1826’da Dağıstan’da başlamış olan inkılap ve ihtilal hareketleri gelişmeye doğru gidiyordu. Avar asıllı olan İmam Gazi Muhammed, Kafkasya'da müridizmin ve gazavatın İmam Mansur'dan sonraki ikinci önderidir. Bütün halkın iştirakiyle başkaldırmanın başarısına inanan Gazi Muhammed, camilerdeki bağımsızlığa ilişkin siyasal vaazlarıyla çevresine 3000 kişi topladı.
1829
yılında imam seçildi. Muhalif grupları söz ve gerektiğinde kuvvet
kullanarak yola getirdi. İmamet makamında bulunduğu 1829-1832 yılları
arasında, bağımsızlık mücadelesinin en büyük engeli olarak gördüğü Avar
hanlarının merkezi Hunzah'a, Tarko/Tarku'ya ve Çeçenistan'a seferler
düzenledi.
İmam 1831'de artık doğrudan Ruslarla
çarpışmaya başladı. Bornaya Venizagnoya kalesinde Ruslara öldürücü
darbeler indirdi. 17 Ekim 1832'de her taraftan kuşatılan Gimri'nin bütün
imkansızlığına rağmen direnmeye devam ettiyse de beraberindeki 15
mücahitle birlikte şehit oldu.
Bu arada 1830’da Abhazya’da da bir
ihtilal kopmuştu. Bu ihtilal “milli yemin”in hükümleri neticesiydi.
Abhazlar ne Rusları, ne de Rusları davet eden Şervaşidze idaresini
istemiyordu.
Kafkasya doğusuyla batısıyla
direnecekti, fakat cephaneleri çok azdı. Osmanlıdan yardım istendiyse de
bu yardım bir türlü alınamadı.
1832 yılında Dağıstanda Gazi Muhammed'in ölümü üzerine Hamzat Beg imam seçildi. Dağıstan'ın bu ikinci
imamı, tam bir idealist ve son derece sert icraatların sahibiydi. 43
yaşında imam olan Hamzat Beg'in ilk icraatı istiklalin önünde bir
çıbanbaşı gibi duran Rus sempatizanı Avar Hanı Bahu Bike'nin saltanatına
son vererek, Gazi Muhammed'in ruhunu şad etmek oldu. Avar Hanlığı
merkezi Hunzah'ı ele geçiren İmam Hamzat, Bahu Bike'yi, sonradan da
oğulları Prens Nutsal ve Umma'yı öldürttü. 1835 yılı Eylül'ün 19. Cuma
günü Camiye giden Hamzat Beg Camide Hacı Murat'ın ağabeyi Osman
tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Hamzat'ın imamlığı sadece iki yıl
sürmüş oldu. Bahu Bike'nin çocuklarının süt kardeşi olan Hacı Murad ve
Osman'ın tertiplediği bu kanlı suikast hadisesinden çok
geçmeden, bu sefer de Rus taraftarı Hunzah halkı ayaklanarak, İmam
taraftarlarına karşı büyük bir katliam başlattı. Olaydan haberdar olan
Şamil, bütün kuvvetleriyle Hunzah'a yürüyerek, katliama katılanları ağır
bir şekilde cezalandırdı ve Hotzat Avulu’ndaki imamlık hazinesini
kurtardı. Bu arada suikast olayında büyük rol oynayan Hacı Murad, Çar
generallerinin takdirlerini kazanarak Tiflis'te rütbe, nişan ve bol para
ile ödüllendirildi.
ABIN MEVKİİNİN İŞGALİ
1834’de Ruslar hem Kubandan, hem
Abhazya’dan doğuya doğru harekat başlattı. Gagra ve Pitsunda’yı kuşatma
altında tutan Hacı Berzeg komutasındaki Ubıh kuvvetleriyle takviye olmuş
Abhazlar’ın üzerine güneyden gelen birliklerin taarruz etmesiyle
kuşatma kırıldıysa da Ruslar bu cepheleri ele geçiremedi. Rusların
hedefi kuzeydeki Abın mevkii idi. Güneyden gelen güçler Abhazya’da
durdurularak kuzeye verilecek desteğe mani olundu.
Karadeniz sahillerine denizden kuvvet
çıkarabilmeyi ümit eden Ruslar Kuzeyde Tsemez’i kontrol altına almıştı
ama burasıda Adigelerin kuşatması altında olduğundan dışarı
çıkılamıyordu.
Bu arada Şapsığların büyük komutanı
Hacı Guzbek idaresindeki 1700 kişilik atlı birlik de doğudan gelen 14
bin kişilik düşman birliklerine taarruzda bulunuyordu.
Bütün gayretlere ve düşmana verdirilen büyük kayıplara rağmen Rusların Abın mevkiini ele geçirmelerine mani olunamadı.
MİLLİ MİSAK MECLİSİ
Batı Kafkasya’da siyasi manada da
oluşumlar meydana geliyordu. Daha 1807’de Kalubatyikoua Şupagua
tarafından başlanmış bir teşkilat esas tutuldu. Bu esas şurai bir devlet
tipi idi. Bu devlet 12 eyaleti barındırıyordu: Şapsığ, Abzeh,
Kemirguvey, Barakay, Bjeduğ, Kabartay-Besleney, Hatukuy, Mahoş,
Başılbey, Teberdi, Abhazya, Ubıh-Cih.
Bu eyalet mümessillerinden oluşan ve
Jilethau Hase (Milli Misak Meclisi) adı verilen ve 300 kişilik bir
meclis oluşturulmuştu. Milli Misak Meclisi’nin belli bir merkezi yoktu.
Meclis gündemde en önemli yeri teşkil eden bölgelerde
toplanıyordu. Meclis açıkta, halkın gözü önünde toplantı yapıyordu. Halk
dinliyor ama söz alamıyordu. Sadece halk temsilcileri konuşuyordu.
Meclis bir karar aldığında ata binmiş bir hatip bu kararı halka tebliğ
ediyordu.
Jilethau Hase hem kanun yapma, hem
yürütme, hem yargılama yetkisine sahipti. Bu itibarla milli iradeyi
temsil ediyordu. Meclisin 1839’da Şapsığ bölgesinde yaptığı toplantıda
Milli Misak esasları tespit edilmişti. Milli Misak’ın ilk maddesi “Hazar ve Karadeniz arasında ki mıntıka bir vatan ve bu vatanın sakinleri birleşik bir millettir” şeklinde idi.
İMAM ŞEYH ŞAMİL
Dağıstan’da, İmam Hamzat’ın şehid edilmesinden sonra imamlık sancağını Şamil devraldı. Şamil
1834’de, İmam, yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk olarak
içişlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu
idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir
taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken,
diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması
geliştirdi. Medreselerde eğitime önem verdi, fikir ve sanat alanında da
büyük adımlar atılmasını sağladı. Döneminde tophaneler, baruthaneler,
silahhaneler yapıldı, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat
kuruldu.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazandı, ünü kısa zamanda yayılarak otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından da kabul edildi.
İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.
