Türklerin Çerkes/Çerakis adını verdiği Kuzey Kafkasyalı Adige halkına, Araplar fierkes/fierakis, Batılılar ise Kirkassien (Circassian) adını verirler. Çerkeslerin MÖ 6. yüzyıldan bu yana Azak Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan Kırım Boğazı’ndan Gürcistan’a kadar uzanan ve Kafkasya diye anılan bölgenin kıyı şeridinde yaşadıkları sanılır. Bu uzun dönem içinde, belgelerde Çerkesler için Sindai, Kerketai, Zikkoi, Zyghoi gibi değişik adlar kullanılmıştır.
Çerkeslerin MÖ 6. yüzyıldan bu yana Kafkasya’da yaşadıkları
sanılmaktadır.
Büyük bir kesimi dağlık olan Kafkasya, yaklaşık 1200 km uzunluğunda,
Büyük bir kesimi dağlık olan Kafkasya, yaklaşık 1200 km uzunluğunda,
110-180 km genişliğinde olan Kafkas sıradağları
ile kuzey ve güney olmak
üzere ikiye ayrılır. Kafkas sıradağları, doğuda
Apşeron Yarımadası’ndan başlayıp kuzeybatı yönünde
ilerleyerek Taman Yarımadası’nda
son bulur. Kafkaslar üzerinde en yüksek
zirveler Elbruz (5642 m) ve
Kazbek (5033 m) dağlarıdır. Büyük Kafkas
dağlarını her iki tarafa bağ-
layan en önemli iki geçit ise Darial ve Derbent
geçitleridir. Tarih boyunca
büyük önem taşımış olan Darial geçidi, Kazbek
Dağı’nın eteklerini
yalayarak geçen Terek Nehri’ni takip ederek
kuzeye ulaşırken, Derbent
geçidi daha doğuda, Hazar kıyısına yakın bir
yerdedir.
Kafkasya’nın Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki
coğrafi konumu,
kuzey ve güney arasında hareket eden kavimler
için uygun bir geçit
oluşturmuştur. Tarih boyunca İran’a yönelen
Hint-Avrupa göçlerinin
Derbent geçidi üzerinden yapılmış olabileceği
tahmin edilmektedir.
Darial geçidini daha çok İskitler kullanmış,
Karadeniz kıyısındaki sahil
yolu ise Kimmerler ve Trererler tarafından
tercih edilmiştir. Ticaret
yapmak için gelen Yunanlılar bu coğrafyaya
Kolkhis adını vermişlerdir.
Yunan mitolojisine göre Altın Post’u
(2) arayan Argonautlar
(3)
da buraya gelmiş ve büyücü Medeia
(4)
ile karşılaşmışlardır. Ayrıca Çerkes tanrıları arasında
yer alan ateş tanrısı Premethaj, Yunan mitolojisinin en
önemli figürlerinden biri olan “tanrılardan ateşi çalan
Prometheus”tur.
(5) Yunan mitolojisinin ve antikçağ edebiyatının önemli bir parçası
olan Prometheus,
Altın Post ve Medeia hikâyelerinin, ticaret
yapmak için bölgeye gelen
Yunanlı tüccarlar tarafından batıya nakledilmiş
Kafkasya kökenli öyküler
olabileceği düşünülebilir.
Dinsel Çeşitlilik
Bir zamanlar Kafkasya’da yaşayan Çerkes toplumlarında
Khabze adını
verdikleri gündelik yaşamı geleneklere uygun
olarak düzenleyen kurallar
büyük önem taşırdı. Bölgeden geçen ticaret
yolları sayesinde buradaki
kavimler farklı dinlerle tanıştılar. Bunlar
arasında İran kökenli Zerdüştlük
(Zoroastrianizm) ve Yunan tanrı kültleri zaman
zaman inanç sistemini
etkilese de tamamıyla hâkim olamadı. Yaklaşık
4. yüzyıldan sonra
Gürcistan Hıristiyanlıkla tanışmış ve bu din
zamanla bazı Çerkes kabileleri
arasında kabul görmüştür. 8. yüzyılda
Bizans’tan kaçan yaklaşık 20
bin Yahudi'nin Kafkasya’ya yerleşmesi ve Türk
kökenli Musevi Hazar Krallığı ile kurulan ilişkiler
sonucu bazı Çerkes kabileleri Museviliği seçti.
Bölgeye oldukça geç bir tarih olan 18. yüzyılda
gelmesine rağmen, bugün
halkın büyük çoğunluğu İslam'ın Sünni mezhebine
bağlıdır. İslamiyet'in
geniş kitleler halinde tanınmasından sonra
Çerkes yaşam tarzı İslam inancı ile birlikte yürütülmeye
başlanmış ve İslamiyet'in yayılmasıyla Xhabze geleneği
hızla etkisini kaybetmiştir.
