savaştılar.
Kiyef’in ayakaltı konumu, Rusları daha aşağılara
inmeye sevk ediyordu. Güneydeki Ruslar Volga nehri başını kendilerine
merkez yaptı. Böylece Dinyeper bölgesinde Kiyef Prensliği; Volga
havzasında Suzdal Prensliği isminde iki yönetim merkezi vücuda geldi. Bu
iki Prensliğin çatışmalarının ardından 1169’da Kiyef tasfiye olurken,
hakimiyet Volga’ya kaydı.
1147 tarihinde Moskova kurulmuştu. Kısa sürede
prensliğe dönüşen Moskova gücünü artırdı ve 1341’de diğer Rus
prenslikleri üzerinde de hakimiyet kurdu.
1452-1505 yılları arasında yaşayan III. İvan ayrı
olan bu prenslikleri birleştirerek Büyük Rusya’ya hitap eden ilk
imparator oldu. III. İvan Rusları, bir taraftan Timur’un dağıttığı
Altınordu tabiiyetinden çıkarırken, diğer taraftan Kazan Hanlığını
kontrolü altına aldı ve Kırımla ittifak anlaşması imzaladı.
IV. İvan (Grozni) zamanında (1533-1584) ise 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan ortadan kaldırıldı. Böylece Kuzey Kafkasya, Kuzeyde Rus Çarlığıyla, K.Batıda ise Kırım Hanlığıyla yüz yüze kalmış oldu.
RUSLARLA İLK TEMAS
Kafkasya ile ilk fiili teması kuran İvan Grozni,
Prens Temirko’nun kızı Pranses Mari ile evlenerek akrabalık tesis etti.
Bunun üzerine 1567’de taraflar arasında yardım esasına dayanan bir
dostluk anlaşması imzalandı. Kafkasyalıları bu dostluğa mecbur eden
etken, Kırımlıların Kafkasya’ya karşı olan saldırgan tutumuydu. Bu
ilişkinin bir sonucu olarak Slav Kazakları gruplar halinde Kafkasya’ya
yerleşmeye başladı. Terek bölgesindeki Tarki’de, Rusya, İran ve Kafkasya
arasında kullanılan bir ticaret bölgesi oluşturuldu. İzlediği siyasetle
Kafkasya’yı Rus girdabına çeken İvan Grozni 1587’de ölünce, varisleri
arasında taht kavgası başladı. Kavgayı kazanan Romanov hanedanı 1615
yılında devleti kontrol altına aldı.
TARKİ MUHAREBESİ
Bir müddet sonra Ruslar, İvan Grozni’nin sağlığında
karşılıklı anlaşma ile bir ticaret merkezi haline getirilen Tarki’ye
sahip çıkmak için Hazar Denizi kıyısına asker gönderdi. Bu oldubittiden
rahatsız olan Kafkasyalılar Rusları bölgeden uzaklaştırma kararı aldı.
Dağıstan ve Kabartay kuvvetlerinin iştirak ettiği 1595 tarihindeki
baskında, Tarki’deki Rus kuvvetleri tamamen imha edildi.
Ardından Rus Çarı Boris Godunof’un, Gürcistan’ın
talebi üzerine gönderdiği askeri birlikler de Dağıstan’dan geçerken
gerçekleştirilen ani bir saldırı ile dağlıların kılıçları altında yok
oldu.
ŞETKALE VE TEREK SAVAŞLARI
1604 te Ruslar iki koldan taarruza geçti: Doğuda Kizlar istikametine; batıda Şetkale (Stavropol) istikametine...
Doğudaki güçler Terek’in güneyinde Dağıstan
kuvvetlerince karşılanıp durduruldu. Kabartay kuvvetlerince de kuzeyden
çevrilen Rusların tamamı imha edildi.
Rus ordusunun batıya inen kolu da Şetkale’nin
doğusunda Kuban kuvvetlerince durdurulunca, Rusların istila girişimi
başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.
Bu tarihten sonra kendi iç meseleleriyle uğraşa
giren Ruslarla Kafkasyalılar arasında uzun süre savaş olmamıştır.
Sadece, Kafkasya bölgesine yerleşmeye çalışan Kazaklarla alt düzeyde
küçük çatışmalar olmuştur.
İSTİKRARIN MİMARI BİLGE: KAZANUKO JEBAĞI
Bu dönemde Kabartay bölgesinde fikirleriyle toplumu
etkileyen Kazanuko Jabağı isminde bir bilge kişi tezahür etti. Ruslarca
Kafkasya’nın Solon’u olarak tanımlanan Jabağı Kafkasyalılar arasında
yasa hükmünde olan şhabze’yi yeniledi. Bununla birlikte bir de ideal bir
devlet reisi yetiştirdi: Kaytoka Aslan Beg.