Her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi gazavatın(kutsal savaş) adı anılması gereken başlıca kahramanlarıdır.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazandı, ünü kısa zamanda yayılarak otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından da kabul edildi.
İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.
Her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi gazavatın(kutsal savaş) adı anılması gereken başlıca kahramanlarıdır.
AHULGOH’DA HÜZÜN
1837 yılında Kafkasya’da keşif gezisi
yapan Çar Nikola, dünyaca bilinen generali Vorontsov’u Kafkasya
bölgesine Başkumandan tayin etti. Vorontsov o yılı hazırlıkla geçirdi.
1838’de batı Kafkasya’da sadece Çerkeslerin saldırılarıyla meydana gelen
muharebeler oldu.
Bu arada Doğu Kafkasya’da otoritesini
kurmuş olan Şamil’in kuvvetleri tahkim ettikleri Ahulgoh’dan yaptıkları
saldırılarla Rus birliklerine önemli zayiatlar veriyordu. Ruslar ilk
olarak Ahulgoh’un ele geçirilmesine karar verdi. İnderey ve Temirhanşura
üzerinden Ahulgoh’a yürüdüler. 25 Mayıs 1839’da Ahulgoh yolu üzerindeki
Argovan’a saldıran Ruslar top üstünlüğüyle kazandıkları bu çatışmadan
sonra Çirkate ve Aşilteyi de işgal etti.
Şamil 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.800
mürid ile General Grabbe komutasındaki 50 topla takviye edilmiş 25.000’i
aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direndi.
Bu savaşta Ruslar 215 subay ve 5000 erini kaybetti. Ahulgoh Kafkas
istiklal mücadelesi tarihinde bir facia olduğu kadar, bir harikadır da.
Şamil’in bu direnişi harp tarihine geçti. Bu savaşta Şamil, eşi
Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki
oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştı.
Vuruşarak
ölmekten yana olan Şamil, yanındakilerin ısrarı üzerine 30 kişiyle
Ahulgoh’tan çıkmayı başararak, Çeçen bölgesindeki Kayış Yurt’a geçti.
Burada yeni bir yapılanmaya gitti.Çeçenleri etrafında toplanmağa davet
etti. Çeçenler İmama sahip çıkarak iradesi etrafında toplandı.
1839 VE 1849 YILLARINDA BATI KAFKASYA
1839 yılında Anapa-Tsemez arasındaki
bölgede de mühim çatışmalar meydana geliyordu. Rus askerleri Denizden
Subş mevkiine çıkarma yapmış, Kafkas kuvvetlerinin saldırısına rağmen
karaya 1200 kişi çıkarmayı başarmıştı.
Adigeler 9 Kasım 1839’da Anapa ve
Tsemez arasındaki Şasi kalesine saldırdı. Adigeler kaleyi ele
geçirdilerse de, topçu birliklerini bloke etmekle görevli savaşçılar
vazifelerini yerine getiremeyince zor duruma düşerek tahliye etmek
zorunda kaldı.
Yine 1839’da, Adigelerle Ruslar
arasında Anapa yakınlarındaki Jamatya bölgesinde meydana gelen
çatışmalarda da, gösterilen bütün kahramanlıklara rağmen sonucu Rus
topçuları tayin etti.
1840 yılında Batı Kafkasya’da Kaleşhovue(Yekatrinodar)’de, Şhapsin mevkiinde, Hafitsay(Gelincik)’te ve Pşat mevkiinde meydana gelen çarpışmaların hiçbirinde muvaffak olamayan Ruslar geri püskürtüldü.
1840 yılında Batı Kafkasya’da Kaleşhovue(Yekatrinodar)’de, Şhapsin mevkiinde, Hafitsay(Gelincik)’te ve Pşat mevkiinde meydana gelen çarpışmaların hiçbirinde muvaffak olamayan Ruslar geri püskürtüldü.
Aynı
yıl Batı Kafkasya’da Rusların kontrolünde olan 10 kaleden 8’i
Adigelerin eline geçti. Böylece Abhazya hariç, Karadeniz kıyısındaki Rus
hakimiyeti kırılmış oldu. Berzeg Hacı komutasındaki kuvvetler bu sefer
Abhazya yöresine yöneldi. 1841 yılında Abhaz toprakları alındıysa da,
Gürcistan’da bulunan Rus birliklerinin karşı saldırısıyla Abhazya
toprakları tekrar el değiştirmiştir. 1841’de Marşanların idaresinde
başlayan ayaklanma senelerce devam etti. Ayaklanmanın başını Marşanyiko
Erişav çekiyordu.
Bu zaferler Şurukyiko Duğuj, Canbulat,
Havuduko Mansur, Yindaryiko Muhammet, Hajımoko Muhammet, Haciyiko
Mehmet, Kalubatuko Hatuk, Kalubatuko Şupagua, Dazığyıko Şupaşe,
Besleniko Arslan, Hatukşukuo Muhammed, Jansetyikue, Rüstem Pe,
Vordevavyiko Zepş, Berzeg Hacı, Sultan Kurhum Giray, Dzadzuko Ali,
Dzadzuko Nevruz, Bastiko Pşimaho, Hatukyiko Selman, İnalyiko Arslan
Giray … gibi sadece kama ve kılıç gücüne sahip Adige, Abaza ve Ubıh
önderlerin ve onlara itaat eden Kafkasyalıların büyük cesaret ve
feragatlarıyla kazanılmıştır.
Art arda gelen bu bozgunlar üzerine
Ruslar, Sivastopol ve Odesa’da bulunan 80 bin kişilik kuvvetlerini de
Kafkasya’ya sevk etti.
DARGO’DA ZAFER
1845 senesinde Vorontsov kuvvetleri
Doğu Kafkasya’da bir harekata başladı. Planları, Hunzah ve Andi
mıntıkalarını aşıp, Şamil’in Çeçenistan’daki yeni karargahı Dargo’yu
arkadan vurmaktı. Dargo’nun güneyine geldiklerinde Şamil’in güçleriyle
karşılaştılar. Kanlı bir savaş sonrası Rus ordusundan 10 binin üzerinde
nefer imha edildi. Rusların kalan kuvvetleriyle geri çekildi. Şamil
nedense kaçanları takip etmedi.
Bu zafer sonrasında Dağıstan’da
Rusların hakim olduğu noktalarda isyanlar meydana geldi. Nüfuzu her
tarafa yayılan Şamil Batı Kafkasya’ya yönelmek istedi. Ancak Kuban’a
gitmek için Rusların Kabartay bölgesinden çıkartılmaları icap ediyordu.
10 bin kişilik kuvvetle Büyük Kabartay’a girdi. Nalçik’e kadar gitti ve
hiçbir mukavemetle karşılaşmadı. Bu bölgede 10 gün kalan Şamil herhangi
bir harekatta bulunmadan gerisin geri Çeçenistan’a döndü.
