II. Bölüm
İskitler Kadınları
Bu kendine has pastoral süvari-savaşçı toplumda kadınlar, savaş
meydanlarında erkeklerle yan yana savaşıyordu. Erkeklerle eşit bir
toplumsal konuma sahiplerdi, hatta bazen erkeklere hükmediyorlardı da.
Bu tepetaklak toplumsal yapı erkek egemen Eski Yunan kültürünü hem
cezbetmiş hem de korkutmuştu, aynen yıllar sonra Kelt ve Jermen kadın
savaşçılarla karşılaşan Romalılarda olduğu gibi.
Eski Yunan yazarları Ukrayna bozkırlarında karşılaştıkları kadın savaşçılara Amazon adını vermişlerdi.
Bu inanılmaz toplumsal eşitlik, hem de bu kadar eski çağlarda,
sadece birçok klasik çağ yazarınca değil aynı zamanda birçok arkeolojik
kanıt tarafından da ispatlanmıştır. Eski Sovyetler Birliği topraklarında
bulunan pek çok höyük mezarda tepeden tırnağa zırh içinde ve bir savaş
arabası üzerinde gömülmüş, etrafı silahları ve özellikle kendi onuruna
kurban edilen emri altındaki bir sürü erkek savaşçının cesetleriyle
sarılı bir kadın savaşçıya rastlamak çok olağandı. Bununla birlikte bu
genç İrani savaşçılar giysileri ve mücevherlerinden anlaşıldığı üzere
dişiliklerinden de ödün vermiyorlardı, savaşçılıklarının yanında çağdaş
bir Alman bilim adamının dediği gibi "kadın gibi kadınlardı" da aynı
zamanda [11].
Arkeolojik kazılar aynı zamanda bu toplumun altın işçiliğindeki
şaşırtıcı yeteneğini de gösterir. Bazı buluntular öyle göz kamaştırıcı
bir kaliteye ve yüksek tekniğe sahiptir ki bunların yerleşik olmayan,
göçebe bir toplumun mamulü olduğuna inanamazsınız. Aslında bu eski
bozkır İranileri cenazeleri için bu kadar karmaşık merasimler yaptığı ve
ölülerini tüm servetiyle birlikte devasa höyüklere gömdükleri için çok
şanslıyız. Bu sayede dünya İskitlerin sanatının büyüklüğünü
öğrenebiliyor. (Devam edecek)
Sarmatlar ve Alanlar
Bu yazının başından beri bu iki adın aynı halkı belirttiğini
söylemiştik, çok büyük ihtimalle kendine Alan’a benzer bir ad veren bir
halkı.
Dördüncü kitabının büyük kısmını İskitlere ayıran Heredot,
Sarmatlara ilişkin en eski kaynaktır. Sarmatları İskitlerin bir kolu
olarak nitelendirir. MÖ. 3. yüzyılda Sarmatlar (Yunanca Sarmatai)
Avrupa’da İskitlerin yerine geçti ve Batı Ukrayna’ya, Tuna vadisine ve
Trakya’ya yerleşti.
Alanlara ilişkin ise (Yunanca Alanoi, Latince Alani) MS. 1.
yüzyılın ortalarına kadar bir kaynak yoktur [12]. Ancak Sarmatlar ve
Doğu Avrupa’da peyderpey onların yerini alan Alanlardan MS. 5. yüzyılın
ortalarına kadar Yunan, Roma ve Bizans kaynaklarında sık sık bahsedildi.
Adları İran kelimesiyle aynı etimolojik kökten gelen Alanlar, MS.
4. yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus’a göre
"neredeyse tamamı uzun boylu ve güzel görünüşlüydü, saçları da
genellikle sarıydı" (AM, XXX,2,21). Bir süre Kafkaslardan Tuna’ya kadar
uzanan geniş bir bölgeye hükmettiler fakat Hun istilasıyla birlikte
gittikçe batıya sürüldüler. Ancak ataları Kimmerler, İskitler ve
Sarmatların aksine tarihten silinmediler. Bizans İmparatorluğu’na
girerek Batı Avrupa’ya yerleştiler ve sonradan Avrupa’da meydana gelen
olaylarda hayati roller üstlendiler. Her şeye karşın Ortaçağ Avrupasında önemli bir güç olarak anılmayı hakeden Alanlar’dan yeteri kadar bahsedilmemiş olması gariptir. Bozkır İranileri konusunda büyük bir uzman olan Rostovtzeff’in
dediği gibi; "Avrupa’nın, kavimler göçü devrinde en büyük rolü oynayan
Sarmatlar ve özellikle de Alanlarca fethi hemen hemen görmezden
gelinmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki Alanlar Galya’da uzun
süre oturmuş, İtalya’yı istila etmiş ve Vandallar’la birlikte İspanya’ya
kadar gitmiş ve oradan da Kuzey Afrika’yı fethetmişlerdir" [13]. Ünlü
Rus bilim adamının duyduğu rahatsızlık gerçekten anlaşılır. Ortaçağ’ın
başlarıyla ilgili tarihsel literatürde, ağırlıklı olarak yer alan
çeşitli Jermen kabilelerinin, Slavların ve bir yığın Hun, Avar, Macar ve
Bulgar’ın aksine Alanlardan çok az söz edilir. Hâlbuki Alanlar
Batı Avrupa’da önemli yerleşimler kuran ve uzun yıllar Roma
İmparatorluğu için çok büyük bir mesele olabilmiş Jermen olmayan tek
halktı.