Aslan Beg daha 22 yaşında iken bir devlet adamında
olması gereken bütün üstün vasıflarla donanmıştı. Nihayet günü
geldiğinde milleti toplayan Jabağı, Aslan Beg’i devlet başkanlığına
seçtirdi. Aslan Beg ilk olarak “İki deniz arasında bir devlet olur dedi”
ve bu paralelde çalışmalarına başladı. Bu dönemde Kafkasya’yı kuvvetli
ve birlik içinde gören 1. Petro, 1707’de Arslan Beg ile saldırmazlık
anlaşması imzaladı.
Jabağı çok yaşamadı 1722’de öldü. Arslan Beg de
Jabağı’nın ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde çalışarak, özellikle
Dağıstan hanlarının Ruslarla irtibat kurmaması için ülkenin diğer
bölümleriyle bağlarını artıracak çalışmalar yaptı.
Ancak beş yıl sonra Arslan Beg de vefat edince birlik sarsıldı.
BU DÖNEMDE DAĞISTAN’DA DURUM
Bu dönemlerde Doğuda ve Dağıstan’da Arapların
kurduğu beylikler vardı. O zamanki valiler ve reisler memlekette bir
çeşit aristokrat sınıfı teşkil ediyordu. Bunların soyca Arap olanları da
bulunuyordu, fakat yerli halk arasında artık erimişlerdi. Gerek batıda
ve gerek doğuda hakim olan anarşik, baskıcı rejim hiç olmazsa iyi
organize edilebilmiş olsaydı...
Doğudaki baskı daha açıktı, her tarafta genel bir
kanun halini almış olan ”örf ve adetle” iş görülüyordu. Dağıstan’daki
küçük hanlıkların her biri doğu despotizminin bir örneği idi.
Dağıstan’ın yayla ve ova kısmına Tarko Şamhalı hakim bulunuyordu.
Dağlarda ise pek çok köy ve kasaba bağımsızlıklarını muhafaza ediyor,
eskiden beri tabi oldukları demokratik bir idare altında yaşıyorlardı.
Bütün otorite ihtiyar meclislerine aitti, bunları birleştirecek bir
lider ise henüz çıkmamıştı. Çünkü tehlike birleşmeye mecbur edecek kadar
büyümemişti.
PETRO’NUN FAALİYETLERİ
Ruslar 1699 Karlofça anlaşmasıyla Azak Denizi’ni ele
geçirerek Kafkasya’nın kuzeyine yerleşti. Bununla yetinmeyip Azak
Denizi’nin doğusundan aşağıya sarkarak Kuban’a doğru yürüdü. Can nehri
kenarında savunma hattı kuran Kırım-Kafkas kuvvetleri Rusları yendiyse
de, Azak Kalesi’nden atamadı. Ruslar ancak 1711’de Prut yenilgisinin
ardından Azak Kalesi’nden çıkartılabildi.
27 Temmuz 1722’de Rus kuvvetleri, bugünkü adı
Mahaçkale olan Agrahan’ı işgal etti. Şamhal Adil Giray teslim oldu. 27
Temmuz’da da Derbent işgal edildi.
Şirvan üzerine yürüdüklerinde Osmanlı kuvvetleri
yardıma gelince Ruslar Bakü’de durmak zorunda kaldı. 1724 yılında
Osmanlı ve Ruslar arasında yapılan anlaşma ile Şirvan memleketinin Bakü
dahil yukarıdaki bütün toprakları Ruslara verildi.
Çar Petro 1725’de öldü. Dağıstanlılar Rusları
kuzeyden sararak Rusya’yla irtibatını kesti. Nadir Şah da Osmanlı ile
ittifak yapınca zor durumda kalan Ruslar işgal ettikleri yerleri
boşaltarak 1735 yılında geri çekilmek zorunda kaldı.
KIRIM VE İRAN SALDIRILARI
Şirvan Hanının isteği üzerine, Kırım Han’ı,
Kafkasya’nın step bölgelerinde yerleşik Kazak ve Rus askerlerini
temizlemek için kendi başına bir operasyona başladı. Bunun üzerine
Nadirşah da Şirvan üzerine saldırdı. Şah, Osmanlı- Şirvan ve
Kırımlılardan oluşan müttefik kuvvetlerini mağlup ederek Şirvan
topraklarını eline geçirdi. Şah, Dağıstan’a çekilen Şirvan Şahı Surhay
Han’ın peşine düşerek takip etti. Dağıstanlıların korumasına giren
Şirvanlılar ve Kırımlılar, Kuzey Batı istikametinde geri çekilmeye
başladı. Fakat geri çekilme esnasında Kırımlılar sebepsiz yere
Çeçenlerin üzerine saldırdı. Çeçenlerin de karşılık vermesi üzerine
büyüyen savaşta Kırımlılar tam bir hezimete uğradı.
