MÖ 2000’in ortalarında yıpranan Hitit İmparatorluğu’ndan sonra
Anadolu’da Hurri-Mitanni Devleti sahneye yeni bir güç olarak çıkmıştı.
Bu yeni devlet Hititler’e saldırmış, başkentleri Hattuşsa’yı yıkmıştı.
Hititler bu savaşlardan başarıyla çıkmış, istilaları geri
püskürtmüşlerdi. Supplulima bu sıralar başa geçmişti. Supplulima
Mitanniler’le savaşa girdi. Büyük Hitit İmparatorluğu böylece doğmuş
oldu. Hititler, hem inanç tapınırları hem de kültürel olarak Anadolu’ya
damgalarını bu dönemde vurdular.
Aynı süreçte Mısır’da güçlü bir yapı vardı. Anadolu’da Hititler’in
karşısına onlar çıktı. Mısırlılar ve Ramses, Suriye’de etkiliydi.
Ramses, Firavun’un ölümünden sonra dul kalmıştı. Mısır halkı Ramses’in
kölesi sayıldığı için hiç kimseyle evlenememişti. Toplumsal yapıda
kölelerle evlilik yasaktı. Ramses, Hitit Kralı’nın üç oğlundan en küçük
olanıyla evlenme isteğini Supplulima’ya bildirdi. Hitit Kralı küçük
oğlunu Ramses’e gönderdi. Fakat Mısırlılar Kraliçeleri’nin yabancı
biriyle evlenmesini engellediler. Supplulima’nın oğlunu öldürdüler.
Bunun üzerine Supplulima Mısır’ın denetimindeki Suriye’ye savaş açtı.
Sonunda Supplulima, Ramses ile buluştu ve aralarında anlaşma sağlandı.
Bu yıllarda Asurlular güçlenmiş, Hititler’in Mısırlılar’dan elde
ettikleri bölgeleri ele geçirmişlerdi. Mısır-Hitit çelişkilerini;
Hititliler Mezopotamya’nın Babil Krallığı eliyle çözmek istiyorlardı. MÖ
1300’de Asurlular ülkenin batı topraklarına girmiş, gümüş ve kalay
ticaretini ele geçirmişlerdi. Asurlu tüccarlar zenginleşmişlerdi. Bu yüz
yıllarda Hitit tahtında Tuthaliya oturuyordu. Kendisini "Herkesin
Kralı" ilan etmişti. Fakat aldığı peş peşe yaralarla zayıflamış güçten
düşmüş, yoksullaşmıştı. Her tarafta egemenliğini kaybediyor çöküşe
gidiyordu. O yıllarda Anadolu’da kıtlık başlamış, halk ayaklanmıştı. MÖ
1190’da Hititler’in başkenti Hattuşsa’da, Hitit uygarlığının yok oluşu
yaşanıyordu. Bir yok oluş başlamıştı, fakat Hititler’in mirası
kendilerinden sonra yüz yıllarca yaşadı. Dinsel, kültürel olgular,
ardıllarına kalmıştı. Lidya devleti geleneksel Hitit mirasını üstlenmiş,
Batı Anadolu’da egemen olmuştu.
Hititler’in ismine Tevrat’da yer verilmektedir. Tevrat’a göre Hititler,
Anadolu’da değil Filistin’de yerleşik gösterilmektedir. Tevrat onları
"Heth" diye isimlendirir. İbrahim Peygamber’in soyu ile birlikte
yaşadıklarından söz eder. Tarihe ters bir yaklaşım olarak duruyor
Tevrat’taki bu sorun. Oysa tüm kaynaklar Hititler’in Anadolu’da
yaşadıklarını ve Anadolu’ya Karadeniz’in kuzeyinden yani Kuzey
Kafkasya’dan geldiklerine işaret etmektedir. Dil bakımından da
Hititler’in içlerindeki pek çok boy, Kenan-i dilleri değil Kafkas
dillerini konuşuyorlardı. Onların mimari olarak da yapı tarzları
farklıydı. Sümer, Babil, Akhad, Elam gibi Mezopotamya’daki yerleşim
birimleri su kıyılarında ve düzlük, ovalık alanlarda kurulu iken;
Hititler daha Anadolu’ya ayak basar basmaz tepelik ve dağlık alanları
mekan tutmuşlardı. Dağlı olmak Nartlar -Çerkesler- gibi Hititler’in de
karakteriydi. Dağlık alanlar onların yerleşim birimleriydi. Hititler
döneminde Anadolu’da var olan tüm yerleşim alanları tepelik ve dağlık
yerlerdeydi. Anadolu’da o yüz yıllarda düzlük ve ovalık alanlarda köy
yerlerine rastlanılmamıştır. Hititler’in başkenti Hattuşsa bile tepelik
alana kurulmuştu. Bu bir kültürel anlayıştan ileri geliyordu. Yüksek
dağlar, kayalıklar Çerkesler’in -Nartlar’ın- ilk inançlarına ve Hatti
(Heth) Hitit, Hurri, Mitanni dinsel tapınışlarına uygundu.