Nart Destanları
Çerkes mitolojisinin ana kaynağını oluşturan anlatımlara “Nart destanları”
Çerkes mitolojisinin ana kaynağını oluşturan anlatımlara “Nart destanları”
adı verilir. Nart destanları sadece Çerkes
değil, neredeyse tüm Kuzey Kafkasya halklarının ortak
ürünüdür. Nart destanları Adigeler (Çerkes) dışında
Karaçay-Malkar Türkleri, Abhaz-Abaza, Oset, Çeçen-İnguş
ve Kumuk Türklerinin folklorunda da yer alır. Adige ve
Abhazların Nart destanları eski Yunan mitolojisiyle
benzerlikler gösterirken, Karaçay-Malkar Türklerinin
destanları eski Türk mitolojisine yakındır. Gerçekte
kuzey Kafkasya’da ya da Adige toplumunda Nart adlı bir
soyun olduğuna
dair somut bir bilgi olmamasına rağmen,
Nartların Çerkesler ve Kuzey
Kafkasya halklarının ortak olarak yarattıkları
düş gücü kahramanları
olduğu günümüz Kafkasya araştırmacıları
tarafından kabul edilmektedir.
Çerkes mitolojisinde baş tanrı, evrenin yaratanı olarak tapınılan Tha’dır. İnanışa göre, insanlara acıyan, onlara yardım eden, sağlık veren Tha dışında daha çok doğa güçlerini simgeleyen yardımcı tanrılar vardır. Çerkes inançlarının önemli bir kısmı diğer tüm coğrafyalarda olduğu gibi animizm (cancılık) ve büyüye dayanırdı. Çerkesler suya, ateşe, bitkilere, ormanlara, kayalara, gök gürültüsüne ve yıldırıma tapmışlardır. Adigeler ibadet, dans ve müzik eşliğindeki bu tapınma eylemlerini, tapınak olarak kullanılan “kutsal koru”larda yaparlardı.
Töreni Tha-made isimli bir rahip yönetir, Khabze kurallarına uymayanlar
Çerkes mitolojisinde baş tanrı, evrenin yaratanı olarak tapınılan Tha’dır. İnanışa göre, insanlara acıyan, onlara yardım eden, sağlık veren Tha dışında daha çok doğa güçlerini simgeleyen yardımcı tanrılar vardır. Çerkes inançlarının önemli bir kısmı diğer tüm coğrafyalarda olduğu gibi animizm (cancılık) ve büyüye dayanırdı. Çerkesler suya, ateşe, bitkilere, ormanlara, kayalara, gök gürültüsüne ve yıldırıma tapmışlardır. Adigeler ibadet, dans ve müzik eşliğindeki bu tapınma eylemlerini, tapınak olarak kullanılan “kutsal koru”larda yaparlardı.
Töreni Tha-made isimli bir rahip yönetir, Khabze kurallarına uymayanlar
Tha-made’ler tarafından cezalandırılırdı. Tören
sırasında Tha’ya yalvarılır, kurban kesme törenleri
yapılırdı. Törene huaho denilen, anlamı olmayan sözler
ve yakarışlar eşlik ederdi. Bu yakarış ve ağıtlar veba,
çiçek, humma ve benzeri hastalıklardan ve yeni doğan
bebeklerin nazardan korunması
amaçlıydı.
Kafkas Prometheus’uKafkasya mitolojisinde devler, kahramanlar ve
büyücülerle ilgili hikâyeler önemle yer alır. Kabardey
bölgesinde derlenmiş ve Yunanlıların Prometheus öyküsünü
hatırlatan bir anlatıma göre; Elbruz dağlarının
tepesinde, koni biçiminde büyük bir taş bulunmaktadır.
Burada, sakalları ayaklarına kadar uzanan yaşlı bir adam
oturur. Bütün vücudu kıllarla kaplı, uzayan el ve ayak
tırnakları bir kartal pençesine dönüşmüş ve gözleri
akkor kömür gibi kıpkırmızıdır. Boğazı, vücudu, elleri
ve ayaklarından kalın bir zincire bağlıdır. Mitolojiye
göre bu yaşlı adam bir zamanlar büyük Tha’nın çok
yakınında yaşarken kendisini devirip yerine geçmek
istemiş, yenilgiye uğradığında da kendini bu halde
bulmuştur.