ORTA KAFKASYA’YA RUS SALDIRILARI (1737)
Petro’nun yerine geçen Anna İvanova 1737’de komutanı
Prens Hamburski’yi Kizlar’a gönderdi. Orta Kafkasya’dan yol almaya
çalışan Hamburski, Çeçen ve Kabartaylar’ın karşı taarruzuyla ciddi bir
yenilgiye uğratıldı.
GÜNEYDEN İRAN SALDIRILARI (1742)
Osmanlı-Rus anlaşmasıyla Şirvan Hanlığı’na ait Bakü,
Derbent ve Hazar kıyısının Ruslara bırakılmasını Nadir Şah kendisi için
tehdit olarak gördü. 1742’de Nadir Şah Şirvan ülkesinin kendisine
bırakılmasını istedi. Kabul edilmeyince de süratle hareket ederek
Derbent, Gazikumuk ve Çohu’yu ele geçirdi, Surhay Han’ı esir etti. Bunun
üzerine Kuban bölgesi haricindeki Kafkas kuvvetleri toplanarak karşı
taarruza geçti ve Nadir Şahı büyük bir yenilgiye uğrattı.
Bu dönem sonunda Kafkasyalılar düşmana kendilerini
göstermişti. Bu arada Batı Kafkasya’da büyük bir kitle İslam dinine
girmişti. Böylece Ruslarla bir de din farkı oluşmuştu. Ruslar Azak
denizinin kuzeyinden Tarki’ye uzanan hattı kontrollerine alarak,
Kafkasya’nın kuzeyini tamamen kontrolleri altında tutar olmuştu.
1739 Belgrad muahedesiyle Ruslar Kırım’ı tahliye ile Azak Kalesi’ni askerden arındırmış, Kafkasya’nın istiklalini de tanımıştı.
BÖLGEYE KOZAK İSKANI
Haziran 1762’de tahta II. Katerina çıktı. İlk evvel
Dinyeper kıyısındaki büyük miktardaki Zaparoj Kozakları Kafkasya
bölgesine iskan edildi. Mezdog’a kadar olan bölge 6 kale ile takviye
edildi. Büyük Katerina’nın başa gelmesinden sonra 1763 yılında patlayan
savaş bütün Terek Havzasında 14 sene devam etti. Hükümet merkezi
Kizlar’dan kalktı, Terek Kozakları bu nehrin aşağısındaki eski
yurtlarına döndüler. 450 Kazak ailesi Sulak nehrinin üzerine
yerleştirildi. Kabardey’in ikinci derecedeki reislerinden Kutçakin
Ortodoks olmuştu. Mezdog’da bir istihkam yapıldı. Bu kale Kutçakin’in
emrindeki 50 ailenin muhafazasına verildi. Kalede bir Ortodoks kilisesi
de vardı ve çok kuvvetli bir ileri karakol vazifesi görecekti. Aynı
zamanda Asetin kabileleri arasına Hıristiyanlığı yaymak için misyonerler
gönderildi.
Ruslar Mezdog bölgesine yerleşmekle Kafkasya’nın doğusuyla batısını birbirinden ayırmış oluyorlardı.
KÜÇÜK KAYNARCA ANLAŞMASI
1769’da Osmanlı Rus harbi başladı. 1774’de
Osmanlılar Tsemez’e asker çıkarttıysa da yenildi. Ruslar Taman
yarımadasını ve Tsemez’i işgal etti. Bu gelişmelerden sonra Çeçen ve
Kabartaylardan oluşan Kafkas kuvvetleri Kizlar ve Mezdog bölgesine;
Kuban bölgesindeki Adige kuvvetleri de Taman Yarımadası’ndaki Rus
kuvvetlerine saldırıya başladı. Bu saldırılar netice verdi ve Rus
kuvvetleri Don mıntıkasına çekilmek zorunda kaldı.
Fakat, Ruslarla-Osmanlılar arasında imzalanan Küçük
Kaynarca anlaşmasında, anlaşma maddesinin öznesi olan Kafkasyalılar
muhatap bile alınmadan haklarında kararlar alındı. Buna göre, Osmanlı
Belgrad anlaşmasıyla tanıdığı Kafkasya’nın istiklalini artık tanımaktan
vazgeçiyor, Kafkasya’nın batı kısımlarını Rusya’ya bırakıyor ve Azak
Denizi’nin Rusya’nın malı olmasını kabul ediyordu.
Ruslar harbin son bulmasının ardından topladıkları
kuvvetlerle tekrar saldırıya geçti ve Taman yarımadası ile Kizlar
mevkiini 1776 yılında tekrar ele geçirdi.