Yıllardır yalnız sürdürdüğü mücadelede yorgun düşmüş Batı Kafkasya, şimdi Şamil’le birlikte şahlanan doğu
Kafkasya’nın mücadelesiyle tekrar ümitlenmişti. Doğu Kafkasya’da
meydana gelen siyasi ve askeri statü Kafkasya’nın birliğine temel olacak
mahiyette idi. Şamil de bunun farkındaydı ve hem askeri, hem siyasi
çalışmalar sürdürüyordu. Kabartay yöresinden Anzavurko Mehmet,
Kundeytyiko Mehmet Geri ve Asetinlerden Dudaruko Voyij gibi bir çok
komutan Şamilin emri altına girmişti.
Ancak Rusların Kabartay mıntıkasına
hakim olmaları sebebiyle Kuban mıntıkasının Doğu Kafkasya ile idari bir
birlik oluşturma imkanı kaybolmuştu. Fakat Şamil birliği sağlamak üzere
bu bölgeye naipler gönderdi. 1845’de ilk Naip Hacı Mehmet, 1846’da
Süleyman ve 1848’de bir Abhaz olan Muhammed Emin gönderildi.
Kuban’da “Misakı Milli Hükümeti”
vardı. Gönderilen mümessiller Doğu Kafkasya’yı temsil ediyordu. Keza
Batı Kafkasya’da Şamil Şamil nezdinde bir mümessil bulunduracaktı.
Böylece bir siyasi birlik sağlanmış olacaktı.
MUHAMMED EMİN'İN ÇALIŞMALARI
Muhammed Emin bir devrimciydi.
Dağınıklığı giderip ülkeyi merkezi bir otorite etrafında toplamak
istiyordu. Bu maksatla imamet sistemini Batı Kafkasya’da da uygulamak
istedi ancak Batı Kafkasya’da yaşayanlar bu sisteme ayak uyduramadı.
İmamet tam itaat istiyordu. Batı Kafkasya halkının kültürü ise tek
otoriteye tabi olmaya yatkın değildi. Onlar şura tarzı bir yapıya tabi
olabilirlerdi ancak. Hem onlar için lider, atanan bir kişi değil,
olayların olgunlaştırdığı, kılıcı ve hitabetiyle bunu hak eden kişiydi.
Batı Kafkasya’da İslam’ın sadece 100 yıllık bir geçmişi vardı ve
naiplerin telkinleri bölge halkında istenen tesiri uyandırmıyordu. Bu
nedenle Naip Muhammet Emin Batı Kafkasya’nın ancak doğu kısımlarında
oturan ve İslam’ı daha önce kabul etmiş kabileler arasında etkili
olabildi.
Naiplik faaliyetinin Batı Kafkasya’da
sebep olduğu tartışmaların bir sonucu olarak Hamırza isimli birinin idam
edilmesi büyük tepki uyandırdı. Ruslar da bu tepkiden faydalanmak
istediler fakat pek muvaffak olamadılar.
Zeki bir insan olan Muhammed Emin
durumun farkına vararak zihniyetini çabuk değiştirdi ve halkın
temayüllerini dikkate aldı. Böylece vatan savunması etrafında kuvvetleri
toplayabildi ve Batı Kafkasya’da mühim sonuçlar elde etti. 1848’de
Adegum’da yapılan büyük bir toplantıda Muhammed Emin’in reisliği kabul
edildi.
Emin sanayi yatırımı yaparak
ihtiyaçlarını kendi üretmek yönünde girişimlerde bulundu, Batı
Kafkasya’yı 100 idari bölgeye bölmüş, hepsine askeri ve idari
sorumluluklar vermiş, sadece 1849 yılında Ruslara 101 akın
düzenlemiştir.
Bu değişimi gören Ruslar büyük
kuvvetlerle Muhammed Emin’in üzerine saldırarak Naibi Unbi dağlarında
mağlup etti. Bu mağlubiyet bazı bölgelerin Muhammed Emin’i terk etmeleri
sonucunu doğurdu. Buna rağmen Muhammed Emin yılmayarak mücadelesini
Abhazya’da sürdürdü. Kendisini terk eden bölgeler Naib’in bu azmini
görünce tekrar onun otoritesi altına girmeyi kabul ettiler. Böylece
Muhammed Emin bütün batı Kafkasya’da tam bir otorite kurmayı başardı.
KIRIM SEFERİ VE ENTRİKALAR
Rus ilerlemesini durdurmak maksadıyla,
Osmanlı, İngiltere ve Fransa arasında, Avusturyalıların da desteğini
alan bir ittifak oluşturuldu.
Bazı taleplerle Osmanlıya gönderilen
Rus elçisinin geri çevrilmesinden sonra Prut Nehri’ni geçen Ruslar
Romanya’ya girdi. Ardından Rus donanması 8 Temmuz 1853 tarihinde
Boğazlar önünde görüldü. Bunun üzerine Osmanlı devleti 4 Ekim 1853’te
Rusya’ya harp ilan etti. 30 Kasım’da da Ruslar Sinop’ta bulunan Osmanlı
donanmasını imha etti.
Bu gelişmelerin ardından İngiltere ve Fransa da 10 Nisan 1854’te Rusya’ya harp ilan etti.
Bu sırada Kafkasya’da iki otorite
vardı: Biri İmam Şamil, biri de Muhammed Emin. Batıyla teması ise sadece
Muhammed Emin sağlıyordu. Muhammed Emin, Kafkasya’nın, bölgedeki bu
önemli güçlerin hiçbirinin yönetimini istemediğini, İsviçre gibi
tarafsız bir bölge olarak kalması gerektiğini söylüyordu.
Müttefikler arasında da bir fikir
birliği yoktu ve her biri gizli bir hesap içindeydi. Osmanlı, 25 yıldır
bir köşede tuttuğu Zanıko Sefer Beyi ortaya çıkararak O’nun reisliğinde
donanımlı bir keşif heyeti oluşturup Kafkasya’ya göndermek istedi. Ancak
müttefikler önce buna mani oldu, sonra da donanmayı küçülterek izin
verdi. Fakat bu, plansız, programsız, muhatapsız seferde götürülen
malzemeler sorumsuz kişilere teslim edilerek zayi edildi ve hiçbir işe
de yaramadı.
Muhammed Emin Varna’ya giderek
müttefiklerin Kafkasya’ya kuvvet çıkarmalarını temin etmeye çalışmışsa
da müttefikler bu talebi kabul etmedi. Dönüşte İstanbul’a uğrayan
Muhammed Emin orada da kendisine ciddi bir muhatap bulamayınca
müttefiklerin düşüncelerinin iç yüzünü anlamış olarak Kafkasya’ya döndü.
1855 senesinde İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin Kerç’i zapt ve Azak’ı
ele geçirmesi üzerine Ruslar Tsemez ve Anapa’yı boşalttı. Bunun üzerine
Sohum’da bulunan Zanıko Sefer ve adamları faaliyete geçti ve Sefer
Anapa’ya yerleşti, Behçet Paşa Sohum Valiliğine soyundu, Mustafa Paşa
Tsemez Valiliğine geçti. Serdar Ekrem Paşa’da Sohum Kalesi’ni işgal ile
karargahını buraya nakletti.