Bizans İmparatoru Theodosius için savaşan Alan generali Ardaburius
(Ardapur), 421’de İstanbul’a gelen Sasani İmparatoru 5.Bahram’ı yenmiş
ve sınır şehri Nisibus’u almıştı. Daha sonra İtalya’daki zaferle
sonuçlanan birçok çarpışmadan sonra 427 yılında konsül (Roma’da her yıl
seçilen iki devlet başkanından her biri -ç.n.) ilan edildi. Oğlu Aspar,
Afrika’da Vandallar ve Alanlar karşısında büyük bir orduya komuta etti
ve 434’te konsül ilan edildi. Dedesiyle aynı adı taşıyan, Aspar’ın oğlu
Ardaburius da 447’de konsül ilan edildi. 450’de İmparator II. Theodosius
öldüğünde İstanbul senatosu tarafından Aspar’a imparatorluk tahtı
teklif edildi. Aspar** imparatorluk teklifini geri çevirdi ve
imparatorluğa Aspar’ın astı Marcian getirildi.
451’de Atilla Alanlar’ın Orta Galya’daki başkenti Orleans’ı
(Paris’in 120 km güneyi -ç.n.) kuşattı. Bariz bir şekilde İrani bir isme
sahip olan yeni Alan kralı Sangiban şehri başarıyla savundu ve Romalı
ve Vizigot müttefikleriyle birlikte kuşatmayı savuşturarak Atilla’yı
Fransa’nın doğusunda (Lyon’un 50 km güneyinde -ç.n.) Chalons’a kadar
püskürttü. Chalons’daki meşhur savaştan sonra da Batı Fransa ebediyen
Hun mezaliminden kurtulmuş oldu.
MS. 5. yüzyılın ortalarından sonra Alanlar tamamen Hıristiyan
olmuştu. Sonra yavaş yavaş İrani dillerini de yitirdiler ve sonuç olarak
Orta Avrupa’nın ortaçağ toplumuna karıştılar. 575 yılında halen Güney
Fransa’da "Gersasp" ve Kuzey İspanya’da da "Aspidius (Aspapati, Asppat)"
ve Batı Avrupa’da halen popüler bir ad olan "Alan" gibi İrani isimlere
rastlanabiliyordu [14].
Alanlar Batı Avrupa’ya kendi step savaş taktiklerini de
getirmişlerdi. Asla yayan olarak savaşmayan Alanlarda hem binici hem de
atı tepeden tırnağa zırhlıydı. En önemli savaş taktikleri ise sahte geri
çekilme taktiğiydi. İraniler’in bu step savaş taktikleri sonradan
Hastings savaşı da dâhil başka savaşlarda Bretonlar, Vizigotlar ve daha
sonra Normanlarca da kullanıldı [15].
Alanlar ayrıca Batı Avrupalılara, halen popüler bir spor olan at üstünde, köpeklerle birlikte avlanmayı da öğretmişlerdi [16]. Ortaçağ’ın ünlü bir av köpeği türü de halen Alan (Latinus Alanus) adıyla anılmaktadır.
Hatta 19. yüzyılın ünlü bir köpek türleri kökeni ve tarihi uzmanına
göre "bu türün kökeni doğrudan Kafkasya’ya dayanır, sarı tüylüdür, vahşi
ve Alanlar gibi savaşçıdır" [17]. İspanya’daki Alano kasabasının arması halen iki Alan köpeğidir.
Osetler
Ne mutlu ki Hunlar Alanların tümünü vatanlarından çıkaramadı.
Alanların Osetler olarak bilinen torunları halen Avrupa’da yaşayan tek
İrani halk olma özelliğini koruyor. Kendilerine Alan, İran ve Eran
kelimelerinin bir varyasyonu olan "İron" diyorlar ki Eran adı İran
Transkafkasyası’nın 19. yüzyılda Ruslarca ele geçirilip "Azerbaycan"
haline gelene kadarki adıydı.
Osetler çoğunlukla Hıristiyan, Doğu İrani dillerinden biri olarak
sınıflandırılan Osetçe daha doğrusu kendilerinin verdiği adla "İronaw"
konuşuyorlar. Osetçe bir taraftan Avesta’nın antik dilinin bazı dikkate
değer özelliklerini bünyesinde korurken, diğer taraftan da "thau" (buz)
ve "gau" (bölge) gibi modern Jermen dillerindeki karşılıklarına önemli
oranda benzeyen kelimeleri barındırıyor.
Bu modern İrani ulus, halen batı Hint-Avrupalıları -yani Avrupa’nın
büyük kısmı- ile doğu Hint-Avrupalıları arasında fiziki bir bağ
kuruyor, yıllar sonra hatırlanacak duygusal bir bağ da aynı zamanda.
Yani binlerce yıl önce sarışın ve mavi gözlü atalarının kurmuş olduğu
gibi..