Aynı yıl İmparator Naibi olarak Kafkasya’ya atanan
General Potemkin, Kırım ve Gürcistan’ı Rusya’ya bağladı. Terek ve Kuban
mevkiinde yeni cepheler oluşturdu. Böylece Kafkasya’nın kuzeyinde tam
bir kuşatma oluşturulmuş oldu. Ayrıca Leçi Kazakları
Kuban cephesinde istihdam edilmeye başlandı.
1779’da Batı Kafkasya’da 14 bin kişilik atlı kuvvet
hazırlayan Kafkasyalılar Kuban bölgesindeki Rus askerlerine ani bir
saldırı düzenledi. İki gün içinde ciddi zafer kazanarak işgal edilen
yerler ele geçirdi ise de Terek cephesinden gelen Rus kuvvetleri durumu
tersine çevirdi.
Bu taarruzlarla Kafkasyalılar, Kaynarca
antlaşmasının fiili bir kıymeti olmadığını ve mücadeleye devamda kararlı
olduklarını göstermiş oldu.
FERAH ALİ PAŞA’NIN GELİŞİ
Kırım’ı kaybeden Osmanlı Devleti Ruslara ikram
ettiği Kafkasya’ya yardım etmek zorunda olduğunu anlamıştı. Kafkasya’da
iki zümre teşkil etmişti: Natukay
Prensi Zanıko Muhammed Geri’in yanında yer alan grup Osmanlının
yardımını isterken; Kalabatukolarla birlikte olan grup ise Rusların
şiddetini celb edeceği gerekçesiyle buna karşı çıkıyordu. Zanıko
Muhammed Geri, Bab-ı Ali ile bir ahitname imzalamış ve bunun ardından
1779’da Ferah Ali Paşa heyeti Kafkasya’ya gönderilmişti. Ferah Ali Paşa
bir üs vazifesi görecek Anapa Kalesi’ni imar ile Soğucak ve Tsemez
yerleşim birimlerini oluşturdu. Tarikat mensubu olan Ferah Ali Paşa
bölgenin İslamlaşmasına da önemli katkılarda bulundu.
KIRIM’IN İLHAKI
1783’de Potemkin Kırım’ı, Taman Yarımadası’nı ve
Kuban’ın kuzey bölgesini işgal ve ilhak etti. Bu durumu bir beyanname
ile ilan edilen bu emr-i vaki Osmanlılar tarafından zaruri olarak kabul
ve tasdik edildi.
Taman’ın alınmasıyla Kerç boğazı tamamen kotrol
altına alınırken, Kırım’ın alınmasıyla Kafkasya denizden de tehdit
altına girmiş oluyordu.
GÜRCİSTAN’IN RUS HİMAYESİNE GİRMESİ
Hıristiyan bir ülke olan Gürcistan, Osmanlı ve İran
Devletlerinin mücadele alanı olmuştu. Rusya bu durumdan istifade ederek
bu ülkeye yakınlaştı. Gürcistan Kralı II. İrakli Haziran 1783’te
Rusya’dan himaye istedi. Gürcistan’ın bu talebi derhal yerine getirildi.
Gürcistan’ın ele geçirilmesiyle Kafkasya Güneyden de çevrilmiş oluyordu.
Rusların Kafkasyalılara, Gürcistan’la bağlantı
kurmak için yol yapmalarına izin verilmesi teklifi, toplanan Milli
Meclisce reddedildi. Rusların birliği bozmak için Çerkes beylerini
ayartma girişimi de sonuçsuz kaldı.
RUS TAARRUZLARI
Ruslar 1783 yılı ilkbaharında büyük kuvvetlerle
taarruza başladı. Hedeflerinde Orta Kafkasya vardı. Maksatları
Kafkasya’nın doğusu ile batısını birbirinden ayırmaktı. General Slotilof
komutasındaki kuvvetler Çeçen mıntıkasının batı kısımlarını; Potemkin
ise Kabartay bölgesini baskı altında tutuyordu. Çeçenler Terek bölgesini
tahliye edip Sunja bölgesine çekildi. Dağıstanlılar ise Güney cephesini
açmak üzere Gürcistan’a taarruz etmiş, Alazan bölgesini ele geçirmişti.
MÜRİDİZM
Rus baskıları artınca birlik fikirleri de
kuvvetlenmeye başladı. Bu çalışmanın başını da tarikatler çekiyor,
direniş ruhunu ateşleyerek canlı tutuyordu. Kafkasya’daki tarikatler
sadece zikr ve murakabe ile meşgul tarikatlere benzemiyordu. Doğrudan
mücadele tarikatlarıydı. Şeyh komutan, müridler de savaşçı grubu
vaziyetindeydi. Halkı doğrudan mücadeleye sevk ve teşvik ediyordu. Bu
dini heyecan, bu tarihe kadar tam teessüs edememiş olan siyasi birlik
için de çok müsait bir zemin teşkil ediyordu. Bunun için biraz zamana
ihtiyaç vardı fakat düşman bu zaman ve fırsatı hiçbir zaman vermedi.