Osmanlı sahil boyunu kontrolünde
tutmaya çalışıyordu. Sefer bey dirayetsizdi. Fransız ve İngiliz Ajanları
cirit atıyor, ortalığı birbirine katıyordu. Birlik ve beraberlik çok
zarar görmüştü. Kafkasyalılar bu durumdan hiç hoşnut değildi. Hiçbir şey
vermeyen, hiçbir ciddi desteklerini görmedikleri müttefiklerin
kendilerini Kırım Savaşına sürmek istemesine karşı çıkan Kafkasyalılar,
Milli Meclisi toplayarak, Ruslar Kafkasya’dan atılmadan Kırım’a yardıma
gitmeyeceklerini deklare ettiler.
İmam Şamil Gürcistan üzerine yürüyerek
destek vermişse de Osmanlı da hiçbir hareket göremeyince rehin olan
oğlunu kurtardıktan sonra geri dönmüştür.
Aslında bu dönemde Müttefikler Kırım’a
saldırırken, Kafkasyalıların Kafkasyadaki Ruslara saldırmaması ciddi
bir stratejik hata olmuştur. Bu fırsat değerlendirilseydi Ruslar
Kafkasya’dan çıkartılmış olabilirdi.
Müttefikler Kırım da muvaffak olmuş
görünürken, Kars’ı kaybetmişlerdi. Kesin bir sonuç elde edilmeden savaşa
son verildi ve harbin sonuçları Paris Sulh Anlaşmasıyla tespit edildi.
Fakat anlaşma, maalesef Kafkasya mevzubahis bile edilmeden imzalandı.
Anlaşma gereği taraflar karşılıklı olarak çekileceklerdi; ki bunun
manası belli idi. Anlaşmada bir tek “Karadeniz’de Rus donanması
bulundurulmayacağı” maddesi Kafkasyalılar lehine bir sonuç doğuruyordu.
DOĞU KAFKASYA SUSARKEN
Ruslar 1852’de Çeçen mıntıkasında
ormanları tahrip etmek suretiyle taarruza başladı. Bu sefer 240 bin
kişiyle gelmişlerdi. 3 koldan saldırıya geçen Ruslar 1859 senesinin
sonunda Vedeno önlerine geldi. Şamil’in 14 Naip yönetiminde 7000 kişilik
kuvveti vardı. Çıkan savaşta Rus toplarının ablukası sonucu Vedeno
düştü. Halk demoralize oldu. Şamil 400 müridiyle Gunip dağına
çekildi. Burada günler süren çatışma sonrası adamlarının yarısını
kaybeden Şamil bu sefer Gunip Köyü’ne çekildi. Köy günlerce top ateşine
tutuldu. Köyde sadece 100 kişi kalmıştı. Şamil hücum ederek ölmekte
ısrar ediyordu fakat çevresindekiler buna mani oldu. Nihayet 6 Eylül
1859 saat 16.00’da 40 atlıyla birlikte teslim oldu. Doğu Kafkasya’da
direniş bitmişti. Şamil, bir Albay’ın refakatında Petersburg’a
götürüldü. Çar kendisine büyük saygı gösterdi ve Kaluga’da ikamete
mecbur etti. Buradan da arzusu üzerine Medineye hicret ederek orada
vefat etti.
BATI KAFKASYA’DA SONA DOĞRU
Muhammed Emin başladığı demokratik
teşkilatlanmayı devam ettirmek istiyordu. Yardım temin etmek için
1859’da İstanbul’a gitti ama eli boş döndü. Muhammed Emin Doğu
Kafkasya’daki akıbetin Batıyı da beklediğinin farkındaydı. Ruslarla
müsait şartlarda anlaşma yapmaya taraftardı. Bunun için bir kongre
oluşturarak millete müracaata karar verdi. Bir kongre kuruldu, kongre
Muhammed Emin’in fikrini şiddetle reddetti. Bunun üzerine Muhammed Emin
de 1859’da Ruslara teslim oldu ve sonrasında Türkiye’ye geçti.
Ruslar hazırlıklarını sürdürüyordu.
Kafkasyalılara iki şey teklif ediyorlardı: Ya Türkiye’ye hicret; ya da
Rusya’nın herhangi bir yerine sürülmek.
BÜYÜK HÜR MECLİS
Doğu Kafkasya'da İmam Şeyh Şamil'in ve
Kuzey Batı Kafkasya'da naibi Muhammet Emin'in Ruslar'a teslim olmasının
ardından 13 Haziran 1861’de Soçi'de bir halk meclisi toplandı. Bir
araya gelen Ubıh, Abzeh ve Şapsığ liderleri uzun bir toplantının
ardından Çerkesya'nın bağımsızlığına karar alarak bunu bütün dünyaya
deklare ettiler. Kendine 'Büyük Hür Meclis' adını veren 15 üyeli bir
meclis oluşturuldu. Ve ülke 12 bölgeye ayrıldı. Liderliğini Ubıhların
temsilcisi Hacı Giranduk Berzeg'in yaptığı toplantıda Abzehler'i Hasan
Bidh, Şapsığları da İslam Thauş temsil etti.
Toplantı sonrasında alınan karara uygun olarak Osmanlı'dan, İngiltereden ve Fransa'dan yardım istendi, yurt dışına heyetler gönderilerek lobiler oluşturulması, yardım alınması ve bağımsızlığın pekiştirilmesi için çalışıldı...
Bu milli meclisin Rus tarafından gördüğü tepki ise gerçekten esef vericidir. Rus tarihçi S. Esedze o tarihi şöyle anlatıyor: "...Ancak Çerkesler'in bütün bu gayretleri, önceden planlanmış sistemli boyun eğdirme planını değiştiremedi. İlk önce Abhazya tarafından General Kolyubakin manevi darbeyi vurdu: Soçi'ye çıkarma yapan birlikler Hür Meclis'in binalarını ateşle yerle bir ettiler. Çerkesler dört bir taraftan koşup gelerek kutsal binalarını kurtarmaya çalıştılar; ama hepsi nafileydi..."
Avrupa ve İstanbul’dan talep edilen yardımlar ise hiç gelmedi.
Toplantı sonrasında alınan karara uygun olarak Osmanlı'dan, İngiltereden ve Fransa'dan yardım istendi, yurt dışına heyetler gönderilerek lobiler oluşturulması, yardım alınması ve bağımsızlığın pekiştirilmesi için çalışıldı...
Bu milli meclisin Rus tarafından gördüğü tepki ise gerçekten esef vericidir. Rus tarihçi S. Esedze o tarihi şöyle anlatıyor: "...Ancak Çerkesler'in bütün bu gayretleri, önceden planlanmış sistemli boyun eğdirme planını değiştiremedi. İlk önce Abhazya tarafından General Kolyubakin manevi darbeyi vurdu: Soçi'ye çıkarma yapan birlikler Hür Meclis'in binalarını ateşle yerle bir ettiler. Çerkesler dört bir taraftan koşup gelerek kutsal binalarını kurtarmaya çalıştılar; ama hepsi nafileydi..."