Nart destanlarında anlatılan kahramanların tamamına yakını erkeklerden
Nart destanlarında anlatılan kahramanların tamamına yakını erkeklerden
Yine rivayete göre kendisini görmeyi çok az
kişi başarabilir, ikinci kez görme girişiminde bulunanlar ise
ölürdü. Çoğunlukla hareketsiz duran adam arada bekçilerine şu
soruyu sorarmış: “Dünyada hâlâ kamışlar ve koyunlar üremekte
midir?” Bekçilerin olumlu yanıt vermesi üzerine öfkelenirmiş,
çünkü dünyada kamışlar ve koyunlar ürediği sürece cezasının devam
edeceğini bilirmiş. Ümitsizliğe kapılarak kayayı parçalamak
istediğinde ise yer sarsılır, bağlı bulunduğu zincirler şimşek ve
gök gürültüsü yaratır, nefesi fırtınalar oluşturur ve göz yaşları
Elbruz Dağı’nın eteğinde kaynayan ve köpürerek akan bir nehre
dönüşürmüş.
oluşur. Fakat bu destanlarda anlatılan bir kadın kahraman vardır ki, konumu ve sahip olduğu özellikleri bakımından erkek kahramanların hepsini gölgede bırakır. Bu kahraman, Setenay ya da tam adıyla Setenay Guaşe’dir.
oluşur. Fakat bu destanlarda anlatılan bir kadın kahraman vardır ki, konumu ve sahip olduğu özellikleri bakımından erkek kahramanların hepsini gölgede bırakır. Bu kahraman, Setenay ya da tam adıyla Setenay Guaşe’dir.
Anaerkil kültle ilgili olduğu anlaşılan Setenay’ı “Ana
Tanrıça” olarak anlatan bir metin şu ana kadar elimize
geçmiş olmasa da, Çerkes mitolojisi Setenay’ı güç
durumlarda akıl danışılan bilge kişi olarak tanımlar.
Setenay, Büyük Nart Kurultayı’nın çözemediği toplumsal
sorunları çözer. Doğan çocuklara isim koyar. O yalnızca
iyi bir eş ya da âşık olunan güzel bir kadın değildir,
aynı zamanda iyi bir ev sahibesidir, kahramanlara yol
gösterir, öğütler verir, geleceği görür. Nart
destanlarında sık sık karşımıza çıkan diğer figür, tanrı
Tlepş’tir. Önceleri ateş tanrısıyken zamanla demirci
tanrı rolü üstlenen Tlepş’in, tanrı olmasına rağmen
Abazin metinlerinde Setenay’a akıl danışması ilginçtir.
Bu anlatılara göre, Setenay Tlepş’in esin kaynağıdır.
Sık sık Tlepş’in dökümhanesine gider, yararlı araçlar
yapması için onu özendirir.
Doğurmadığı oğlu Sosrıkua’ya annelik eder. Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerinde, demirci Tlepş’in dökümhanesi ayrıntıları ile anlatılır. Bu anlatılar Çerkeslerin demire verdikleri önemi gösterir.
Doğurmadığı oğlu Sosrıkua’ya annelik eder. Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerinde, demirci Tlepş’in dökümhanesi ayrıntıları ile anlatılır. Bu anlatılar Çerkeslerin demire verdikleri önemi gösterir.
Önceleri Tlepş’in örsü taştan, çekici
ağaçtandır. Sık sık Tlepş’in dökümhanesine uğrayan
Setenay, yeni örs ve çekiç modelleri yapar. Tlepş de bu
modellerden yararlanarak örsü ve çekici demirden,
çekicin sapını
ağaçtan yapar. Yılan yavrularının boyunlarını
birbirinin üzerinden geçirerek
uyuduklarını gören Setenay, Tlepş’e ellerinin
yanmaması için yapabileceği bir aracı esinler. Maşa ya
da kerpeten böylece Setenay tarafından icat edilir.
Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerine göre, Setenay’ın büyüttüğü Sosrıkua, Nartlara ateşi getiren kişidir. Rivayete göre, Sosrıkua devin kafasını uçurup evinden ateşi kapar ve “Hey koca Nartlar, yürekleri ateşten Nartlar, korkmayınız, canlanınız! İşte size gerçekten, gerçek ateşi getirdim,” diyerek insanları tanrılar karşısında cesaretlendirmeye çalışır.
Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerine göre, Setenay’ın büyüttüğü Sosrıkua, Nartlara ateşi getiren kişidir. Rivayete göre, Sosrıkua devin kafasını uçurup evinden ateşi kapar ve “Hey koca Nartlar, yürekleri ateşten Nartlar, korkmayınız, canlanınız! İşte size gerçekten, gerçek ateşi getirdim,” diyerek insanları tanrılar karşısında cesaretlendirmeye çalışır.