Tarikatlar Çeçenistan’da çabuk kökleşirken
Dağıstan’da böyle olmadı. Dağıstan’da hanlık otoriteleri vardı. Tarikat
yapılanması ise bu hanlık otoritesini zayıflattığı için hanlar karşı
çıkıyordu. Bu yüzden hanlar ile mücadele etmek gerekiyordu.
Çeçenistan’da ise bu gibi otoritelerin olamasının bir neticesidir ki
dini ve milli bir kahraman zuhur etti. Hatip ve mütefekkir bir
vatansever olan Şeyh Mansur halkın başına geçerek mücadele meydanına
indi.
İMAM ŞEYH MANSUR
Ruslar Kafkasyalıların hazırlanmakta olduklarını
anlamışlardı. 1785’de doğuda bir süvari alayı ile topçu müfrezesini
ileri sürdüler. Rus kuvvetleri Aldi Köyü’ne kadar indi. Burada Kabartay
kuvvetleri sağdan, Çeçen kuvvetleri ise soldan ve arkadan hücum ederek
Rus birliğini son neferine kadar imha edip 6 adet topa el koydu.
İmam Mansur Rusların şaşkınlığını fırsat bilerek 15
bin kişilik Kafkas kuvvetleriyle bu sefer Terek cephesinden taarruza
geçti. Bu taarruza mukavemet edemeyen Ruslar Maniç Gölü’nün arkasına
kadar çekildi. Kizlar ve Mezdog hattı da Kafkas kuvvetlerinin eline
geçti.
Bu yenilgilere cevap vermek isteyen Ruslar 30 Ekim
1785’de General Tükelli komutasındaki kuvvetlerle Mezdog yönüne taarruza
geçti. Mansur’un kumandasında Kafkas kuvvetleriyle Tetertop mevkiinde
çok kanlı bir savaş başladı. Avar ve Çeçenler büyük zayiat verdi. Bu
arada Ruslar ayrı bir koldan daha Çeçenistan’a sarkmaya başlamışlardı.
Gerek fazla zayiat vermeleri, gerekse de sarkan Rus kuvvetlerini
karşılamak niyetiyle Kafkasyalılar yavaş yavaş savaş meydanını terk
ederek çekilmeğe mecbur kaldı.
Ruslar Mezdog mıntıkasını ele geçirmeye muvaffak
oldu fakat Çeçenistan’a ve Daryal geçidine ulaşmayı başaramadı. Bu arada
Kabartaylar Ruslarla barış yaptı.
İmam Mansur önce Anapa’ya, sonra Karadeniz
sahilindeki Çerkesler arasına çekildi. Kuban kıyılarından kuzeye
saldırılarını hiç ara vermeden buradan sürdürdü.
Mezdog’un işgali ciddi bir tehdit oluşturuyordu.
Osmanlılar ile Ruslar arasında da gerginlik artıyordu. Bunu gören
Kafkasyalılar düşmana fırsat vermemek için erken saldırı kararı aldı.
Düzenlenen harekatla Ruslar, Kabartayda Aleksandrovski ve Novosirtava
mevkileri, Kuban bölgesinde de Meya Nehri gerisine atıldı. Bu
saldırılarla düşman Karadeniz kıyılarından uzaklaştırılmış oluyordu.
1786’da cereyan eden muharebeler neticesinde Ruslar
olumsuz bir pozisyona düştü. Ruslar karşısındaki Osmanlı-Kafkas
cephesini, özellikle Kuban bölgesini kendisi için ciddi bir tehdit
olarak görüyordu. 18. asrın sonuna kadar Kafkas-Rus mücadeleleri bu
mıntıkada cereyan etti. 1787’de Ruslar büyük bir taarruza karar verdi ve
3 koldan Kuban’a saldırdı. Jilehoy’da büyük bir meydan savaşı oldu.
Rusların Rebinder ve Palakin tarafından yönetilen kolları yenilerek geri
çekilmeye mecbur edildi. Fakat
General Radyef’in kuvvetlerinin yetişmesiyle denge Ruslar lehine
dönmeye başladı. Ağır zayiat veren Kafkasyalılar 20 km batıya çekilerek
yeni bir cephe oluşturdu, fakat ağır zayiat vermiş olan Rus kuvvetleri
de bu yeni cepheye saldırmaya cesaret edemedi. Birkaç yıl sonra 10 bin
kişilik taze kuvvetle takviye edilen Rus birlikleri 22/Eylül/1789’da
taarruza geçti. Kanlı bir savaşın ardından Kafkas kuvvetleri Anapa
istikametine çekilirken; Ruslar da aldıkları ağır zayiat sonrasında
takibi bırakmış olsa da, Kafkasya’nın içlerine kadar girmiş oldu.