Avrupa ve İstanbul’dan talep edilen yardımlar ise hiç gelmedi.
İngiltere’de toplanan bir gemi dolusu silah Rus konsolosunun girişimleri sonucu Trabzon’dan ileri geçemedi.
Ruslar ilerliyor ve önlerine çıkan
köyleri yakıyordu. Halk Bjeduğ, Ubıh, Abhaz ve Şapsış bölgelerinin birer
kısmını içeren dar bir bölgeye sıkışmış kalmıştı. Her iki tarafta
birbirini yoklayan saldırılar yapıyordu.
1864 senesi yazında Ruslar bütün kuvvetleriyle harekete geçtiler.
Rus birlikleri Hodz vadisinde
karşılandı. Burası geçildikten sonra zaten cephe kurulacak bir alan
kalmıyordu ve geride kalanların hayat hakkı olmayacaktı. Kadın erkek
herkes silahlandı. Büyük muharebe başladı. Hodz mezbahaya döndü. Herkes
öldü. Ruslar hayatta kalan çocukları dahi birbirine bağladıktan sonra
topçu ateşiyle öldürdü.
Kafkasya’da büyük bir dram yaşanıyordu.
21 Mayıs 1864 günü Ahçupsi deresi
mevkiindeki Kbaade yaylasında Ruslarla karşılaşan son Adıge birliği
düşmanına bir kere daha dehşetle saldırdı. Herhangi bir sonuç
beklendiğinden değil, gaye namus ile ölmekti. Kadın erkek hepsinin şehit
olmasıyla direniş o gün sona erdi.
Böylece 1567 yılında Hazar Denizi
kenarında başlayıp, 1864 yılında Kuban Vadisi’nde ve Karadeniz kıyısında
biten, kalanların sürgünüyle sonuçlanan savaş tam 297 yılda tamamlanmış
oluyordu. Ve Ruslar bu müddet zarfında 9 milyon insanını kaybetmişti.
SÜRGÜN FACİASI
Kbaada savaşından sonra büyük bir
facia başlıyordu. Kafkasya’ya Çar Naibi olarak tayin edilen Grandük
Mişel, 1864 Ağustosunda Batı Kafkasya’nın bütün halkına şu fermanı
tebliğ etti: “Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde bütün
yerleşik halk Rusya’nın değişik mıntıkalarına sürülecektir”
Bu
ferman gereğince, çoğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan ibaret 1 milyonu
aşkın Abaza ve Adige, 200 bini aşkın Çeçen, Asetin ve Dağıstanlı
yurtlarından çıkarılarak Karadeniz kıyısına sürüldü. Aylarca sahil
kenarlarınde bekledikten sonra çürük vapurlara doldurulup Osmanlı’nın
değişik limanlarına, oradan da hudut boylarına, iç kısımlara
gönderildiler. Sürülenlerin az bir kısmı iskan mahallerine
varabiliyorlar, çoğu bekleme kamplarında, Karadenizin fırtınalı
sularında, limanlarda, yollarda, vardıkları yerlerde, salgın
hastalıklar, iklim uyumsuzluğu ve diğer sebeplerden kırılıp
gidiyorlardı.
Sürgün esnasında şuurlarını kaybetmiş insanların kendi çocuklarını öldürmeleri ve intihar etmeleri olağan hallerdendi.
Kafkas sürgünlerinin gittikleri yerlerde kurdukları nice köyler vardır ki 20-30 sene sonra birer mezarlıktan ibaret kalmıştır.
Mütemadi felaketler altında eriyen bu
kahraman milletin hayatta kalanları esas itibarıyla Anadolu’ya ve bir
kısmı da Osmanlı imparatorluğu sınırlarında daimi emniyetsizliğin hüküm
sürdüğü Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Filistin ve
Irak gibi memleketlere yerleştiriliyordu.
Adıgeleri sürmekle Çarlık Rusyası’nın
ne gibi bir gaye güttüğü Kafkasya Rus Ordusu Baş komutanı Muavininin
Petersburg’a Harbiye nazırına gönderdiği şu rapordan açıkça
anlaşılmaktadır:
“Ruslarla iskan edilmiş batı Kafkasya
tamamıyla emin bir vaziyettedir. Dağlardan çıkarılarak ovalara sürülen
ve birbirlerinden çok uzak yerleştirilen 100 bin dağlıya karşılık 220
bin silahlı Kazaklarımız var. Gerekirse ordusuz da baş edebiliriz.”
Böylece Kuzey Kafkasya’nın Ruslar
tarafından işgal tablosu Kafkas milli servetlerinin gasp ve yağması ile
1.500.000 kadar Kuzey Kafkasyalının sürgünüyle sona ermiştir.
VATANINDA KALANLAR
Bu toplu sürgüne rağmen bir miktar Kafkasyalı vatanında kalmayı başarabilmiştir. Bunlar Orta Kuban, Zelençuk Laba kısımlarında kalan Adigelerle Yukarı Kuban’daki sarp vadilere sığınan Karaçaylar ve Abhazya’daki halk idi.
Kuzey Kafkasya’nın Dağıstan,
Çeçen-İnguş, Osetya ve Kabartay bölgeleri ahalisi, az bir kısım hariç
dağlara sığınarak vatanlarında kalabilmişlerdir.
Topraklar Kazaklara ve Rus
seçkinlerine dağıtıldı. Kuban’da, Kazak ve Ruslara adam başına 33 hektar
toprak verilirken, vatanda kalan dağlılara en kötü yerlerden aile
başına 7,5 hektar yer bırakılıyordu.
Çarlık Rusyası bütün medeni dünyanın
gözü önünde bu vahşet dolu sürgünü gerçekleştirdikten sonra, Rus
işgalinin medeni rollerinden bahsetmeye başladı. Rus hükümetinin
iddiasına göre, Rus idaresi ve idarenin dağlı topraklarına oturttuğu
Kazak ve Rus kolonistleri bölgeye ilim ve düzen getirmişler; Kafkasya’da
medeniyetin yerleşmesine hizmet etmişlerdi(!). Bu iddiayı gerçeklerden
yana ve vicdan sahibi Rus yazarlar bile reddetmiştir. Bunun bir çok
örnekleri vardır.
Çarlık Rusyası, Kuzey Kafkasya’yı
tamamen istila ettikten sonra Dağlılardan yine de emin olamadı. Daimi
işgal altında tuttuğu memlekette zalim bir askeri idare tesis etti.
Kafkasya muhtelif bölgelere ayrılarak Rus polisi ve askeri memurları
tarafından idare edilmeye başlandı. Sistematik bir şekilde Ruslaştırma
siyaseti takip edildi. Bütün okullarda Rus dili ile eğitim yapılması
mecbur kılındı. En iyi topraklar bölgeyi istila eden Rus mujiklere ve
Kazaklara verildi. Bu suretle memlekette kalan halk, ya dağlara çıkmak
zorunda kalmış; veyahut Kuban ve Terek ovalarına iskan edilen Kazak –Rus
kolonisi ile zor duruma sokulmuştu.