Kabardey anlatımında, daha
çok Tlepş’in insan tarafı üzerinde durulur:
Bunlara göre yaşlı demirci ustası Debeç’in
körüğü geyik derisinden,
körüğün kulpu kızılcık ağacından, ocağı tan
güneşinden, kömürü kuru
dikendendir. Çekici kıvılcımlar saçar. Demire
güç yetirebilecek, ona
şekil verecek kendisi gibi güçlü bir çırak
arayan Debeç’e başvuran
Tlepş kendisini “doğurmayan bir annenin oğlu”
olarak tanıtır ve demircilik
sanatını sürdürmeyi amaçladığını söyler. Tlepş
dökümhanede demirlerle
konuşur, onları istediği şekle sokar.
Çalışırken tıpkı ustası Debeç gibi aksamaktadır. Nart
destanlarında anlatılan demirci tanrı Tlepş, pek çok
özelliği ile Yunan panteonunda yer alan Anadolu kökenli
Hephaistos’a benzer.
Bilindiği gibi Hephaistos da demirci tanrıdır
ve aksaktır. Tanrılar ve kahramanlar için aletler, saraylar yapar.
Zeus’un karısı Hera’nın oğlu olmasına rağmen, Hera tarafından tek
başına ortaya çıkarılmıştır. Tlepş de öykülerde kendini
anlatırken, “doğurmayan ananın oğluyum” der.
Aşıwa lehçesindeki Abazın metinlerine göre,
Setenay’ın büyüttüğü
Sosrıkua (Nasren), Nartlara ateşi getiren
kişidir. Bazı kaynaklarda
Sosriquo veya Sawsrikua olarak da geçen
Sosrıkua’nın adı da zaten “sıcak çocuk”, “ateş saçan”,
“yakan erkek çocuk” anlamına gelmektedir.
Rivayete göre, Sosrıkua devin kafasını uçurup
evinden ateşi kapar ve
“Hey koca Nartlar, yürekleri ateşten Nartlar,
korkmayınız, canlanınız! İşte size gerçekten, gerçek
ateşi getirdim,” diyerek insanları tanrılar karşısında
cesaretlendirmeye çalışır. Aşkarıwva lehçesinde
anlatılan Abazin metinlerinde ise, yaşlı ve çirkin
büyücü Pakue Dame, Nartların ateşini devlere geri verir.
Dev, ateşi geri getirmeye dağlara giden
Nasren’i, Pakue Dame’nin
kışkırtmasıyla Elbruz’a zincirleyip çiviler.
Üzerine salınan kartal, Nasren’e
gün boyu işkence yapar, ciğerini gagalar. Güneş
batınca yarayı kanadı ile sıvar, yara kapanır. Güneş
doğunca aynı işkence yeniden başlar. Nasren’i Peterez
kurtaracaktır.
Çerkesler için büyücüler korkulan ve yarı tanrı kişiliğe sahip varlıklardır. Büyücüler kıtlık getirebilir, halkı cezalandırabilir. Adige-Kabardey anlatımlarına göre, kahraman Wuezırmes bir kadının çocukları aç olduğu halde büyücü Pakue’ye yemek taşıdığını ve Nart halkının da Pakue’ye
Çerkesler için büyücüler korkulan ve yarı tanrı kişiliğe sahip varlıklardır. Büyücüler kıtlık getirebilir, halkı cezalandırabilir. Adige-Kabardey anlatımlarına göre, kahraman Wuezırmes bir kadının çocukları aç olduğu halde büyücü Pakue’ye yemek taşıdığını ve Nart halkının da Pakue’ye
yiyecek, içecek ve armağanlar götürdüğünü
görür. Wuezırmes, Nartların keçi sakallı, korkak
Pakue’yi tanrı sayıp armağanlar vermelerini, ona hizmet
etmelerini onuruna yediremez. Nartlar ise Pakue’nin
üstlerine bela yağdırmasından korkar. Wuezırmes’in
annesi, Setenay’ın annesi Yemğazeş Guaşe’ye gider ve
Wuezırmes’in, Pakue’nin başını uçurmaya niyetli olduğunu
söyler. Yemğzeş Guaşe, Wuezırmes’e babasından kalan
Beyaz Yele’yi yeraltı ahırından çıkarmasını, eyerini
demir kolonu ile almasını söyler ve siyah bir sandıkta
da her şeyi biçen kılıcı bulacağını ekler. Wuezırmes
Pakue’ye gider, kılıcını çekip kafasını uçuracakken
Pakue zıplayarak uçar, göklere yükselip örümcek ağından
bir ev yapar. Yarı tanrı Pakue yağmur yağmasını
engeller, yeryüzündeki suları kurutur, ülkede kuraklı k
başlar. Zor durumda kalan Wuezırmes, Setenay’a koşar.