Bu olayın peşinden Anapa kalesine yaptıkları
taarruzlarda başarılı olamayan Albay Tükelli komutasındaki Rus
kuvvetleri büyük bir zayiat vererek geri çekilmek zorunda kaldı.
Ruslar 1789’da Bibekof komutasında bir kez daha
taarruza geçtiyse de başarılı olamamış, savaşçıların bir kısmı ölmüş,
bir kısmı esir alınmış, bir kısmı da komutanlarına isyan ederek perişan
halde kaçıp gitmiştir.
BATTAL PAŞA’NIN İHANETİ
Kafkasyalılar,
Osmanlıdan istediği desteği bir türlü alamıyordu. Dağlılara pek çok
vaade bulunuluyor fakat bir şey yapılmıyordu. Nitekim Ferah Ali Paşa’nın
ayrılmasından sonra yerine tayin olunan Battal Hüseyin Paşa Trabzon’da
oyalanıyor, vazifesinin başına gitmekte gecikiyordu. 1789 senesi gelmiş
ve henüz tahta çıkmış olan III. Selim hemen vazifesi başına gitmezse
Battal Paşa’yı idam edeceğini bildirdi. Bunun üzerine Battal Paşa birkaç
yüz kişi ve 2000 ücretli askerle Tsemez’den karaya çıkıp Anapa’ya
girdi.
Bu sırada Bibekof’un kaleye yaptığı kuşatma,
içerdekilerin mukavemeti ve dışarıda Kafkasyalıların yaptıkları
saldırılarla bozguna uğratıldı. Bu başarı Kafkasya’da büyük bir sevince
sebep oldu.
Anapa’da önemli bir kuvvet toplanmıştı. Fakat Battal Paşa adı gibi pek battal bir adamdı, bir türlü harekete geçmiyordu.
1790’da Kaptanı Derya Amiral Gazi Hasan Paşa yüzden
fazla gemiyle Anapa önüne gelince ve beraber getirdiği Mahmud Haseki’nin
“hemen hareket etmediği takdirde Battal Paşayı idama görevli” olduğunu
duyunca yola çıktı. . Kafkasya’nın doğu bölgesinde Terek kenarındaki
Gumkale hedef seçilmişti. Yola çıkıldı, 12 saatlik yol 63 saatte
gidildi. Battal Paşa Kuban nehrini geçince birliği durdurdu ve işte
padişahın emri yerine geldi diyerek ileriye gitmeyeceğini söyledi.
Halbuki doğuda dağlara çadır kurmuş binlerce dağlı onun birliklerini
bekliyordu. Şeyh Mansur da aynı şekilde bölgede hazırlanmış Battal
Paşa’yı bekliyordu. Fakat Battal Paşa hazineyide yanına alarak aniden
Ruslara sığındı. Ordu başsız kaldı. Çerkesler başsız kalan Türkleri
himaye etti. Rus saldırılarında epey zayiata uğransa da Anapa Kalesi’ne
geri dönüldü.
O kadar emekle ve hayalle hazırlanan askeri harekat Battal Paşa’nın ihanetine kurban gitmişti.
Bu olay sonrası Kafkasyalıların Osmanlıdan ümidi iyice kesildi.
ANAPA MUHAREBESİ
Kalenin yeni muhafızı Sarı Abdullah Paşa da önceki gibi Trabzondan ayrılıp görevinin başına gelmiyordu. 1791 Temmuzunda Ruslar
Anapa’ya taarruz başlattı. İmam Mansur ve savaşçıları da kaledeydi.
Kanlı bir savaş oldu. 14 gün 14 gece süren savaşta Ruslar 93 subay ve 4
bin askerini yitirirken, Kafkasyalılar da çok zayiat vererek savunma ve
taarruz güçlerini iyice kaybetmişti. 15.nci gece kalenin Derviş Tepesi
mevkkindeki Trabzon askerini gafil avlayan Ruslar buradan içeri
girdiler. Kanlı bir boğuşma sonrasında büyük vatansever Şeyh Mansur
Ruslara esir düştü. Ruslar buna kaleyi ele geçirmekten daha çok sevindi.
İmam Şeyh Mansur bilahare hapsedildiği Şilizelburg Kalesi’ndeki
hapishanede işkence ve kötü şartlar altında hayatını kaybetti.
O gün zayi edilen imkanlara bakıldığında, eğer
Osmanlı Ordusu düzenli olsaydı, başında dirayetli ve namuslu komutanlar
olsaydı, Kafkasyalılara gereken önem verilseydi, Rusların Don ve Volga
arasındaki yerlerden Kuzeye sürülmelerinin işten bile olmadığı
görülecektir. Anapa’nın kaybedilmesi ve dolayısıyla İmam Mansur’un esir
düşmesi de Baddeley’in “nezaketle” söylediği gibi, ”Osmanlıların gösterdiği kayıtsızlık ve dikkatsizlik yüzünden” olmuştu.