1840 yılında Kafkasya’nın nüfus yapısı şöyle idi:
Doğu Kafkasya (Dağıstan, Çeçenistan) : 2 000 000
Orta Kafkasya (Osetya) : 500 000
Batı Kafkasya (Adige, Karaçay, Abhaz) : 2 500 000
TOPLAM 5 000 000
(Not: Kafkasya ile ilgili kaynakların ittifak ettikleri asgari nüfustur)
Bu tarihten sonra Kuban ve diğer
bölgelerden 1.500.000 kişi vatan dışına sürüldüğüne göre (çeşitli
vesilerle kırılanları Allah bilir) muhtemeldir ki bu suretle Kuzey
Kafkasya’da sadece 3.500.000 nüfus kalmıştı.
1877 OSMANLI RUS HARBİNDE KAFKASYA…
1877’de Osmanlı Rus muharebeleri
başladı. Kuzey Kafkasyalılar buno haber alır almaz Gunip yakınında ve
Anapa mevkii’nde iki büyük bir kurultay topladı. Kuzey Kafkasya’nın her
yerinden gelen halk temsilcileri İmam şamil zamanında naiplik yapmış
Abdurrahman Efendi’yi reias seçti. Genelin oyuyla isyan kararı alındı.
Ruslar Osmanlıya 24 Nisan’da harp ilan etti; 15 gün sonra 9 Mayıs’ta da
Dağıstan ve Çeçenistan ayaklandı. Ardından 12 Mayıs günü de Kuban
şahlandı. Adigeler savaş biterken kıyıma uğradıkları Hodz kasabasını merkez
yaptılar. Abhazya’nın Sohum limanında Osmanlı ile irtibat tesis edildi.
Fakat yeter derecede yardım alınamadı. Dağlılar her tarafta düşmanı
geri atıyordu, ama takviyeye ihtiyaç duyuyorlardı. Ama ne yazık ki
Osmanlı Kafkasya’ya yetişemedi. Türk Ordusu Kars’ta kuşatıldı. İmam
Şamil’in oğlu Gazi Muhammed Paşa kumandasındaki Kafkas birlikleri
muhasarayı yararak ancak Erzuruma çekilebildi.
Dağlarda, 1877 Mayıs’ından Aralık
ayına kadar süren isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Kurulan harp
divanları Kafkasyalıların bütün ileri gelenlerini iadam etti, onbinlerce
aileyi de Sibirya’ya sürgüne gönderdi.
Bilhassa Abhazya büyük ızdırap çekti, nüfusunun yarısını kaybetti.
…
İkinci ciddi kalkışma Ruslar 1905 yılında Japonlara yenilince patlak verdi.
Kuzey Kafkasya’da bu isyanda yine şiddet ve vahşetle bastırıldı.
DİASPORADA SİYASİ ÇALIŞMALAR
1908 yılının Ağustos ayında İmam
Şamil’in oğlu Gazi Muhammet Paşa’nın Koska’da bulunan konağında bir
araya gelen Kafkasyalı bir grup aydın Çerkes İttihat ve Teavün
Cemiyeti’nin temelini attılar. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Çerkes
elitleri tarafından kurulan ve bu coğrafyadaki ilk Çerkes cemiyeti
olarak bilinen Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin kuruluş tarihi 4
Kasım 1908’dir.
Bu cemiyetin içinde bir kaç
komutan, birçok paşa, edebiyatçılar ve üniversite öğrencileri vardı.
Osmanlı ordusunun önde gelen isimlerinden olan Mareşal Merted Abdullah
Paşa, Mareşal Berzeg Zeki Paşa, Gazi Muhammed Fazıl Paşa, General Pooh
Nazmi Paşa, General Şhaplı Osman Paşa, Loh Ahmet Hamdi Paşa derneğin
aktif isimleri arasındadır. Bu isimlerin yanı sıra Ahmet Cavit Therkhet
Paşa, Met Çunatuko İzzet Paşa, İsmail Berkok ve Ahmet Mithat Efendi (Hagur) Çerkes Teavün Cemiyeti’nin önde gelen isimlerindendi.
Doktor Vasfi Güsar’ın 1975 yılında
Kafkasya Dergisi’nde yayımlamış olduğu yazısında bahsettiği üzere Çerkez
Teavün Cemiyeti’nin kuruluşundaki önemli bir amaç da anayurt
Kafkasya’nın bağımsız olmasıydı. Bu konuda daha aktif çalışılması
gerektiğinin farkına varan Çerkez aydınlar, Çerkez İttihat ve Teavün
Cemiyeti’nin siyasi kolu olan Şimali Kafkasya Cemiyeti’ni kurmuştur.
1914 yılında birinci dünya savaşı çıktı. Savaşın
Kafkasya’nın bağımsızlığı açısından yararlı olabileceği düşünüldüğünden
Çerkezler arasında katılım çok fazlaydı. Rusyanın bu savaşta yenilmeye
başlaması üzerine Kafkasya’nın kurtuluşu için yeni ümitler belirmeye
başladı. Kurulan Kafkas Komitesi, 1915 Kasımında, Thuaga Müşir Fuat Paşa
Başkanlığında, Prof. Aziz Meker, Dr. İsa Ruhi Paşa ile Selim Bey
Behbutzade(Azeri) ve Kamil Bey Tokaridze (Gürcü), Prens Maçabeli (Gürcü)
’den teşekkül eden bir heyeti Berlin ve Viyana’ya gönderdi. Ocak
1916’da heyet Avrupa Devletlerine bir momerandum vererek Kafkasyanın
vaziyetini anlattı.
Kuzey Kafkasya, Azerbaycan, Gürcistan
ve Ermenistan’dan oluşan konfederatif bir devlet kurmak için Kafkas
Komitesi’ne maddi, manevi yardımda bulunulmasını istediler. Bir Müddet
Sonra Kafkasya Komitesi
adını değiştirerek Türkiye’de “Şimali Kafkasya Siyasi Muhacirler
Komitesi” adını aldı. Komite uluslar arası alanda faaliyetlerde
bulunuyor, kitaplar yayınlıyor, Rusya’daki gelişmeleri yakından takip
ediyor, kültür işleri ile meşgul oluyor, Kafkasya’daki milli dil ve
lehçelerde kitaplar hazırlıyor anavatana gönderiyordu. Anavatana gidip
soydaşlarına hizmet eden Nuri Tsağo, Yusuf Suat Neğuç, Dr. Ali Suat
Asyok, Öğretmen İbrahim Hızel, Besni Hafız Zekeriya Efendi, Harun
Tletseruk, Akif Tigun, Güsar Şeyh Muhammed Zahit Kevseri hep Komiteyle
irtibatlı isimlerdi.
(Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın
yenilgisi üzerine İstanbul’a giren İngilizler, Beyoğlu’ndaki Şimali
Kafkas Cemiyeti’ni kapatmıştır. Ağustos 1923’te ise Çerkez Teavün
Cemiyeti ile İstanbul Çerkez Kadınları Teavün Cemiyeti kapatılmıştır.