Hititler’in Güneş ve Ay inancı, Nartlar’ın Güneş ve Ay inançlarıydı.
Hurriler’in Tesup ve Hepat inancıyla aynıydı. Hititler’in ve Hurriler’in
inançları birbirlerine benziyordu. MÖ 2. binlerde son bulan Sümer,
Akhad dünyası ile Hititler’in tanrı inançlarını Anadolu’ya
Mitanni-Hurri-Gutti İmparatorluğu yaymıştı. Mitanni-Hurri-Gutti
İmparatorlukları’nın içlerindeki unsurların önemli boyları bu günkü
Çeçen boylarının uzak geçmiş atalarıydı. Bu yüz yıllarda Sümer-Mitanni
arasında dolaylı bir ilişki varken Kuzey Kafkasya ile direk ilişki
kurulmuştu. Kuzey Kafkasya, Anadolu ve Suriye; Hurriler’in-Guttiler’in,
Mitanniler’in inanç kapılarının merkezi olmuştu. Onlar eski ve yeni
tanrı-tanrıça tapınışlarını kaynaştırıp birleştirdiler. En çok bu
dönemde tapınırlar birbirine karıştı. Bunu Guttiler-Hurriler yaptı.
Tarihte Sümer yıkıldıktan sonra, Sümerler’in din dili Akhalılar’ın din
diline dönüştürülmüştü. Akhalılar’ın dilleri Sümerce değildi. Din
dilleri Sümerce olmuştu. Hurriler’in-Guttiler’in din dili ise Sümerce ve
Akhadca’nın etkisine girmemişti. Onlar din dillerini ana dilleriyle
sürdürdüler ve bundan dolayı ilk defa tarihte pek çok tanrı-tanrıça
adları iç içe girdi. Kuzey Kafkasya’da tanrı-tanrıça adları özgünlüğünü
korurken Anadolu ve Yunan tanrı-tanrıça adları farklılaşmıştı.
Hurriler’e ve Guttiler’e ait tanrı-tanrıça inançları ilk defa Anadolu’da
(Dersim-Tunceli-Çemişgezek’te) Aşuwa ve Vasgıwa kentlerinde
görülmektedir. Bu süreçte Mezopotamyalı pek çok tanrıça adı ile
Hitit-Hurri-Gutti ve Mitanni tanrı-tanrıça adları aynılaşmıştı. Adları
aynıydı fakat din dilleri aynı değildi. Akhalılar ve onların mirasçıları
Batı Anadolulu Lidyalılar, Sümerler’in din dillerini sürdürürlerken,
Kuzey Kafkasya’da yerleşik kalan ve sonradan Anadolu’ya gelip Hitit
İmparatorluğu içerisinde yer alan pek çok boy; Sümer, Elam, Akha din
diliyle değil kendi Kafkas -Çerkes- din dilleriyle tapınışlarını yaşama
geçirdiler. Hititler’in Gök tanrısı Tesup ve Hurriler’in tanrıçası
Sawuşka, Babil tanrıçası İştar ya da Astar birbirlerine karışmıştı.
Hurriler’in tanrısı Kumarbi ile ilgili Babil, Akha kaynaklı çivi yazılı
tabletlerde anlatılanlara göre; Tanrıça Anu’yu gökyüzünden yeryüzüne
indirmiş, onu karanlığa, yer altına gömmüştü. Bu süreç erkek egemen
toplumsal dizgeleri doğurmuş, kadını geriye itmişti. Dor saldırılarıyla
Anadolu’ya gelen Akhalılar ataerkil sürece öncülük etmişlerdi. Kuzey
Kafkasya’da ise Adiyuf, Seteney gibi Nart kadın tanrıçalarının konumu
geriye itilmiş, yerlerini erkek tanrılar almıştı: “Kadın sözünün kılavuzu olmaz”
demişti annesi Seteney için Sosrukua. Başlangıçta ise Seteney bir
bilgeydi, tek başına toplumun öncüsüydü.