YAŞ ANTLAŞMASI
10 Ocak 1792 tarihinde, Osmanlı Devletiyle Rusya
arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı. Tamamı on üç madde olan bu
antlaşmaya göre, Kırım ile Taman’ın ilhakı ve Kuban Nehrinin hudut
tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.
Yaş Muahedesi ile Kafkasya’nın istiklali teyid ve
Rusların Gürcistan’ı terki temin ediliyordu. Ruslar bu anlaşmayı
imzalamakla hem zaman kazanmaya çalışıyor; hem de Osmanlıyı bu vesile
ile Kafkasya’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
Fakat Kafkasyalılar pes etmedi. Haberciler
çıkartılarak bütün Kafkas kabileleri seferberliğe davet edildi. Davete
bütün feodal beyler icabet etti.
Anapa’yla birlikte Tsemez’i de ele geçirmiş olan
Ruslar Adige saldırılarının yeniden yoğunlaşmasıyla Anapa’ya çekilmek
zorunda kaldı.
KALMUK-KAZAK SALDIRILARI
1796’da Kalmuk reisi Dudukunba Kazak ve Kalmuklardan
50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Kuban ve Terek istikametinde
taarruza geçti. Düzlükte bir süre mukavemet gösteren Kafkasyalılar bu
büyük güç karşısında tutunamayarak dağlara çekildi. Dundukunba 1 yıl
süreyle bulunduğu bölgede her yeri yaktı yıktı. Bir yıl sonra
Kafkasyalılar Dundukunba’ya akın ve baskınlar düzenlemeye başladılar. Bu
saldırılarda yıpranan ve daha fazla tutunamayan Dundukunba işgal ettiği
yerleri tahliye ederek geri çekildi. Ancak bu bir sene zarfında Kafkas
saldırılarından korunmuş olan Ruslar istihkamlarını takviye etmişlerdi.
GÜRCİSTANIN 2. KEZ İŞGALİ
Bütün bu gelişmeler olurken konjonktürü müsait gören
İran Şahı Ağa Mehmet Şah Azerbaycan ve Gürcistan’a tecavüzlerde
bulunmaya başlamıştı. Önce Azerbaycan’ı işgal etmişti. Tehdidin artması
üzerine Gürcüler Ruslardan yardım istedi. Bunun üzerine General Zobof
idaresindeki Rus kuvvetleri 1785 Mayıs’ında Derbent’i işgal ederek
güneye yürüdü. Burada Bakü, Şomahi ve Şuşa mıntıkalarını işgal ettikten
sonra Gürcistan’a girdi. Bu sırada Katerina’nın ölmesiyle, Ruslar,
Gürcistan hariç diğer işgal bölgelerini terk ederek Kizlar mevkiinde
toplandı(1796).
Rusların Gürcistan’da olması Kuzey Kafkasya için
ciddi bir tehlike oluşturuyordu. 1800 yılında Avar ve Cungutay Han’a
bağlı Dağıstan kuvvetleri Gürcistan üzerine yürüdü. İngur nehri önünde
meydana gelen şiddetli çarpışmalarda Ömer Han ve Cungutay Han şehid
düştü. Başsız kalan Kuzey Kafkasya kuvvetleri savaş meydanını terk etti.
Bu savaşta iki tarafta büyük zayiat verdi. Öyleki Gürcüler 50 sene bu
kayıpların matemini tuttular. Bu olay Kuzey ve Güney Kafkasyalılar
arasında da düşmanlık doğmasına sebep oldu. Gürcistan Kralı Jorj
himayeyi kafi görmeyerek Ruslardan tamamen ilhak istedi. 16 Şubat
1801’de Çar 1. Aleksandr, Gürcistan’ın ve beraberinde Abhazya’nın
Rusyaya tamamen ilhak edidiğini ilan etti.
Ama Abhazlar bu kararı kabul etmedi. Ruslar, 10
senelik bir mücadelenin ardından sadece sahil şehirlerini o da kısmen
kontrolleri altına alabildiler. Ruslar Abhazya’da gerçek kontrolü ancak
1864’de sağlayabilmiştir.
Bu harekatla Ruslar Güney Kafkasya’da üs kurmuş ve
Anapa’ya kadar olan sahil şeridini komple kontrolleri altına almış
oluyorlardı.
KAFKAS GÜÇLERİNİN DON KUŞATMASI VE VEBA SALGINI
1800’lü yılların başı Avrupa’nın Fransa ve
Napolyon’la çok meşgul olduğu yıllardı. Ruslar da kendi iç yapısına
sirayet etmemesi için ilgilerini Avrupa’ya kaydırmıştı. Bu fırsattan
istifade etmek isteyen Kafkasyalılar umumi bir taarruz başlattı.