Çerkez Numune Okulu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul Maarif
Müdürlüğüne verdiği emirle 5 Eylül 1923 tarihinde kapatılmıştır.)
BAĞIMSIZ KUZEY KAFKASYA CUMHURİYETİ
Rusya’da 1917 Şubat'ında başlayan
ihtilal, esaret altındaki bütün milletlerin ayaklanmasına sebep oldu.
Kafkasyalılar da yüzyıllardır hasretini çektikleri istiklâlleri için
harekete geçtiler. Hazar'dan Karadeniz'e kadar kültür ve medeniyetleri
bir olan bütün Kafkas halklarından toplam 500 resmî temsilcinin
katıldığı 1. Büyük Halk Kurultayı 3 Mayıs 1917'de Terekkale'de toplandı.
5 gün süren heyecanlı toplantılar sonucunda "Birleşik Kafkasya
Dağlıları Birliği Geçici Yönetimi" oluşturuldu.
2. Kurultay 18 Eylül 1917'de Andi'de toplandı. Yirminci yüzyıl Kuzey Kafkasya tarihinde önemli bir siyasî nitelik taşıyan ve bağımsızlık hareketinin en önemli referansı sayılan kurultaya, Dağıstan, Kumuk, Terek vilâyeti, Çeçen-İnguş, Osetya, Kabartay, Karaçay-Balkar, Adıgey, Abhazya, Şetkale bölgelerinden 1500 delege katılmıştı. Anayasa niteliğinde kararlar alınarak Kuzey Kafkasya ve Dağıstan halklarının tek bir siyasî çatı altında birleştiği ilan edildi.
Millî Meclis, bakanlar kurulunu seçerek tam yetki verdi. Çeçen Abdülmecid Çermoy Devlet Başkanı seçildi ve Bakanlar Kurulu, çalışmalarına başladı.
20 Kasım 1917'da Rusya'dan ayrıldığını îlân eden yeni hükûmet; askerî, mâlî, zirâî ve idârî sahalarda gerekli devlet düzenlemelerine hızla başladı.
2. Kurultay 18 Eylül 1917'de Andi'de toplandı. Yirminci yüzyıl Kuzey Kafkasya tarihinde önemli bir siyasî nitelik taşıyan ve bağımsızlık hareketinin en önemli referansı sayılan kurultaya, Dağıstan, Kumuk, Terek vilâyeti, Çeçen-İnguş, Osetya, Kabartay, Karaçay-Balkar, Adıgey, Abhazya, Şetkale bölgelerinden 1500 delege katılmıştı. Anayasa niteliğinde kararlar alınarak Kuzey Kafkasya ve Dağıstan halklarının tek bir siyasî çatı altında birleştiği ilan edildi.
Millî Meclis, bakanlar kurulunu seçerek tam yetki verdi. Çeçen Abdülmecid Çermoy Devlet Başkanı seçildi ve Bakanlar Kurulu, çalışmalarına başladı.
20 Kasım 1917'da Rusya'dan ayrıldığını îlân eden yeni hükûmet; askerî, mâlî, zirâî ve idârî sahalarda gerekli devlet düzenlemelerine hızla başladı.
Devlet
Başkanı Abdümecid Çermoy ve Dışişleri Bakanı Haydar Bammat
başkanlığında yola çıkan bir heyet; Tiflis, Batum ve Trabzon'da
görüşmeler yaptıktan sonra nihayet 6 Mayıs 1918 günü İstanbul'a ulaştı.
Osmanlı dış politikasının şekillenmesinde büyük rolü olan muhaceret
çevrelerinin oluşturduğu "Çerkes Teavün Cemiyeti"nin aracılığıyla
Osmanlı Hükümeti ile görüşmeler yaparak yardım anlaşmaları da imzalayan
heyet, 11 Mayıs 1918 Cumartesi günü bir nota ile, Kuzey Kafkasya'nın
bağımsız bir devlet olduğunu bütün hükümetlere duyurdu.
7 YIDIZLI BAYRAK BURÇLARDA
Kuzey Kafkasya'nın bağımsızlığı, Türk,
Alman ve diğer batılı ülkelerin basınında geniş yankılar uyandırdı.
Osmanlı Hükümeti, Kuzey Kafkasya Devleti'ni tanımakta gecikmedi.
Bütün bu gelişmelerden oldukça rahatsız olan Rusya, Osmanlı Devleti'ni sert bir dille eleştirdi ve ilişkiler gerginleşti. Bunun üzerine Rusya, Bağımsız Kuzey Kafkasya Devleti'nin tanınmasını engellemek için önde gelen Avrupa ülkelerine notalar verdi.
Osmanlı Devleti, yeni cumhuriyeti tanımakla beraber, müttefiklerinden beklediği siyasî destek karşılıksız kaldı. Enver ve Talât Paşaların Almanya nezdindeki girişimlerinden de sonuç alınamamıştı.
Lenin, Astrahan yolu ile Kuzey Kafkasya'ya kızılordu tümenlerini sevk etmeye başlamıştı bile. Kizlar ve Şamilkale'yi ele geçirmek üzere harekete geçen üç tümen Kafkasyalılar tarafından bozguna uğratıldı. Ancak Beyaz ve Kızıl ordular tarafından tamamen kuşatılan Kuzey Kafkasya'nın acilen yardıma ihtiyacı vardı. Nihayet İstanbul'daki muhaceret çevrelerinin yoğun çabası ile Osmanlı Devleti harekete geçti. Büyük çoğunluğu Çerkes gönüllülerden oluşan yaklaşık 20.000 kişilik "Kafkas İslâm Ordusu" Nuri Paşa komutasında Kafkasya'ya girdi. Diğer taraftan Osmanlı Ordusu'nda görevli Çerkes Subaylardan İsmail Berkok, Mithat Şhaplı ve Muzaffer Beyler, teşkilât taburları ile dağ yolundan Kafkasya'ya ulaşmışlardı. Bu genç subaylar, yerli kuvvetleri organize etmeye başladılar. Yeni kurulan Kuzey Kafkasya Ordusu'na komutan tayin edilen Met Çunatıko Yusuf
Bütün bu gelişmelerden oldukça rahatsız olan Rusya, Osmanlı Devleti'ni sert bir dille eleştirdi ve ilişkiler gerginleşti. Bunun üzerine Rusya, Bağımsız Kuzey Kafkasya Devleti'nin tanınmasını engellemek için önde gelen Avrupa ülkelerine notalar verdi.
Osmanlı Devleti, yeni cumhuriyeti tanımakla beraber, müttefiklerinden beklediği siyasî destek karşılıksız kaldı. Enver ve Talât Paşaların Almanya nezdindeki girişimlerinden de sonuç alınamamıştı.