Setenay, beyaz yeleli atın Alp soyundan olduğunu, iyice
ısındıktan sonra üç kez kamçı ile vurulduğunda gökyüzüne
uçacağını söyler. Wuezırmes,
Pakue’nin örümcek evine ulaşır. Pakue’yi oyuna
getiren Wuezırmes kılı-
cını çekip başını vurur. Yeryüzünde yedi hafta
kanlı yağmur yağar. Toprak
eskisi gibi verimli olur, ekinler büyür,
ağaçlar meyve verir, yeryüzü yeşile bürünür, kadınlar
doğurmaya başlar.
Adigeler için değişik nedenlerle yaptıkları dini törenler çok önemlidir.
Adigeler için değişik nedenlerle yaptıkları dini törenler çok önemlidir.
Çerkesler kuraklık yıllarında Hantso Guaşe
şarkısı ile yağmur duası yapar, kaybolan hayvanların
kurtlar tarafından parçalanmaması için özel sihirli
sözler demek olan Hapeşcıpkhe ile kurtların ağzını
bağlamaya çalışırlardı. Bugün bu gelenekler ve yağmur
duaları İslami inançla birleştirilmiştir ve bazı Arapça
dualar okunarak hâlâ uygulanmaktadır.
Dramatize edilmiş bir diğer tören ise Çapşakue’dir. Yaralının veya hastanın uyuması halinde canının onu terk edeceğine inanan Çerkesler ölümü ağır yaralının veya hastanın yanından kovmak için odada bulunan değerli eşyaları çıkarırlar. Odanın girişine, her gelenin birkaç kez çarpacağı biçimde saban demirleri yerleştirilir, ziyaretçiler topluca gelip hastanın yanına girdiklerinde hep birlikte yüksek sesle gürültü yaparlardı. Genç kızlar tören elbiselerini giyip törene katılır, çeşitli dans ve şarkılarla hastanın uyumamasını sağlarlardı. Bugün bu gelenek daha yumuşatılmış bir şekilde hâlâ görülür. Eski Adige ayinleri ve sembolik törenleri arasında, dramatize edilmiş bir temsil olan Ajağafe keçi dansının da önemli bir yeri vardır. Hayvancılık ve tarım takvimine bağlı olan Adige hasat bayramları hayvan hareketlerini taklit eden Ajağafe oyunları ile süslenir.
Dramatize edilmiş bir diğer tören ise Çapşakue’dir. Yaralının veya hastanın uyuması halinde canının onu terk edeceğine inanan Çerkesler ölümü ağır yaralının veya hastanın yanından kovmak için odada bulunan değerli eşyaları çıkarırlar. Odanın girişine, her gelenin birkaç kez çarpacağı biçimde saban demirleri yerleştirilir, ziyaretçiler topluca gelip hastanın yanına girdiklerinde hep birlikte yüksek sesle gürültü yaparlardı. Genç kızlar tören elbiselerini giyip törene katılır, çeşitli dans ve şarkılarla hastanın uyumamasını sağlarlardı. Bugün bu gelenek daha yumuşatılmış bir şekilde hâlâ görülür. Eski Adige ayinleri ve sembolik törenleri arasında, dramatize edilmiş bir temsil olan Ajağafe keçi dansının da önemli bir yeri vardır. Hayvancılık ve tarım takvimine bağlı olan Adige hasat bayramları hayvan hareketlerini taklit eden Ajağafe oyunları ile süslenir.
Yazımızı, korkulan tanrılardan biri olan orman ve
avcıların tanrısı Mezitha’ya adanan bir şarkı ile
bi “Senin adını anıyoruz Mezitha
Bıyıkların kızıl alevYakarılarımız da senin için
Kızıl içki (kan) akıtıyoruz
Cömertçe, bolca
Bu ancak sana yaraşır
Albir keçi kurban edildi senin için
Genç ve doğurmamış bir kadın/Önünde diz çökmüş
Ak elli
Sen ki her şeyi bilen!
Güçlü meşe uçlarını yere eğen!
(…)
Başını salladığında
Ormanlar uğuldar/Eyvah!
O anda vahşi hayvanlar inlerinde titrer
Bütün yakarılarımız
Mezitha içindir...”