Taarruza Dağıstan hariç bütün Kuzey Kafkasya kabileleri iştirak etti.
Hazar Denizi sahillerindeki Şamhallar Rus hakimiyeti altıdaydı.
Plan yapıldı: mütahkem yerler muhasara altında
tutulurken, Don ve Maniç hattında ilerlenecek, bu yerlerin Rusya ile
irtibatları kesilecekti. Plan başarıyla uygulandı ve Ruslar 1807 yılına
kadar bu bölgede bloke edildi.
Bu arada daha önce Gürcistan’a yerleşmiş olan Rus
birlikleri bu bölgede düzenledikleri harekatlarla Güneyde İranlıları,
Genç, Erivan, Bakü, Azerbaycan hanlıklarını mağlup ederek bu mıntıkalara
tamamen yerleşti. Güneyden Abhazya’ya doğru yaptıkları hamlede ise
başarılı olamadı.
1807’de Astrahan’da çıkan veba salgını Maniç
hattındaki Kafkas Ordusuna, bu vasıtayla da Anavatana sirayet etti.
Kafkas Ordusu Maniç hattını bozmaya mecbur kaldı.
Bu fırsatı kaçırmayan Rus orduları General Bulgakof
komutasında saldırarak Çeçenleri Terek’in güneyine attı. Kabartaylar
üzerinde de baskı kurarak bu saldırıda Çeçenlere yardım gelmesine mani
oldu.
ARİSTOKRASİYE BAŞKALDIRI
1809’da Osmanlı ile Rusya arasında Bükreş anlaşması
imzalandı. Burada da Kafkasya yine Kafkasyalıların bilgisi dışında
pazarlık mevzuu yapılıyordu. Ruslar, Kafkasya’ya, Napolyon Moskova’dan
çekildiği 1813 yılına kadar ciddi bir taarruzda bulunmadı.
Bu arada, Kuban mıntıkasında aristokratlar aleyhine
meydana gelen kalkışmada bir kısım asilzadeler ve bunların yandaşları
Ruslara tabi oldu. Böylece milli birlik bir kez daha darbe aldı, Kuban
sakinleri arasına Rus nüfuzu girdi. Fakat Ruslar Napolyon’un
saldırılarının sürüyor olması sebebiyle bu fırsatı pek
değerlendiremedi.
Rus nüfuzu Dağıstan’da da güçlüydü. Avar Hanları
ülkeyi Rus talepleri doğrultusunda yönetiyordu. Bu da halkta hanlara
karşı olan öfkeyi artırıyordu.
Ruslar Güney Kafkasya’da tam hakimiyet kurmuştu.
Tesirleri görülüyordu. Bu tesirlerin neticesi olarak Şervaşidze
Hanedanının muvaffakatıyla Ruslar 9 Temmuz 1810’da Sohum’u işgal etti.
Hanedandan Sefer Bey Hıristiyanlığı kabul etti ve çocuklarını
da Rusya’ya tahsile gönderdi. Rus işgalini kabul etmeyen Abhaz halkı ve
asilzadelerin bir kısmı yurtlarını terk ederek Kuban bölgesine yerleşti
ve mücadelelerini burada sürdürdü.
YERMELOV’UN KATLİAMLARI
Napolyon Moskova’dan geri çekildikten sonra bu
cephede şöhret bulmuş General Yermelov Çar Naibi olarak 300 bin kişilik
kuvvetle Kafkasya’ya tayin edildi. Tehlikenin büyüklüğünü gören
Kafkasyalılar 1819’da düşmana ciddi taarruzlarda bulundularsa da
Yermelov bu saldırıları göğüsledi.
Ruslar tam 8 sene hazırlık yaptıktan sonra 1822’de
taarruza geçti. Dağlılar dağ eteklerinde şiddetli mukavemet gösterdi.
Ruslar ellerine geçirdikleri bölgelerdeki yerleşim birimlerini ve
insanları yakarak tahrip ediyordu. Kafkasyalıların cansiperane karşı
koyması sebebiyle Rus güçleri Terek’in iki yakasını işgal ettikten sonra
durmak zorunda kaldı.
Ancak Çeçenistan’a saldıran diğer bir kol Çeçenleri
Sunja nehrinin güneyine atmağa muvaffak oldu. Dağıstan’da da Indrey
mıntıkasını ele geçirdi.
Bu arada Abhazya’da Sohum Rusların elinden alınmışsa
da uzun süre korunamadı. Peşi sıra Ubıhların da katılımıyla yapılan
saldırıda Sohum hariç bütün Abhazya Ruslardan temizlendi.