Lenin, Astrahan yolu ile Kuzey Kafkasya'ya kızılordu tümenlerini sevk etmeye başlamıştı bile. Kizlar ve Şamilkale'yi ele geçirmek üzere harekete geçen üç tümen Kafkasyalılar tarafından bozguna uğratıldı. Ancak Beyaz ve Kızıl ordular tarafından tamamen kuşatılan Kuzey Kafkasya'nın acilen yardıma ihtiyacı vardı. Nihayet İstanbul'daki muhaceret çevrelerinin yoğun çabası ile Osmanlı Devleti harekete geçti. Büyük çoğunluğu Çerkes gönüllülerden oluşan yaklaşık 20.000 kişilik "Kafkas İslâm Ordusu" Nuri Paşa komutasında Kafkasya'ya girdi. Diğer taraftan Osmanlı Ordusu'nda görevli Çerkes Subaylardan İsmail Berkok, Mithat Şhaplı ve Muzaffer Beyler, teşkilât taburları ile dağ yolundan Kafkasya'ya ulaşmışlardı. Bu genç subaylar, yerli kuvvetleri organize etmeye başladılar. Yeni kurulan Kuzey Kafkasya Ordusu'na komutan tayin edilen Met Çunatıko Yusuf
İzzet Paşa, Kafkas İslâm Ordusu
Kumandanı Nuri Paşa ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Devlet Başkanı
Abdülmecid Çermoy düşmandan temizlenen Derbent'te bir araya geldiler. 13
Ekim 1918 günü yapılan büyük merasimden sonra top sesleri arasında
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin yedi yıldızlı bayrağı şehrin burçlarına
çekildi.
BEYAZ VE KIZIL ORDULAR İLE SAVAŞ
Şiddetli çarpışmalar sonucu Kızıl ve
Beyaz Rus birlikleri Kuzey Kafkasya'nın önemli bir bölümünden
çıkartılmıştı. Kuzey Kafkasya'nın tüm bölgelerinde devlet
teşkilâtlanmasını sağlamlaştırmak için Osmanlı subayları ile Millî
Hükümet sıkı bir işbirliği içinde çalışıyorlardı. Her şeyin iyiye
gittiği, Millî Hükümet'in güvenli bir çalışma ortamı bulduğu bir sırada,
İstanbul'da gelen bir haber bütün planları alt üst etti. 1. Dünya
Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni
imzalamış, mütareke gereği Kafkas Orduları, Başkumandanlığa dönüş için
emir almıştı. Kuzey Kafkasya'ya son derece olumlu hizmetler veren ordu,
emir gereği 28 Aralık 1918'de gözyaşları arasında Kafkasya'dan ayrıldı.
Kafkas İslâm Ordusu'nun çekilmesi, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti için yıkım olmuştu. Genç devletin, biri beyaz biri kızıl iki düşman cephe karşısında durumu gittikçe ağırlaşıyordu.
Kafkas İslâm Ordusu'nun çekilmesi, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti için yıkım olmuştu. Genç devletin, biri beyaz biri kızıl iki düşman cephe karşısında durumu gittikçe ağırlaşıyordu.
Yeni durum karşısında Devlet Başkanı
Abdülmecid Çermoy istifa etti. Yerine Pşimaho Kotse 2. Devlet Başkanı
seçildi. Kodze Hükümeti askerî ve siyasî iki sahada harekete geçti.
Bütün millet seferber îlân edilerek mücadeleye hız verildi. Çarcı
General Denikin kuvvetleriyle kanlı savaşlar biribirini izleyerek sürdü.
Adıgey, Karaçay, Kabardey ve Oset bölgeleri düşman tarafından işgâl
edildi. Millî Kuvvetler Dağıstan ve Çeçenistan'a çekilerek savaşa devam
ettiler. Alhanyurt ve Gudermes'te savaş bir hafta
sürdü. Kuzey Kafkasyalılar üstün kuvvetler karşısında tutunamadılar;
Çeçenistan içlerine, Vedeno'ya çekildiler. Bu şiddetli savaşlar sonunda
Kuzey Kafkasyalılar, bin kadarı kadın olmak üzere 20.000 şehit
vermişlerdi.
Bu sırada büyük ümitlerle ve hırsla
göreve başlayan Pşimaho Kotse hükümeti de 1919'da istifa etti. General
Mikail Halil hükümeti kurmaya memur edildi. İngilizlerin de Denikin'i
desteklemeleri, cephanesiz ve yardımsız kalan Kuzey Kafkasyalılara
direnç imkânı bırakmamıştı. Ağustos 1919'da, uygun şartlar oluşuncaya
kadar Millî Meclis tatil edildi, buna karşılık gerilla savaşı
başlatıldı. Çarlık ordularından çekmediklerini bir avuç Kafkasyalıdan
çeken komünistler yeniden propaganda yolunu seçtiler. Savaşı bırakmaları
hâlinde Kafkasya'nın bağımsızlığını tanıyacaklarını söylüyorlardı.
KAYIŞYURT TOPLANTISI
6 Mayıs 1920'de Çeçenistan
Kayışyurt'ta Bolşevik toplarının tehdidi altında büyük bir kurultay
toplandı. Kurultaya Türkiye'den İsmail Berkok, Aziz Meker ve Butba
Mustafa Şahin Beyler de katıldı. Uzun müzakerelerden sonra and içilerek
mücadeleye devam kararı alındı, yeni bir temsilciler meclisi seçildi.
Meclis
Uzun Hacı'nın tavsiyesine uyarak Kâmil Paşa'yı göreve çağırdı. Ancak
Paşa gidemeyecek kadar hasta ve yorgun olduğundan oğlu Said Şamil'i
Kafkasya'ya gönderdi. Kafkasyalılar Said Şamil'in önderliğinde
mücadeleyi sürdürdüler. Önemli başarılar sağlandı. Birbiri ardına
gönderilen Bolşevik kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Bu arada Rusya'da
içi savaş sona ermişti.Çarlık taraftarlarını tamamen yok eden
Bolşevikler durumlarını sağlamlaştırınca bütün kuvvetleriyle Kafkasya
üzerine saldırdılar. Nihayet 1921 Haziran'ında son direniş de çöktü ve
Kuzey Kafkasya tamamen işgâl edildi.
Bu bağımsızlık mücadelesinde Abdülmecit Çermoy, Pşimaho Kotse, Mikâil Halil Paşa, Haydar Bammat, Vassan Giray Jabağı, İbrahim Haydaroğlu, Nuh Bek Tarkolu, Uzun Hacı, Necmettin Gotskinski,
Said Şamil, Met Çunatıko Yusuf İzzet, General İsmail Berkok, Ali Han
Kantemir, Mehmet Kadı Dibir, Ahmet Nabi Magoma, Aytek Namitok, Mareşal
Tuğa Fuat Paşa, Aziz Meker, Hüseyin Tosun Şhaplı, Reşit Kaplan, Zübeyir
Temirhan, Tausultan Şakman, Tugan Alkhaz, Gappo Bayattı, İbrahim Haydar,
Cemil Cahit Toydemir ve Mürsel Bakü gibi yurtseverler bilfiil yer
almışlardır.
Bu kadronun içinde vatanında ölenler
ve öldürülenler olduğu gibi, sağ kalanların hemen hemen tamamı
ömürlerinin kalan kısmını vatanlarının dışında tamamlamak zorunda
bırakılmıştır.